23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 MAYIS 2008 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY C 7 Kemal Karaosmanoğlu, Türk müziği öğretiminde kullanılabilecek bir program hazırladı Türk müziği öğreniyoruz Hatice TUNCER Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Tasarımı Fakültesi öğretim görevlilerinden Kemal Karaosmanoğlu’nun hazırladığı bilgisayar programıyla meraklıları Türk müziğine adım atabildikleri gibi 24 binden fazla eserin bilgilerine ulaşabiliyor. Türk müziğini öğretmeye yönelik bir bilgisayar programı olan “Türk Müziği Multimedia Ansiklopedisi Musiki Okur” resimler ve grafiklerin yanı sıra hareketli görüntüler ve sesler içeriyor. Kullanıcının etkileşimli olarak kullanabildiği programın veri tabanı internet üzerinden güncellenebiliyor. Kemal Karaosmanoğlu ile CDROM olarak satışa sürülen Musiki Okur’un mönülerinde adım adım ilerleyerek hem bu programın “ne işe yaradığını” hem de “nasıl kullanılacağını” öğrendik. Multimedia ansiklopedisinin kutusunda bulunan CD’den yararlanarak önce program kuruluyor. Bu program Windows 98’den başlayıp bugüne kadarki sürümlerinde çalıştırılabiliyor. Program kurulduktan sonra ekranda klasik Türk müziğinin çalgılarının fotoğrafları görünüyor. Ana mönüdeki “notagüfte” bölümünden veri tabanında bulunan binin üzerinde eserin notasına ulaşılabiliyor. Bu bölümdeki bir esere tıklandığında notası geliyor, istenirse enstrümantal olarak çaldırılabiliyor. Programda, o anda seslendirilmesi gereken hecenin değişik bir renkle görüntülendiği büyük puntolu bir şerit de ekranın üst kısmından geçirilerek karaoke gibi kullanma olanağı da tanınıyor: “Böylelikle o eseri öğrenmek isteyen veya eşlik etmek isteyen birisi eseri bilmese bile o anda hangi heceyi söylemesi gerektiğini görebiliyor. Eserlerin bestecisi, güfte yazarı, makamı, formu, usulü, diğer mönülerde yer alıyor. Yani burada herhangi bir eser karşımızdayken o eserin bestecisinin yaşamöyküsüne gelebiliyoruz. Doğumölüm yılı, bulunabilmişse bir fotoğrafı, başka eserlerinin listesine veya halk müziği derlemecisiyse derlediği eserlerin listesine ulaşabiliyoruz.” Sırplar ve Türkler! “1984”ü Batı‘da adım adım gerçekleşiyor. Oysa bu sonu Erich Fromm, George Orwell’in ünlü kitabını eleştirdiği bir yazısında, neredeyse yarım asır önce ilan etmişti. Sadece Batı Avrupa halklarına değil, Türk halkı ve şimdilik yüzde 47’yle bayıldığı (AKP’li) siyasi temsilcilerine bakınca da görüyoruz: Yakın bir gelecekte kendisine yüklenecek rolü, iştahla bugünden ezber etmektedir. Sırplar Türkleri andırıyor. Türkler de Sırpları. Kanlı trajediyi biri çok yakınlarda yaşamış, diğeri de iştahla yaşamaya mahkum iki halk yani. Ama daha önemli bir yan var. O da şudur: Her tarafından kuşatılmış Sırbistan, denize açılamayan, nefes bile alamayan Sırp halkı, nedense tamamen teslim olmayı reddediyor. Hatta, reddin ötesinde, tam da bu kuşatma nedeniyle Doğu’ya, özellikle de Rusya’ya yöneliyor. İşte, “şeytanın gör dediği nokta” tam da burasıdır. ??? Demek, başta Rusya olmak üzere Doğu’daki ülkelere el uzatarak Batı kaynaklı bir kuşatmanın kırılması mümkünmüş. Avrupa’nın ortasında ve hiç iyileşmeyecek bir iltihap olarak damgalanan Sırbistan’a tek umut Doğu’dan, özellikle de Rusya’dan geliyor. Sırp halkının, en azından sandığa gidenlerin yarıdan fazlası şu ya da bu ölçüde Doğu’ya yaklaşıyor, Batı‘ya öfkeyle veya kuşkuyla bakıyor. İşte bu sürecin çok ilginç sonuçları olur. Bir: Türk halkını Sırp halkına düşman kılmayı yıllardır tek resmi görev bellemiş olanlar var. Oysa bu iki halkın birbirine her geçen gün daha çok benzediğine tanık oluyoruz. “Görevlilerin” yoğun çabası, belki de bu yüzdendir. İki: Kuşatılmışlık ve çözülme duygusu, Türkiye’deki birçok kesime, “ABD ve AB’nin çözüm diye sundukları felaketimiz olacak, paramparça olacağız, o zaman yine modernist ama görece başka yollar aramak zorundayız” dedirtiyor. O yüzden “malum gazeteci” Yasemin Çongar, birkaç yıl önce, Washington’un Ankara’da nelerden endişe duyduğunu anlatmıştı. Doğu’ya yönelmek ve orada çare aramak en büyük günah şu sıralarda dünya sisteminin efendileri için. Gerçi her şey belirsizlik içinde. Yolun nereye çıkacağı bilinmiyor. Ama Sırbistan, yeni girdiği veya gireceği bu yol (“Doğu’ya yönelme”) sayesinde kısmen de olsa feraha çıkarsa eğer, Batı sistemi çok ağır bir krize girer. Sırbistan yüzünden değil, bu yolun sonuçları yüzünden. Belki de çağdaş demokrasi ve onun en büyük silahı özgür medyanın bütün tedbirleri elden bırakarak sözünü ettiğimiz seçim gecesindeki gibi çarpıtmalara tevessül etmesi, “beyaz yalan” yayması, bu yüzdendir. Bitirme sorusu ise herhalde şudur: Türkler eğer Sırplara benziyorsa, Hırvatlara, Slovenlere, Boşnaklara, Makedonlara ve Karadağlılara kim veya kimler benziyor dersiniz? Çok tehlikeli. cutsay?gmx.net 6 kişilik ekip ilgisayar programları üreten bir bilgisayar şirketi olan DataSoft tarafından yayımlanan Türk Müziği Multimedia Ansiklopedisi’ni Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) desteklemiş. Kemal Karaosmanoğlu projenin yürütücülüğünü ve tasarımını gerçekleştirmiş. DataSoft’un sahibi Metin Yılmaz, tasarıma yardımcı olurken, program kodlamada Ömer Tören ve Sezgi Ceran çalışmışlar. İlhan Cihan ise ansiklopedik bilgilerin derlenmesinde görev almış: “Ana mönüdeki güncelle penceresine tıklandığında program bizim internet sunucumuzdaki dosyalar ile kullanıcının bilgisayarındaki listeleri karşılaştırıyor ve güncellenecek listeyi getiriyor. Ansiklopedi 50 YTL’den satılmasına karşın programın deneme sürümü www.musiki.org sitesinden ücretsiz ve süresiz olarak indirilerek kullanılabilir.” B kullanabiliyoruz.” AKORTAHENK Ansiklopedide çalınan müziklere eşlik etmek isteyenler seslerine göre mönüdeki “akortahenk” bölümünden “daha kalın” ya da “daha ince çal” komutu verilebiliyor. Farklı tonlar hem ses hem renk ile anlatılıyor. Tempo ve enstrümanlar değiştirilebiliyor, istenilen kısım öğrenene kadar tekrar edilebiliyor: “Bir Türk müziği çalgısı çalmaya heves eden, ilerletmek isteyenler için ideal oluyor. Çünkü, çok net, tane tane sesler var. Süslemeler insana keyif verebilir ama gerçek bir icrada öğrenmeye çalışan birini biraz zorlayan bir unsurdur. Diyelim kalabalık bir saz topluğu birtakım notada olmayan süslemeleri yaparak çalıyor, onu dinleyip bir kişinin enstrümanını geliştirmesi daha zor. Karaoke şeklinde sözün heceleri göründüğü gibi kullanıcı isterse o anda seslendirilen notayı da üstteki bantta görüyor.” da on iki notaya karşılık Türk müziğinde 1 oktavda 24 nota yani ara sesler vardır. Bunu piyano görüntüsüyle anlatıyoruz. O piyanonun tuşlarına fare ile tıklayarak ara sesleri duyabiliyorsunuz.” 24 BİN ESER Türk Müziği Multimedia Ansiklopedisi, makam, usul, besteci ve güfteci bilgileri verilen 24 bin eserden bininin nota ve müzik bilgisini içeriyor ve dinlenebiliyor. Bu 1000 eserin dörtte biri kadarı da Türk halk müziği eserlerinden oluşuyor: “Musiki Okur’un mutfakta bulaşık yıkarken şarkı, türkü mırıldanan bir ev hanımına da seslenen bir tarafı var. Bir eseri biliyor da sözlerinin bir kısmını bilmiyor. Bazı müzikal kısımlarında tereddütleri var. Veri tabanında bulup karaokeden dinleyebilir. Birkaç kez ut dersi almıştır, geliştirmek istiyordur. Bu açıdan da faydalanabilir. Konservatuvarlarda Türk müziğini zor bulan öğrencilere yararlı olabilir.” Amatörden profesyonele kadar müzik ile ilgili herkese seslenen bir boyutu var ama Kemal Karaosmanoğlu’nun çeşitli konservatuvar, müzik dernekleri ve vakıflarda yaptığı sunumlar ilgiyle karşılanmış: “Oralarda hedef kitle yerini bulmuş oluyor. Diyelim konservatuvarda dört yıl boyunca birçok usul dersi okuyorlar, ama sözgelimi 32 zamanlı usullere kadar gelebiliyorlar. Halbuki burada 120 zamanlıya kadar olan usulleri de defalarca dinleyebilir. Konservatuvarlarda yardımcı bir ders aracı olarak kullanılma şansı gerçekten yüksek. Biz her olgunun fiziksel ve matematiksel bir temele oturtulabilmesinden hareket ederek bu müziğin de elbette bilimsel bir sisteme oturtulabileceğini savunuyoruz. Dolayısıyla bir anlamda bilimi de savunmuş oluyoruz.” ÖRNEKLENMİŞ SESLER Türk Müziği Multimedia Ansiklopedisi’nde eserler tanbur, ud, kanun, kemençe, ney, bağlama gibi Türk müziği çalgılarının örneklenmiş seslerinden yararlanılarak seslendiriliyor. Notalar genel olarak TRT arşivinden alınmış ve programa girildiği anda eserler entrümantal olarak dinlenebiliyor. Notaları yüklenmiş 1000 eser, viyola, keman, piyano gibi 128 Batı müziği çalgısını içeren midi programından da yararlanabiliyor: “Kullanıcıda ‘Türk müziğinin kendine özgü birtakım notaları, bemol ve diyezleri vardır, piyano sesiyle o sesler çıkmaz ki’ diye bir kaygı oluşabilir. Hayır, kullandığımız teknikle hangi ses gerekiyorsa o sesi çıkarabilme çözümümüz mevcut. Türk müziği ut, halk müziği bağlama sesiyle dinlenebileceği gibi bir piyano sesiyle doğru sesleri işittiğimize göre dinlemekte bir sakınca yok. Bir eserde toplam 4 kanalda ses çıkabiliyor. Farklı 2 enstrüman, 2 de vurmalı çalgı BESTECİGÜFTECİ Ansiklopedinin programı, bilgileri istenilen başlık altında sıralama imkânı da veriyor. Makamlar iki bölüm halinde anlatılıyor. Örneğin veri tabanındaki bestecilergüfteciler, ada göre ya da doğum yerine göre sıralanabiliyor. Musiki Okur 150 dolayında farklı usulün bilgisini de içeriyor. Bendir, darbuka, tef gibi vurmalı çalgıların yanı sıra Batı vurmalıları, Afrika etnik çalgılarının seslerine ulaşmak mümkün: “Batı müziğinde aksak usul pek bulunmaz. Ekranın sağ alt köşesine bu usul ile bestelenmiş eserlerin listesi geliyor. Birini seçip tıklayarak aksak usulle bestelenmiş bir eseri gerçek bir uygulama içinde dinleme, bilgileri pekiştirme gibi olanaklar sağlıyor. Türk müziğinde perdeler de Batı müziğinden farklıdır. Batı’daki sistemde bir oktav atı ülkelerinde, bu arada Sırbistan ile Türkiye’de de, aynı oyun sahnelenmiş olmalıdır: Pazar günkü Sırbistan genel seçimleri, akşam saatlerinde, önce “Avrupa yanlısı güçlerin zaferi” anlamında başlıklarla duyuruldu. Örneğin sıradan bir Alman şunu gördü: Bazı sapık ruhlu Sırp güçlere rağmen eski Yugoslavya’nın “herkesin başına dert son kalıntısı“ Sırbistan’da da demokrasi nihai zaferine ulaşmıştı. “Avrupacılar” kazanmıştı. Başlarda böyleydi. Sonra araya saatler girdi, bu iflah olmaz Sırp halkının hâlâ milliyetçi sapıkların elinde esir olduğu ve sandıktan AB karşıtı ve “eleştiricisi” güçlerin az farkla önde çıktığı anlaşıldı. Ama başlıklar “Avrupacıların zaferi” diye devam ediyordu. İnsan, hadi “medya insanı“ diyelim, yeni ortaçağda, her muzun üzerine atlayan bir maymuna dönüştürülmüştür artık. Buna inanmasalar, böyle bayağılıklara, foyası hemen meydana çıkacak ucuz sahtekarlıklara yönelmezlerdi. Demek, “dünyanın efendileri” de çaresiz. Peki. ??? “Derhal AB ve biraz da ABD” diyenlerin partisi, Boris Tadiç ile Demokratik Parti, Sırbistan’da diğer “Batı karşıtı“ partilerden belki tek tek daha fazla oy almıştı, ama “Avrupa karşıtları“ toplamda “Avrupa yanlılarından” daha çoktu. Paris, Londra, Roma ve Berlin’de, medya, “çevir kazı yanmasın” havası çalmaya başladı. Komedi resmen... Sırbistan’daki komedi dünya ve Batı Avrupa medyasına böyle yansıdı. Bu denli çarpıtılmış şeyleri, insanlar sadece Türkiye veya diğer azgelişmiş ülkelerde olur sanırdı. Değilmiş demek ki. Çarpıtmalar ve yönlendirmeler, son ana dek sürüyor. Hem de “demokrasinin beşiği” diye satılan ülkelerde. Anlaşılan, çağdaş demokrasilerin çağdaş televizyonlarında ve yerleşik medyanın diğer organlarında gerçekleri öğrenmek artık imkansız. Ama o da pek önemli değil. Rusya’yla yakınlaşmayı arayan veya kapağı en kısa yoldan AB’ye atmak isteyen Sırpların bu iç cepheleşmesi hiç önemli değil. İki şey önemli. Bir: İnanılması güç bir manipülasyon şebekesinin ağlarında çırpınıyoruz. Sıradan insanın beynine neyi nasıl düşüneceği ağır bir bombardıman eşliğinde adeta kazınıyor. Bu bombardımanın heveslileri arasında bol bol “solcu” da var. İki: Sırplara en çok benzeyen halklar, aynı kaderi er ya da geç paylaşacak veya paylaşmış olanlardan söz ediyoruz, o halka en sert tepkiyi gösterenlerden oluşuyor. Hadi diğerleri bir yana, biz Türklerden söz edelim. Hızla Yugoslavya’nın kaderine itilen Türkiye’nin halkı, özellikle de Türk halkı, Sırplara reva görülen her şeyin, her acımasızlığın ardında sanki. Daha doğrusu, Türklerin çeşitli düzeylerdeki temsilcilerinde yoğun bir Sırp düşmanlığı hüküm sürüyor. Gerçekten de, bu saptırıcı, çarpıtıcı şebekenin manyetik alanından kaçmak, sıyrılmak mümkün değil. George Orwell’in B erver Tanilli yeni kitabı Din ve Politika (Cumhuriyet Kitapları) ile yine çok temel bir soruna odaklıyor kalemini. Güncel sorunların başında gelen laiklik düşüncesi ve uygulamalarının, doğuş yılları olan 18. yüzyıldan bu yana nasıl geliştiğini, farklı ülkelerdeki uygulamalarını, bu süreçlerde yaşanan tartışmaları irdeliyor. Ama bunlardan da öte, ülkemizde bu sürecin evrelerine ve bugünün yakıcı sorunlarına eğiliyor. Bugün deyince, dinin siyaset alanına geri dönüşüne, siyasal amaçlarla kullanılmasına gelip dayanıyoruz. Siyasette, eğitimde ve toplumsal yaşamda laikliğin ödünsüz uygulandığı Cumhuriyetin ilk yıllarından sonra, 1950 seçimleriyle yaşanan kırılmanın sonuçları günümüze dek katlanarak ulaştı. Artık her alanda çağdaş uygarlıktan uzaklaşıldığını her gün yeniden görüyoruz. Daha dün, 1 Mayıs işçi bayramı nedeniyle yaşatılan devlet terörü belleklerde tazeliğini koruyor. Bu olaya yalnızca “güvenlik önlemlerinin uygulanması” olarak bakılabilir mi? Devleti yöneten kadrolar, 1 Ma S DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Demokrasi İnançla Değil, Düşünceyle Olur sağlık tanrısına inanmıştır. Ancak bunları hayal ederken de yine kendi somut hayatından esinlenmiş, sözgelimi bereket tanrısını çok sayıda memesi olan ve bütün insanları doyuran bir kadın olarak düşünmüştür. İnsanoğlunun tarihi boyunca, maddi hayatıyla, anlayamadığı, çözemediği şeyleri anlama biçimi olarak gördüğü inanç dünyası birbirine sarmal bir biçimde dolanmıştır. İnanmak, insanoğlu için anlayamadığını anlaşılır kılabildiği bir yoldur. ??? Üretim ilişkilerindeki gelişmeler, gün gelmiş, insanoğlu için inanç dünyasıyla düşünce dünyasını ayırma zorunluğunu ortaya çıkarmış. 18. yüzyıldan günümüze bu süre yıs’ın ne olduğunu, neden kutlandığını bilen demokratik düşünceli insanlar olsalar, tutum ve davranışları böyle mi olurdu? 1 Mayıs günü Taksim Alanı’nda bayramlarını kutlamak isteyenlere gösterilen davranışla, aynı alanda, hem de izinsiz olarak şampiyonluk kutlaması yapan taraftarlara gösterilen davranış aynı mıdır? ??? İnançla düşünce birbirine karşıt kavramlar. İnsanoğlunun gelişim süreci içinde düşünce alanı geliştikçe inanç alanı daralmıştır. İnsanoğlu, doğanın sonsuz alanında kendini yalnız duyumsadığı anda inanmaya gereksinim duymuştur. Besinlerini sağlamak için bir bereket tanrısına, sağlığını korumak için ci yaşıyoruz. Kimi zaman ileri, kimi zaman geri hamlelerle gelişiyor insanoğlunun bilinç oluşumu. Server Tanilli, bu süreci dünyanın farklı ülkelerinden verdiği örneklerle çok aydınlatıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Bütün bunların yanında da kitabın asıl önemli yanı, ülkemizdeki gelişim sürecine ayırdığı özel önem. Günlük hayatın karmaşası içinde bütünsel süreci görmenin, kavramanın iyice zorlaştığı bugünlerde, sorunun temel özelliklerini, ülkemiz koşullarında nereden gelinip nereye gidilmek istendiğini bütün açıklığıyla dosta düşmana gösteriyor. Okullarda, kamu yönetiminde, günlük hayatta inanç odaklı politikalar çağdaş bir ülkeyi çağdışı bir yörüngeye hızla savurmaktadır. Bu savrulmanın gelgitleri, çalkantıları, mücadeleleri, Din ve Politika’da destansı bir anlatımla önümüze geliyor. Din ve Politika, laikliğin nasıl toplumsal bir varoluş sorunu oluşunun belgesi. turgay?fisekci.com EUROVISION HAZIRLIĞI Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da, 24 Mayıs günü yapılacak Eurovision şarkı yarışmasının hazırlıkları sürüyor. Ülkelerini temsil etmek üzere Belgrad’a giden sanatçılar provalara başladı. Yarışmada, İsveç’i temsil edecek Charlotte Perrelli de şarkısı ve sergilediği gösteriyle dikkat çekti. (AP)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle