Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 C söyleşi 1AĞUSTOS 2008 CUMA Türkiye Komünist Partisi Genel Başkanı Aydemir Güler’den Ergenekon ve kapatma davalarına yorum Esas darbe şimdi yapıldı SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Başkanı Aydemir Güler’le konuşuyoruz. Daha düne kadar Soğuk Savaş döneminde komünizm adını telaffuz etmek bile “içeri alınmaya” yeterken bugün tek merkezli dünya sayesinde Türkiye’de TKP var. Güler önce liberal sol ve sosyalist sol arasındaki ayrımı yaptıktan sonra sosyalist solun halk kitlelerine er ya da geç ulaşmayı başaracağı mesajını veriyor. Kimilerinin, olmayan bir askeri darbe tehlikesini gözümüzün içine sokmaya çalıştıklarına dikkat çeken Güler, “Esas darbe süreci AKP’yle birlikte bugün yaşanıyor” diyor. Ülkede tarikat ve cemaatlerin açıkça kol gezdiğinin altını kalın çizgilerle çizen Güler, “Başbakan BOP’un eşbaşkanı olmakla övünüyor. ABD bugün AKP’yle birlikte Türkiye’yi militarist bir ülke haline getiriyor” yorumunu yapıyor. Bugün Türkiye’nin içine düştüğü durumu nasıl görüyorsunuz? GÜLER Biz kamuoyuna açıklayacağımız bir broşür hazırladık. Bunun başlığını da “Felaketin eşiğinde” koyduk. Durumun gerçekten böyle olduğunu düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel bir serüveni var. Biz TKP olarak Türkiye’de bir kapitalist düzen olduğunu, bunun değişmesi ve sosyalizmin kurulması gerektiğini savunuyoruz. Ancak Türkiye Cumhuriyeti bir tarihsel ilerlemedir. O tarihsel ilerlemenin emekçiler cephesinden, sosyalizm penceresinden bakıldığında çok değerli üç kazanımı olduğunu düşünüyorum. Nedir bu üç kazanım? GÜLER Birisi bağımsızlıktır. Oysa bugün Türkiye’nin geldiği yerde bağımsızlık yabancı düşmanlığı, çirkinlik, bir garabet, hatta darbecilik olarak yan sıtılmaya çalışılıyor. Bağımsızlık Türkiye’nin kuruluşunda bir temel taştı. Bugün ise bu bir kriminal vaka haline getiriliyor. İkinci önemli kazanım laiklik. Bu sadece bir devlet biçimiyle ilgili bir sorun değil. Sıradan insanlar toplumsal, siyasal yaşamda söz sahibi olabilecekler mi? Yoksa iktidar, ilahi kaynaklardan mı beslenecek? Bence laiklik durumunda sıradan insanlar, emekçiler hayatlarına, topluma müdahale zemini yakalayabilirler. Üçüncü önemli kazanım da sosyal devlettir. Türkiye’de sosyal devlet hep yaralı, bir ayağı sakat olmuştur. Ama devletin vatandaşlarına eğitim, sağlık hakkı sunması, insanca yaşamasından sorumlu kabul edilmesi diye bu ülkede bir gelenek vardı. İçi ne kadar boşaltılmış olursa olsun bu bir değerdi. Bugün ise devlet insanlarına, “Sizi bana kimse parayla vermedi ki, ne yaparsanız yapın” diyor. Felaket bu. Türkiye bu kazanımlarını bütünüyle kaybettiğinde ortada bir ülke, bir halk kalmaz. Aylardır gündemimizin baş sırasında yer alan AKP’nin kapatılması davası var. Sizce AKP kapatılır mı kapatılmaz mı? GÜLER AKP kapatılır mı kapatılmaz mı sorusunun cevabı ne yazık ki önemsizleşti. Sadece AKP değil ABD ve AB, bu kritik süreçte on yıllar sonra Türkiye’yi ziyaret etmek için vesile icat eden İngiltere Kraliçesi, Türkiye’nin başına musallat olan çeşitli emperyalizm komiserleri var. Bir de Türkiye’deki Emniyet Teşkilatı’na bakalım. Emniyet Teşkilatı’nı elinde tutan bir tarikat ve Emniyet Teşkilatı’nın faaliyetleri var. Bence AKP kapatılmalıdır. AKP’nin hukuki meşruluğu tarihsel gayri meşruluğu tarafından elinden alınmalıdır. İyi de, bu mücadele bir dava sürecine havale edilebilir mi? GÜLER Edilemez. Bu kitlelerin, aydınların, toplumsal kuvvetlerin devreye gireceği bir siyasal, ideolojik, kültürel mücadelenin parçası olduğu zaman değer taşır. Yoksa parti kapatılıyor, yeni parti kuruluyor. Şu anda AKP kapatılırsa onun mirası üzerine oynayacağı bir oluşum başladı. Bakın, Abdüllatif Şener AKP’nin, RP’nin bakanı değil miydi? 1993’te Sıvas katliamı yapıldığında Sıvas milletvekili değil miydi? O dönem Sıvas katliamını yapanların yanında yer almadı mı? Ne değişiyor? Bizim bu dalganın bütünüyle, kitlelerle birlikte uğraşmamız lazım. Türkiye halkı kendi davasını divana bırakamaz. HANGİ TARİKAT NEREDE BİLİNİYOR Tarikatlar ve cemaatleri yasaklayan, yasadışı ilan edilen kanun hâlâ yürürlükte değil mi? GÜLER Tabii ki yürürlükte. Ama açıyorsunuz gazeteleri, çarşaf çarşaf hangi siyasi partide hangi kanadın hangi tarikatı temsil ettiği, nereden nemalandığı haberleri var. Hatta hangi kasabaların hangi tarikatların elinde olduğu da söyleniyor. Camiler tarikatlar arasında paylaşılıyor. Hangi devlet kurumunda hangi tarikatın ağırlık taşıdığı biliniyor. Bu, son günlerin ya da son yılların bir operasyonuyla gerçekleştirilmedi. Türkiye’deki egemen düzen kapitalizm kendisini böyle yapılandırdı. Tarikatlarla, laikliğin, bağımsızlık fikrinin altını oyarak, dünya çapındaki neoliberal dalganın parçası olarak, sosyal devleti inkâr edip tasfiye ederek bir yola girdi. Felaket aslında şu: Ya Türkiye toprakları kendini uçurumun kenarına getiren kapitalizmi kusacak ya da kapitalizm ve emperyalizm Türkiye’de bir köleler, bir paralı askerler topluluğu üretecek. Bizler böyle bir süreçten geçerken Ergenekon adı verilen bu operasyon ortaya çıktı. İnsanlar neyle suçlandıklarını bilemeden 13 aydır iddianamesiz içeride tutuluyorlar. Siz bunun hakkında ne düşünüyorsunuz? GÜLER Bu bir operasyon. Dava dersek buna hukuki bir değer atfetmiş oluruz. Bu operasyon, “Türkiye’de darbe tehdidi var” sloganıyla yürütülüyor. Bana göre de bu operasyonun kendisi Türkiye’de bir darbe sürecini temsil ediyor. Yani şu anda bizler Türkiye’de bir darbe yaşıyoruz. Bence Ergenekon operasyonunu yürüten tarafın argümanlarıyla da biraz ilgilenmek lazım. Türkiye’de bir kontrgerilla gerçeği vardır. Üstelik bu Türkiye’ye özgü bir durum da değil. Ayrıca Türkiye’de bu 1970’li yıllardan beri biliniyor. Kitaplarda, yazılarda defalarca ortaya kondu. Bu yapının herhangi bir noktasına, uzvuna projektörü tutmak, “İşte, illegal örgütü yakaladık” demek çocuk oyuncağıdır. Sadece Susurluk’u hatırlayın. O arabanın içinde kimler vardı ve onlar kimlerle beraberdi? Bugün Türkiye kontrgerillasının kimi uzuvlarına bir projektör tutuluyor. Ben bunun hiçbir inandırıcılığı olduğunu düşünmüyorum. Neden? GÜLER Bugün Türkiye’de darbe yapmak, serbest darbe tasarlamak suç inancı yerleşmiş durumda. Darbecilik bir suç olarak kabul edilecekse önce 12 Eylül’le hesaplaşılacak. 12 Eylül’ün paşası hayatta. Hiçbir soruşturmaya konu olmuyor. AKP hükümeti iktidara geldiğinde Kenan Evren’i misafir etti, tavsiyelerini aldı. Kucak kucağa bir görüntü veriyorlar. Eee sonra? Sonra birileri darbe tasarlamış. Türkiye’de darbe tehlikesinden şikâyet etmek için darbeye karşı mücadele etmek, eski darbelerin hesabını sormak gerekir. Bunu yapmıyorsanız inandırıcı olmak mümkün değildir. ABD’den yana olmak darbeye karşı olmak olarak algılanır oldu. Eğer dünya bu şekilde bir dönüşüm geçirdiyse, “Türkiye’de şu siyasete darbe yoluyla müdahale edelim” diyen birtakım güçler aynı zamanda ABD’nin karşıtı güçlerse onlara sadece üzülünür, onlara bir operasyon yapmaya bile gerek yoktur. Çünkü bu olsa olsa bir fantezi olarak kalır. ABD’siz darbe olmaz. ABD’SİZ DARBE OLMAZ Liberal solcular gerçek solcu olamaz İyi söylüyorsunuz da ne kadar liberal solcu arkadaş varsa hepsi yandaş olmadı mı? GÜLER Liberal sol dediğimiz kesim sağcı, gerici, şeriatçı akımlarla işbirliği içinde. Ama bu liberal solcular Türkiye’de kendini sol diye adlandıran büyük kamuoyunun karşısına, “Biz solculuktan insanların şeriatçı olma özgürlüğünü anlıyoruz. Biz bunu aydınlanmacı olmasına tercih ediyoruz” söylemiyle çıkabilirler mi? Bu kolay kolay anlatılabilir ve Türkiye’deki sol kamuoyunu ikna edebilir bir durum değildir. Bugün arkalarında dünyanın büyük kuvvetleri, iktidarın kuvveti var. İdeolojik beyin yıkama kampanyası şeklinde çok yüksek ses çıkararak yürüyorlar. Ama ben bunun sınırları olduğuna inanıyorum. Bu dalga yatışır. Bugün AKP’nin kampanyasının parçası olan kesimlerin solculuğu bence üzerlerinden dökülür. Ben bunun tutabileceğine inanmıyorum. Üniversitelerde kılık kıyafet düzenlemesiyle birlikte akademi dünyasında imza kampanyaları açıldı. Türkiye üniversitelerinin öğretim üyesi sayısı 100 bin dolayındadır. On bine yakın toplanan imza bu kampanyalar içinde en yüksek imzadır. O imza kampanyaları metninde de, “Ülkemizi gericiliğe teslim etmeyeceğiz” yazıyor. Buna bakarak ben Türkiye solunun kazanılmış değerlerimizi bu gerici kampanyaya teslim etmeme becerisini göstereceğine inanıyorum. Ama öncelikle de üzerimize dalga dalga gelen bu kampanyalar karşısında Türkiye solunun aklını başına toplayıp ayaklarının üzerine dikilip kafasını dik tutması, bu dalgaları göğüslemesi lazımdır. Ben bunu başaracağımıza kuvvetle inanıyorum. Geçen hafta sonundaki bir televizyon programına sizinle çıkan liberal arkadaşların durumlarını nasıl gözlemlediniz? GÜLER Ben o arkadaşların tüm liberalliklerini yapamadıklarını ve bundan sonra da giderek daha zorlanacaklarını düşünüyorum. Yani ABD’nin onayı olmadan Türkiye’de darbe olamaz mı? GÜLER Bu olabilecek bir şey değil. Türkiye Ortadoğu’nun, dünyanın merkezinin göbeğinde son derece önemli, olağanüstü devlet geleneği olan bir ülke. ABD’siz darbe yapmak isteyenlerin, ABD karşıtı darbecilerin ciddiye alınması mümkün değildir. Bu operasyon bir hedef olarak darbeciliği gösterip suçluyor. Türkiye’de darbelerden, darbecilikten en mustarip olan kimdir? Türkiye soludur. Bu operasyon Türkiye soluna, “Benim arkama yerleş. Beni destekle, benim saflarıma katıl. Bunu yapmazsan seni darbecilerle aynı kaba koyarım” diyor. Bu genel olarak ilerici değerlere, solculuğa, solculara dönük bir operasyondur. Bugün solun beğenilir olanının yapması gereken şu: AKP iktidarının destekçisi, şakşakçısı olmak. Bizim bunların bir kısmını deşifre etmemiz, bir kısmının da karşısına geçip mutlaka engellememiz lazım. Demin sözünü ettiğim Türkiye tablosunda bir tane temiz, namuslu, değerli olgu var. O da en genel hatlarıyla solculuk. Bu sol o operasyonla yok edilmek isteniyor. Önce buna engel olmamız lazımdır. Biz bunu yapmaya, solu o operasyonun bir parçası değil, karşısında konumlandırmaya, bu dalgayı durdurmaya çalışıyoruz. Bir kısım medyada kendilerine liberal sol diyen arkadaşlar var. Bir de Türkiye’de sosyalist sol var. Liberal sol arkadaşlar açıkça Ergenekon’a destek veriyor. Ama sosyalist solun da bu operasyona destek verdiğini söylüyorlar. Bu tanım doğru mu? GÜLER Bu yılın başlarıydı sanıyorum. Murat Belge bir yazısında, “Sadece darbeciler değil bir de darbecilerin sokağa döktüğü yüz binler var. Onlardan da hesap sorulması lazım” dedi. Sonradan gördük ki operasyon tam da buna yönelerek devam ediyor. Akıl mı veriyorlar akıl mı alıyorlar? Orası tartışmalı bir durum. Ama sonuçta bu son derece çirkin ve sakil. Buradan solculuk çıkmaz. Solda solcu olarak takdim edilen ve değerlerini de sadece o takdimlerden kazanan kimileri verdikleri zararı solcu etiketiyle yaptıkları için bir kıymete sahipler. Bu tablo içinde bu kesimlerin bir kısmı düpedüz, alenen, “Antiemperyalizm kaba milliyetçilikten ibarettir. Irkçılıktır. Yabancı düşmanlığı neyse antiemperyalizm, bağımsızlık da odur” diyor. BAŞKA ÇELİŞKİLERDE VAR P O R T R E AYDEMİR GÜLER İstanbul, 1961 doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdikten sonra İÜ İktisat Fakültesi’nde yüksek lisans çalışmasını yaptı. 198692 arası aynı fakültede araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1992’de Sosyalist Türkiye Partisi’nin (STP) kurucuları arasında yer alır almaz üniversitedeki görevinden ayrıldı. Anayasa Mahkemesi STP’yi kapatınca Sosyalist İktidar Partisi’nin (SİP) kurucularından birisi oldu ve partinin genel başkanlığını üstlendi. SİP, 2001 Kasım ayında genel kongresini yaparak Türkiye Komünist Partisi (TKP) adını aldı. TKP genel başkanlığı bugüne kadar sürüyor. İstiklal Marşı’nın güfte yazarı Mehmet Akif Ersoy’un torunu. Ancak bu aile ilişkisinden söz etmekten hoşlanmıyor. Bir röportajında 15 yaşından beri komünist olduğunu söylüyor. İyi de bu liberal arkadaşlar ve AKP yöneticileri AKP’nin Türkiye’yi darbelerden uzaklaştıracaklarını savunmuyor mu?O zaman bu nasıl yaman bir çelişkidir? GÜLER AKP Türkiye’yi darbelerden uzaklaştırmıyor. Darbenin çok daha mümkün olduğu bir yere doğru götürüyor. Bu söylediklerimin kitleler tarafından anlaşılamayacağını düşünmüyorum. Eğer bunlar doğruysa AKP cephesinin yalan dolanlarına göre bunları kitlelere ulaştırma şansına daha fazla sahip olduğumuza inanıyorum. Siz çelişki dediniz. Başka çelişkiler de var. Fethullah Gülen ABD’de yaşıyor. Geride bıraktığımız günlerde ABD Türkiye’ye ilginç bir sopa gösterdi. Gülen’i gönderirim, dedi. Sonradan herhalde gösterdiği sopanın karşılığını aldı ki, “Oturma izni veriyorum” dedi. Her şey yalan. Yalanların hükümsüz hale geleceği bir duvar var. Kitlelere, halka bu zemin ortaya çıktığında yalan sökmez. Bizim buna güvenmemiz lazım. Kitlelerin karşısında, “Türkiye BOP’a hizmet ediyor” denecek ve Türkiye daha demokratik bir ülke haline gelecek. Öyle mi? Ne yazık ki insan aklı bu saçmalığa inandırılabiliyor. Ama bunu geri püskürtmek mümkündür. Yeter ki tartışmalarımızı kitlelerin önüne taşıyabilelim. Bir de, “En iyisini halk bilir” türünden ifadeler biraz afaki kaçıyor. Ama bugün büyük bir yalan üzerine kurulu operasyonlar ancak halktan kaçırılarak sürdürülebilir. Siz kitlelerin karşısına çıkıp, İran en büyük düşmanımız, ABD en büyük dostumuz, dediğiniz zaman bunu halka anlatamazsınız. Buna kimse inanmaz. Yeter ki o halk kriterini oluşturup devreye sokabilelim. İçte ve dıştaki ikiyüzlülük bunlara meşruiyet kazandırdı Tarikatın başı da ABD’de değil mi? GÜLER Evet. TÜSİAD var. TÜSİAD belki bu süreçte AKP’yle ilgili doğrudan bir pozisyon almadı ama ben TÜSİAD’ın verdiği mesajların, “Ben AKP’yi kolay kolay feda etmem” şeklinde okunabileceğini düşünüyorum. Bu kampanya AKP’nin gayri meşru olmadığını savundu. Ve gayri meşru bir siyasi partiyi, gayri meşru bir dünya görüşünü, gayri meşru kadroları AKP hakkında kapatma davası sürerken meşrulaştırdı. Birileri AKP’ye karşı mücadele ediyor. Mücadele ettiği düşünülen kimi kurumların yürüttükleri bu mücadelenin bir sorunu var. Nedir bu sorun? GÜLER Türkiye’de laiklik, cumhuriyetçilik adına yola çıkanlar var. Biz TKP olarak sadece laiklik ve cumhuriyetçilik adına değil aynı zamanda sosyalizm, işçi sınıfı için yola çıkıyoruz. Bunun vazgeçilmez koşulu olan laiklik ve cumhuriyete de sahip çıkıyoruz. Ama sadece laiklik ve cumhuriyetçilik adına yola çıkanlarda bir tuhaflık var. Dava açılıyor, bu cepheden bir ses geliyor. “Tayyip Erdoğan çok üzülme. Partin kapansa ve sen yasaklansan bile gelecek yıl yine başbakan olursun” diyor. Bu nasıl mücadeledir? Anayasa Mahkemesi’nin bileşimine ve daha önce aldığı kararlara bakıldığında AKP’nin kapatılması kaçınılmaz gibi göründü. Ama bu gerçekleşmeyebilir. Açıkça laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu iddiaları varken bu nasıl olur? GÜLER Oluşturulan bu büyük basınç ve AKP’nin kazandığı meşruiyet nedeniyle gerçekleşmeyebilir. Ama her iki durumda da Türkiye’de Amerikancılık ve gericilik siyasi iktidarı elden bırakmayacak gibi görünüyor. Dava bir muharebeyse AKP cephesi bu muharebeyi dava sonuçlanmadan kazanmış görünüyor. Türkiye’de herhalde en fazla kapatılan partiler sol partilerdir. Ben de daha önce üyesi ve yöneticisi olduğum kapatılmış bir partinin temsilcisiyim. Ama ben meseleye buradan bakmıyorum. Türkiye’de legalite alanında büyük deformasyonlar olduğunu görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’yi 12 Eylül’e taşıyan süreçte büyük provokasyonların parçası olduğunu bildiğimiz siyasi partiler var. Bu siyasi partiler o tabelayı taşıyorlar diye tarihsel bir meşruluğa sahipler mi? Faşizm tarihsel bir meşruluğa sahip olabilir mi? Faşistler parti kurdular diye faşizm aklanmış mı olur? Bence olamaz. O açıdan Türkiye’de emperyalizme boyun eğmenin, tabi olmanın, şeriatçılığı güçlendirmenin, tarikatları yaygınlaştırmanın partisinin meşru olduğunu reddetmemiz ve bunun hukuk tarafından da tescil edilmesi için mücadele vermemiz gerekiyor. TÜRKİYE AKP ELİYLE MİLİTARİST OLACAK Başka ülkelerde demokrasinin vazgeçilmez koşulu olan muhalefet için böyle bir örgütlenmenin hazırlığı içine girdiğiniz anda Türkiye’de darbecilikle, Ergenekonculukla suçlanıp içeri atılmıyor musunuz? GÜLER Ben bu Ergenekonculuk suçlamasının solun üzerine yıkılmasını engellemek zorunda olduğumuzu söylüyorum. Üstelik de bunu mutlaka engelleyeceğimize inanıyorum. Bugünden bu davanın kurgusu, bize sonucunun bir önemi olmadığını gösteriyor. Bu dava belki beş yıl sürer. Beş yıl sonra Türkiye ne olacak? Ama davayı açan taraf kazanırsa muhtemelen Türkiye ABD’nin bir ileri müfrezesi olarak Irak’ta, İran’da savaşan acayip bir topluluk haline dönüşecek. Şu anda bu davayla Türkiye’deki toplumsal, ideolojik, sosyolojik tablo tersyüz edilmeye çalışılıyor. Bunun engelleneceğini ve mutlaka engellenmesi gerektiğini düşünüyorum. Darbelerle ABD arasında bir bağ varsa, Ortadoğu’da kan dökülmeye ve ABD emperyalizmi bu bölgeye Soğuk Savaş’ın dengeleriyle değil de daha doğrudan el koyma, hegemonyasını sadeleştirme hareketinden vazgeçmeyecekse o zaman bu bütün bölgede ve Türkiye’de militarizm demektir. AKP bu militarizmi temsil ediyor. Tayip Erdoğan, ABD projesi BOP’un eşbaşkanı olmakla övünüyor. Bu, Türkiye’yi de militarize eden bir süreç değil. Tam tersine, AKP cephesi Türkiye siyasetinde derinleşmeye, kök salmaya devam ederse Türkiye asıl o zaman yeni darbe tehlikeleriyle karşı karşıya gelir. Savaş gücü olarak yapılandırılan bir Türkiye militarist bir Türkiye olacaktır.