05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 1 AĞUSTOS 2008 CUMA Uluslararası yatırım bankası JP Morgan, portföyünde Türk hisselerinin ağırlığını arttırdığını açıkladı Türkiye’ye hücum mesajı ‘Merkez Bankası’nın faiz arttırım sürecinin sonuna geldiğine ve bundan sonraki adımın faiz indirimi olacağına inanıyoruz’ denilen raporda, Anayasa Mahkemesi’nin kararının belirsizliği azaltacağına dikkat çekildi. İSTANBUL (REUTERS) JP Morgan, gelişmekte olan piyasalar hisse senedi raporunda ülke bazında Türkiye’yi de endeks üstü getiriye yükselttiğini açıkladı. JP Morgan tarafından yayımlanan raporda, hisse senetlerinde yaşanan düşüşün piyasaları kayda değer şekilde ucuz hale getirdiği belirtilerek, Türkiye hisse senetleri piyasasının gelişmekte olan piyasalar arasında ucuz kaldığı kaydedildi. Yatırımcıların mümkün olan en kısa sürede ülkede hisse almaya davet edildiği JP Morgan raporunda Türkiye’nin notunu yükselmesinin altındaki dört ana neden ise şöyle sıralandı: Anayasa Mahkemesi’nin bu hafta beklenen kararı sonrası Türkiye’de politik belirsizliğin azalmasını bekliyoruz. Bankamızın İstanbul merkezli ekono Kaos Senaryoları linçaltımızda bir yerlerde “Ergenekon”, “kapatma” davası ilintili komplo teorileri de iz bırakmış oluyor. Zaman içinde izlerin üst üste gelmesiyle de komplo teorileri, senaryoları, önyargıları toplumları daha kolay yönlendiriyor... ??? Oysa günümüzde kaos, içinde bulunduğumuz bataklık yeterince karmaşık. Yani İstanbul’daki bizi çok çarpan, PKK terörü bağlantılı olduğu gerçeğine çok yakın terör eyleminin dehşetinden, sıcaklığından kurtulamadan, göreceli uzağımızda, aslında çok yakınımızda bir başka vahşet, terör eylemi gündeme geliyor. Bu kez Kuzey Irak Kürtlerinin Kerkük eyleminde ölü yaralı sayısı, vahşet boyutu bizimkini aratmayan, rakamlar sürekli değiştiği için ölü yaralı sayısını vermenin çok da anlamlı olmadığı, bir başka, nedenleri tersine gibi görünen terör eylemi yaşanıyor. Terör eylemi dehşeti üzerinden değil, siyasi güncel gelişmeler üzerinden kaos senaryolarında da tablo değişmiyor; ABD, AB medyası emperyal çıkarları, hesapları üzerinden Türkiye’de çizdikleri modelin, iktidarın sallanmasından kaygılı, panik içinde, AKP kapatma davası çerçevesinde son saldırı yorumlarında ne kadar da ataklar; İsveç televizyonu adına sözde demokratik görüş istemek üzere arıyorlar; “AKP’nin kapatılmasını savunan karşı görüş için görüşmek istiyoruz” diye söze girmelerinden bıkmış olmalıyım ki tepki veriyorum: “Cumhuriyet gazetesinde parti kapatılmasını savunan, isteyen taraftan yazar bulamazsınız. Ancak laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı emperyal çıkarlar projeleri çerçevesinde öngörülen ılımlı İslam cumhuriyetine, sivil darbeye karşı duruşu duymak istiyorsanız..” Cumhuriyet okurlarının kolayca varabilecekleri sonuca göre, çok demokratik(!) Batı medyası görüşmeden vazgeçiveriyor. Batı medyasında karar arifesinde yargı bağımsızlığına tehdit içeriğinde, son saldırgan yorumlar birbirinden çarpıcı; en hafif suçlamalar Türkiye’de halk iradesinin, demokrasinin ayaklar altına alındığı çerçevesinde. Ancak öfkeler denetlenemediği için olacak, hayıflanmalar yeni tehditler daha bir düşündürücü: “AKP hükümetinin düşmesinden sonra seçime gidilecek. AKP’den daha militan bir parti iktidara gelecek. Ancak bu arada AB ilişkilerinde, Kıbrıs’ta, Ortadoğu projelerinde varılmış olan anlaşmalar, alınmış yol ne olacak? Hele çok kritik savaş bölgesinde güncel gelişmelerde nasıl sonuç alınacak...” Koyun can, kasap et derdinde yani... soner?cumhuriyet.com.tr 1 mik araştırma birimine göre karar yüzde 80 olasılıkla piyasa için olumlu olacak. JP Morgan Ortadoğu, Orta ve Doğu Avrupa ve Afrika ekonomik araştırma birimine göre, Türkiye’de enflasyon temmuz ayında en yüksek seviyesine ulaşmasının ardından enerji fiyatlarında yaşanan düşüşler ve bölgede beklenen yüksek hububat hasadı ile düşüşe geçebilir. Merkez Bankası’nın faiz artırım sürecinin sonuna geldiğine ve bundan sonraki adımın faiz indirimi olacağına inanıyoruz. Düşük enerji fiyatları uzun vadede kalıcı olursa, ilk çeyrek itibarıyla GSYH’nin yüzde 2 3 5.7’sine denk eden cari işlemler açığında olumlu gelişmeler yaşanabilir. 6.9x fiyat/kazanç oranına göre Türkiye gelişmekte olan piyasalar arasında en az pahalı olan ülke. (2006’da EMEA için fiyat/kazanç oranı 8.6x iken Türkiye’de fiyat kazanç oranı ortalama 14.2x seviyesindeydi.) Raporda ayrıca Rusya’nın portföydeki ağırlığının endeks altında getiriye düşürüldüğü belirtilirken, Türkiye açısından en önemli riskin Avrupa ülkelerinde gerçekleşebilecek ekonomik yavaşlama olabileceği de vurgulandı. 4 482 MİLYAR DOLAR IMF’NİN RAPORU ABD’de rekor bütçe açığı Elçin POYRAZLAR WASHİNGTON ABD yönetimi 2009 için bütçe açığının yaklaşık yarım trilyon dolara ulaşacağı tahmininde bulundu. Beyaz Saray bütçe direktörü Jim Nussle konuya yönelik açıklamasında yavaşlayan ekonomi, konut fiyatlarındaki hızlı düşüş ve yükselen enflasyon nedeniyle ABD’deki bütçe açığının 2009’da 482 milyar dolara ulaşmasını beklendiklerini ifade etti. Bu rakama Irak ve Afganistan’daki savaş masrafları ve ülke ekonomisinin canlandırılması için hazırlanan önlem paketinin dahil olmadığını belirten uzmanlar rekor düzeydeki açığın bir sonraki ABD başkanını oldukça zor durumda bırakacağı yorumunu getiriyorlar. Beyaz Saray ayrıca 2007’de 162 milyar dolar olan bütçe açığının 2008’de 389 milyar dolara çıkmasını beklediklerini de açıkladı. 2009’daki yarım trilyon dolarlık bütçe açığının ülke ekonomisinin yüzde 3.3’üne denk geldiğine işaret eden uzmanlar bunun salt değerlerde bir rekor olduğu konusunda birleşiyorlar. Tahmin raporunda ayrıca 2008’de toplam federal gelirin düşeceği ve 2009’da federal harcamaların ülke ekonomisinin yüzde 21.1’ine denk geleceği tahminlerinde de bulundu. ‘Piyasalar kırılgan, riskler yüksek’ WASHINGTON (AA) Uluslararası Para Fonu (IMF), kredi krizinin altında sarsılan dünya piyasalarının hâlâ kırılgan olduğunu ve risklerin yüksek kalmayı sürdürdüğünü bildirdi. IMF’nin yılda iki defa açıkladığı Küresel Finans İstikrarı Raporu’nu güncelleştirmek için yayımladığı ilave raporda, dünya piyasalarının, hâlâ ABD’deki emlak krizinin etkisinin altında olduğu belirtilerek, ülkelerin merkez bankalarının da, bir taraftan artan enflasyonist baskılar, diğer taraftan da durgunluk (resesyon) tehdidiyle karşı karşıya bulunduğuna işaret edildi. İlave raporda, “Küresel finans piyasaları kırılgan, sistematik risk göstergeleri de yüksek kalmaya devam ediyor” denildi. Raporda şu değerlendirme yapıldı: “Enflasyon riskleri artarken, para politikasının finansal istikrarı destekleyecek seçenekleri daralıyor. Buna karşılık bu piyasalar, dış fon sağlamalarına ilişkin koşulları sıkılaşıyor.” IMF’nin para ve sermaye piyasaları bölümünün direktörü Jaime Caruano, IMF’nin, ABD’deki yüksek riskli tutsat (subprime mortgage) krizinin yol açacağı toplam zararın 1 trilyon doları bulabileceği tahminin geçerliliğini koruduğunu söyledi. Dünya Ticaret Örgütü başta Hindistan ve Finlandiya olmak üzere pek çok ülkede protesto edildi. Fotoğraf: (AP) DTÖ görüşmelerinde gerginlik çıktı CENEVRE (AA) İsviçre’nin Cenevre kentinde Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) küresel ticaret anlaşmasına ilişkin görüşmelerinde gerginlik çıktı. Görüşmelerin Hindistan ve Çin’in gelişen pazarlarına erişim ve kilit öneme sahip AB ülkelerinin daha iyi şartlar talebi konusunda tartışma çıktığı kaydedildi. DTÖ sözcüsü Keith Rockwell gazetecilere, ortamın çok gerginleştiğini ve görüşmelerden bir sonuç çıkacağı konusunda şüpheleri olduğunu ifade etti. Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin de yaptıkları telefon görüşmesinde görüşmelerle ilgili endişeleri paylaştıkları bildirildi. Sarkozy’nin sözcüsü yaptığı açıklamada, AB ülkelerinin endişeleri göz önüne alınmadığı takdirde ticaret anlaşmasının kabul edilmesinin riske girebileceğini belirtti. DTÖ’nün önemli üyelerinden yaklaşık 30 ülkenin üst düzey ticaret yetkilileri, tarım ve imalat ürünlerine uygulanan sübvansiyonların ve gümrük vergilerinin azaltılmasına yönelik şartlarda anlaşmak üzere geçen pazartesinden bu yana Cenevre’de görüşüyor. Türkiye 2050’de dev ekonomileri geçecek ANKARA/LONDRA (AA) Türkiye, 2050’de, dünyanın 9. büyük ekonomisi olacak. Goldman Sachs’ın tahminlerine göre, 2050’de, Japonya, Fransa, Almanya, İtalya ve Kanada gibi sanayileşmiş ülkeleri (G7) geçecek olan Türkiye’nin, milli geliri 6 trilyon doları aşacak. Çin ise, 70 trilyon dolarlık milli gelir dü zeyiyle dünyanın en büyük ekonomisi olacak. Rapora göre, Türkiye’nin de içinde bulunduğu yükselen piyasalar, dünya ekonomisinin itici gücü ve ekonomik dengeleyicisi olacak. Yükselen 7 piyasa, artan dış ticaret hacimlerinin yanı sıra, dünyada en çok yabancı sermaye çekecek ülkeler arasında da yer alacak. aosun içine, bataklığa gömülmüşken kaos senaryoları yazmanın, kafa karmaşası, bilinç saptırması, gerçeklerden uzaklaştırmanın ötesinde bir anlamı yok... Yaz sıcağında, gecekondudan çarpık kentleşmeye geçilmiş, nüfusun çok yoğunluklu olduğu Güngören’de, insanların gecenin bir saatinden sonra uyuyabilmek üzere, çoluk çocuk kendilerini sokağa attıkları bir saatte, çok kalabalık oluşturdukları trafiğe kapalı soluk aldıkları bir caddede, önce ses bir bombasıyla daha büyük kalabalığın oluşmasının hesabını yapıp ikinci bir bombayla tümü sivil, kadın, çoluk çocuk insanları katletmek nasıl bir vahşet, terör eylemi boyutudur? Zaten yeterince gerilimli bir gündemle hafta başına girmeyecek miydik? Hasta ve çocuklarımızın, hatta en sağlam sayılanlarımızın ruh sağlıklarının korunabilmesi için yakın plan izlemememiz, gösterilmemesi gereken, can pazarını kan revan görüntüler, çığlıklar arasında canlı aktaran yayınlar içinde, en olmayacak kaos senaryolarını üretebilen gazeteci, uzman, teorisyen arkadaşlarımızın asıl ruh sağlıklarını sorgulamak gerek; kuru bir “mazoşistsadist” tanımlaması çok yetersiz.. Olayın dehseti içindeki insanların anlattıklarından yola çıkılarak, patlayıcı tanımlarına, Ergenekon’a uzanan, Ergenekonkapatma davaları arasında sıkıştırılması hesaplarına uzanan.. Yorum ve senaryoları üreten kafalardan sizi bilmem, ama benim midem iyice bulandı... Kaosun içinde, ayrıca kaos senaryoları neden üretilir ki? ??? PKK terör örgütüyle ilgili gelişmelerin yeterince açık, kendi kaos ilişkileri yok mu ki? İç ve dış odaklı dinamikleri... Akşamdan sabaha PKK terör eylemleri dinamiği içinde polisin de ortaya çıkardığı pek çok ayrıntı, kanıt karşısında, bu artık çok beylik, ucuz senaryoları yazıp çizenler hiç utanmazlar, kendilerine aynada bakmazlar mı ki? Hiç heveslenmeyin, medyatik yönlendirmede yazılan senaryoların gerçeğe uygun düşmesi, inandırıcılığının önemi, anlamı yok. Bilinçaltında önyargıların oluşturulması, düşünce sisteminde istenen çarpık şablonların yaratılabilmesi, önyargıların oluşturulması önemli. Kaos senaryolarını yazanlar, görünmeyen reklamlarda olduğu üzere, bilinçaltımızda, bize, çıkarlarımıza, kimliğimize, yerleşik değerlerimize karşı çarpıtmada üzerlerine düşen görevi başarıyla gerçekleştirmiş oluyorlar. Yani terör vahşetinin ertesi sabahında bile kanıtlar, bizi çok mantıklı bir biçimde PKK terör eylemine yönlendirmiş olsa da bi K MEY İÇKİ ATAKTA 20 ve 21 Temmuz 2008’de üst üste üç konferans verdim. 19, İçinde yaşamakta olduğumuz kaosu ve faşizmi konuştuk.19 Temmuz Mavi Şehir, 20 Temmuz Didim, 21 Temmuz Akbük. Düzenleyen ADD ama.. 15 dolayında kurum ve sivil toplum örgütünün “ortak girişimleri” ile gerçekleştirilmiş, bu çok önemli konferanslar. CHP, İP, DSP siyasal partiler olarak destek veriyorlar. Belediyelerden Cumhuriyet’e, Atatürk devrimlerini, çağdaş değerleri savunan dernek ve meslek odalarına kadar geniş cephe var. İlk konferansım Mavi Şehir’deydi. 700800 dolayında katılım olduğu söylendi. İnsanlar ne istediklerini çok iyi biliyorlar ama nasıl yapacakları konusunda kafalar karışık. Ancak, yine de bir güç gösterisi niteliğine dönüşüyor. Kime karşı? Türkiye’yi sömürge haline dönüştürmek isteyen iç ve dış çevrelere karşı. İkinci konferansım Didim’in içindeki tarihi başyapıtın içinde.. olağanüstü bir ortamda konuşuyorum. Tarihin içinden gelip geçit resmi yaparcasına o dev sütunların arasında söyleşiyoruz. Dev sütunlara bakıyorum, dostlara bakıyorum, gökyüzünde Ay’a bakıyorum, tam da dolunay, hafif kızarmış, Türkiye’nin halinden utanırcasına… 21 Temmuz’da Akbük’teyim.1200 kişi gelmiş, her yer tıklım tıklım. Destek veren kurumlar ve örgütler 20’yi bulmuş, tam bir güç birliği ve demokratik dayanışma. Güçler emperyalizme karşı birleşmiş, bir yumruk olmuş. Pırıl pırıl insanlar. Avustralya’dan Gül Hanım bile gelmiş, kitabının Türkçesini Bilgi Yayınevi’nden çıkartmaya çalışıyor; Ahmet Küflü’ye göstermiş. Askerlik arkadaşlarım gelmiş, BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Polatlı’dan, yedek subay okulundan. Aramızdan uçup giden Barış Manço’yu anıyoruz.. o da Polatlı’daydı bir zamanlar. Konferanslar öncesinde Gümüldür’de bir ay inzivaya çekilmiştim. Kapanmış kitabımı yazıyordum; “Batı’nın Yeni Türkiye Politikası”nı, Graham Fuller’in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabına inat… Üç konferansımda, bir aylık yoğun çalışmanın satır aralarını da anlattım. Açık işbirlikçiler yanındaki, “örtülü işbirlikçilerden söz ettim”. Açık tehlikeyi görürsünüz, gördüğünüz şeye karşı çözüm yollarını araştırırsınız. Mikrop bellidir, o mikrobu nasıl etkisiz hale getireceğinizi sonunda bulursunuz. Ama örtülü tehlike, bilinmeyen mikrop en kötüsüdür. Onu yararlı sanırsınız, zararlı olduğunu bilemezsiniz, o kendini gizlemiştir. İşte bu örtülü tehlikeden söz ettim gelen dostlara. “Açık tehlikeyi yaratanın da besleyenin de” örtülü, saklı, gizli mikroplar olduğunu anlattım. Attilâ İlhan’ın dediği gibi çoban ateşleri her yerde yanıyor. İnsanımız diri, akıllı görüyor tehlikeyi. Hatta gizli olanını da anlamaya başlamış. Dindarı, “kendisini Allah’la aldatanları görmeye başlamış”, yavaş yavaş… Didim’de İngiliz turistlerin yerli işada Üç Konferans, Bir Kitap, Tarihin Didim’deki Derinliği ve İlhan Abi… mı haline gelip “Bizimkileri nasıl kazıkladıklarını tartıştık”. Onlar bizimkilerden akıllı mı? Bireysel olarak kesinlikle “hayır”. Peki sorun ne, nasıl oluyor da Didim’de turizmi onlar yürütmeye başlıyor? Bizimkiler hava alırken onlar parayı nasıl cebe atıyor? Yanıtı çok basit: Türkiye hükümetlerinin turizm politikaları, bir makro programları, planları yok. “………..saldım çayıra demişler”, işleri piyasaya bırakmışlar. Piyasada onlar egemen olur; çünkü arkalarında İngiltere’nin yönlendirmesi ve desteği var. Bir de unutmamak gerekir, İngilizler sömürgeciliği 300 yıldır sürdürüyorlar, genlerine işlemiş, sömürmeyi biliyorlar. O zaman bizim işleri, “piyasada kendi haline bırakmadan” makro (ve ulusal) politikalarla yürütmemiz gerekecek. Ama AKP bunu istemiyor ki, gelişmelerden memnun. Ne var ne yok her şeyimizi satalım ki, “cari açık” daha da zorlamasın… Didimlilerle bunları da konuştuk. İngiliz askerleriyle işgale geldi. Bugün insanlarıyla, şirketleriyle bizi kendi ülkemizde esir alıyor. Çözüm mü? Önce aramızda birlik olmayı, ortak hareket etmeyi öğreneceğiz. Turizm gelirlerimizi İngiliz’e yedirmemek için aramızda örgütlenmemiz gerekiyor. “Hükümetten hayır yok, önce siz başlayın aranızda bütünleşmeye” diyorum. Sizler bunu yaparsanız Ankara’dakiler de size uymak zorunda kalacaklardır eninde sonunda. Bugünlerde olmasa bile yarın, öbür gün… İstanbul’a döndüğümün ertesi günü “dava”nın açıldığı haberleri ortalığı çınlatıyor. Türkiye, 70 milyon emperyalizmle yüzleşiyor. İlhan Selçuk, Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu ve daha nicelerinin, emperyalizmle yüzleşmesi başlıyor. Bu köşede hep yazmaya çalıştım: Türkiye Kıbrıs’ta emperyalizmle yüzleşiyor, “Kıbrıs Davası” böyle bir davadır… Türkiye Irak’ın kuzeyinde ve Güneydoğu’da PKK ve Barzani’yle değil, emperyalizmle karşı karşıya… Ermeni sözde soykırımı da “Ermeni meselesi” değildir, “Türkiye’nin emperyalizmle yüzleşmesi meselesidir”… Fener’de Patrik, Batı emperyalizminin “Lozan’a karşı davasını yürütmektedir”… Sonra “İlhan Abi’nin davasındaki” iddialara baktım, şaştım kaldım; “Sen meğerse neymişsin be İlhan Abi”, seni hiç tanıyamamışım… İçim sıkıldı, karardı, rahatlamak, boşalmak için raflardan Kafka’yı çıkardım, iki sayfa okudum, Ceza Sömürgesi’nden… Sonra gülmek istedim, Aziz Nesin’in Mahallenin Namusu’ndan sayfaları biraz karıştırdım… www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisalı Almanlarda rakı merakı artıyor Ekonomi Servisi Özelleştirmeden sonra Türkiye alkollü içki pazarında başlayan kıran kırana rekabet yeni marka ve ürünlerle devam ederken firmaların yurtdışına ihracat çalışmaları da hızlandı. Sadece Yeni Rakı ile pazarın yüzde 70’ini elinde tutan Mey İçki’nin üst yöneticisi Galip Yorgancıoğlu, son olarak Tekirdağ Altın Seri’yi piyasaya süren şirketin Almanya’ya yaptığı ihracatın yılda 3 milyon litreye çıktığını belirterek “Hedefimiz orada yaşayan Türklere değil, Almanlara da içki satmak ” dedi. Yorgancıoğlu, “Almanlara satmak için bir Alman distribütörle anlaştık, Metro başta olmak üzere birçok markette Yeni Rakı satılıyor. Arkasında Boğaz manzarası olan standlar kurduk, balık, domates, beyaz peynir ve rakıyı Sezen Aksu şarkıları eşliğinde tattırdık. Sonuç çok başarılı. Hedefimiz 7 milyon litreye ulaşmak” dedi. Yorgancıoğlu, basınla düzenlediği sohbet toplantısında şu bilgileri verdi:  Tekel’in içki bölümünü satın aldıktan sonra tüm içkilerin şişeleri ve etiketlerini yeniledik. Tekirdağ rakısının ambalajını değiştirmedik.  Diğerlerinin ardından Tekirdağ rakısı için de özel bir tasarım yapıldı. Şişelerin yanı sıra özel bardaklar da ürettik. 700 kişiyle görüşüldü ve 60 grupla toplantılar yapıldı.Tekirdağ Altın Serisi’nde şişe yapıldıktan sonra üzerindeki işlemeleri elle yapılıyor. Ambalaj talebi yüzde 10 arttırıyor.  Rakı pazarında 35 marka var. Yunanistan’da 350’yi aşkın marka söz konusu.  Pazarın yüzde 20’si kayıt altında değil. 27 YTL’lik rakıda 16.5 YTL vergi var.  Türkiye’de 18 yaş üstü nüfusun yaklaşık yüzde 46’sı içki içmiyor. Ancak içki içenler içinde kadınların oranı yüzde 4’ken şu anda yüzde 11’e ulaştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle