04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 30 MAYIS 2008 CUMA Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 26 Haziran tarihleri arasında ilk uluslararası askeri tatbikatını düzenliyor Fransa Rumlarla tatbikat yapacak Reşat AKAR / Mahmut GÜRER LEFKOŞA / ANKARA Avrupa Birliği’ne tek yanlı üye olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye’nin uyarılarına karşın Avrupa ile askeri entegrasyon yönünde ilerliyor. Rum Haber Ajansı’na göre, Güney Kıbrıs Savunma Bakanlığı, ilk defa “Argonaftis” adlı uluslararası bir askeri tatbikat düzenliyor. Ankara, Paris Büyükelçiliği aracılığıyla Fransa’ya tatbikatın hukuksuz olduğunu iletecek. Güney Kıbrıs’ın, 1 Mayıs 2004’te AB üyesi olmasını veto etmeyen Türkiye, Rum ordusunun AB Savunma İşbirliği politikalarına dahil edilmesine izin vermeyeceğini açıklamış, böylesi bir durumda Doğu Akdeniz’in sürekli bir istikrarsızlığa sürükleneceği uyarısında bulunmuştu. Türkiye’nin uyarılarını dikkate almayan AB ise üst düzey askeri yetkilileri Güney Kıbrıs’a göndermekle kalmayıp çok sayıda askeri seminer ve toplantıya Rum Milli Muhafız Ordusu komutanlarının katılımını da sağladı. Rum Milli Muhafız Ordusu Genel Kurmaylığı’nın koordine edeceği ilk uluslararası askeri tatbikat ise 2–6 Haziran tarihleri arasında, Rum hü 100’üncü Yazı ki Anadolu Ajansı’na (AA) giderek yaklaşık 45 dakikada geçtiğim bir fotoğrafı, bu dönemde kırk beş saniyede geçebiliyorum. Yanımda Laptop’um olduğu müddetçe aklınıza gelen her yerden haber geçebiliyorum. “Tatmin oluyor musun?” diye sorarsanız, kocaman bir “hayır” diyeceğim. Kimse kusura bakmasın ama, bu yapılan gazetecilik değil. Gazetecinin koşması gerekir. Hatta ter kokmalı. Bir saat bile uyusa başındaki telsizin sesi hiç susmamalı. Siyasi şubeyi, cinayet masası dahil emniyetin tüm birimlerini, MİT’in sayılarla kodlanmış konuşmalarını (şimdi hâlâ öyle mi bilmiyorum) sürekli dinlemeli. Ne zaman neyin haber olabileceğini “köpek” gibi koklamalı. Masaların üzerinde, hatta kağıt bobinlerinin üzerinde uyumalı. Sabah ilk çıkan poğaçalardan alıp servisteki arkadaşlarına (özellikle gececilere) götürmeli. Eve gidiyorum diye yola çıkıp, kendini Türkiye’nin herhangi bir bölgesinde bulmalı. İşte bu dediklerimi yaklaşık yirmi yıldan bu yana yapamadığım için gazeteciliği de kendime (bu aşamada) yakıştıramıyorum. Geçen ay İstanbul’a gazeteye geldiğimde arkadaşlar zorla bir kartvizit bastılar. Yirmi yıldır yurt dışındayım, kartvizit bile bastırmayı mesleğime yedirememiştim. Burada yaptığım işin gazetecilik olduğunu bir türlü benimseyemediğim için unuttuğum o kartvizitlerimi posta ile göndermişler, sağ olsunlar. Yunanistan’da haber olacak konular zaten belli. Sen onları alıp Türkçeye çevirip gazetene geçeceksin. Sonra da ortalıkta dolaşıp “ben gazeteciyim” diyeceksin. Bu yapılan işin adı gazetecilik değil “çevirmenliktir.” İşte bunun için kendimi çok fazla gazeteci olarak görmüyorum. Çünkü ben bu şerefli mesleğin her aşamasını yaşadım. Gün geldi Erzurum Oltu’nun bir köyünde kız kaçıran ayıyı aradım, gün geldi Edirne’de uğursuzlarla, gün geldi uyuşturucu kaçakçıları ile yatıp kalktım. Sonuçta tek sütun ya da manşet, ne olursa olsun, sayfada emeğimi gördüğümde mutluluklar yaşadım. Gazetecinin amacı zaten budur. Bir gazetenin 24 saat olan ömrünü sonuna kadar yaşamak, yaşatmaktır. Ben ise hâlâ “yaşadım ve bitti” demiyorum, demeyeceğim. murilem?otenet.tr Paris yönetimi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile 26 Haziran tarihlerinde ortak deniz tatbikatı gerçekleştirecek. Argonaftis tatbikatı geçen yıl Paris ile Rumlar arasında Türkiye’nin notalarına karşın imzalanan “Savunma ve İşbirliği Anlaşması” kapsamında yapılacak. kümetinin kontrolü altındaki bölgelerde ve uluslararası sularda yapılacak. ÜRKİYE’YE ÜÇLÜ İTTİFAKTAN YANIT’ Fransa ve Yunanistan’a ait hava ve deniz kuvvetlerinin de katılacağı tatbikatlar, havada ve karada “arama ve kurtarma” operasyonlarını, Akdeniz’de “kriz yönetimini”, “kriz bölgelerinden sivil halkın kurtarılmasını” ve “tehditleri ele alma” yöntemlerini içeriyor. Uluslararası askeri tatbikat haberi Güney Kıbrıs’ta geniş yankı yarattı. Özellikle Cunta yanlısı Mahi gazetesi, tatbikat haberini manşetinde “Türkiye’ye ‘Argonot’ Operasyonuyla Cevap” başlığını kullandı. YunanistanKıbrısFransa ittifakına dikkat çeken gazete, söz konusu tatbikatın deniz ya da hava kazalarına ilişkin aramakurtarma operasyonları yapılması ve Doğu Akdeniz’de krizlerle karşı karşıya gelinmesiyle ilgili olduğunu yazdı. Doğu Akdeniz Bölgesi’nin stratejik bir öneme sahip olduğunu kaydeden gazete, “Türkiye canının istediği gibi bölgede aramakurtarma konularında ilk sözü söylemek istiyor, ancak üçlü ittifak ona bu cevabı veriyor” ifadesini kullandı. “Argonot” tatbikatının söz konusu bölgede 5 yıldan beri sadece Rum Milli Muhafız Ordusu ve Rum polisinin katılımıyla gerçekleştirildiğini belirten gazete, ancak tatbikata ilk kez bu yıl Yunanistan ve Fransa’nın da katılacağına dikkat çekti. Bu yılki tatbikata üç ülkeye ait 15’ten fazla deniz birliğinin katılacağını duyuran gazete, komuta merkezinin Mari’deki “Evangelos Florakis” deniz üssü olacağını kaydetti. Politis gazetesi ise tatbikat nedeniyle, 26 yaşını doldurmamış Rum gençlerine, yurtdışına seyahat için özel çı ‘T kış izni koşulu getirildiğini bildirdi. Bu arada Rum Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Rum Milli Muhafız Ordusu’nun, 8 Mayıs’tan itibaren Avrupa Devletleri Deniz Kuvvetleri Başkanlığı’nı (CHENS) devraldığı bildirildi. Açıklamada, CHENS’nin her yıl toplandığı belirtilerek Kıbrıs’ın Mayıs 2009’da düzenlenecek toplantıya ev sahipliği yapacağı ifade edildi. ANKARA DEVREDE Konuyla ilgili olarak Türkiye de diplomatik girişim başlatmayı planlıyor. Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği yetkililerinin Fransa Dışişleri Bakanlığı’na giderek bilgi alması ve Ankara’daki Fransız büyükelçisinden de izahat istenmesi öngörülüyor. Türkiye haziranın ikinci yarısında Akdeniz’in uluslararası ve KKTC kara suları içerisinde kalan bölümünde Taner Gönyeli Arama ve Kurtarma Tatbikatı’nı gerçekleştirecek. Uluslararası tatbikata çok sayıda gözlemci de katılacak. Gözlemciler arasında Fransa’nın yer alıp almayacağı ise şimdilik belli değil. Matematiksel olarak önseçimlerin galibi Obama olsa da Clinton rakibinin peşini bırakmıyor Obama zafere yaklaştı ama Elçin POYRAZLAR WASHINGTON ABD’nin kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti adayı olmak için yarışan Senatör Hillary Clinton Kentucky, rakibi Senatör Barack Obama ise liberal eğilimli Oregon eyaletinde galip geldi. Obama iki eyalette aldığı oylarla seçilen delegelerde salt çoğunluğa ulaşarak adaylığa giden yolda önemli bir eşiği geçmiş oldu. Clinton ise yarışı sürdüreceğini yineleyerek, yaygın halk oyunun kendisinden yana olduğunu ileri sürdü. Clinton Kentucky’de yüzde 65 oy alarak Obama’yı büyük bir farkla yenilgiye uğrattı. Obama’ya destek yüzde 30’da kaldı. Oregon’da ise Obama oyların yüzde 58’ini, Clinton yüzde 42’sini aldı. Obama 3253 seçilen delegenin yarısından fazlasını alarak salt çoğunluğa ulaşmış oldu. Obama’nın bu noktadan sonra Demokrat Partili senatör, kongre üyeleri, valiler ve diğer üst düzey üyelerden oluşan 796 süper delegenin desteğini alması ve adaylık için gerekli 2026 sayısına ulaşması gerekiyor. Obama’ya şu ana kadar 305 süper delege desteğini açıkladı. Seçmenlerine zafer kazandığı Iowa’da seslenen Obama, açık bir zafer ilan etmekten kaçınarak seçilen delege sayısında salt çoğunluğa ulaştıklarını ve Demokrat Parti adaylığına yaklaştıklarını ifade etti. Clinton’ı Kentucky zaferinden ötürü kutlayan ve öven Obama, Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adaylığını garantileyen senatör John McCain’i hedef alarak “ABD halkı, üçüncü bir George W. Bush dönemi anlamına gelecek bir korku yönetimini değil, değişimi istiyor” dedi. LINTON’CILAR MCCAIN’E OY ATACAK Obama Demokrat Parti’nin bölündüğü savlarının doğru olmadığını, ülkeyi yeni bir yöne götürmek için hiç olmadıkları kadar “enerjik ve bütünleşmiş” olduklarını söyledi. Buna karşın nüfusunun yüzde 87’sini beyaz seçmenlerin oluşturduğu Kentucky’de yapılan anketlerde Clinton taraftarlarının yüzde 41’inin Obama’nın aday olması durumunda genel seçimlerde McCain’e oy vereceği ortaya çıktı. Clinton yanlılarının yalnızca yüzde 33’ü Obama’yı destekleyeceğini açıkladı. Batı Virgiana’da Clinton taraftarlarının yüzde 36’sının McCain’i destekleyeceği ortaya çıkmıştı. Clinton da ABD Başkanı Bush’un seçim zaferlerinin mimarı sayılan eski danışmanı Karl Rove’un, “Clinton, McCain için Obama’dan daha zorlu bir rakip” sözünü hatırlatarak “Rakip parti bile benim daha güçlü olduğumu kabul ediyor” diye konuştu. Demokrat Parti’de 1 Haziran’da Puerto Rico adasında ve 3 Haziran’da da Montana ve Güney Dakota’da son önseçimler yapılacak. Ancak gelecek az sayıda delege sonucu değiştirmeyecek. C CLINTON’IN HESAPLARI Clinton, seçmenlerine yaptığı konuşmasında yarışın bitmediği mesajını yineleyerek “Halkoyunu biz kazanıyoruz” dedi. Demokrat Parti tarihinde en çok oy alan aday olduğunu ileri süren Clinton, “Hiçbir yere gitmiyorum. Son oy verilene, son oy sayılana kadar bu yarıştayım. Hiç bu kadar kararlı olmamıştım” diye konuştu. Matematiksel olarak Obama’nın artık yenilme ihtimali bulunmasa da Hillary Oregon ve Kentucky’deki önseçimler sonucunda Barack Obama delegelerde salt çoğunluğu sağlayarak başkanlık yarışında önemli bir eşiği geçti. Ancak yarışı sürdürmekte kararlı olan Hillary Clinton, galip geldiği Florida ve Michigan’daki “sembolik” önseçimlerin geçerli olmasını sağlamaya ve Obama’yla arasındaki farkı kapatmaya çalışıyor. Clinton’un başka planlar yaptığı ve Florida ve Michigan eyaletlerinin de önseçim yarışında dikkate alınmasını hedeflediği belirtiliyor. Bu iki eyalet, Demokrat Parti’nin belirlediği tarihlerde önseçimleri düzenlemediği için parti ile anlaşmazlık yaşanmıştı. Sonuçta Clinton dışında hiçbir aday oy pusulasında yer almadığı için buradaki önseçimlerin sonuçlarının hesaba katılmaması parti merkezi tarafından kararlaştırılmıştı. Obama bu eyaletlerde kampanya yapmazken, Clinton bu iki eyalette yapılan “sembolik” önseçimleri kazanmıştı. O dönemde bu önseçimlerin hesaba katılmamasına ses çıkarmayan Clinton, şimdi şimdi ve bu sonuçların geçerli sayılmasını istiyor. Parti yönetiminin bu konuda 31 Mayıs’ta karara varması bekleniyor. ABD televizyonlarıysa henüz taraf belirlememiş olan Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi gibi etkili partili liderlerinin, desteklerini Obama’dan yana kullanmayı planladıklarını dile getirdi. ünler haftaları, haftalar ayları, onlar da seneleri kovalamış. Daha dün gibi başladığım bu köşede 100’üncü hafta tamamlandı. Dönüp bakıyorum, Cumhuriyet’te 15’inci yıl, Yunanistan’da 20’nci yıl, meslekte 28’inci yıl dolmuş fark edemeden. Fotoğraf makinesi omuzumuzda serbest gazeteci olarak başlamışız; nereden nereye gelmişiz? Bu yazıyı yazarken karşımda büfenin içinde duran emektar Nikon F2’ye gözüm ilişiyor. O makine benim sevgilim, karım, çocuklarım kısaca her şeyim. Motoru ile birlikte kaç kilo geldiğini öğrenmeyi hiçbir zaman istemedim. Cam fanusun içinde adeta apartman gibi duruyor. Hâlâ üzerinde duran 2.8’lik geniş açısı ile bakıldığında, ne kadar soylu ve kaliteli bir alet olduğunu anlayan anlar. Bu makinenin sadece motorunu almak için İranlı bir gazeteci arkadaşımın peşinden üç ay koşmuştum. O motoru başkasına satacak korkusu geceler boyu uykularım kaçırmıştı. Tam 26 sene olmuş bu motoru alalı. Nerelere gitmedi, neleri tarihe aktardı saymakla bitmez. Türkiye’nin hemen hemen tüm şehirleri, kasabaları, köyleri, PKK’nın haince katlettiği çoluk çocuklar, yolsuzluklar, katiller, nursuzlaruğursuzlar dahil, hemen her şey bu makinenin içinden geçti. Şimdi cam fanusunun içinden kızgınlıkla bana bakıyor. Zaman zaman gönlünü almak için dışarı çıkartıp birkaç kare fotoğraf çekiyorum. Motorunun sesini dinliyorum. Hâlâ mermi gibi çalışıyor. Kolay değil saniyede yaklaşık 3.54 kareyi tarihe aktarmak. Yazık ki o şimdi cam fanusta, ben ise Büro’da vakit dolduruyoruz. İkimiz için de artık uykusuz geceler, koşturma ve heyecanlar bitti. ??? Atina’ya ilk geldiğim günlerde tüm olayları aynı Türkiye’de olduğu gibi kovalıyordum. Terör, öğrenci olayları ve yürüyüşler dahil erken bilgi edindiğim (Scanner’sız ancak bu kadar oluyor) her olayın içinde olmak isterdim. Tabii şimdi emekli olan F2, boynumdan eksik olmazdı. Sonraları teknoloji ilerleyip, gazeteciliğin kolaylaşması yönünde atılan her adım, beni bu aktivitelerimden ve heyecanımdan alıkoydu, deyim yerindeyse büroya mahkum etti. Şimdi artık bilgisayarın başında her olayı takip edebiliyorum. Ama inanın en küçük bir zevk almıyorum. 1988’de Atina merkezinde G Türkiye raporuna ‘kadın eli’ değdi Çimen TURUNÇ BATURALP BRÜKSEL Avrupa Parlamentosu’nun Türk kökenli Hollandalı Sosyalist üyesi Emine Bozkurt kadın hakları ve cinsiyet eşitliği ile ilgili maddeleri rapora koydurmak için mücadele etmek zorunda kaldıklarını söyledi. AP’de çarşamba günü kabul edilen Türkiye raporunun hazırlanma süreciyle ilgili Cumhuriyet’e konuşan Bozkurt, “Türkiye raportörü Hollandalı parlementer Ria Oomen Ruijten ve mensubu olduğu Avrupa Halkları Partisi, Türkiye’de kadın hakları ve cinsiyet eşitliği ile ilgili tavsiyelerimizin raporda yer almasını sürekli olarak engellemeye çalıştı” dedi. İkisi de kadın olan iki Hollandalı parlementerin görüş ayrılığına rağmen Emine Bozkurt’un art arda verdiği değişiklik önergelerinin büyük bölümü AP Türkiye raporunda yer aldı. Türkiye raporunu “kadınlaştırdığı” ifade edilen Emine Bozkurt, “Bütün bireylerin cinsiyet, ırk, etnik köken, din, engellilik, yaş veya cinsel tercihine bakmadan eşitliğini vurgulayan Avrupa Birliği Anlaşması‘nın 13. maddesi sürekli göz önünde tutulmalıdır. Şu an Türkiye’de yasalar kadın ve erkeklerin eşitliğinden bahsetmekteler ama toplumda maalesef böyle bir gerçek yok. Devlet kadına sadece ailenin bir üyesi olarak yaklaşmamalı ve kadına yönelik tedbirler kadınların bireysel haklarını kuvvetlendirmeli. Ayrıca kadınların ne kadar çocuk isteyip istemediklerine dair kendi seçimlerini yapabilmelerinin bu eşitliğin toplumsal açıdan gerçekleşmesine yardımcı olacağına inanıyorum” diyor. Kadın hakları ve cinsiyet eşitliği komisyonu raportörü olan Bozkurt Türkiye’nin özellikle kadın haklarına muhafazakâr şekilde yaklaşan bir politika geldiğini belirtti. AKP’nin kadını birey olarak değil, “kadın ve aile” olarak ele alan görüşüne katılmadıklarını “kadının cinsel ve üreme hakları” ifadesinin rapora konulması için OomenRuijten’le mücadele etmek zorunda kaldıklarını söyledi. AP raporunda kadına yönelik şiddet, siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamda kadının durumunun iyileştirmesi yönünde öneriler de bulunuluyor, TBMM’de kadın hakları ve cinsiyet eşitliği komisyonu olmamasına dikkat çekiliyor ve bu konuda yapılan çalşmaların hızlandırılması tavsiye ediliyor. rap İslamı” döndü dolaştı; Boğaz’ın mavi sularına, “Golden Horn”a ulaştı... Şeriatla yönetilen Arap dünyasında içki malum “haram”. Ama Suudi Arabistan (ve tabii İslam Cumhuriyeti İran) dışında, tüm Ortadoğu’da “yabancılar” açıktan içki içebiliyor. Yerliler için farklı düzenlemeler geçerli. Mısır’da, ramazan ayında bile, masaya “çaydanlık içinde getirilen şarabın”; şeffaf olmayan bardaklarla servis edildiğine tanık olduğumu hatırlıyorum... İçki yani “görünürde haram”. “Üstü örtülü” yollardan yabancılara, bu arada bazen yerlilere de serbest olabiliyor! En azından farklı oranlarda “hoşgörüye tabi” tutulabiliyor. Mısır’da Türkiye’ye yakın denebilecek ölçülerde “laik” bir “hayat tarzı” var. Ama “rejim” şeklen “şeri ölçüler” kullanıyor. Türkiye’de “rejim” –sözüm ona laik ama “hayat tarzına” artık “şeriat kuralları” giriyor… Yabancı dostlarınızla gittiğiniz bir restoranda; birlikte yemek yediğiniz Batılı arkadaşlarınıza serbestçe, açıktan içki servisi yapılırken; aynı masada bu servisin size yasaklanması ne demektir? “Müslüman müşteriye” içki artık “haram” sayılıyor demektir! “A SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Golden Horn’da ‘Şeriat’! Küreselleşmeyle bütünleşme gayreti içine giren Arap ülkelerinde “turiste serbestyerliye yasak” şablonuyla uygulanan “içki apartheid”ında “kırmızı çizgiyi” belirleyen hat gerçekte “turist/yabancı” ayrımı filan da değil; “Muslims/Non Muslims” (Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar) ayrımı üzerine oturtulmaktadır. Manşete çıkardığı haber için Hürriyet ,“Dubai Usulü” ifadesini kullanmış... Dubai, küreselleşmeye en ileri düzeyde eklemlenen çarpıcı bir vaka olduğundan, “alkol apartheid”ında farklı bir örnekmiş gibi algılanıyor. Ama Dubai’nin içkiye açık “duty free” dükkânları, “süper market” rafları, bar ve restoranlarında, “içki satışı” için getirilen ayırt edici kriter, sözünü ettiğim “Non Muslims” (Müslüman olmayanlar) şartıdır. Ve yalnız Dubai de değil; Ürdün, Mısır gibi içkiye müsamaha gösteren tüm Arap ülkelerinde bu satış gene aynı “Non Muslims” konsepti altında serbest bırakılmaktadır. Kâh “kâfir”(!) saydıklarından; kâh turizm gelirleri sağolsun “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” anlayışı gereği aynı mekânda “yabancılar”, bu “haram kuralından” muaf tutuluyor. Berlin eyaleti milletvekili Dilek Kolat’ın Alman parlamenter arkadaşlarıyla gittiği “Golden Horn” otelinde başına gelenin özü budur. Dilek Hanım Alman vatandaşı olduğuna göre neden ona da “Alman kontenjanından” içki servisi yapılmıyor? Bu çarpıcı ve belirleyici bir nokta... Yasak demek ki taşıdığınız pasaport ya da “ulus sınıflamasına” göre değil; “ümmet sınıflamasına” göre tayin ediliyor. Dilek Hanım hangi pasaporta sahip olursa olsun; “Müslüman ümmetinden” çıkma mı, değil mi? Ona “haram” sayıldığı gibi; Müslümanın Müslümana içki servisi yapması da “haram” şeklinde değerlendiriliyor. Kolat’a “Golden Horn” terasında dayatılan “içki apartheid”ının raconu böyle bir racon... Bu saydığım ülkelerde kamuya açık yerlerde içki tüketimi için geçerli tek kıstas, tekrar ediyorum “Dubaili, Ürdünlü, Mısırlı ya da turist” olup olmamanız değil; “ümmetten olup olmamanızdır”! Bu bir “şeriat mantığıdır”. Bu ülkelerin hepsi de zaten “şeriatla” yönetilmekte... Laik bir ülkede nasıl olur da böyle bir “şeriat mantığı” uygulanabilir? Üzerinde durulacak konu “Dubai örneği” filan değil; budur. Laik düzen içinde böyle bir uygulamaya giriştiğinizde, anayasadaki “eşitlik” ilkesi ve “din, vicdan özgürlüklerini” tümüyle ayaklar altına almış oluyorsunuz. Türkiye ya böyle alttan alta giderek “şeriat ilkelerine” devşirilecek. Ya T.C Anayasası‘nda hâlâ korunduğunu düşündüğümüz “laik ilkelerle” yönetilecek. İkisi bir arada barınamaz. Dilek Kolat hâlâ daha Alman parlamenterlere “AKP’ye kapatma davası dahil Türkiye’de olan biteni izah etmekte güçlük çektiğini; bu ayrımcı, baskıcı İslamlaştırmayı anlatmakta zorlandığını” söylüyor... Anlatılacak bir şey yok aslında. Her şey “Alman dostların” gözleri önünde cereyan etmiş... Ama anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az tabii. nilgun?cumhuriyet.com.tr AP’nin Türkiye kökenli Hollandalı sosyalist üyesi Bozkurt, AKP’nin kadını birey olarak değil, “kadın ve aile” olarak ele alan görüşüne katılmadıklarını söylüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle