29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 C dizi 30 MAYIS 2008 CUMA Ankara’da Roma’ya gelen telgraf ‘Ya üç gün içinde dön ya da kontratın feshedilir’ diyor, bürokrasi çarkları yetenek öğütüyordu Diva’ya kontrat tehdidi Y ıl 1958. Sonbahar. Türkiye’nin İtalya büyükelçisi, Scala başarısını onunla yaşamış, sonsuz kıvanç duymuş Cevat Açıkalın, telefonda bir şeyler söylemeye çalışıyor, tümcelerin sonunu getiremiyordu: Ankara’dan bir telgraf almıştı. Kendisinden, Leyla Gencer’e bu telgrafı ulaştırması istenmişti... Şaşkınlık içindeydi... Telgrafta, Leyla Gencer’e hitaben, “Şu tarihe dek Ankara’ya dönmezseniz kontratınız feshedilecektir” deniyordu. Çok şaşırmadı Leyla Gencer: “Neden hep o gidiyor?” tümcesini öyle çok duymuştu ki... “Habire yurtdışı temsillerine, konserlere gidiyor. Hem neden hep o, neden başkaları gitmiyor” diye homurdanmalar yükseliyordu. Yurtdışı temsillere sırayla ya da kurayla gidilmediğini, ancak dışarıdan istenen, aranan sanatçının gidebileceğini bilmez değildik. Ama olsun... Cadı kazanları fokurduyordu... Bürokrasi çarkları dönüyordu... İnsan, emek ve yetenek un ufak ediliyordu... Yurtdışına her gidişte afişlerde, programlarda Leyla Gencer’in “Ankara Devlet Operası Sanatçısı” olduğu belirtiliyordu ama bunu önemseyen yoktu anlaşılan… Neden o gidiyor da başkası değil sorusu çok saçma: Dünyanın her yerine opera yöneticisi dilediği sanatçıyı çağırır. Ve hiçbir opera kurumu, şimdi sıra bunda, bu sanatçıyı yolluyorum diyemez. Telgraf karşısında “Nasıl dönebilirim ki, o tarihte burada temsilim var. Ve Ankara bunu biliyor” dedi Leyla Gencer. Geriye yapabilecek tek şey kalıyordu: “Dönemem” demek… Öyle yaptı. “O tarihte temsilim olduğunu biliyorsunuz, dönemem” dedi. Söz konusu olan Ankara’ya dönmek ya da dönmemek değildi. Söz konusu olan kendisine çizdiği yoldan, kendini adadığı inançtan, hedeflediği gelişimden ve ardından koştuğu tutkusundan dönmekti. Dönmedi. Dönemezdi. Ankara Devlet Operası Leyla Gencer’in kontratını feshetti. O sırada Opera Müdürü, besteci Necil Kâzım Akses’ti. EL DEDİKLERİNDE KOŞTU GELDİ: Devlet Operası’ndan ayrıldıktan sonra Leyla Gencer, Ankara’ya gidip gelmeyi sürdürdü. Evi Ankara’daydı. Ona gerçekten gereksinim duyulduğunu hissettiği an, Türkiye’deydi. Muhsin Hoca, günün birinde Milano’ya MUHSİN ERTUĞRUL’DAN LEYLA GENCER’E: G telefon edip o incecik sesiyle “Kızım, iki gözüm Leylam, benim senden bir ricam var” diye başlayıp Bursa’da yeni açacağı Ahmet Vefık Paşa Tiyatrosu’nda konser vermesini istediğinde, Leyla Gencer her şeyi bırakıp, koşup geldi... 1959’da Muhsin Ertuğrul İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun başındayken, Aydın Gün’le birlikte İstanbul Operası’nı kurma çabalarındayken ve Ankara’dakiler “Gazino mu kuruyor bu adamlar?” diye homur homur homurdanırken, Aydın Gün “Leyla ne yap yap, aman gel” dediğinde, Leyla Gencer İstanbul’daydı. Hem de teklifleri geri çevirip, İstanbul’a geldi, Tosca’yı oynadı. Mükerrem Berk, Ankara Flarmoni Orkestrası’yla, özellikle gençlere yönelik bir konser, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde bir konser istediğinde, “Scala’dan sonra okul sahnesine mi çıkacağım?” demedi. Ankara Operası beni istemiyorsa, ben de fakültede söylerim diye sonsuz bir keyifle koştu geldi. Ve o konserde unutamadığı en müthiş heyecanlarından, en müthiş mutluluklarından birini yaşadı. Leyla Gencer Muhsin Ertuğrul ile. Benim biricik öncüm O Yeryüzü arenaları ve biz... eyla Gencer yeryüzü uçurumlarının kıyısında, düşmekle kanat çırpmak arasında, dünya operalarını zorlarken, Avrupa, ABD, Latin Amerika sahnelerinde ve arenalarda savaş verirken, biz hep sustuk. Başarılarını görmezden, bilmezden geldik. Biz susarken, gözlerimizi ve kulaklarımızı kaparken, dışarıda: 1957 Puccini Altın Madalya Ödülü. 1958 Brüksel Dünya Fuarı ödülü. 1959 Fransa Dışişleri Bakanlığı Onur Ödülü. 1960 Londra Harriet Cohen Altın Madalya Ödülü ve Dallas Onur Ödülü. 1963 Verdi Ödülü. 1967 İtalya Cumhuriyeti’nden “Commendatore deila Republica İtaliana” nişanı. Ve sırayla Napoli, Cenova, Verona, Terme di Caracalla, Montana Altın Madalya Ödülleri... “Uluslararası Esin Perisi Ödülü”, Fransa “Bin Yıllık Müzik Onur Ödülü” vb... Bu arada Türkiye’de: Türkiye’de “Devlet Sanatçısı” unvanı 1971’de verilmeye başlandı. Ben de dahil olmak üzere birçok insan, bu ödülün ilk verilmesi gereken kimsenin Leyla Gencer olması gerektiğini yazıp durduk. Komisyonlar toplandı, düşündüler taşındılar, konuştular, tartıştılar, bir türlü karar veremediler. Neden sonra, tam 17 yıl sonra, 1988’de “Devlet Sanatçısı” unvanı Leyla Gencer’e verildi. Verilmesine verildi ama, o zamanki Kültür Bakanlığı “Bu kadının”, kim ya da ne olduğunu pek de bilmediğinden, Milano’daki Türkiye Konsolosluğu’na “Öğrenin bakalım, sahiden Türk müymüş?” diye bir de araştırma yaptırdı. Ülkeden ülkeye, sahneden sahneye, başarıdan başarıya, cebinde yalnız Türk pasaportuyla koşup duran o (İtalyan pasaportunu, “İnsanın tek pasaportu olur” diyerek hep geri çevirdi), bütün bunlara gülüp geçti. 1990’dan sonra Leyla Gencer, Türk basınına verdiği demeçlerde, ironi ve mizahla karışık “Ülkem beni hatırladı” tümcesini sık sık tekrarlayacaktı. Ancak bir de şu gerçek var: Ülke yöneticileri, kalıplaşmış kurumlar, belki onu hatırlamışlardı ama bu ülkenin gerçek müzik tutkunları onu hiçbir zaman unutmamışlardı. 1990’lı yıllardan başlayarak, Türkiye, Leyla Gencer’e şükran borcunu, gönül borcunu ödemeye çalıştı. Eğer bunda “Tutkunun Romanı” kitabımın bir nebze olsun payı varsa, ne mutlu bana... Boğaziçi Üniversitesi’nden fahri doktora, Ankara ve İstanbul Devlet gece, 26 Ocak 1957 gecesi… Leyla Gencer’in İtalya’ya adımını atışından üç yıl sonra… O gece, Leyla Gencer ilk kez La Scala’da sahneye çıkacak: Francis Poulenc’in Dialogues des Carmelites eserinin dünyadaki ilk temsilinde. İstanbul Konservatuvarı’na girdiğinde kendi kendine “Günün birinde ya La Scala’da söylerim ya da ölürüm” demişti. O gün eline bir mektup ulaştı. Yaşamının sonuna dek gözünün nuru gibi sakladığı bir mektup. Muhsin Ertuğrul’dan. 19.1.1957 tarihli. L “Sevgili Leylacığım, iki gözüm kızım, Göndermek lütfunda bulunduğun iki mektuba pek çok teşekkür ederim. Cevabımın gecikmesini mazur gör. Bu son günlerde haddinden fazla çalışıyor ve bir o kadar da seyahat ediyorum. Fakat bütün bunlara rağmen, bir gün yoktur ki seni düşünmeyeyim ve senin çalışmalarında muvaffak olman için dua etmeyeyim. Senin boynuna aldığın yükün azameti karşısında sana ancak Tanrı‘nın sevgisi yardım edebileceği için ona sığmıyorum ve seni başarıların en yüksek mertebesine ulaştırmasını candan diliyorum. Kabul olunacağına da eminim. Biliyorsun, ben yıllar önce sana demiştim ki: Leyla’cığım eğer bir gün Scala’da oynamaya muvaffak olursan ben ne yapar yapar, uçağa atlar, Milano’ya gelirim. Fakat büyük söylemişim veya bunu yapacak kadar sevgili bir kul değilmişim ki, Allah bu aralık benim Ankara’dan ayrılamayacağım birtakım mühim sebepler yarattı. Onun için gelemeyeceğim, fakat ruhen yanı başında olacağım. Hem yalnız ben ve seni sevenler değil, bütün Türk milletinin iyi dilekleri, duaları seninle beraber olacak. Senin muvaffak olman bizim için dünya sanat tarihinde bir dönüm noktası olacak, asırlardır bize kapalı olan büyük bir sanat mabedinin ulu kapısı ilk defa bize açılacak. O gece senin yanında olmayı, kulağının dibinde sana bunları fısıldamayı ne kadar isterdim. Ama zarar yok, sen bunları duyacaksın ve hatta beni kulis arasında yaşlı gözlerle seni alkışlarken göreceksin, buna emin ol, o kadar senin yakınındayım ve seninle beraber yaşayacağım o geceyi. Seni Allah’a emanet eder, binlerce defa öperim, sevgili Leylacığım, benim biricik öncüm! Muhsin Ertuğrul.” Onun için dediler ki: M ‘Norma’, Scala, Milano. (1965) aestro Ricardo Muti: “Leyla Gencer’i ilk dinlediğimde, o zamanlar neredeyse çocuktum. Günün birinde orkestra şefi olacağımı bilmiyordum. Ama onu televizyonda izledikten sonra, rüyalarıma girdiğini biliyorum... Orkestra şefliğimin ilk yıllarında hep onunla çalışmayı düşledim. Sonunda düşüm gerçekleşti. İlk kez 1970’te Attila operasında, sonra Agnese ve Macbeth’te onunla çalıştım... Onunla çalışmak kolay değildi... Hayır, hiç kapris yapmaz. Ama ne istediğini çok iyi bilir. Çok gururludur ve kişiliğini asla ezdirmez. Yetkinlik peşinde olduğundan orkestra şefine de ecel terleri döktürür. Ama onunla çalışmayı hiçbir şeye değişmem. Ne büyük keyifti o... Lady Macbeth’i görmeliydiniz. Onun gibisi hiç olmadı. Söylediği her söze evrensel bir anlam kattı.” Operaları’nda “Saygı Geceleri”... Sevda Cenap And Onur Ödülü Altın Madalya... Ankara Devlet Operası’nın önüne heykelinin dikilmesi… 2003’te Darphane’de adına hatıra parası… Aydın Gün’ün büyük çabaları sonucu hayata geçen, bugün Borusan Sanat, Doğuş Grubu’nun üstlendiği “Uluslararası Leyla Gencer Şan Yarışması”... İstanbul Kültür Sanat Vakfı Onursal Başkanlığı… HAFTAYA: ŞANSKADER KISMET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle