Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1AĞUSTOS 2008 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM C 9 Avignon 1968, Avignon 2008 (1) lar. Fazla değil bir ay sonra temmuz başında, artık oturmuş bir Avignon’da mevsim çok ama çok sıcak başlar. Devrimci tiyatrocuların sloganlarından biri de, “Vilar, Béjart, Salazar”dır. Çağdaş dansın en büyük isimlerinden Maurice Béjart (19272007) 1966’da Avignon’a dans boyutunu katmış gerçek bir sanat prensidir. (Belki genç okurlar hatırlamaz ama kanlı Avrupa Gericiliği’nin Hitler, Mussolini, Franko gibi sembol isimlerinden biri de Portekizli faşist diktatör Salazar’dır ve o tarihlerde bütün ihtişamıyla hüküm sürmektedir.) Avignon da kurumsallaşmıştır. Yeni nesiller Vilar’ı, Béjart’ı bile Salazar denli “gericitutucu” bulmaktadırlar. Hatta Vilar’a “Papape” (Papap okunur ve ‘BabaPapa’ gibi bir anlam yüklenebilir) lakabını takarlar. Nasıl ki bir buçuk ay önce Cannes Film Festivali iptal edilmişse, “Tiyatronun Vatikanı”nın da protesto dalgalarına boyun eğmesinden daha doğal ne olabilir? ??? Gerçekte Jean Vilar da solcudur. 68 Mayısı’nı da görmemezlik etmemiştir. Fakat o yıl 17 Temmuz–14 Ağustos tarihlerinde 83 oyunla 22’ncisi kutlanılacak, dünyanın bu en prestijli festivalini nasıl iptal eder? Orta Çağ surlarıyla çevrili 150 hektarlık alana dikili, her biri ortalama 100150 yaşında 3000’i aşkın ulu çınar ne tartışmalara, sahne işgallerine tanık; küçücük labirent sokaklar, çeşmelifıskiyeli meydanlar ne toplantılara, yürüyüşlere sahne olur... Uykusuz geceler, gerilimli günler geçiren Vilar, Hippi grupların topluluğu diye bilinen Amerikalı sanatçı Julian Beck’in yönettiği “Living Theater” desteğiyle festivali, oyunların da oynandığı, ancak canlı, yüksek sesle düşünme, tartışma kürsüsü ve ilerleme, sıçrama basamağı olarak sürdürmeye çalışır. Neyse ki Avignon kentinin bağlı olduğu Vaucluse ili Emniyet Müdürlüğü 18 Temmuz’da “anarşist” bir oyuna koyduğu YASSAH’la herkese “hangi devirde” (!) yaşadıklarını hatırlatır! O zamanlar Sokak Tiyatroculuğu yapan Gérard Gélas’ın sahneye koyduğu “Çıplak Göğüslü Kaltak” isimli piyes “kamu düzenini bozmak”la suçlanıp yasaklanır. Bu olay bardağı taşıran son damla olur. Julian Beck ve çevresindekiler Gélas’la dayanışma adına festivalin iptalini isterler. Güzel Sanatlar fakülteleri öğrencileri sokaklara bariyerler kurarlar; büyük, hayalgücü yüksek protesto gösterileri düzenlerler. Toplum polisiyle çatışılır, vs, vs... 83 oyunun yarısı oynanamaz, oynanmaz. Özgür sahneleme ve programlama yanlıları yapısı, hiyerarşisi olmayan örgütlenmeler kurarlar. Adına artık “In” denen resmi festival programına paralel, alternatif “Off” gösteriler, program doğar... Ya sonra? Gelecek hafta devam edeceğiz... Yabancı kârını transfer ederken; yerli, borcuna faiz ödemeye devam etti. Özel sektörün borçları nedeniyle dışarıya transfer ettiği faiz gideri 8 milyar doları aştı. Ekonomi Servisi İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) hazırladığı “Faiz Transferi” raporuna göre özel sektörün yurtdışından aldığı borçlar 90 milyar dolara yaklaşırken, borçlanma sonucunda son 1 yılda, 8 milyar dolar faiz gideri olarak dışarıya transfer oldu. İSMMMO’nun raporuna göre, özel sektörün yurtdışından aldığı ve 90 milyar dolara yaklaşan borçlar, şirketleri kur riskine açık bir hale getiriyor. Rapora göre en önemli kâr transferi, bilinenin aksine doğrudan yatırımlardan elde edilen kârlardan değil, kredilere ödenen faiz giderlerinden kaynaklanıyor. Türkiye, 19902000 arasındaki 11 yıllık dönemde faiz yoluyla ortalama 3.7 milyar doları yurtdışına transfer etti. Bu rakam, 20002005 arasında ortalama 4.7 milyar dolara çıktı. Transfer, 2008 Mayıs itibarıyla ise 8 milyar dolara ulaştı. Türk özel sektörünün her geçen gün daha fazla yurtdışından kredi kullandığının altı çizilen rapora göre, 2002 sonunda 25.8 milyar dolar olan şirketlerin yurtdışından kullandığı kredi miktarı, 2007 sonunda 87.3 milyar dolara ulaştı. Artış, 5 yılda 3.4 kat oldu. Raporun sonuçlarını değerlendiren İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan, “Özel sektörün borcu, şirketleri kur riskine karşı korumasız bırakıyor” yorumunu yaptı. redi kullanmak için yurtdışına yönelen şirket sayısı da her geçen yıl katlanarak artarken, toplamda 2002’de 7 bin 601 olan yurtdışından alınan kredi sayısı, 2007 sonunda 20 bin 714’e yükseldi. Rapora göre, şirketler daha fazla yurtdışı kaynağa yönelince, Türkiye’nin cari açığında ağırlığı da giderek arttı. Mayıs sonu itibarıyla 43.1 milyar dolar olan cari açığın kapatılmasında şirketler kesiminin aldığı net 28.1 milyar dolarlık K kredinin payı yüzde 60 oldu. Özel sektörün döviz cinsi borçlanmasını arttırarak “inanılmaz bir kur riskini de üstlendiği”ne dikkat çekilen rapora göre, üç yıldır sürekli düşen ve YTL’nin aşırı değerli para olmasına neden olan kurlardaki bir patlamanın özel sektörün ciddi bir kur riskiyle karşılaşmasına neden olacağı ve bunun, “ilerleyen dönemlerde şirketlerini kaybetme riski” bile doğurabileceğine işaret ediliyor. ari açığın 50 milyar dolara doğru “hızla yol aldığı”na işaret edilen rapora göre, açığın finansmanında son iki yıldır 20 milyar doların üzerindeki doğrudan yatırımlar etkili olsa da bu eğilim, yerini hızla, özellikle banka dışı kesimin aldığı kredilere bırakıyor. Raporda, sıcak paraya ilişkin ise son bir yıldır “sessizce bir kenarda sırasını beklediği” yorumu yapıldı. Rapora göre gerçek yabancı ve “bıyıklı yabancı” denilen Türk yatırımcıların Türkiye dışına çıkardıkları kâr transferleri son bir yılda 15 milyar dolara yaklaştı. C Çinli borsacıya idam cezası Ekonomi Servisi Yolsuzluklara karşı caydırıcı ölüm cezası uygulanan Çin’de, yolsuzluk yapan bir borsacının ölüm cezası kararı onandı. Zimmetine para geçirmekle suçlanan China Great Wall Trust and Investment şirketinin Pekin’deki menkul kıymetler bölümü genel müdürü, 2005’te yerel bir mahkeme tarafından ölüm cezasına çarptırılmıştı. Bireylerin yüzde 74’ünün kendini güvende hissetmediği İstanbul’da sorunların nedeni ekonomik Yoksulluk şiddeti körüklüyor İTO’nun araştırmasına göre, her beş kişiden biri yoksulluğun neden olduğu şiddete maruz kalıyor. Ekonomi Servisi Artan işsizlik ve yoksulluğun şiddeti tetiklediği İstanbul’da yaşayanların yüzde 74’ü kendini güvende hissetmiyor. İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından GENAR araştırma şirketine yaptırılan “İstanbul’da Şiddet ve Şiddetin Sosyolojik Arka Planı Araştırması”nda ortaya çıkan sonuçlara göre, İstanbul’da her beş kişiden biri fiziksel, psikolojik veya ekonomik şiddete maruz kalıyor. İstanbul’da yaşayanların yüzde 93.5’i kentte şiddet sorunu olduğunu belirtirken, bireylerin yüzde 77’si İstanbul’da suç olaylarının yoksulluk ve işsizlik gibi ekonomik nedenlerden dolayı yaşandığını düşünüyor. Araştırmaya göreyoksulluk ve işsizlik şiddetin ilk nedeni. İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, şiddetin ilk defa trafik ve işsizlik gibi İstanbul’un temel sorunları arasına girdiğine dikkat çekerek, ticaretin gelişmesi için en önemli şartın güvenlik olduğunu belirtti. ükümlüler ve sokak çocuklarıyla ilgili ayrı birer bölümün yer aldığı araştırmanın bazı bulguları şöyle: Fiziksel şiddete uğrayanların yüzde 26.8’i “eş” leri tarafından şiddete maruz kalıyor. İstanbul’da yaşayan kadınların yüzde 14’ü tacize uğruyor. Sokak çocuklarının yüzde 92’si sigara, yüzde 62’si alkol, yüzde 54’ü tiner, yüzde 32’si esrar bağımlısı. Sokak çocuklarının dörtte üçü hiç okula gitmemiş ve yüzde 18’inin sokakta bir başka kardeşi bulunuyor. Çocukları sokakta yaşamaya iten temel neden üvey anne ya da baba baskısı. Hükümlülerin yüzde 30,8’i suç işlemekten başka çözüm yolu bulamadığını belirtiyor ve yüzde 60.8’i işledikleri suçtan pişman. Hapishaneye bireysel suç işleyerek girenler örgütsel suç üyesi olarak çıkıyor. H nsan ve sanatseverler özellikle de tiyatroperverler, “dünyada da bir cennet varmış” diyebilmek için temmuz ayının birkaç gününü Fransa’nın az güneydoğusundaki Avignon beldesinde geçirmeleri gerekir, diye düşünürüz. Çünkü Avignon bir ay süreyle tümüyle bir sahne olur. Neredeyse herkesin her yerde oyun oynadığı cıvıl cıvıl, rengârenk, pırıl pırıl bir düşkent. Bu kenti, daha doğrusu “Avignon Festivali”ni “bilfiil” keşfettiğimiz 5 Temmuz 2002’den beri her yıl aynı mevsimde kentin, bu eşsiz TiyatroDansSanatİnsan buluşmasının bir yanını, bir boyutunu konuşmadan, yazmadan edememişizdir. Buralarda kimilerinin “öcü”, kimilerinin “öncü” diye andığı 68’in 40. yılında Avignon o günü nasıl yaşamış, bu günü nasıl yaşıyor hatırlayalım, bakalım istedik. ??? 1307–1378 arası Roma’dan kaçan Papaları, sonra da 1378’den 1418’e kadar da kendi içlerinde “Şiizmler” (!) yaşayan iki hatta üç başlı Papalığın bir başını ağırlayan Avignon’a, bu devirlerden çok yönlü kullanılabilen “Papalar Sarayı” ve kiliseleriyle surları miras kalmış. Bir de “Köktenkatoliklik” ve de her türlü “köktencilik” sulandıkça, arındıkça alternatif arayış ve yeni daha sağlıklı filizlerin fışkırma geleneği... (Tabii ki yalnızca Avignon’a özgü bir durum değil, ama şimdilik hoş görün...) Fransa’nın en ünlü okul şarkılarından biri, “Avignon Köprüsü”nün altından 6 asırda çok sular akar. Son Avignonlu asi Papa XIII. Benedikt’ten yaklaşık 530 yıl sonra, 1947’de tiyatronun o günkü Papalarına, “Köktentiyatrocular”ına karşı bir asi oğlan çıkar: II. Dünya Savaşı sonrasının demokrasi rüzgârlarının ürünlerinden, radikal sol hassasiyetli aktör, rejisör, tiyatro yöneticisi Jean Vilar (19121971). Vilar eleştirmen ve koleksiyoncu Christian Zervos ve Nazi işgaline karşı direnişin simge şairlerinden René Char’ın davetiyle yaz aylarında bir oyun sahnelemek üzere Avignon’a gelir ve mekanlara vurulur. Örgütçü yeteneğini de kullanarak 410 Eylül 1947’de “Avignon’da Dramatik Sanat Haftası” düzenler. Birkaç yıl sonra “Avignon Festivali” adını alacak faaliyetin 1971’e kadar müdürlüğünü yapar. Paris’in hakimiyeti yıkılmış, en azından birkaç haftalığına da olsa Tiyatro’nun Vatikan’ı, Kâbe’si Avignon olmuştur. Tiyatronun, balenin Papaları oraya taşınır. Artık Tiyatro’nun “Yeni Papa”sı odur. İlla velakin yok mu o “ilerleme”, “sorgulama”, daha iyiyi ve güzeli arama geleneği?.. ??? 21 sene geçer. Yıllardan 1968, aylardan mayıstır. Özgürlük rüzgarları kireçlenmiş solcuları, sanatçı komünistleri bile önüne katmış, kurumuş yapraklar gibi savurmaktadır. Tiyatronun, dramatik sanatların yeni asilerinin öncülüğünde, egemen Paris kültürünün temsilcisi Odeon Tiyatrosu’nu işgal eden “en” devrimci sanatçılar taptaze, heyecan dolu, ütopik tasarılar tartışmaktadır İ ugur.hukum?gmail.com TÜRKİYE’NİN EN İYİ İKTİSATÇISI annie Mae ve Freddie Mac rüzgârı piyasaları sarstığından beri akıllar biraz daha karıştı. Ekonomik istikrarsızlığın “devletin piyasalara müdahale etmesinden kaynaklandığı” üzerine kurulu ezber bozuldu. Zira, liberal öğretiye göre: Piyasalar saydam olduğundan piyasalardaki dengesizlikler olsa olsa firmaların yanlış kararlarından kaynaklanmaktaydı. Dolayısıyla, bu tür firmaların piyasayı terk etmesi, yani iflas etmeleri halinde piyasaların kendiliğinden dengeye gelmesi gerekmekteydi. Devletin bu tür firmaları kurtarmak için yapacağı müdahalelerse firmaların başarısızlığının sorumluluğunu firmalar yerine yurttaşlara yükletilmesiydi. Gelin görün ki, son birkaç haftadır ezber bozuldu. ABD devleti, her iki şirketi de kurtarmaya karar verdi. Hazine, iki şirketin kredi limitini geçici olarak da olsa arttırmak amacıyla bu iki şirketten hisse senedi satın almak için Kongre’den hızlı yetki kararı çıkmasını beklemekte. İlk bakışta, müdahale liberal öğretiye ters gözükse de kapitalist sistemde devlet patron, üst yönetim konumunda olduğundan devlet müdahaleleri sermayenin çıkarlarıyla tutarlıdır. Önemli olan müdahalenin hangi firmalara ve krizin hangi sürecinde yapıldığı!! Diğer şirketler bir bir batarken Fannie Mae ve Freddie Mac’in neden desteklendiğini anlamak için Hazine Bakanı Henry Paulson’un: “Fannie Mae ve Freddie Mac, bizim konut sektöründe F GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ merkezi rol oynuyor ve mevcut konumlarını korumaya devam etmeliler. Onların güçlerini devam ettirmesi mali sistemimizde istikrarın ve güvenin sürmesi için önemli” sözlerini hatırlamak yeterli. Fannie Mae (FNMA) açık ismiyle “Federal National Mortgage Association” ve kısaltılmışı Freddie Mac olan “Federal Home Loan Mortgage Corporation” devletin kurtarma programına almasının bu nedenle şaşırılacak bir yanı yok. Zira ikisi de hem devletin kurdurduğu mortgage firmaları. Hem de ABD’nin yanı sıra dünya piyasalarını da sarsacak ölçüde kaynağın sahibi. Devlet kurtarmalarının neden 2008’de gündeme geldiğini anlamak içinse FNMA’nın tarihine bakmak gerek. Ekonomi dünyasına, savaş öncesinde, 1938’de katılan FNMA federal hükümetin mortgage piyasasına likidite sağlamak için kurduğu bir kuruluş. Dikkat edilirse, kuruluş tarihi tam da 1929 Büyük Dünya Bunalımı yılları!. Yani? Liberal öğretinin ünlü Say Yasası’nın “Her arz kendi talebini yaratır” savının işlemediği bir dönemde kurulmuş. Yani? Piyasada talebi canlandır Fannie Mae, Freddie Mac ve… Devlet mak ve talebe süreklilik kazandırmak amacıyla uygulamaya konulan Keynes politikalarının bir parçası. Kaldı ki, FNMA’nın özel bir kuruluşa dönüşmesinin tarihi, kârların artış hızının düşmeye başladığı, kapitalist dünyanın yeni bir krize yol aldığı 1968!.. Yani? Sermayenin devlet müdahalesine artık gereksinim duymadığı, rüştünü ispat etmeye başladığı bir zaman!. Malum, konut sektörü inşasından içinde yerleşilmesine kadar diğer sektörlere sürekli talep yarattığından kriz dönemlerinde hükümetlerin krizin etkilerini dağıtmakta kullandıkları bir can simididir. Sektöre mortgage kredileriyle talep yaratılması bu sürekliliğin devam ettirilmesi açısından önem taşır. Mortgage şirketleri de FNMA örneğinde olduğu gibi, ev sahibi olma umudu olmayan dar gelirlileri sisteme çekerek inşaat sektörünün yanı sıra mobilyadan gıda ve güvenliğe kadar çok geniş bir talep yelpazesini beslemektedir. Aynı resme dar gelirli tüketici cephesinden bakıldığında ise: Krizin etkisi arttıkça kredi borçlarını ödemekte zorlandıkları için evleri elinden alınan ve.. onların birikimleri üzerinden sisteme kay nak yaratıldığı görülür. Özetle, ABD devleti krizi çözmek için bu iki şirket yoluyla dar gelirliler üzerinden firmaların kâr maksimizasyonunu sağlayacak alanlar yaratmıştır. Sistemin finansman kuruluşları bu resmin neresinde derseniz… Malum, kredi bankalar için bir risk unsurudur. Kredilerin geri dönüş hızı arttıkça risk unsuru azalır. Mortgage kredilerini kullananların ağırlıklı olarak dar gelirlilerden oluşması kredilerin bankalara geri dönme riskini büyütmekte, zaman zaman bankaların bile iflasına neden olabilmektedir. Fannie Mae ve Freddie Mac gibi kuruluşların önemi de zaten tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Bu firmalar: Bankalardaki mortgage borçlarını bankalardan satın alarak sigortalamakta; Çıkardıkları tahvillerle de borçların finansmanını sağlamaktadırlar. Ne var ki, ABD’nin bugün yaşadığı kriz 1929’dakinden epey farklı. Financial Times, Dow Jones gibi önde gelen endekslerdeki değer kaybı yüzde 20’den fazla! Tüketici güven endeksi neredeyse 30 yıl öncesinin seviyesinde! Ev fiyatlarında da büyük düşüşler var. Kısacası, ekonomik krizde hükümetlerin can simidi gibi sarıldığı mortgage firmaları bugün kurtarılmak için devletten medet ummakta! turkmini@superonline.com www.turkelminibas.net TÜBİTAK’tan Mehmet Baç’a sosyal bilimler ödülü Ekonomi Servisi TÜBİTAK tarafından bu yıl ilk kez verilen sosyal bilimler alanındaki ödüle Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Baç layık görüldü. Geçen sene TÜBİTAK’ın yönlendirmesiyle yapılan araştırmada Türkiye’nin en iyi iktisatçısı seçilen Baç, sosyal bilimler ödülüne “Mikroekonomi alanında kurumlarda yolsuzluk ve rüşvet gibi yetkilerin kötüye kullanımını engellemeye yönelik denetim, ödül ve ceza sistemi tasarımı konularındaki uluslararası düzeyde üstün nitelikli çalışmaları” ile hak kazandı. TÜBİTAK tarafından bu yıl 3 Bilim Ödülü, 18 Teşvik Ödülü ve 1 TÜBİTAK Özel Ödülü verildi. Pakistan’dan otobüs ihalesine davet KARAÇİ/ANKARA (AA) TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, ECO Ticaret ve Sanayi Odasının 12. Yürütme Kurulu toplantıları için bulunduğu Pakistan’da Başbakan Yusuf Rıza Gilani tarafından kabul edildi. Gilani, “Birbirimizi daha çok ziyaret etmeliyiz. Vize sorunu üzerinde çalışıyoruz” dedi. Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Birliği’ne üye olmak için Türkiye’den destek talep ettiklerini belirten Gilani, “40 bin otobüs alacağız. Türkiye’yi tercih edebiliriz” dedi.