23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 16 MAYIS 2008 CUMA Kanaltürk satıldı Hükümete yönelik sert eleştirileriyle dikkat çeken kanal, Fethullah Gülen’in ‘2 numaralı adamı olarak’ bilinen Akın İpek’e ait Koza İpek Grubu’nun oldu İstanbul Haber Servisi AKP’ye yönelik muhalif tavrı ile bilinen Kanaltürk’ü Bugün gazetesinin sahibi olan Koza İpek Grubu satın aldı. Grubun sahibi Akın İpek’se Fethullah Gülen‘in “2 numaralı adamı olarak” biliniyor. İpek, Gülen’in faaliyetlerini desteklediğini belirterek “Hocaefendi kendini sıradan bir dindar olarak görüyor. O kendi düşüncelerini söylüyor. Bana göre doğrusunu da söylüyor” demişti. Kanaltürk uzun bir süredir kendisine ortak aramış ancak istenilen sonuç alınamadığı belirtilmişti. Sabah ve atv’yi almaktan ümidini kesen Koza İpek Grubu sonunda Kanaltürk’ü aldı. Koza Davetiye tarafından İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na satışla ilgili olarak bir açıklama gönderildi. Açıklamada, gruba bağlı ATP İnşaat’ın Kanaltürk TV, Kanaltürk Radyo ve kanalturk.com.tr sitesiyle ilgili şirketlerin yüzde 99.9’luk hissesini satın aldığı açıklandı. Kanaltürk, hükümete yönelttiği sert eleştiriler ve sahibi Tuncay Özkan’ın Cumhuriyet mitinglerindeki aktif tavrı ile dikkat çekiyordu. Kanalın Mayısın Payı... saldırıldı: Vahşi bir yıldırmaya başvuruldu. İnsan haklarının ve demokrasinin olduğu kadar yasaların da bilincindeki DİSK’in Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin uyarılarını bizzat gördük, ama boşa gitti. Özetle, dünyaya rezil olduk!.. Yanlış belli olduğunda, onu yapanların ortaya çıkıp “Yanlış yaptık, özür diliyoruz” demeleri bir erdem sayılır. O da görülmedi: Bizzat, Başbakan Erdoğan, olan biteni topyekun yerinde buldu. Anlamı nedir bunun? Şu: Bu adam deli mi, hasta mı? Olağan ile olağandışı arasındaki farkı “temyiz” etmekten yoksun bir kişiliğin belirtileri değil mi gördüklerimiz? Avrupa’da olanlar da, büyük yanlışlar içindedir. Türkiye’de “laik fidan”, çağın bilincine kapalı geri bir İslam ortamında dikilmişti. Yemişlerini verirken, 1950’lerden başlayarak baltalanmaya başlandı; son olarak da İslamcı, yani düpedüz dinci AKP, iktidarında, en başta laikliğin temellerini çökertmeye girişti ve emrinde yerli gerici kafalar var. Bunlar yetişmiyormuş gibi, Batı‘dan destekleyenler de görülüyor. Ve kavramlarla oynuyorlar. Bizzat laikliğin demokratlığı yetmiyor da, nedir şu “demokratik laiklik” uyduruğu? Hem AKP, demokrat da değildir; “kendi yararına demokrat”tır. AB içinde ve dolayında dolaşan AKP şakşakçıları yanlış bir yolda yürüyorlar ve maskeleri de düşmüştür. ? Son olarak, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy‘a, birkaç gün önce yapılanlar da ne oluyor? Hemen herkesin tanıdığı, bildiği, önde gelen bir kişi, bir bildirim nedeniyle, Ankara’da sabahın köründe, kaldığı otelinden yaka paça alınıyor, nezarete atılıyor ve akşama doğru da salıveriliyor. Tam bir hukuk skandalı! Arkasında ise, Gürsoy’un bilinen muhalif kimliği. Ders veriliyor... Oysa, günler kısalıyor. Bu geri, gerici iktidara ders verilecek gün yakından da yakın... ÖZKAN: ÇAREM KALMADI Kanaltürk’ün sahibi Tuncay Özkan’ın satış işleminin ardından çalışanlarla toplantı yaparak duygusal bir konuşma yaptığı öğrenildi. Çalışanlara “Hepinize direncinizden ötürü teşekkür ederim” diye seslenen Özkan, “Bize kimse sahip çıkmadı. Yalnız, çaresiz bırakıldık. Lisansımızı iptal ettiler. Vergi borçları yüzünden kanalın kapısında icra memurları bekliyordu. Çarem kalmamıştı. Bu kararı vermemiş olsaydım Unakıtan’ın memurları yayınımızı kapatacaktı” diye konuştu. CHP’Lİ ATEŞ’TEN ELEŞTİRİ CHP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş, iktidarmedya ilişkisini eleştirdi. Ateş, “Bu olay bir kez daha gösterdi ki iktidar yanlısı sermaye, aynı zamanda medyaya da el atmış durumda. Yayıncılıktan öteye AKP’nin iktidar propagandası için bu işe girdikleri görülüyor. İktidara bulaşık olan yayınların tarafsız yayıncılık yapmadıkları görülmektedir. Düne kadar demokratik laik cumhuriyetin sesi olmaya çalışan Kanaltürk, bu kez Cumhuriyet karşıtlarının sesi olmaz.” CHP ile olan ilişkisi ise AKP tarafından eleştiriliyordu. Koza İpek Grubu’nun başında Akın İpek bulunuyor. 1963 doğumlu İpek, Ankara TED mezunu. İngiltere’de ekonomi okuyan İpek, babasının ölümünden sonra işlerini büyüttü. Davetiyecilikle başladığı, medyayla devam ettiği işine bir de altın madenciliğini ekledi. 20 milyon dolarını peşin ödeyerek 45 milyon dolara Bergama’da ki Ovacık madenini aldı. Nazlı Ilıcak ile tanışan İpek, bir hafta içinde de Bugün gazetesini satın aldı. ETHULLAH GÜLEN’E ÖVGÜ Akın İpek hakkında konuşulan bir başka konu ise Fethullah Gülen’in en yakınındaki isim olduğu. Gülen’i tanıdığı F nı inkâr etmeyen İpek, Gülen hakkında şunları söylemişti: “Fethullah Gülen Hocaefendi devletine, milletine, ülkesine bütün kalbiyle bağlı, bayrağına âşık bir insandır. Yurtdışındaki okullarda hep genç hanımlar, genç adamlar memleket aşkıyla hizmet etmeye çalışıyorlar. Oradaki çocukların hepsi Türkiye sevgisiyle yetişiyor. Bunu inkâr edebilir miyiz? Bildiğim gördüğüm bu güzel faaliyetleri tabii ki destekliyorum.” Okey davası adli tıpta Hilal KÖSE Njieryalı sığınmacı Festus Okey‘in gözaltında ölümüne neden olan Beyoğlu Asayiş Büro Amirliği’nde görevli polis memuru Cengiz Yıldız’ın yargılandığı dava dosyası Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Okey’in Taksim İlkyardım Hastanesi’ne girerken üzerinde olan gömleğinin kaybedilmesine ilişkin yürütülen soruşturmada da takipsizlik kararı verildiği ortaya çıktı. “Olası kasıtla adam öldürmek” suçundan 25 yıla kadar hapsi istenen Yıldız’ın yargılanmasına Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmaya sanık Yıldız ve destek vermek isteyen meslektaşları, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü Tuğrul Pek katıldı. Okey’in haklarını savunmak isteyen avukatların talepleri yine reddedildi. Duruşmada, Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı‘nın, Festus’un vurulduğu sırada üzerinde olan ve atış mesafesinin tespiti açısından gerekli olan gömleğinin kaybedilmesine ilişkin, bir doktor ve altı hastane çalışanı hakkında yürüttüğü soruşturmada takipsizlik kararı verdiği ortaya çıktı. Delil yetersizliği gerekçesiyle verilen karar, Okey’in yakınları itiraz edemediği için kesinleşti. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün mahkemeye gönderdiği yazıda, nezarethaneye silahla girilmemesi yönünde 1964 tarihli bir talimatnamenin olduğu, ancak bu konuda yasal bir düzenlemenin olmadığı, konunun mahkemenin takdirine bırakıldığı belirtildi. Mahkeme yargıcı, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne yazı yazılarak, Festus Okey’in kimlik bilgilerinin doğru olup olmadığının tespiti için nüfus kaydının temin edilmesini istedi. Dosyayı, Adli Tıp Kurumu’nun ilgili ihtisas dairesine gönderen mahkeme olayla ilgili rapor alınmasına karar verdi. Davaya katılma talebi reddedilen avukat Taylan Tanay, duruşma bitiminde gazetecilere açıklama yaptı. Tanay, mahkemenin dosyayı adli tıbba göndermesiyle birlikte sanığın beraat etmesinin yolunun açıldığını savunan Tanay, şöyle konuştu: “Zaten soruşturma dosyasını Festus’un ölümüne neden olan ekip hazırladı. Deliller karartıldı. Sanık olaydan sonra elini yıkadı...Tutanaklar da onlar tarafından hazırlandı. En önemlisi Festus’un gömleği kayıp. Böyle bir dosyada adli tıp neyi tespit edecek? Bütün bunları yargıç da biliyor.” arih, aylara bir pay ayırmıştır. Mayıs, hissesine düşenler açısından zengin aylardan biridir: Temmuz gibi, ağustos, eylül, ekim gibi... 1 Mayıs, işçi ve emekçiler adına evrenseldir ve bayram olarak kutlanır. Bizim 29 Ekim Devrimimiz, emperyalizme karşı yapılan bir kurtuluş savaşının eseridir ve 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal‘in Samsun’a çıkmasıyla başlar. Büyük şairimiz Rıfat Ilgaz 7 Mayıs 1911’de doğmuştur. Bir 7 Mayıs daha vardır: Gazetemiz, “Cumhuriyet” adıyla 7 Mayıs 1924’te kurulmuştur: Ve, hamurunda bizzat devrimi yapanların kattıkları maya vardır. Okur olarak, 1924’e bakıp yaşınızı oturup saptayabilirsiniz. Ne var ki, konuya bir tarih felsefesi açısını da ekleyebilirsiniz. Nitekim, bir süredir hastanede yatan ve yakın günlerde aramıza karışacak olan İlhan Selçuk, yatağında doğrulup o güzel biçemiyle bu açıyı dile getiriyordu. Köşesinde yayımlanan “7 Mayıs Tarihinin Anlamı”nda şöyle diyordu Ağabey: “Cumhuriyet okurunun yaşı yok... Muhabirinin, yöneticisinin, yazarının, çizerinin de nüfus kâğıdı yok. Doğmadan önce başlayan, öldükten sonra da sürecek olan tarihsel zamanın bilincinde yaşamak, insanın tükenmeyen gençliğidir.” “Görülüyor ki 7 Mayıs’lar yoktur... Tek bir 7 Mayıs vardır... O sürekli 7 Mayıs’ı da bugün kutluyoruz... Kutlu olsun hepimize...” İşte, sevgili okurlar, böyle bir gün yaşadık... ? Ya 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı? Kutlayamadık! Daha doğrusu, kutlamamıza engel olundu. Bu engelleme kimden geliyordu? Bizzat hükümetten ve emrinde olanlardan, validen, emniyet müdüründen ve polislerden! Görünür hiçbir neden yokken, birden halka ve gençlere T Obama süper delegede de önde Dış Haberler Servisi ABD’de Demokrat Parti’nin başkan aday adaylarından Barack Obama, rakibi Hillary Clinton karşısında, ilk kez süper delegelerde de üstünlüğü ele geçirdi. Aralarında daha önce Clinton’ı destekleyen 2 süper delegenin bulunduğu 4 süper delege daha Obama’yı destekleyeceğini açıkladı. Obama, kendisine destek vereceğini açık KİTAPTA DARBE SAVLARI Demokrat Parti’den başkan adaylığı için yarışan Obama ilk kez süper delegelerde de öne geçti. Obama, 275 süper delegeyi yanına çekerken, Clinton 271’de kaldı. layan 9 süper delegeyle birlikte 275 süper delegeyi arkasına almış oldu. Clinton ise 271 süper delegenin desteğine sahip. Önseçimlerle belirlenmeyen süper delegeler, parti yetkilileri ve seçilmiş yöneticilerden oluşuyor. Obama, son olarak Kuzey Carolina eyaletinde yapılan önseçimleri kazanarak delegeler yarışındaki liderliğini pekiştirmişti. Clinton’ın geriye 6 önseçim kalmasına rağmen önseçimlerle belirlenen delegelerde artık Obama’yı yakalaması mümkün değil. Son duruma göre Obama, partisinin başkan adayı olabilmesi için gereken toplam 2 bin 25 delegenin 1865’inin desteğini sağladı. Clinton ise toplamda 1697 delegenin desteğine sahip. Demokrat Parti önde gelenleri Clinton’ın artık yarıştan çekilmesi gerektiğini belirtirken Clinton yarışı sonuna kadar sürdüreceğini açıklamış, ancak kim olursa olsun başkanlık seçimlerinde partinin adayının arkasında olacağını vurgulamıştı. Demokrat Parti’nin başkan adayı, önseçimlerin tamamlanmasının ardından ağustos sonunda süper delegeler tarafından kesinleştirilecek. Ergenekon’da yeni iddialar Zihni Çakır’ın kitabında ülkede kaos yaratmak için Genelkurmay’ın hedef alınmasını içeren planlar ortaya çıktığı ileri sürüldü. Sabancı suikastını “Susurlukçu”ların organize ettiği öne sürüldü. İddia, MİT belgelerine dayandırıldı, ancak teşkilat haberi yalanladı. İstanbul Haber Servisi Ergenekon soruşturmasından tutuklu Binbaşı Fikret Emek’in bilgisayarından, Genelkurmay Başkanlığı ile Deniz ve Hava Kuvvetleri’ni birleştiren tüp üstgeçidin bombalanması planını içeren “Hedef Kartı” adlı bir belgenin çıktığı ileri sürüldü. Taraf gazetesinin manşetinde gazeteci Zihni Çakır’ın Neden Kitap’tan çıkan “Kod Ad Darbe” adlı kitabı oldu. Kitaptaki belgeye göre, bu saldırının amacının kaos çıkarıp ülkeyi darbe ortamına sürüklemek olduğu belirtildi. Kitapta ayrıca Emek’in bilgisayarından kopyalandığı anlaşılan ve Muzaffer Tekin’de ele geçirilen bir CD’nin içerisinde 2004’te yapılmak istenen “Sarıkız” ve “Ayışığı” darbe planlarının da bulunduğunun ileri sürüldüğü ifade edildi. Ergenekon sanıklarında ele geçirilen belgelerde, örgütün ülkücüleri eylemlerde kullanmak istediği, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin kararlı tutumunun buna engel olduğu kaydedildi. Çakır’ın kitabında Cumhuriyet gazetesi ve Danıştay saldırısı sonrası ortaya çıkan el bombalarının “Vietnam Sandığı” olarak adlandırılan gizli cephanelikten alındığı da iddia ediliyor. Kitapta, ele geçirilen el bombalarının MKE yapımı olmasına karşın envanter kayıtlarında eksik bulunmama nedeniyse şöyle anlatılıyor: “Kimi zaman aynı seri numaradan ikiz üretim yapılıp bir parçası bu staybehind (ABD ve NATO müttefiki ülkelerde olası işgal saldırısına karşı koyabilmek için geri çekilmegeri dur stratejisi) çerçevesinde oluşturulan savunma amaçlı gizli cephaneliklere paylaştırılıyor.” Taraf’ın belgeyle ilgili sorularını yanıtlayan Zihni Çakır, “Buradaki temel amaç, Ergenekon’un misyonuna uygun olarak silahlı kuvvetler ile siyasal otoriteyi karşı karşıya getirme ve darbe sürecine hız kazandırarak kargaşa ve kaos yaratmak” dedi. Çakır’ın kitabında yer alan ve MİT Müsteşarlığı’na ait “gizli” ibareli bir belgede, Sabancı suikastı eylemini, eylemin gerçekleştirildiği katta bulunan Yüzbaşı Hüseyin Pepekal ile Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ve Abdullah Çatlı’nın organize ettiği iddia edilmişti. Taraf’ta yayımlanan bu haber MİT tarafından yalanlandı. ıbrıs Rum kesiminin Cumhurbaşkanı, komünist AKEL partisinin genel sekreteri Dimitris Hristofyas’la konuşmamız beklenenin çok üstünde tam 3 saat sürdü. Eğer başka programlarımız olmasaydı daha da uzaması mümkündü. Bu konuşma sırasında dikkat çekici tahlillerin içinde Yunanistan’daki Albaylar Cuntası’nın Kıbrıs’ın bölünmesindeki rolü geliyordu. Rum kesiminin milliyetçisi o dönemde Grivas’tı. Grivas, Yunanistan’tan gelmişti ve Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak istiyordu. Bu amaçla terör eylemleri örgütlüyordu. O zaman çok bilinen adıyla EOKA’cıydı. Hristofyas, Grivas’ın “Türk ve komünist düşmanı” olduğunu anlattı. 1960’ların ortalarında Yunanistan’da yönetimi ele geçiren ve faşist bir yönetim kuran Albaylar Cuntası Kıbrıs’taki faşistleri de örgütlüyor ve adadaki Türklere ve solculara yönelik suikastlar, komplolar düzenliyordu. ??? Nikos Sampson isimli bir faşistin önderliğinde 1974 yılında bir askeri darbe gerçekleştirildi. O zamanki Cumhurbaşkanı Makarios devrildi. Hristofyas ondan sonraki gelişmeleri şöyle anlattı: “Faşistler yönetime el koyup Makarios’u devirdiler. Felaketlerimiz işte böyle başladı. Türkiye ünlü müdahalesini bunun üzerine gerçekleştirdi.” Hristofyas, Türkiye’nin 20 Temmuz 1974 müdahalesini, “Türkiye’nin istilası” olarak ta K SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR nımlıyor. Aslında Kıbrıs’ın Rum kesiminde herkes böyle söylüyor. 1974’te Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adaya çıkarma yapmasıyla başlayan süreç hâlâ sürüyor. Aradan tam 34 yıl geçti. Bu süre içinde iki toplum birbirinden büyük ölçüde tecrit edildi. İki toplum kendisini iki ayrı devlet olarak örgütledi. Buna rağmen, adanın iki tarafı da ayrı ayrı yaşamayı tam anlamıyla içine sindiremedi. Zaten, 1974 harekâtı nedeniyle Türkiye, Birleşmiş Milletler’in yaptırımlarıyla yüz yüze geldi.Kıbrıs Türk kesiminde Talat, Rum kesiminde Hristofyas cumhurbaşkanı seçilinceye kadar iki toplum arasındaki ilişkiler en alt düzeyde kaldığı gibi, iki taraf da birbirini uluslararası arenada soyutlamayı kendisine asıl hedef olarak gördü. ??? Şimdi görüldüğü kadarıyla iki toplum için de yeni bir dönem başladı. Kapılar açıldı, gidiş geliş daha kolay hale geldi. İki toplum birbirini yeniden tanımaya başladı. Zaten iki tarafta da çözüme yatkın solcu partilerin seçimleri kazanmasının nedeni de halkın ar Albaylar Cuntası ve Kıbrıs... tık eski ilişki biçimini değiştirmek istemesiydi. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, iki yakın komşu iki ortak kültürün parçasıydılar. Aradan geçen 34 yıl tabii ki arayı epeyce açmıştı. Geçmişte iki tarafın içinde karşı tarafın dilini bilenlerin sayısı bile çok fazlaydı. Şimdi bu sayı giderek azalıyor, neredeyse yok oluyordu. Sokaklarında dolaştığım Lefkoşa’nın Rum kesimi bir Avrupa kenti görünümündeydi. Şehir bakımlıydı. 1968’li Siyasallı arkadaşım Kıbrıslı Semra Cafer’le Lokmacı Kapısı‘ndan çıkıp Türk tarafındaki Saray Otel’de buluştuğumuzda, onun ilk tepkisi Türk tarafının zevksizliğiydi. Bana kentin merkezi olan Saray Oteli çevresindeki tenteleri, zevksiz düzenlemeleri gösterip şikâyetlerini anlattı. Kıbrıslı Türkler Rum tarafına Lokmacı Kapısı’nın açılmasıyla birlikte daha sık gidip gelir olmuşlardı. Oradaki gördüklerini, kendi kentlerinde de görmek istiyorlardı. Kendi kentlerinin salaş halini değiştirmenin mümkün olduğunu düşünüyorlardı. Pazar gecesi Kıbrıs Türk tarafının Başbakanı Ferdi Sa bit’le buluştuk. Hristofyas’ın bize anlattıklarını ona aktardık. Sabit’in gösterdiği tepkiden anladık ki, çözüm görüşmeleri o kadar da kolay yürümeyecek. İki tarafın iç kamuoyu, muhalefet, Türkiye’den kaynaklanan bazı kırmızı çizgiler, işi zorlaştıracaktı. Ferdi Sabit, bu görüşmemiz sırasında bilinmez diye kabul edilen Kıbrıs Türk tarafındaki nüfus durumuna ilişkin 2006 sayımının sonuçlarını aktardı. Bu sayıma göre Kıbrıs Türk kesiminin nüfus dağılımı şöyleydi: Annesi babası, dedesi, ninesi Kıbrıs’ta doğanların sayısı 121 bin, annesi, babası ya da dedesi ve ninesi Türkiye’de doğanların sayısı 42 bin 500, annesi veya babasından birisi Kıbrıs’ta doğanların sayısı 13 bin, değişik nedenlerle Kıbrıs’ta bulunan KKTC yurttaşı olmayanların sayısı 77 bindi. Bu 77 bin içinde 29 bin öğrenci, çalışmak için Türkiye’den gelenler bunlar arasındaydı. Bu arada 1500 civarında Maronit ve Rum yaşıyordu. Sayıları 2735 bin arasında değişen askerleri ve ailelerini de sayarsak KKTC’nin nüfusu 300 bini aşıyordu. Bunun 121 bini yerli Kıbrıslıları oluşturuyordu. ??? Kıbrıs’ı tartışmaya başlarsanız nerede duracağınızı bilemezsiniz. Her gittiğinizde de yeni sorunların ortaya çıktığını görürsünüz…Bizimkisi de öyle oldu…. Kıbrıs güzel ada…Sorunları da o kadar fazla… oralcalislar?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle