05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

30 MAYIS 2008 CUMA söyleşi C 11 İTÜ Yer Fiziği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan’dan acil uyarılar Deprem geliyorum diyor SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Son haftalarda Marmara’da bir deprem olasılığının çok yakın olduğu dillendirilir oldu. Her kafadan bir ses çıkmaya başladı. İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Yer Fiziği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan’la konuşuyoruz. Olabilecek bir depremin yeri, saati, süresi ve büyüklüğü hakkında kesin öngörülerde bulunmanın yanlış olacağına işaret ediyor. Bu tür söylemleri “bilimsel bilgilerden uzak, magazinsel” olarak niteliyor. Ancak İstanbul ve çevresinde günün birinde büyük bir depremin kaçınılmaz olduğunu ifade eden Eyidoğan, İstanbul Deprem Master Planı’nda yer alan şu çarpıcı ifadeleri tekrarlıyor. “750 bin bina esas alınarak yapılan çalışmada Kuzey Marmara’da 7.5 büyüklüğünde bir deprem olursa binaların yüzde biri tamamıyla çökecek. Yüzde altısı ağır hasar görecek. Yüzde 15’i ağır, orta hasarlı olacak. Nüfusun yüzde 0.7’si yaşamını yitirecek. Yüzde 0.12’si yaralanacak. Yüzde 10’u evsiz kalacak.” Son zamanlarda yeniden Marmara depremi konusu gündeme oturtuldu. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün eski müdürü Prof. Işıkara deprem tehlikesinin olmadığını söylerken Prof. Naci Görür alarm zillerinin çaldığını öne sürdü. Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün şimdiki müdürü Prof. Gülay Altay da benzer öngörülerde bulundu. Kime inanmamız gerektiğini söyler misiniz? H.E. Özellikle 1999’dan sonra ortaya çıkan ve deprem uzmanı, deprem hocası adları yakıştırılarak lanse edilen kişilerin tartışmaları basın ve yayında öne çıkarak deprem tehlikesi konusunda çok değişik söylemler yapıldı. 1999 depremi öncesinde rahmetli Prof. Aykut Barka’nın da içinde olduğu birçok yer bilimsel çalışma sırasında yer bilimsel camiada birçok kişinin farkında olduğu ve kendi aralarında tartıştığı, pek çok resmi kuruma da aktarılan bilgilere ve bulgulara baktığımız zaman zaten 1999 depremi öncesinde Marmara Bölgesi’nde deprem tehlikesinin yük sek olduğu görülüyordu. Öyle olmasaydı 1996’da başlayan Türkiye deprem bölgeleri haritasının yenilenmesi talebi ortaya çıkmazdı. 1996’dan sonra Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Türkiye deprem bölgeleri haritasının ihtiyaca cevap vermediği, 1990’lardan sonra meydana gelen yeni bazı depremler nedeniyle bunun yenilenmesi gerektiği sonucuna vardı. 1998’de yeni harita yayımlandı. O haritada Türkiye’de daha önce daha az tehlikeli gibi görünen yerler daha tehlikeli yerler haline dönüştü. Üniversitelerdeki, kurumlardaki yerbilimciler zaten Türkiye’nin deprem tehlikesine yönelik olarak jeolojik, jeofizik ve sismolojik çalışmalarını yapıyorlardı. Dolayısıyla onlar için Marmara Bölgesi’nde, Kuzey Anadolu Fayı’nın herhangi bir yerinde bir deprem olması hiçbir zaman sürpriz değildi. Bunu söylediğimiz zaman bize, “Madem biliyordunuz da niye söylemediniz” diye sordular, eleştiriler aldık. İ TÜ Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Yer Fiziği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Eyidoğan depremin yeri, saati, süresi ve büyüklüğü hakkında kesin öngörülerde bulunmanın yanlış olacağına dikkat çekti. Bu tür söylemleri “bilimsel bilgilerden uzak, magazinsel” olarak niteleyen Eyidoğan İstanbul ve çevresinde günün birinde büyük bir depremin kaçınılmaz olduğunu ifade etti. TBMM’ye sunulan yasa taslağında Acil Durum ve Afet Yönetimi Genel Müdürlüğü gibi bir sürecin başlatılmak istendiğini belirten Eyidoğan, “Taslağı deprem konusunda uzman hocalarımız incelediğinde kavramsal, içerik açısından çok fazla eksikler buldular. Taslak muhtemelen komisyondan bu haliyle geçmeyecek ve bekleyecek” dedi. reketi ivme değeri verilerek) modeli yapılır. Bu, o büyüklükte depremin mutlaka olacağı anlamına gelmez. Etki değerlendirme için kullanılır. Ülke veya bölge deprem tehlike analizlerinde ve haritalarında bu yöntem kullanılmaz. 2. Olasılıksal yaklaşım: Bu yöntemde yine birçok jeolojik ve sismolojik verilerden hareketle ilgili bölgede çeşitli zaman aralıklarında çeşitli aşılma olasılıkları için olası deprem büyüklüklerine karşılık gelen yer hareketi değerleri hesaplanır. Olasılıksal sonuç verilir. Tehlike haritaları bu sonuçlara göre hazırlanır. Örneğin şu bölgede önümüzdeki şu kadar yılda şu büyüklükte deprem olasılığı ve dolayısıyla maruz kalınabilecek yer ivmesi şudur gibi bir sonuç verilir. İnşaat yönetmelikleri, sigorta primleri ve tehlike haritaları bu olasılıksal sonuçlara göre belirlenir. Sonuç olarak, deprem olasılıksal olarak tahmin edilir. Kesin tarih ve yer verilemez. Eğer bölgede kesin bilinen büyük deprem kaynak zonları (aktif faylar) varsa olası depremlerin yeri olarak gösterilebilir. Süren nakarat maalesef bu bilimsel bilgilerden uzak, magazinsel olarak sunuluyor. H.E. Şu anda depremleri önceden bilmemiz mümkün değil. 1999’dan önce hiç kimse şu noktada, şu zamanda büyük bir deprem olacak, diyemezdi. Dünyada hiçbir bilim insanı bunu söyleyemezdi. Çünkü böyle bir yöntem, böyle bir şablonumuz yok. Biz sadece şunu söylüyoruz: Türkiye’de birinci derecede deprem bölgeleri ülke alanı içinde yüzde 40’tır. Her zaman da bu alan içinde büyük bir deprem olur. Yeni Türkiye deprem haritasına bakın. Kırmızıyla işaretli alanlarda her zaman bir deprem olabilir. Bu, bilimsel bir sonuçtur. Bunu bütün resmi kurumlar bilmektedirler. Bugün ihtiyaca cevap vermekte midir? Eksikleri var mıdır? O tartışılır. Eksikleri vardır, güncellenmesi gerekir. Çünkü deprem bölgeleri haritaları, ölçek kapsam, yöntem açısından her zaman güncellenir, tartışılır. 1998’de Türkiye deprem bölgeleri haritası yayımlandı. Bir yıl sonra deprem oldu. Şimdi bu haritanın yeniden güncellenmesi düşünülüyor. Bu konuda çalışmalar var. AYMAZLIK DİZ BOYU (MTA) karada yeni bir diri faylar haritası yaptı. Denizde de yerli ve yabancı bilim adamları çok ayrıntılı ve hâlâ devam eden etütler yaptılar. Karada ve denizde yeni diri fayları biliyoruz. Dolayısıyla yeni deprem bilgi haritası buna göre güncellensin, istedik. Bu fikir müsteşar tarafından çok beğenildi. Bunu gündeme alacaklarını, hatta bu konuyla ilgili en kısa zamanda bir toplantı yapmaya hazır olduklarını söyledi. Bu konuda karar aldık. Ama aradan bir süre geçtikten sonra da zaten lağvedildiğimizi öğrendik. Bu kadar büyük bir deprem riski altındaki bir ülkede Ulusal Deprem Konseyi hangi akla hizmeten lağvedilir? H.E. Biz de bunun anlaşılabilir, akla yatkın bir açıklamasını bulamadık. Ulusal Deprem Konseyi’nin lağvedilmesi TBMM’de de gündeme geldi. Hükümetin açıklaması şöyle oldu: “Yeniden bir yapılanma sürecindeyiz. Bugünkü ihtiyaçlara Ulusal Deprem Konseyi’nin yapısı cevap vermiyor. Yeniden yapılanması gereken bir dönemdeyiz. Bu nedenle lağvettik. Yeni bir yapılanma ortaya çıkaracağız.” ‘OLASILIK TAHMİN EDİLİR’ Prof. Şengör kesin bir ifadeyle bir İstanbul depreminin 7.6 büyüklüğünde olacağını ve iki dakika süreceğini söylüyor. Depremlerle ilgili bu kadar kesin tahminlerde bulunulabilir mi? H.E. Deprembilimde deprem öngörüleri genellikle olasılıksal yaklaşımlarla verilir. Kesin şu büyüklükte olacak, denemez. Deprem öngörüleri için iki yaklaşım kullanılabilir: 1. Tanımsal (deterministik) yaklaşım: Bu yöntemde birçok jeolojik ve sismolojik verilerden hareketle şu faylar üzerinde şu büyüklükte deprem olursa şu uzaklıkta nasıl etkileniriz (yer ha Bu harita ne zaman güncellenecek? H.E. Ulusal Deprem Konseyi lağvedilmeden önce biz Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nda zaman zaman toplantılar yaptık. Konseyin lağvedildiğini bilmediğimiz bir günde Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nden gelen bir davet üzerine bakanlık müsteşarı, ona bağlı diğer daire müdürleriyle toplandık.Toplantı kararlarından birisi de şuydu: 1999 Gölcük depremiyle ortaya çıkan durum ve Marmara Bölgesi’nde 1999 sonrası yapılan ayrıntılı yerbilim çalışmaları itibarıyla bölgenin deprem tehlike haritasının bir an önce ve daha ayrıntılı olarak 1/2.000.000 değil, 1/250.000 ölçekli olmak üzere yeniden yapılmasına ihtiyaç var. Şu anda da harita ölçek itibarıyla ayrıntılı mühendislik çalışmalarına yetmemektedir. Biz, “Marmara Bölgesi en çok göç alan, en çok yatırımın olduğu ve deprem tehlikesiyle ilgili çalışmalarda deprem güvenliği yapı ve yerleşmeler açısından daha güncel ve ilgili yerbilim camiasının daha rahat kabul edebileceği bir deprem bilgi haritası üretilsin. Bununla ilgili veri tabanı hemen hemen hazır” dedik. Maden Tetkik Arama Enstitüsü ‘YENİDEN YAPILANIYORLAR’ Doğa tahribatının sonu kötü olacak İstanbul bu gerçekler karşısında 2010’da nasıl Avrupa’nın kültür başkenti olacak? H.E. Bilmiyorum. Tarihi yarımadada öyle resimler çekiyorum ki inanılamaz. Böyle bir ortamda deprem riskinin azaltılması yönünde çalışmalar, hazırlıklar, kentsel dönüşüm nasıl olacak? Gerçekten çok zor bir durum. Önce sürecin başlaması lazım. Deprem tehlikesi altındaki bir metropolde risklerin azaltılması bağlamında yapılması gerekenler için başlatılan sürecin değişmemesi gerekir. Çünkü İstanbul gibi bir metropolde deprem risklerinin azaltılması uzun vadeli, hatta bir seferberlik mahiyetinde bir stratejiyi gerektiriyor. Kentsel dönüşüm, dediniz. Ama sanki yerel yönetimler kentsel dönüşümden arazi rantı elde etmeyi anlamıyorlar mı? H.E. Başlangıçtaki çalışmalarda bunu deprem odaklı kentsel dönüşüm olarak adlandırıyorduk. Şimdi “deprem odaklı” sıfatı kaldırıldı. Sadece kentsel dönüşüm deniyor. Böylece kentsel dönüşüm rant üreten bir dönüşüm gibi algılanmaya, öncelikler karıştırılmaya başlandı. Kentsel dönüşüm adı altında siz villalar, rezidanslar, bilmem kaç yüz bin dolarlık akıllı konutlar yapma durumunda değilsiniz. Kentsel dönüşüm alt, orta gelir gruplarının mevcut depreme dayanıksız, plansız, denetimsiz yerleşimlerini ada, pafta bazında yerinde dönüştürmek demektir. Yerinde dönüşüm tanımı çok önemlidir. Bu durumda mevcut yerleşmeleri yeniden planlayarak bazı insanları kendi arzuları çerçevesinde başka yerlere yerleştirebilirsiniz. Ama dönüşümü bir kent planı içinde, çevre düzeni ve nâzım plan çerçevesinde yerinde yapmaya çalışmanız lazımdır. Aksi takdirde bugün olduğu gibi kentsel dönüşüm teknik bir konu olmaktan çıkar; bir sosyoekonomik soruna dönüşür. GÖÇ DURDURULMALI Yeniden yapılanmadan kasıtları neydi? H.E. Türkiye’deki depremle, afetle ilgili bazı kurum ve kuruluşları bir araya getirip bir çatı altında toplama gibi bir yapılanma düşünülüyordu. Kaldı ki, biz Ulusal Deprem Konseyi lağvedilmeden önce ilgili devlet bakanına ziyarette bulunduk. “Ulusal Deprem Konseyi genelgeyle kurulmuş, istişari bir kurumdur. Biz Türkiye’de çeşitli konularda uzmanlaşmış konseyin 20 üyesi daha etkin, daha fazla katkı koyucu bir noktada olmak istiyoruz. Biz, bir Bakanlar Kurulu kararnamesi ya da bir yasayla kurmanızı talep ediyoruz” dedik. Bizim isteğimiz başka kurumların da bu yapılanmanın içinde olmalarıydı. Ama bütün bunlar konuşulmamış gibi bizi habersizce lağvedip yeniden yapılanma sürecini başlatacaklarını söylediler. TBMM’ye şimdi bir yasa taslağı sunuldu. Acil Durum ve Afet Yönetimi Genel Müdürlüğü gibi bir süreci başlatmak istediler. O yasa taslağını deprem, afet konusunda uzman hocalarımız incelediğinde kavramsal, içerik açısından çok fazla eksikler buldular. Taslak muhtemelen komisyondan bu haliyle geçmeyecek ve bekleyecek. Dolayısıyla hâlâ ülkenin ulusal afet, deprem stratejisi belirlenmiş değil. Kaldı ki buna yönelik epeyce işler yapıldı. 1999 depreminden sonra birçok yasa, yönetmelik ve genelge çıkarıldı. Çünkü ülkede deprem güvenliği, yerleşim, konut, yapı üretimi hep sorun oldu. Bu sorunu ortadan kaldıracak yapılanmalar düşünüldü. P PROF. DR. HALUK EYİDOĞAN O Yükseköğrenimini İTÜ Fen Fakültesi Jeofizik Kürsüsü’nde Aynı yerde yüksek lisans çalışmasını tamamladı. 1976’da R yaptı. İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Kürsüsü’ne asistan olarak 1983’te sismoloji dalında doktor, 1987’de doçent ve T atandı. 1993’te profesör unvanını aldı. Yurtiçi ve yurtdışında çeşitli ve üniversitelerde depremlerle ilgili çeşitli R kurumlarda konularda proje ve araştırmalara katıldı. Yerli ve yabancı E bültenlerde yayımlanmış makaleleri, Türkiye depremleri ile ilgili yayımlanmış iki deprem kataloğu bulunuyor. Başbakanlık Proje Uygulama Birimi MEER Projesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Metropolitan Bürosu ve İstanbul Avrupa Yakası sismik mikro bölgeleme etütleri için danışmanlık hizmetlerinde bulundu. İTÜ ve Maden Fakültesi yönetim kurullarında ve çeşitli komisyonlarda görevler yaptı. Ulusal Deprem Konseyi üyeliği ve başkanlığında bulundu. Halen İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Yer Fiziği Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütüyor. Yalapşap hesaplamayla 12.5 milyon nüfuslu olduğu söylenen İstanbul gibi bir megapolisin nâzım planı yok. O zaman depreme karşı nasıl kalıcı, etkili önlemler alınabilir? H.E. İstanbul özel bir durum arz ediyor. Ülke nüfusunun neredeyse beşte biri İstanbul’da yaşıyor. Üstelik nüfus yüzde dört artıyor. Bu çok fazla. Bir toplantıda bunları konuştuk. Toplantıya katılan herkes bu devam eden göçün birçok çalışmayı, hedefi, planı felç ettiğini söyledi. Yüzde dört artan bir nüfusun idaresi, eskiden bu yana gelen sorunların çözümü çok zor. Nüfus, arazi rantı ve sanayi baskısı, deprem dahil bütün çalışmaları, hedefleri yok ediyor; hedeflere varılmasını engelliyor. Trafik sorunu, hava kirliliği, su havzalarının kirletilmesi böyle... Bir deprem kuşağının üzerinde, Marmara gibi birinci derecede deprem bölgesi olan bir ülkede, bu bölgenin kuzeyinde yerleşen bir metropolde depreme karşı alınacak önlemlerin felç olma noktasına gelmesi vahimdir. Deprem risklerinin azaltılması dediğimiz faaliyetleri yapmak için parasal kaynaklar bulmamız lazımdır. Ayrıca uygulayabilecek gücümüzün de olması gerekir. O uygulamayı yapacak ekibi oluşturmalıyız. Hem teknik olarak hem de siyaseten bu süreci bir şekilde başlatmalıyız. Ama biz bu süreci başlatamıyoruz. Bu göç baskısı altında sürekli yeni gelen nüfusa hizmet verme sırasında mevcut nüfusu rehabilite etme şansınızı kaybediyorsunuz. Arazi talanı her türlü afeti beraberinde getirir Şişli ilçesinde 1999’da deprem olduğu sırada boş araziler vardı. Bugün her tarafa rezidanslar, kuleler, alışveriş merkezleri dikildi. Günün birinde sözü edildiği gibi büyük bir deprem durumunda insanlar depremden nasıl kaçabilecek ya da kurtarma araçları oralara nasıl ulaşabilecek? H.E. 1999 depreminden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi depremin çok önemli olduğunun farkına vardığı için Japonlarla birlikte bir mikro bölgeleme çalışması yaptırdı. Bunun anlamı şuydu: Deprem tehlikesi ve kayıp risklerinin ne olabileceğine yönelik bir çalışmaydı. Oradan senaryolar çıktı. Yani, şu büyüklükte bir deprem olursa nerede neyin kaybedileceğinin cevabı orada var. Bu alınan sonuçlar 2003 yılında internette yayımlandı. Bu çalışmada 750 bin binaya göre jeolojik, jeofizik etütler yapıldı. Dört ayrı kayıp senaryosu yazıldı. Buna göre Kuzey Marmara’da 7.5 büyüklüğünde bir deprem olursa 750 bin bina esasına göre bunların yüzde biri tümüyle çökecektir. Yüzde altısı ağır hasar alacaktır. Yüzde 15’i ağır, orta hasar alacaktır. Nüfusun ise yüzde 0.7’si yaşamını yitirecek, yüzde 0.12’si yaralanacak, yüzde 10’u evsiz kalacaktır. Bilim dünyasının genel kanısı, büyüklüğü 7 olan bir depremin olma olasılığının çok yüksek olduğu ve bunun için hazır olunması gerektiğidir. O zaman bilinç daha yüksek olduğu için bir de İstanbul Deprem Master Planı yapıldı. Çok değerli bir çalışmadır. Ama İstanbul Deprem Master Planı şu anda rafta duruyor. Neden? Buna kim ya da kimler karar veriyor? H.E. Aynı deprem şurasının bildirisindeki maddelerin uygulanmasında karşılaşılan sorunlar gibi İstanbul Deprem Master Planı’nın uygulanmasında birçok sorunla karşılaşıldı. Bunlar çok boyutlu. Bir kere bir pilot alan seçilip orada uygulamaya dahi geçilemedi. Demin söylediğim gibi, nüfusu yüzde 4 artan, sanayi ve nüfus baskısı altında ezilen kentte, buna bağlı olarak her türlü sorunla karşılaşıyorsunuz. Yeşil alanlarınız, havanız, suyunuz gidiyor; deprem geliyor. Nüfus, sanayi baskısı altında ve belli bir plan olmadan nasıl çözüm getirebilirsiniz? Geçen yıl İstanbul Metropoliten Bürosu çevre düzeni planı yaptı. O planda her boyutuyla İstanbul il sınırları içinde her türlü gözlemler, durum tespitleri yapıldı. İstanbul mevcut su havzaları, yeşil alanları, şu andaki coğrafyası göz önüne alındığında 16 milyondan fazla nüfus alamaz deniliyor. Peki, her yıl yüzde 4 artan nüfusu nereye yerleştirecekler? H.E. Gittikçe yükseliyoruz. 1960’lardaki bina yükseklikleriyle bugünküleri kıyaslayın. Binalar yükseliyor, alanlar daralıyor. Böyle bir kentte hangi riskleri azaltabilirsiniz? Para hırsından körleşen gözler Böyle bir depremde daha çok para kazanma hırsı nerede kalacak? Nasıl bir aymazlıktır bu? H.E. Bu, geleceği uzun vadeli planlayamamaktan kaynaklanan bir yaşam biçimine bağlıdır. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte beceremediğimiz bazı noktalar oldu. Siz getirip sanayinizi faylara yakın bir bölgede kuruyorsunuz. Yaklaşık 800 bin kilometrekarelik bir ülkede yaşıyorsunuz. Ama tek cazibe merkeziniz İstanbul. Aklıma İstanbul’un tek cazibe merkezi oluşunun nedeni takılıyor. İstanbul’un bir kimliği var mı? İstanbul bir sanayi kenti mi, bir kültür ve eğitim kenti mi yoksa ticaret kenti mi olacak? Siz bunları belirlemiyorsunuz. Sonra da adam geliyor fabrikasını, villasını su koruma havzasına yapıyor. Yapar. Çünkü onu zorlayıcı bir planınız yok. Planınız olmalı, ona su havzasına fabrika, ev yaptırmamanız lazım. Bu göçü başka yerlere yönlendirecek çekim merkezleri yapılsaydı, böyle olmazdı. Ama bölge planımız yok. DPT’nin beş yıllık planları var. Acaba bu planlarda bu konular var mı? Çok merak ediyorum. Böyle kimliksiz bir kent nasıl oluyor da 2010’da kültür başkenti oluyor? H.E. Onu bilemem. Onu konunun uzmanları söyleyecek. Ben bu kentte doğan birisi olarak bu süreci, bu tahribatı üzüntüyle izleyen birisiyim. Konu depremden açıldı. Ben gözlemlerimi söylüyorum. Bu doğa tahribatı bu şekilde sürerse sonu nereye varır? Bilemiyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle