02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 16 MAYIS 2008 CUMA ‘Çete’ oluşturulduğuna karar verilen davada, mahkemeye yapılan baskılar nedeniyle indirime gidilmedi Adnan Hoca’ya 3 yıl hapis Hülya KESKİN Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar, “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Örgütün mahkemeyi baskı altına alma girişimleri ve sanığın fiil sonrası davranışları esas alınarak cezada indirim uygulanmadı. Sanıklar, avukatları ve izleyiciler, karar açıklanmadan önce verilen ara sırasında topluca adliyeden ayrıldılar. Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı üyelerinin de aralarında bulunduğu 17 sanığın, Yargıtay’dan dönen “çete” davası sonuçlandı. İstanbul 2. 160 Yılın Sonunda eskimesidir. Kısaca “katı olan her şey buharlaşıyor” diye yazar kitap. ??? Bütün bu anlatılanlar küreselleşme çağının pek “devrimci”, pek “dönüştürücü” bir çağ olduğu izlenimi verebilir. Pek çok eski arkadaşın satırları buraya kadar okuyup, “işte bu!” dediğini duyar gibiyim. Ama hikâye burada bitmez. Hem hikâye burada bitmez, hem de bütün bu anlatılanlar evvel eski varlığını sürdüren, yine Manifest’te çok açık ve net anlatılmış olan sömürü düzenini gözlerden gizleme amacını gütmemektedir. Tam tersi içindir. Hikâyenin tamamlayıcı parçası, tüm bu anlatılanları yeniden belirleyen çarpıcı sonu şöyledir: Maddi üretim alanında gerçekleştirilen dönüştürücü faaliyet, toplumsal ilişkilerde kendini giderek daha az gösterir. Siyasal kurumlarda, kültürel faaliyetin gerçekleşme biçimlerinde, kısaca pek çok kişinin sanki gerileyen o değilmiş gibi övgüyle söz ettiği “demokraside” açık bir çökme, gerileme görülür. Zorbalığın daha fazla gündeme gelmesi, toplumun ince yöntemlerle güdülmesi, “yönetişim” saçmalıklarının, “sivil toplum” aldatmacalarının basın eliyle pohpohlanması tüm bu gerilemenin aracı olur. Küreyi daha büyük bir hızla sonraki döneme hazır hale getiren egemen ve denetlenmesi artık imkânsız hale gelen küresel güç, aynı hızla kendini korumanın yolunun demokrasiyi toplumsal olmaktan çıkarmak olduğunun, bu yolun hızla kapatılması gerektiğinin de bilincine varmıştır. 1 Mayıs’lara duyulan öfkenin, devrimci olanı pazara çıkarma, satışa sunma becerisinin, çevrilen binbir türlü dümenin nedeni budur. Bütün mesele, gerçeğin karmaşık olduğunu anlamak, ama o karmaşıklığın içindeki açık ve net saflaşmayı görebilmektedir: “Uygarlıkla” “toplumsal insanlık” arasında ortaya çıkan ve genişleyen açı, “uygarlığı” hem toplum hem çevre için giderek daha dayanılmaz bir felakete çevirmektedir. Yapılacak iş “toplumsal insanlığı” tıpkı Feuerbach Üzerine Tezler’in 10.’sunda olduğu gibi bilince çıkartmaktır. Ve sonra 11. Tez’e gelirsiniz: Yorumlamakla yetinmemek gerekir. Asıl olan değiştirmektir. guray.oz?cumhuriyet.com.tr Adnan Oktar ile birlikte 16 kişinin yargılandığı “çete” davasında sanık avukatlarının reddi hâkim talebi “yargılamayı engelleme olarak” değerlendirildi. Avukatların talebi reddedildi. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki karar duruşmasına Adnan Oktar gelmedi. Sanık avukatları, yargıçlar hakkında açtıkları tazminat davasını gerekçe göstererek, bu oturumda da mahkeme heyetini reddettiler. Taleplerinin kabul edilmemesi üzerine, sanık avukatları, davadan çekildiklerini belirttiler. Bazı sanıklar da kendilerine barodan avukat atanmasını istediler. Yargılamanın engellenmek istendiğini belirten mahkeme heyeti, sanıklara ek savunma süresi verilmesine ve avukat atanmasına gerek olmadığına hükmetti. Mahkeme heyeti, sanık Adnan Oktar’ı “çıkar amaçlı örgüt kurmak ve yönetmek” suçundan lehine olan yeni TCK’nin 220. maddesinin birinci fıkrası uyarınca 3 yıl hapis cezasına mahkum etti. Örgütün, organize bir şekilde mahkemeyi baskı altında tutmak ve yargılamayı engellemek için görsel ve yazılı basına ilanlar verdiklerini, başkan ve üye hâkime hakaret ve iftirada bulunduklarını göz önünde bulunduran heyet, Oktar hakkında indirim uygulanmasına yer olmadığına karar verdi. Sanıklar Fırat Develioğlu, Ferhat Terkoğlu, Uğur Örmen, Alev Ulaşoğlu ve Hatice Tijen Öztemir de “çıkar amaçlı örgütü yönetme” suçundan 3’er yıl hapisle cezalandırıldı. Sanık Ersin Alacadağ’a verilen 10 ay hapis cezası ertelendi. İstanbul yağmalanıyor E ski belediye başkanı Gürtuna, İETT’deki yolsuzluğu ‘buzdağının görünen yüzü’ diye niteledi: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki asıl sorunun “partizanca bir tutum sergilenmesi” olduğuna dikkat çeken Gürtuna, “Tecrübeli ekipler kıyıma uğradı; kendi akraba, eş, dost, arkadaşlarından oluşan birikimsiz, acemi bir grup önemli noktalarda göreve getirildi” dedi. Gökçe UYGUN Eski İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ali Müfit Gürtuna, AKP’li İBB’nin ulaşım, altyapı, yönetim, ihaleler başta olmak üzere birçok politikasını sert bir dille eleştirdi. “İstanbul’u yönetilen değil, yağmalanan şehir haline getirdiler” diyen Gürtuna, halkı ve medyayı kente sahip çıkmaya çağırdı. Gürtuna, “İşler olup biterken seyirci kalınır, hatta alkışlanırsa, yarın kimse çıkıp da sorunlardan şikâyet etmesin” dedi. AKP’li Kadir Topbaş tarafından yönetilen İBB’nin politikalarını gazetemize değerlendiren Gürtuna, İBB yönetimindeki asıl sorunun “partizanca bir tutum sergilenmesi” olduğuna dikkat çekti. Gürtuna, “Bu partizanca tercihleri o kadar ileri noktada ki, tecrübesi olan ekipler kıyıma uğradı; kendi akraba, eş, dost, arkadaşlarından oluşan birikimsiz, acemi bir grup önemli noktalarda göreve getirildi. Böyle olunca da işler aksıyor” ifadesini kullandı. Bayık İran’a mı kaçtı? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) PKK’nin üst düzey yöneticilerinden Cemil Bayık ’ın İran’a kaçtığı bilgisi, kulislerin hareketlenmesine neden oldu. Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamada, “Örgütün sözde lider kadrosundan Cemil Bayık isimli terörist, beraberindeki kalabalık bir grup ile komşu bir ülkeye kaçmıştır” denilmesi, “akıbetinin bilinmediğinin” açıklanması, ancak ülke ismi verilmemesi dikkat çekerken Bayık’ın PKK’nin İran kolu olan PJAK’tan yardım aldığı öğrenildi. PJAK’ın da Bayık’ı İran’da güvenli bir merkeze götürmesi olasığı güç kazanırken, bu noktada PJAK ile İran’a karşı yakın işbirliği içinde bulunan ABD yönetiminin devreye girip girmeyeceği de merak konusu oldu. Böbrek yetmezliği yaşadığı ve diyaliz cihazını da yanında taşıdığı bilinen Bayık’ın, bu nedenle İran içinde çok fazla hareket etme şansının olmadığı belirtiliyor. Bayık son 7 yıldır örgütün İran’daki bağlantılarını sağlıyordu. Bu nedenle Bayık’ın fiilen örgütten ayrılmasının, PKK içinde ciddi bir çözülmeyi de beraberinde getireceği yorumları yapılıyor. Bayık’ın İran’da olduğu tam olarak kesinleşirse, Ankara’nın Tahran yönetimi nezdinde girişim başlatması ve Bayık’ın yakalanarak Türkiye’ye iadesini istemesi söz konusu olacak. ‘BORÇ BİRİKTİRDİLER’ Kendilerinin yönetimini devraldıkları 1998 yılı sonunda İBB’nin 1.5 milyar dolar civarında borcu olduğunu, bu borçları ödemeye çalıştıklarını anlatan Gürtuna, şöyle devam etti: “Bize gelen paranın 10 katı kaynağa karşın borçsuzluğu devam ettiremediler. Toplamda 3 milyar dolar civarı borç birikti. Moody’s, Standard&Poor’s ve Fitch gibi kredi derecelendirme kuruluşları, İBB’nin 2010’dan itibaren yatırım yapma gücünü kaybedeceği, borçlarını bile zor ödeyeceği yönünde raporlar hazırladılar” DİRENCİ AŞMAK İÇİN İETT’de ortaya çıkan 100 milyon Avro’luk yolsuzluk olayına da değinen Gürtuna, “Bu hiç şaşırtıcı değil. Hatta yeteri kadar ortaya bile çıkmadı. Aysbergin sadece görünen yüzü ortaya çıkmış durumda” yorumunu yaptı. Gürtuna, İETT’deki olayların önceki genel müdürün (Muammer Kantarcı) görevden alınmasıyla başladığını işaret ederek, “Kendisinin hem görevden alınma şekli hem de sebebi itibarıyle, İETT arsasının satışıyla ilgili bir ihtilaftan olduğu şeklinde duyumlarımız oldu. Önceki genel müdürün belli konularda direnci vardı, o direncin aşılması için görevden alındı. Sonra ise gerek ihaleler gerek de alımlarda arsa satışlarında, işler usulüne uygun yapılmıyor” diye konuştu. üreselleşme nasıl bir şeydir? Aynen şöyledir: Üretim ve tüketim kozmopolit bir karakter alır. Sanayilerin dayandıkları ulusal zemin kayar. Yeni sanayiler ortaya çıkar. Bu sanayiler artık sadece yerli hammaddeleri değil, dünyanın en ücra yerlerinden getirilen hammaddeleri işlerler. Faaliyetleri için sınır tanımadan hareket etme kabiliyetine kavuşurlar. Ortaya çıkan engeller kolayca, kimi zaman da zorbalıkla yıkılır. Üretilenler ise yalnızca üretildikleri yerlerde değil, yerkürenin her yerinde tüketilir. Bütün bu anlatılanlar yalnızca maddi üretimde değil, düşünsel üretimde de böyledir. Tek tek ülkelerin düşünsel üretimleri artık ortak mal haline gelir. Ulusal tek yanlılık ve dargörüşlülük artık olanaksızlaşır. İletişim araçları öylesine hızla gelişir ki, tüm uluslar, hatta en barbar olanlar bile “uygarlığın” içine çekilirler. ??? 160. yılında hemen tüm basının, emperyalist, burjuva, dönek solcu, pişman sağcı, ılımlı ya da radikal tüm solun ele almak, anmak, anımsamak gereğini duyduğu Manifest’te Karl Marx küreselleşmeyi böyle anlatır. 160 yıl önce yapılan bu tanımlama esası bakımından tam bir tanımlamadır. Eksiği yoktur. Anlatılan hikâye, bizim bugün artık iliklerimizde hissettiğimiz ve bu nedenle de daha kolay kavrayabileceğimiz, anlayabileceğimiz bir hikâyedir. “De te fabula narratur” dedikleri budur. ??? Hikâyenin hiç kuşku yok yeniden gözden geçirilmesi, yaratılan bu küresel dünyanın, bunalımların üstesinden nasıl geldiğinin ya da gelebileceğinin de anlatılması gerekir. O da yapılmıştır. Manifest, küresel sistem açısından çare, “üretici güçler kitlesinin bir bölümünün zorla yıkılması, diğer yandan yeni pazarların fethedilmesi, eski pazarların yeni yöntemlerle daha yoğun biçimde sömürülmesidir” diye tanımlar yeni durumu. Bütün bunların olabilmesinin, yapılabilmesinin somut sonucu belirsizliğin, hareketliliğin artması, sabit, donmuş ilişkiler ağının dağılması, eski saygın önyargıların, görüşlerin süpürülüp gitmesi, yeni oluşan yargıların ise daha gün batmadan K DİNK CİNAYETİ ‘İhbarları üstlerimize bildirdik’ tığını, hatta Agos gazetesi ile Dink’in evi arasındaki güzergâhta kroki çalışması yaptığını ve bunları kendisinin gördüğünü anlattı. Hayal’in bu şahsın internetten çıkartılmış fotoğraflarını da kendisine gösterdiğini söyledi. Hayal’in 34 kişilik bir grubu olduğunu bunlardan birinin üniversite öğrencisi olduğunu ancak ismini bilmediğini söyledi. Cebinden çıkarttığı bir kâğıda yazılı 3 tane GSM numarasını Hayal ve arkadaşlarının kullandığını söyleyerek bize verdi.” Bu GSM numaralarının dinlemeye alınmadığını belirten Şahin, Ali Öz’ün de bu ihbardan haberdar olduğunu kaydetti. Üstlerinin talimatıyla bu gerçeği açıklamadığını söyleyen Şahin, başka bir yere tayini çıktığı için, artık, rahatça ifade verebildiğini kaydetti. İstanbul Haber Servisi Hrant Dink cinayetinde ihmalden yargılanan jandarma görevlisi Veysel Şahin, Yasin Hayal’in Dink’i öldüreceği ihbarını, eski Trabzon Jandarma Komutanı Ali Öz’ün de aralarında bulunduğu üstlerine ilettiklerini ancak, dikkate alınmadığını söyledi. Dink cinayeti davasının görüldüğü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talebi üzerine Şahin’in, görevli bulunduğu Burdur’da talimatla ifadesi alındı. Hayal’in eniştesi Coşkun İğci’nin kayıtlı elemanları olmadığını, ‘istihbarat amaçlı görüştükleri’ kişilerden biri olduğunu belirten Şahin, Başçavuş Okan Şimşek ile birlikte Coşkun İğci’yle yaptıkları görüşmeyi şöyle anlattı: “Coşkun İğci, Yasin Hayal’in akrabası olduğunu ve Hayal’in, Ermeni asıllı gazeteci Dink’i öldürmek için plan yap ERMENİSTAN İDDİASI Bayık’ın Ermenistan’a geçtiği de iddialar arasında. Örgüt içinde yaşanan panik dolayısıyla bazı küçük grupların sınırından Türkiye’ye girmeye çalıştığı ve önümüzdeki günlerde bu gruplara yönelik geniş çaplı operasyon başlatılacağı belirtildi. Danıştay davasına temyiz ‘Arslan’ın cezası arttırılsın’ istemi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Danıştay 2. Daire üyeleri ve gazetemize yönelik saldırılarla ilgili davada verdiği karar, savcılarca temyiz edildi. Temyiz dilekçesinde, tetikçi Alparslan Arslan’a az ceza verildiği, cezasının arttırılması gerektiği vurgulandı. Cumhuriyet savcıları Salim Demirci ve Kubilay Taştan, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararını açıklamasının ardından kararı temyiz etti. Temyiz dilekçesinde, sanık Alparslan Arslan hakkında, mağdurlar Mustafa Birden, Ayla Gönenç, Ayfer Özdemir ve Ahmet Çobanoğlu’nu tasarlayarak ve yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulurken, her bir müdahile karşı gerçekleştirdiği eylem yönünden alt sınırdan birbirinden farklı ve orantılı şekilde uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi gerektiği halde, her bir müdahilin vücut bütünlüğünde meydana gelen zarar ve tehlike aynı şekilde gerçekleşmiş gibi değerlendirilerek 15’er yıl hapisle cezalandırıldığı kaydedildi. Arslan’ın 20 yıla kadar cezalandırılması gerektiğine dikkat çekildi. tanç manzaraları’ Milliyet’in manşetindeydi. İlk bakışta, ‘Ne var canım bunda, her zaman her yerde olur, Türkiye’de daha çok olur’ denilen türden olaylar gibi görünüyor. Ama aslında ciddi bir çöküşün yansımaları. Yasalara tecavüz: ‘Batman’da ANAP İl Başkanı Kemal Tarhan’ın oğlunun düğününde inanılmaz manzaralar vardı. ANAP lideri Erkan Mumcu’nun da katıldığı törende uzun namlulu silahlar ve tabancalarla sürekli ateş edildi. Düğündeki çocuklar büyük korku yaşadı.’ Turiste tecavüz: ‘Yozgat Sorgun’da bisikletle dünya turuna çıkan Danimarkalı kadın turist T.B.’ye tecavüz eden iki kişi tutuklandı. Zanlılar, T.B.’ye bir çeşme başında mola verdiği sırada saldırmıştı.’ Tarihe tecavüz: ‘Bodrum Turgutreis’te Karya uygarlığı döneminden kalma 3 bin 500 yıllık kaya mezarlarının üzerine yüzme havuzlu villalar inşa edilirken tarihi ‘U GENİŞ AÇI HİKMET BİLA Tecavüz Mantığı otostop yaparken, tatil yaparken, denize girerken tecavüz edilen kaçıncı turist? Kan ya da zehirli atık akıtılan nehirlerle, göllerle, denizlerle ilgili kaç haber okudunuz son zamanlarda? Ya da kırılan, çalınan, bir yeri koparılan kaç heykel, tahrip edilen kaç tablo? Bunlar sıradan ‘asayiş’ olayları mı? Yoksa bir ‘toplumsal dağılma’nın yansımaları mı? Artık her şey kapanın elinde kalıyorsa, Yasa yapanlar bile yasalara meydan okuyorsa, İnsan ve doğa, kirletme ve yok etme kültürünün kurbanı oluyorsa, Tecavüz edenin, ateş edenin, eserler ciddi hasar gördü.’ Doğaya tecavüz: ‘Sakarya Nehri şu sıralar sık sık kan akıyor. Çünkü Adapazarı’nda Kasaplar Odası’na ait mezbahada kesilen hayvanların kanı nehir sularına bırakılıyor.’ Sanata tecavüz: ‘Selçuklu Hükümdarı Alparslan’ın Kayseri’deki heykelinin kılıcı bir kez daha çalındı. Görgü tanıkları üç kişinin heykeldeki kılıcı kırarak götürdüğünü anlattı.’ ??? Bunlar son örnekler. Hepsini toplasan sayfalar yetmez. Düğünde uzun ya da kısa namlulu silahlarla ateş açma, ateş açarken birilerini öldürme haberleri son yıllarda kaç tane oldu acaba? Ya da bisikletle gezerken, yaralayanın, öldürenin, kirletenin, yağmalayanın yanına kâr kalıyorsa, Ve bütün bunlara ‘postmodern dönemin gerekleri’ olarak bakılıyorsa, Bu ‘dağılma’dır. ‘Dağılma’nın yaşandığı yerde artık ‘gücü gücü yetene’ ilkesi geçerlidir. Orada artık, çevreyi kirletenin ‘Ne olmuş yani’ diyerek kameralara sırıtarak poz verme hakkı vardır. Orada, bir turistin Gebze’den öteye canlı geçme, bir başka turistin tecavüze uğramadan çeşmeden su içme hakkı da şansı da yoktur. Orada, hız yapan dolmuş şoförünü bir yolcu vatandaş olarak uyardığınız zaman lahmacun yiyen dört kişi tarafından öldürülebilirsiniz. Orası artık, hakkın, adaletin, saygının, sevginin değil ‘tecavüz mantığı’nın egemen olduğu bir yerdir. Orası artık tehlikeli bir yerdir. hikmet.bila?ntv.com.tr Alparslan Arslan’a 4 yıl daha ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay 2. Dairesi üyelerine yönelik saldırının faili olarak iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen Alparslan Arslan, 4 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Arslan hakkında, cezaevinde bulunduğu sırada görevlilere karşı direndiği ve devlet malına zarar verdiği iddiasıyla dava açılmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle