Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 16 MAYIS 2008 CUMA Son 30 yılın en şiddetli depreminin büyüklüğü 7.9 olarak hesaplanırken bilanço ağırlaşıyor Çin’de zamana karşı yarış Levent ULUÇER PEKİN Son ölçüme göre 7.9 olarak hesaplanan Çin’in güneybatısındaki Sıçuan eyaletini vuran depremde ölü sayısı artarken binaların altında kalan binlerce kişiyi arama kurtarma çalışmaları zor şartlar altında devam ediyor. 2008 Olimpiyat Oyunları’na 3 ay kala yaşanan felaket nedeniyle, ülkedeki olimpiyat heyecanı yerini trajediye bırakmış durumda. Depremin merkezi olan Vençuan ilçesine depremden 25 saat sonra ilk kurtarma ekibi ulaştı. Çin resmi haber ajansı Şinhua’ya göre sabah bölgeye varan ilk kurtarma ekibi 1300 kişilik Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun askeri sağlık ekibi. Çin hükümeti nükleer santrallar, kimya tesisleri, fabrikalar ve diğer hassas tesislerin güvenliği için bölgeye uzmanlardan oluşan ekipler gönderiyor. Sağlık Bakanlığı da büyük miktarda kan ihtiyacı olduğunu vurgulayarak, kan bağışında bulunulması çağrısı yaptı. Çin’de yaşayan Türkler aralarında anlaşarak depremzedeler için kan bağışında bulunacaklarını söylüyorlar. Deprem bölgesinde ne kadar Türk olduğu bilinmiyor, ancak çevre eyaletlerde Türk öğrencilerin olduğu biliniyor. Kurtarma ekiplerinin ve yardımların Vençuan’a paraşütle indirilmesi planı, şiddetli yağış ve sert hava koşullarına takıldı. Kurtarma çalışmalarına ordu 50 binin üzerinde askerle katılıyor. Vuulong bölgesindeki üç kasabada yaşayan 60 bin kişiden henüz haber alınamadı. Bölgede 2 binden fazla turiste ulaşılamadığı, Maoşien ilçesinde bir yolcu otobüsünün toprak altında kalması sonucuysa 37 turistin öldüğü belirtildi. Ancak Çin Dışişleri Bakanlığı henüz hiçbir yabancının ölmediğini açıkladı. Çin Başbakanı Ven Ciabao, “durumun başta sanıldığından çok daha vahim” olduğunu ve göçük altında kalanları kurtarmak için her saniyenin değerli olduğunu söyledi. rum” diyor. Bazı aileler de, okulların çökmesi yüzünden yönetime öfkeliler. Enkazdan çıkarılan ve plastik torbalara konulup yan yana dizilen cesetler arasında yakınlarını bulanların attığı çığlıklar yürek parçalıyor. Can kurtaran sirenleri sokakları çınlatırken, yaralılara yardım etmeye çalışan bir doktor, “Kimse buna hazırlıklı değildi. Bu gerçekten zor bir durum” diyor. Kentteki bu kaos, 38 yaşındaki Ven Şiaobing‘i etkilemiyor. Genç adamın gözleri 61 yaşındaki annesinin içinde bulunduğu ceset torbasına kilitlenip kalmış. Dudaklarından “Her şeyimi, evimi, annemi kaybettim. Ağır yaralı kardeşim hastanede. Birinin gelip cesedi götürmesini bekliyorum, daha kimse gelmedi” sözleri dökülüyor ve ağlamaya başlıyor. Kentte yaşayan bir kişi de şiddetli yağmur altında süren kurtarma çalışmalarını izlerken “Gökyüzü ağlıyor” diye feryat ediyor. Depremin yol açtığı ekonomik kayıp da belirsizliğini koruyor. Şanghay ve Şıncın borsasında düşüş yaşanırken Toyota Sıçuan’daki fabrikasında faaliyetleri geçici olarak durdurma kararı aldığını açıkladı. Tartışılan Samimiyet (askerliği boyunca) üç defa silah atışına götürülmekte, üç ya da beş mermi atmaktadır. Üstelik doldurulan silahın tetiğini genelde başlarındaki komutan ya da uzmanlar çekmektedir. Böyle bir ordunun en üst kademesinin her gün gerilla savaşı yapan Türk ordusundan çekinmesi, bir savaş durumundan kaygı duyması, çok doğaldır. ??? Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis, 2004 aralık ayından bu yana üç kez Rusya Devlet başkanı Vladimir Putin ile bir araya geldi. Bu görüşmelerin tümünde milyarlarca avroluk silah alımı konuşuldu. Putin’in “Yunanistan bizim en önemli stratejik ortağımızdır” sözleri tesadüf değildir. Bu noktada altı çizilmesi gereken, Yunanistan’ın silah alımlarını dış politikada kullandığıdır. Fransa’dan yapılan uçak alımlarının ardında Kıbrıs, Makedonya ve Ege konularında destek unsuru yatmaktadır. “Sizden uçak alırız ancak, Kıbrıs konusunda RumYunan tezlerine destek vereceksiniz, Makedonya’nın ismi konusunda izlediğimiz politikanın arkasında olacaksınız, Ege konusunda çıkarlarımızla ters düşmeyeceksiniz” şantajı bilinmektedir. Almanya’dan alınacak olan tanklar ve denizaltılar içinde aynı durum geçerlidir. Bugün artık Merkel’in RumYunan tezlerine yakınlığının arkasında yatanın milyarlarca liralık silah satımı olduğunu bilmeyen yok gibi. Aynı şartlar (Yunan dış politikasına destek), Rusya’dan alınacak olan füzeler, deniz araçları ve mekanize birlikler için paletli araçları konusunda da geçerlidir. Yine Rusya ile yapılacak ortak enerji yatırımları, petrol boru hatları konusunda da güvenlik konseyinin önemli ülkesinin Yunan dış politikasına olan desteğine gerek duyulmaktadır. ABD’nin YunanRus ortaklığından duyduğu rahatsızlığı sürekli dile getirmesi bile, Yunanistan’ı oynadığı “para ile dış politika satın alımı” stratejisinden vazgeçirmiyor. Yunanistan, 2015 yılına kadar yaklaşık 17 milyar avroluk silah almayı planlıyor. Yılda 2 milyar avroluk silah alımı 9.1 milyon nüfuslu ülke için önemlidir. Bu silahlar, olası bir Türkiye savaşında kullanılmak için alınmaktadır. Bir taraftan “barış ve dostluk istiyoruz” derken, diğer taraftan olası bir TürkYunan savaşına yatırım yapmak, önemli komşumuzun samimiyetini tartışılır hale getirmektedir. murilem?otenet.tr in Başbakanı Ven (solda), durumun sanılandan çok daha “vahim” olduğunu söyledi. Çetin hava koşullarında kurtarma çalışmaları sürerken özellikle okul enkazlarının başında aileler acı ve çaresizlikle bekliyor. Okulların ve hastanenin çökmesi ise özellikle tepki çekti. (AP/REUTERS) Ç YARDIMA İZİN ARTÇILAR KORKUTTU Depremin merkez üssü olan Sıçuan eyaletinde, 5.9 ve 5.0 büyüklüğünde iki artçı sarsıntı daha yaşandı. Vençuan’da elektrik kesintisi devam ediyor ve eyaletin çoğu merkezinde cep telefonları hâlâ çalışmıyor. Uzmanlar ilk olarak enerji nakil hatları, temiz içecek su, yiyecek, barınma, doğalgaz hatlarının tamiri ile cep telefonlarının tekrar hizmete açılması için çalışmaların sürdürüldüğünü söyle mişlerdi. Depremin en şiddetli hissedildiği 161 bin nüfuslu Mienyang kentinde binaların yüzde 80’i çökmüş durumda. Uzmanlar Mienyang nüfusunun en az yüzde 10’unun ya ölü ya da yaralı olduğunu söylüyorlar. Eyaletin Duciengyan kentinde içinde hastaların ve doktorların olduğu bir hastane tamamen çöktü. Şifang kentinde fabrikalar, fabrikalarda çalışan işçilerin kaldığı binalar, okullar çökerken eyaletin en büyük üç tren hattı tamamen durdu. Depremin merkez üssü Veiçuan’a yakın Miençu’ya bağlı olan Henvang’da bir fabrika depremde yıkıldı ve binlerce kişi enkaz altında kaldı. Evlerin yüzde 80’inin yıkıldığı Beiçuan kentinde yıkılan bir lise binasında yaklaşık bin öğrencinin öldüğü ya da göçük altında kaldığı ifade ediliyor. Yerle bir olan Duciengyan kentinde yıkılan bir başka okulun altından 50’den fazla öğrencinin cesedi çıkarılırken, 900 öğrenci ve öğretmenin kurtarılmayı bekledikleri ve enkazdan yardım çığlıklarının yükseldiği belirtiliyor. Yetkililer, deprem sırasında derste olan öğrenci ve öğretmenlerden çok azının binadan kaçmayı başardığını, göçük altında kalanların kurtulma şanslarının da giderek azaldığını söylüyor. Göçük altındaki öğrencilerin aileleriyse kurtarma çalışmalarını endişe içinde izliyor. Depremden hemen önce okuldan çıkan Zang Ziyin, olayın ardından ne yapacağını bilemediğini ve kentte tek başına dolaştığını belirterek, “Okuldaki arkadaşlarımdan kaçının kurtulduğunu bilmiyo Çin, uluslararası yardımları kabul edeceğini açıkladı. Bu arada Tayvan da yardım ekibi göndermeyi teklif etti. Filipinler doktor, hemşire ve psikologlardan oluşan bir sağlık ekibi yardımı yapacak. Türk Kızılayı, Çin’e 2 kişiden oluşan öncü afet müdahale ve lojistik ekibi gönderdi. Çin’in TRT’si sayılan CCTV’nin Haberler kanalı depremden iki saat sonra normal yayın akışını değiştirdi ve bölgeden yayın yapmaya başladı. İlk kez geçilen canlı yayın görüntüleri Türkiye’nin de yaşadığı benzer acılarla aynıydı. Depremden kurtulan, ancak yakınlarını ve evlerini kaybeden çok sayıda kişi, yağışlı ve soğuk havada geceyi sokakta geçirmek zorunda kaldı. Kaybolan ailelerinden haber alamayan binlerce kişi de endişeli bekleyişlerini sürdürüyor. 58 yaşındaki Şi Huaigui, 40 yıllık eşinin altında kaldığı evinin enkazı önünde, geceyi yağmur altında dışarıda geçirdikten sonra, “Tek istediğim, birinin gelip enkazı kaldırması ve cesetleri çıkarması” diyor. unanistan Silahlı Kuvvetleri’nde son dönemde büyük değişiklikler gözleniyor. Askerlikle ilgilenen çevrelere göre bu değişikliğin en büyük nedeni Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) son yıllarda başta PKK olmak üzere tüm uluslararası operasyonlardaki başarıları. Ordumuzun her türlü biriminin operasyonel ve silahlanma konularını dikkatle takip eden Yunanistan’daki siyasi ve askeri çevreler, PKK’ya yönelik kış ve bahar operasyonlarındaki başarının temel nedenlerini geçtiğimiz günlerde Yunan savunma muhabirlerine açıkça ifade ettiler. Yunan Genelkurmay Başkanlığı’nda gerçekleştirilen iki günlük basınla diyalog toplantılarında bazı kurmay subaylar ile generaller “Türk ordusundan çekindiklerini” açıkça dile getirdiler. Gazetecilerin bu konudaki sorularına “Sizin kafanızın üzerinden hiç mermi geçti mi? Yanınızda hiç bir arkadaşınız öldü mü? Türk askerleri bunu her gün yaşıyorlar ve korkunç şekilde tecrübe sahibi oluyorlar” diyerek cevaplayan Yunanistanlı generaller, haksız sayılmazlar. Yunanistan’daki Kostas Karamanlis hükümeti, iktidarlarının beşinci yılında silahlanmaya yine milyarlarca avroluk harcamalar yapıyor. Tabii silah almak başka, bu silahları kullanmak çok başka. Geçtiğimiz aylarda Kuzey Yunanistan’da yapılan atışlı tatbikatta yaşanan bir olay dikkate değerdir. Söz konusu tatbikatta rütbeli subay ve astsubaylar (ya da çok tecrübeli uzmanlar) atış yaparken, diğer askerlerin kulaklarını kapatarak toptan en az yirmi metre ötede atışları takip etmesi önemlidir. Güneydoğuda PKK’ya yönelik operasyonları sürekli izliyoruz. Her kademedeki er ve erbaş çatır çatır savaşıyor. Subay, astsubay ve uzman erbaşları anlatmaya gerek yok. Tüm birimler envanterdeki her türlü silahı kullanıyorlar. Her türlü arazide gerilla savaşı yapabiliyorlar. Hava kuvvetlerinin tüm unsurlarının gece ve gündüz nokta atışlı başarıları dünyayı hayran bırakıyor. Yunanistanlı generallerin Türk askerinden çekinmeleri, bu izlediklerinin tabii sonucudur. Bugün Yunan adalarında görev yapan askerler üç gün kışlada, üç gün kışla dışında tezkereyi beklemektedir. Ordunun önemli bölümü sınır bölgelerindeki altı ay mecburi hizmet sonrası geri kalan günlerini doğdukları bölgelerde ya da evlerine en yakın birliklerde geçirmekte ve her gece evlerine gitmektedir. Bir asker Y ERMENİ DARBESİ Mahmut GÜRER ANKARA Arjantin’in sözde Ermeni soykırımını tanımasının ardından gerilen AnkaraBuenos Aires ilişkileri kopma noktasına geldi. Geçen yıl sözde soykırımı parlamentosunda kabul eden Arjantin’de bu yıl 16 Nisan’da sözde soykırım ile ilgili bir meclis bildirisi yayımlandı. Takip eden süreçte de ülkenin temsilciler meclisi soykırımın okul müfredatına alınmasını ve 24 Nisan’ın tüm ülkede resmi tatil ilan edilmesini içeren bir yasayı Arjantin’e protesto notası verildi onayladı. Yasa ve bildirinin yanı sıra, üst düzey yetkililerini Buenos Aires’ta düzenlenen törenlere hükümetin üst düzey yetkilileri de katılarak, Türkiye’ye yönelik olarak ciddi suçlamalarda bulundu. Bunun üzerine Ankara da harekete geçti. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ertuğrul Apakan’ın, Arjantin Büyükelçisi Brogo Marco’yu Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak Arjantin’in sözde soykırım konusunda izlediği politikanın kabul edilemez olduğunu bildirerek Türkiye’nin tutumunu içeren bir nota verdi. ÇETİN PAZARLIKLAR YOLDA e Monde”, hüsranı “Seleflerine nasip olmayan bir krediyle Elysee’ye çıkan Sarkozy’nin krediyi yerle bir etmesiyle” açıklıyor. Cumhurbaşkanlığında ilk yılını dolduran Sarkozy için “Liberation” da tam sayfa“Bir yıl sonra: Büyük hüsran” manşetini kullanmış. Başkana yakınlığı ile bilinen yayın organları dahi “moral bozukluğu” ve “yaygın düş kırıklığından” dem vuruyor. Kamuoyu yoklamaları “yüzde 65 popülarite oranıyla” göreve başlayan Sarkozy desteğinin güz aylarından bu yana eridiğini, yüzde 30’lara düştüğünü belgeliyor. Üç Fransızdan ikisi, başkanı “başarısız” buluyor. Bunlar medyaya yansıyan değerlendirmeler. İnternette Sarkozy için kullanılan daha ağır ifadeler var: “Megaloman”, “dengesiz”, “şarlatan”... Yani gazeteler insaflı. Gerçekte rahatsızlığın boyutunun medyada göründüğünden daha derin olduğu seziliyor. Ama Sarkozy, bu kadarına bile tahammül edemiyor. “Birinci yıl” vesilesiyle milletvekillerine verdiği yemekte, basına veryansın etmiş. “Kamuoyuna yayılan olumsuz havadan” medyayı sorumlu tutarak basına fırça çekmiş. Gerekçesi de şu: “Ülkede muhalefet yokken, medya kendine muhalefet rolü biçti!” Avrupa demokrasilerinin nereden nere “L SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU ye geldiği, Sarkozy’nin bu sözlerinde gizli. Medyanın görevi tam da bu iktidarları denetlemek değil mi? Görünen o ki, artık başka bir mantık geçerli. Küresel düzende iktidarı ele geçiren, medyayı da ele geçiriyor. Ya da tersi. Medyayı ele geçiren, iktidara yürüyor. Ve 17. yüzyıl monarşilerinde olduğu gibi tıpkı: “Bundan böyle her şey yasama, yürütme, yargı, basın benim!” dayatmasıyla mutlak hükümranlığını ilan ediyor. “Berlusconizm” bu paradigma üzerine kurulu. İnsan hakları vatanı Fransa’da da “Sarkozyizm” böyle işliyor. Sarkozy, Berlusconi gibi medya imparatoru değil. Ama büyük medya patronlarının “kankası”: Lagardere, Dassault, Rothschild, Bouygues, Arnault, Bollore… Bu isimlerin hepsi ya bizzat “medya patronu” ya da medya sektörüne yatırım yapan etkili finans ve sanayi baronları… Dassault ve Lagardere gibi aralarında hem “medya” hem “savunma sek Fransa’nın Sarko Hüsranı töründe” söz sahibi olanlar var. Kamuoyu “infotainment” diye adlandırılan “yarı haberyarı magazin gazeteciliğiyle” (Bknz. başkanın Carla Bruni maceraları) oyalanadursun; Fransa Cumhurbaşkanı bir eli silah lobileri ve silah sanayilerinde, bir eli medyada olan bu isimlerle; “reel politika” kotarıyor. Ve eski sömürgelere fırsat bulursa tabii Türkiye’ye de “uçak”, “silah” , “nükleer santral” vs. satmanın yollarını arıyor. Karşılığında beklediği tek şey var: “Mutlak medya sadakati!” “Al gülümver gülüm bu tablo şimdi nasıl bozulur?” derdinde Sarkozy. Çıkarlarıyla göbekten Elysee’ye bağlı patronlar şimdiye dek çünkü başkanın bir dediğini iki etmemiş. Hizadan çıkan gazeteciye Türkiye’de olduğu gibi tıpkıderhal yol göstermiş…. Ancak kamuoyu alerjisi o boyutlara varmış ki; “iliştirilmiş medya” dahi tepkileri gizleyemiyor. Bu bir kırılma noktası. “İliştirilmiş medya”, “rüzgâr yön değiştirdiği” an aynen bizde olduğu gibikontrolden çıkıyor. Sarkozy buna bozuk atıyor. “Medyanın dizginlenememesine”, şartlandığı reel politik denklemde anlam veremiyor: “Muhalefet yokken, bu medya muhalefeti de nereden çıktı?” isyanı bundan. Dişsiz bir medya, güçsüz muhalefete rağmen, rüzgâr ne oldu da değişti, sorusuna gelince… İlk neden, “hiperaktif Sarkozy”nin blöf çıkması. Tarih sahnesine “kıtaya yön vermek” iddiasıyla sıçrayan Fransa Cumhurbaşkanı’nın, bırakın kıtayı, ülkesine yön veremediği görüldü. Başta Merkel, AB liderleri, Sarkozy’nin kendiyle başlayıp kendiyle biten girişimleri ve “yaptım oldu” tavırlarından rahatsız oldular. Bu yetmezmiş gibi, üstüne küresel kriz geldi. Durgunluk, Sarko’nun bol keseden vaatlerini boşa çıkardı. Fransız halkına “satın alma gücünü arttırmayı“ taahhüt eden Sarkozy’nin sözünde duramayacağı ekonomik göstergeler karşısında ayan beyan anlaşıldı… Sarkozy’nin önünde liderliğini kanıtlamak için tek fırsat kaldı: Temmuzda devralacağı AB dönem başkanlığı. Dönem başkanlığındaki performansı, Sarko’ya açılacak yeni kredi marjında belirleyici olacak. nilgun?cumhuriyet.com.tr Sırbistan’da AB yanlıları kazandı Dış Haberler Servisi Sırbistan’da düzenlenen ve ülkenin kaderini belirleyecek seçimleri, Avrupa Birliği (AB) yanlısı Devlet Başkanı Boris Tadiç öncülüğündeki Avrupalı Sırbistan Koalisyonu kazandı, ancak tek başına hükümet kurmak için gereken oyçokluğuna ulaşamadı. Kulislerde ya Tadiç’in Sosyalist Parti’yle koalisyon yapabileceği ya da toplamda oyların büyük bölümünü alan AB karşıtı partilerin ittifak kurarak yeni hükümeti oluşturabileceği konuşuluyor. Oyların yüzde 39’unu alan AB yanlısı koalisyonun başını çeken Demokratik Parti’nin (DP) lideri Devlet Başkanı Tadiç, “Sırp halkı Avrupa yolunda ilerlemek istediğini açıkça göstermiştir” diye konuştu. Tadiç, hükümeti kurma çalışmalarına başlayacaklarını söyleyerek, “Ülkeyi 1990’lara döndürmek isteyenler, seçim sonuçlarını tersine çevirmek istiyor, ama buna izin vermeyeceğim” dedi. AB’nin Kosova’ya verdiği desteğe karşı çıkan milliyetçi Tomislav Nikoliç’in Sırbistan Radikal Partisi (SRP) yüzde 28’lik oy oranıyla ikinci sırada yer alırken, daha önce koalisyon ortağı olan Tadiç’i “ülkeyi AB’ye satmakla” suçlayarak istifa eden Başbakan Voyislav Koştunitsa liderliğindeki Sırbistan Demokratik Partisi (SDP) yüzde 11 oy aldı. Lahey’de savaş suçlusu olarak yargılanırken ölen eski Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç’in partisi Sırbistan Sosyalist Partisi’nin (SSP) de yüzde 8 oranında oy aldığı bildirildi. DP’nin kazandığı zafere rağmen, yüzde 5 oy alan AB yanlısı Liberal Demokrat Parti’yle ittifak kurması halinde bile, 250 sandalyeli mecliste hükümet kurmak için yeterli çoğunluğu elde edemeyeceği belirtiliyor. Bu durumda “eski düşmanlardan” Sosyalist Parti’yle ittifak gündeme gelebilir. Tabii Sosyalist Parti’nin ideolojik olarak yakın bulduğu cepheyle ittifaka gitmesi de olası. SRP lideri Tomislav Nikoliç, Tadiç’in zaferine rağmen diğer AB karşıtı partilerle ittifak yaparak koalisyon hükümeti kurmak istediklerini söyledi.