06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 AĞUSTOS 2008 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR C 5 Ergenekon soruşturmasına ilişkin iddianame, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi İlk duruşma 20 Ekim’de İstanbul Haber Servisi Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in de aralarında bulunduğu 47’si tutuklu 86 sanık hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmak”, “silahlı terör örgütüne yardım etmek”, “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmak veya görev yapmasını engellemeye teşebbüs”, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne karşı halkı silahlı isyana tahrik”, “Danıştay saldırısına ve Cumhuriyet gazetesine patlayıcı madde atmak suçlarına azmettirmek” suçlarından dava açıldı. Sanıklar 20 Ekim 2008’de yargıç karşısına çıkacaklar. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13 aydır yürütülen Ergenekon soruşturmasına ilişkin iddianame İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İddianamede Danıştay 2. Daire saldırısı sırasında yaşamını yitiren üye Mustafa Yücel Özbilgin maktul, Danıştay 2. Daire Başkanı Mustafa Birden, üyeler Ayla Gönenç, Ayfer Özdemir ile Danıştay Tetkik Hâkimi Ahmet Çobanoğlu mağdur olarak yer aldı. Sanık Ali Yiğit’in babası Şevki Yiğit de ihbar eden olarak geçiyor. Yeni bir örgüt Soruşturmaya 12 Haziran 2007 tarihinde, kollukça alınan bir telefon ihbarının değerlendirilmesi üzerine, Ümraniye’de el bombalarının ele geçirilmesiyle başlandığı belirtildi. Yakalanan kişilerin, Danıştay ve Cumhuriyet’e yönelik eylemlerin failleri ile de bağlantılarının kurulması üzerine soruşturmanın genişletildiği, ele geçirilen dokümanlar ve gizli tanıkların ifadeleri üzerine devam edildiği anlatıldı. Adı zorunluluktan konuldu Soruşturmada, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün terör örgütleri listesinde yer almayan, örgütlenme biçimi, amacı ve faa AgartaErgenekon İddianamesinin Adresi sine kadar uzanıyor… Velev ki, Barzani gibi, Talabani gibi yabancıları da yönlendiriyor… Velev ki, istediği zaman yüzbinleri meydanlara topluyor… Velev ki, toplumu birbirine düşürüyor, toplumsal çatışmalar ve kitlesel katliamlar düzenliyor… Velev ki, “devlet içinde devlet”, moda deyimiyle “Derin devlet”… Velev ki, darbe yapma, iktidarı belirleme gücüne sahip… Velev ki, Türkiye’yi istikrarsızlaştırıyor, güçsüzleştiriyor… ??? O zaman ilk grup sorularımızı soralım: Türkiye’nin istikrarsızlaştırılmasından, bölgedeki gücünü yitirmesinden kim yararlanır? Hangi uluslararası güç, örgüt veya devlet ya da devletler, Ortadoğu’yu, Balkanlar’ı, Kafkaslar’ı denetlemek ister, istiyor? Türkiye, kimin ya da kimlerin önünde bölgesel bir güç, bir engel gibi görünür, görünüyor? Böyle bir örgütlenme hangi dış güce hizmet eder? Böyle bir örgütlenmeyi gerçekleştirmeye ve etkili bir biçimde kullanmaya kimin, kimlerin gücü yeter? Bu soruların yanıtları, burada dile getirilmeye gerek görülmeyecek denli açık değil mi? Peki o zaman ikinci grup sorularımızı soralım: Bütün bu toplumsal olaylar, suikastlar, darbeler ve benzeri yönlendirmeler kimin, kimlerin işine yaramış? Sonuçta, iktidara kim, kimler gelmiş? Türkiye’yi kim, kimler yönetiyor? Bu soruların yanıtları da yeterince açık değil mi! ??? İster “kara mizah” deyin… İster “komplo teorisi”… İster “iddianamenin kendi mantığı”… İddianamenin “adres” konusunda bana çağrıştırdıkları bunlar… E rgenekon iddianamesine göre, yönetici ve üyeleri örgütü ‘derin devlet’ olarak kabul edip, bu şekilde gösterdi. İddianamede, devlet ve millet yararına hareket ediyormuş gibi görünmeye çalışan örgüt üyelerinin kamu kurumlarını baskı altına alarak devlet yönetiminde etkin olmak ve sivil toplum örgütlerini amaçları doğrultusunda yönlendirmek istedikleri belirtildi. Ö rgütün yakın amacının ülkede yönetim zafiyeti oluşturacak eylemler yapıp kamu düzenini bozacak kargaşa ortamı meydana getirmek olduğu vurgulanan iddianamede, “Nihai amacın da yönetime karşı hukuk dışı bir müdahalenin kamuoyunda kabulü ve haklılığını temin edip, hukuk dışı bir müdahale ile yönetimi ele geçirmek olduğu tespit edilmiştir” denildi. timinde etkili olmayı, sivil toplum kuruluşlarını da örgüt amaçları doğrultusunda yönlendirmeyi amaçladığı belirlenmiştir” denildi. Gizli yapılanma Örgütün gizli bir yapılanmasının olduğu, legal ve illegal alanlarda örgütlendiği, deşifre olan örgüt üyesinin öldürülmesi derecesinde, katı, hiyerarşik kurallarının bulunduğu, askeri birimler dahil, her türlü kamu kurumunun örgütün faaliyet alanında olduğu ifade edildi. Örgütün bütün kamu kurumlarının kontrollerinin ele geçirilmesini amaçladığı, hemen herkesçe itiraz edilmeyecek milli değerlerin istismarı propagandası ile kasten öldürme dahil yasalarda suç olarak tanımlanan her türlü eylemin gerçekleştirilebileceği anlayışına sahip olduğu ve bu kapsamda birçok eylemi de gerçekleştirdiği kaydedildi. Örgütün yakın amacının ülkede yönetim zafiyeti oluşturacak derecede eylemler yapıp kamu düzenini bozacak kargaşa ortamı meydana getirmek olduğu vurgulanarak, “Nihai amacının da oluşacak kargaşa ortamı ile yönetime karşı yapılacak hukuk dışı bir müdahalenin kamuoyunda kabulü ve haklılığını temin edip, hukuk dışı bir müdahale ile yönetimi ele geçirmek olduğu tespit edilmiştir” denildi. Okkır bilgi topladı İddianamenin birinci bölümünde soruşturma özetlendi. Soruşturma aşamasında yaşamını yitiren Kuddusi Okkır’ın bilgisayarında Danıştay eylemi ve Atabeyler operasyonu ile ilgili istihbari bilgiler, çeşitli kişilerin özel yaşamları ile alakalı belgelerin bulunduğu kaydedilerek, bu bilgi ve belgelerin, örgütün alt üyelerince temin edilip şüpheli Gazi Güder’e gönderildiği kaydedildi. Güder’in de bunları örgütün üst biriminde görev yapan, “Milli Irgat” kod adlı Okkır’a gönderdiği, Okkır’ın bilgisayarında depolanan bu bilgilerin, şüpheli Ayşe Asuman Özdemir tarafından, örgütün üst kademelerine ulaştırıldığı iddia edildi. Kuvayi Milliye Teşkilatı Kuvayi Milliye Teşkilatı’nın Ergenekon terör örgütünün, yerin üstündeki legal kurumu olarak vasıflandırıldığı, Ankara’da bulunan Kuvayi Milliye Derneği’nin genel merkezinde yapılan aramada, teşkilat başkanı şüpheli Bekir Öztürk’e ait dizüstü bilgisayarda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ya da AKP’den herhangi birinin cumhurbaşkanı olması durumundaki simülasyonda, “Şok suikast olarak Fener Patriği Bartholomeos’un öldürülmesi, şok suikast olarak Ermeni Patriği Mutayfan’ın öldürülmesi, şok suikast olarak İshak Alaton’un öldürülmesi” konularını içerir “word belgesi”nin bulunduğu ifade edildi. Şüpheli Ergün Poyraz’ın da ev ve işyerlerinde, Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ait birçok gizli bilgi ve belge ile birçok kamu görevlisi memur, milletvekili, bakan ve hatta başbakanlara ait gizli fişleme bilgileri ile notlarının bulunduğu kaydedildi. liyetleri açısından bilinen terör örgütlerinden önemli farklılıklar gösteren, daha önce bir ceza davasına konu olmamış Ergenekon isimli terör örgütüne ulaşıldığı anlatıldı. Türk tarihine ait önemli bir kavram ve bilinen Türk destanının da adı olan Ergenekon ile terör örgütü kelimelerinin iddianamede yan yana getirilmesinin, Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tercihi olmadığı, örgüte ait yazılı dokümanlarda bu adın kullanılmasının zorunlu bir sonucu olduğu kaydedildi. Derin devlet “İstanbul 29 Ekim 1999 Ergenekon Analiz Yeniden Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi” adlı dokümandan ve soruşturma evrakı genelinden, Ergenekon Terör Örgütü’nün, bu dokümanın yazıldığı 1999’dan daha öncesine dayanan “gizli örgüt faaliyeti” içerisinde bulunduğu, “Yönetici ve üyelerinin örgütü ‘derin devlet’ kabul edip, dışa karşı da bu şekilde gösterdikleri anlaşılmıştır. Bir hukuk devletinde yasal olarak bulunması mümkün olmayan bu örgütlü yapı, anayasal kurumların yetki ve sorumluluklarını hiçe sayarak sözde devlet adına, devlet ve millet yararına hareket ediyormuş görüntüsü vermeye çalışmaktadır. Bu yöntemle, kamu kurumlarını baskı altına alıp devlet yöne ‘BİZİMLE ALAKASI YOK’ Genelkurmay ve MİT’e soruldu Şüpheliler “Zafer” kod adlı Muzaffer Tekin, Oktay Yıldırım ve Kuddusi Okkır’da ele geçirilen, “Lobi Ergenekon” belgesinde, örgütün TSK bünyesinde gizli olarak faaliyet gösterdiği izleniminin verilmek istenmesi üzerine, Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT Müsteşarlığı’na bu konunun sorulduğu kaydedildi. MİT ve Genelkurmay’dan savcılığa gönderilen yazıda, böyle bir yapılanmanın kurumları ile alakasının olmadığının belirtildiği ifade edildi. İstanbul emniyetine örgütle ilgili daha önce işlem yapılıp yapılmadığının sorulması üzerine, başka bir suçtan 2001’de gözaltına alınan Tuncay Güney adlı şahsın bilgisayarında Ergenekon örgütüyle ilgili dokümanların bulunduğunun ortaya çıktığı belirtildi. Bu belgelerin, Özel Kuvvetler istihbari rapor yazım tekniğinin taklik edilerek hazırlandığının anlaşıldığına, soruşturmaya dayanak olan “ErgenekonLobi” belgesinin devamı niteliği taşıdığına dikkat çekildi. Belgelerin örgütün üst kademelerine hitaben yazıldığı, “Saygılarımla” ibareleriyle bittiği kaydedildi. Sevgi Erenerol’un basın sözcülüğünü yaptığı ve örgütsel içerikli toplantıların yapıldığı Türk Ortodoks Kilisesi’nde Yunanistan’a ait olduğu anlaşılan çok sayıda hisse senedi, bono ve değerli kâğıt türünde belgelerin bulunduğu belirtildi. Kilisede, bazı öğretim üyeleri ile ilgili “kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine, ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin” fişlemelerin yapıldığı CD’nin bulunduğu kaydedildi. ddianamenin hukuksal tartışmasını hukuk otoritelerine bırakalım… Sanıyorum, Türk Hukuk Tarihi açısından önemli bir örnekolay… Yıllarca hukuk fakültelerinde okutulacak, irdelenecek, eleştirilecek, sonuçlar çıkartılacak bir vaka… ??? İddianameyi sadece düz mantık açısından irdelemek istiyorum… İddianamenin “kendi mantığı” ne gibi sonuçlara götürüyor bizi: 1) İddialar doğru ve geçerliyse, bu örgütlenmeyi kim kurmuş olabilir?… 2) İddialar doğru ve geçerliyse, bu örgütlenme kimin işine yaramıştır?… ??? Aşağıdaki satırları istediğiniz gibi okuyabilirsiniz: İsterseniz “Kara mizah” deyin… İsterseniz “Komplo teorisi”… İsterseniz “Mantık egzersizi”… Orası sizin bileceğiniz iş… ??? Velev ki, bu iddianamenin mantığı doğru ve geçerli… Velev ki, ortada kökleri çok eskiye giden, ama özellikle son zamanlarda Türkiye’yi istikrarsızlaştıran, kana bulayan bir büyük örgütlenme var… Velev ki, bu örgütlenme, legal ve illegal, birbirine dost ve düşman, tüm dernekleri ve terör çetelerini yönlendiriyor… Velev ki, PKK’yi, Hizbullah’ı, DHKPC’yi, İBDAC’yi kontrol ediyor… Velev ki, içinde emekli ordu komutanları, parti genel başkanları, gazete imtiyaz sahipleri var… Velev ki, bütün suikastlardan, Atatürkçü aydınların katledilişinden, misyonerlerin, rahibin, Ermeni kökenli gazetecinin, yargıcın canavarca öldürülüşünden sorumlu… Velev ki, dış bağlantıları, dış güçlerle koordinasyonu var, ABD Başkan Yardımcısı’nın ofi İ ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org Veli Küçük Muzaffer Tekin Doğu Perinçek Kemal Alemdaroğlu ‘VELİ KÜÇÜK EMİR VERDİ’ İDDİASI Kemal Kerinçsiz Emin Gürses Ferid İlsever Sevgi Erenerol ‘Şok suikastlar planladılar’ İddianamede, Veli Küçük’ten elde edilen birçok farklı örgütsel içerikli belgenin, birçoğunun Ümit Oğuztan’da elde edilen disketlerde de word belgesi olarak bulunduğu ifade edilerek, şüpheli avukat Kemal Kerinçsiz’in Sevgi Erenerol’la arasında hiyerarşik örgütsel ilişki olduğu iddia edildi. Şüpheliler, Paşa kod adlı Fikri Karadağ’ın ve Hüseyin Görüm’ün yönetiminde bulunan Kuvayı Milliye Derneği (1919) etrafında örgütlenen grubun da yine Türkiye’de şok suikast ve cinayetler planladıkları, ifadesi alınan Coşkun Çalık’ın bazı ünlü kişilerin öldürülmesiyle alakalı kendilerine örgüt tarafından talimatlar verildiğini söylediği kaydedildi. Örgütün “siyasileri dize getirmek için suikast yapılması” şeklindeki kararının uygulamaya konulmaya çalışıldığının anlaşıdığı belirtildi. Başbakan ve Akyürek’e suikast Perinçek’in “Fabrikatör” olarak nitelendirildiği, Amerika’da olmayan olayları varmış gibi gösterip kamuoyunda bu tür yayın yapan kişilere bu adın verildiği ifade edildi. Perinçek’in Veli Küçük grubuyla irtibatlı olduğu ileri sürüldü. Kendisini Türk İntikam Tugayı (TİT) Ergenekon örgütü üyesi olarak tanıtan şüpheli Vatan Bölükbaşı’nın, Küçük’ün tutuklanması üzerine, Küçük’ten aldığı talimatlar üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan veya Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’i öldürme planı yaptığı iddia edildi. Yeni Ogün Samast’lar arandı Bölükbaşı’nın telefonla silah teminine çalıştığı ileri sürülerek, “Hem de dijital ortamda (msn) yaptığı görüşmelerde, Ergenekon terör örgütünün talimatı gereği, Başbakan ve Ramazan Akyürek’in öldürülümesi ile alakalı istihbari bilgiler topladığı, Ogün Samast misali, bu işi gerçekleştirecek kişileri ayarlamaya çalıştığı, muhtemel bir suikastın önlenmesi için şüphelinin tutuklandığı” belirtildi. Yargıtay krokisi Şüpheli Kemal Alemdaroğlu’nda örgüt tarafından alınan kararları içeren belgelerin bulunduğu, İşçi Partisi’nde birçok örgütsel dokümanın ve gizli belgenin bulunduğu ifade edildi. Partide ele geçirilen bir CD’de, “Yargı Nusret Senem” isimli klasörde, Yargıtay binasının krokileri ve krokilerin açıklamasının yapıldığı iddia edildi. Yargıtay binasının zafiyetleriyle güvenlik kameralarının bulunduğu noktaların anlatıldığı belirtilerek, “Aynı CD içersinde birçok yüksek yargıda görev yapan hâkim ve savcılarla ilgili olarak, siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine, ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kayıt ettikleri tespit edilmiştir” denildi.. Vedat Yenerer Ergün Poyraz Güler Kömürcü Fikret Emek Sami Hoştan Sedat Peker son seçimleri ‘istikrarı bozmamak’ sloganı ile AKP kazandı. İSTİKRAR, büyülü bir sözcüktür. Durumunu idare eden, bu durumun bozulmasından korkar. Durumundan yakınan da daha kötü durumların gelmesinden korkar. İstikrar, var olan durumun bozulmadan sürmesidir. Toplum, bu slogana hak verdi ve oyu ile destekledi. Son seçimin psikolojik ekseni buydu. Oysa, gerçekte ‘istikrar’ var mıydı? Aslında AKP’nin ‘İstikrarı bozmayalım’ sloganı “Bana karışma, ben yoluma gideyim” demekti. İstikrar, toplumun yavaş yavaş değiştirilmesinin adı oluyordu. Yavaş yavaş. Adım adım. Zamanı geldikçe. Uygun koşullar sağlanınca. Bekleyip kollayarak. 2000’Lİ YILLAR’DA ERDAL ATABEK İstikrar Derken Şoka Girmek... Çifte müebbetler, 500 yıllık hapis istemleri. Emekli subaylar, üniversite rektörleri, öğretim üyeleri, başyazarlar, Susurluk sanıkları, tetikçiler, vurucular. Bombalar, planlar, tanıklar. Gerçekten şok. Türkiye buraya nasıl geldi? Daha da önemlisi, Türkiye buraya neden geldi? 2003’lerin 2004’lerin hesapları bugün mü görülüyor? Görülen neyin hesaplaşmasıdır? AKP’ye açılan kapatma davası ne olacak? Amerika’nın eski Büyükelçisi olacakları nasıl biliyor? Amerika İran’da ne yapmak isti Oldurup oluşturarak. Her konu bu yola sokularak ele alındı. Eğitim. İmamhatipler. Üniversiteler. Rektörler. Türban. Endüstri, ticaret. Yargı. Sosyal güvenlik. Sosyal yardım. Kurumlarla iyi geçinerek işbirliği yoluyla egemen olmak. Aslında bilinen ‘iktidarı ele geçirme’ stratejisi. Ama birdenbire durum değişti. İşte 26 Temmuz 2008 günü basınının manşetleri: ŞOK ŞOK ŞOK... Ergenekon iddianamesi açıklandı. yor? Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi neleri hedefliyor? Bu projenin iç ve dış destekçileri kimler? Bu projeye içerde ve dışarda kimler destek vermiyor? Türkiye’de sermaye hareketleri nereye kayıyor? PARAYETKİBİLGİ üçgeni kimlerin elinde? Atatürk’e Atatürkçülüğe saldırılar neden artıyor? Basın kimlerin ve nelerin aracı yapılıyor? Gerçekten de ŞOK. Hem de ŞOK ŞOK ŞOK. İstikrar derken eğik zemine girildi. Nereye varılacağını hep birlikte göreceğiz. Ama şu bir gerçek ki; istikrar bozulmuştur. [email protected] [email protected] www.erdalatabek.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle