Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 Bankaların bol keseden dağıttıkları mortgage kredilerinin çürük alacaklarını şimdi devlet üstlenecek C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 25 NİSAN 2008 CUMA Bu da İngilizlerin kurtarma planı Mortgage krizi ilerledikçe görülmedik şeyler oluyor; Bush’un 152 milyar dolarlık kurtarma planından sonra İngilizler de 50 milyar sterlinlik kurtarma planı başlattı. Bankaların çürük alacakları devlet kâğıtları ile değiştirilecek. Ekonomi Servisi İngiltere Merkez Bankası (BOE), mortgage krizine yeni önlem için harekete geçti. Banka, ticari bankalar için 50 milyar sterlinlik değiş tokuş planı hazırladı. Bu, Bush’un ABD için devreye soktuğu 152 milyar dolarlık kurtarma programından sonra devletin sırtlandığı en büyük destek olarak nitelendiriliyor. BOE’den yapılan açıklamada, 50 milyar sterlinlik planla, bankaların riskli mortgage alacakları devlet tahviliyle değiştirilecek. Planla İngiltere Merkez Bankası, interbank piyasasında blokajı açmayı ve yüksek riskli mortgage krizinin engellediği normal borçlanma uygulamalarını düzenlemeyi amaçlıyor. Bankanın, varlık değişimini bir yıl süreyle önerdiği, ancak bu sürenin 3 yıla kadar çıkarılabileceği belirtiliyor. Öte yandan, takasın, geçen yılın sonuna kadar edinilmiş varlıklar için söz konusu olduğu belirtilirken takas edilen varlıklardaki kayıpların ticari bankalarda kalacağı ifade ediliyor. BOE Başkanı Mervyn King, planın ihtiyaca bağlı olduğunu belirterek “Bu plan üzerinde keyfi bir sınır yok” dedi. İşin Şakası Yok... yüksek olduğu için primle desteklenen yağlı tohumlarda, tüm ürünlerin ithal paylarının çok büyük bir hızla artıyor olması, üreticinin yüzde sekseninin yararlanamadığı bir prim sisteminin geçerli kılınması... Türkiye’de her 50 saniyede bir küçük üreticinin mesleğini terk etmekte olduğu bir noktaya geldiğimizi biliyor musunuz? Dünya piyasalar krizinde garantili olmasa da göreceli bir düzelme sürecine girildiği haberleri geliyor. Ancak Türkiye’ye yansımaları konusunda kaygılar da sıralanıyor. Dünyada piyasalarda işlerin iyi gitmesi, en etkili olarak da kanlı petrolden gelen büyük paraların dünyaya saçılması sürecinde yansıyan iyileşme, piyasacılar deyimi ile gençleşmenin, bu büyük kriz, yaşanan büzüşmenin ardından yeniden toparlanmada Türkiye’ye de yansımasının koşullarının pek parlak olmadığının altı çiziliyor. İşlerin parlak yürüdüğü dönemlerde piyasalar için önemli olmayan Türkiye’deki cari açıkların artık sık sık ayak bağı olabileceği gerçeği anımsatılıyor. Doların Türkiye’de değerinin ciddi ölçeklerde altında tutulabilmesi bağlantılı olumsuz etki yapmayan cari açık, bu kez aksine rol oynayacakmış. En kötüsü, geçmişte AKP iktidarlarının çok etkin kullandığı, kamu kaynaklarının yok pahasına satılması ile elde edilen gelirlerle, mirasyedi hovardalıklarla açık kapatmada aynı temponun tuturulabilmesi artık söz konusu olamayacakmış.. ??? AKP, Fethullah medyası seferber Anayasa Mahkemesi’nin açtığı kapatma davası, siyasi risk ile ekonomik kriz arasında doğrudan ilişki kurmanın inanılmaz etkin kampanyasını açtılar. Ekonomi ve siyasete ilişkin gelişmeleri içeren her yorum, her haberde kullanılan cümlelerle toplumun beyni yıkanmaya çalışılıyor. Bir insana 40 kez deli denilip inandırılması örneği hesaplar yapılıyor.. AKP iktidarları, Erdoğan hükümetleri icraatları ile insanların yaşamlarında olup bitenler, gerçekler tersyüz edilmeye bakılıyor.. Elbette Başbakan Erdoğan başta tüm siyasi kadroları, yalan dolanla iktidarlarında yarattıkları olumsuzluklar, günahlarından sıyrılmaya çalışıyorlar. Kendilerinin anlamlı hiçbir katkılarından söz edilemeyecek, Türkiye’de büyük kriz arkası dönemsel iyileşme, dünya ekonomisi bağlantılı pembe tabloda başarıyı kendilerine yazdırmak belki kolaydı.. Ancak iki dönem çok güçlü iktidar icraatlarının ardından gelen çok ağır olumsuzlukların hesabını vermemek öyle sanıldığı gibi kolay olamayacaktır.. soner?cumhuriyet.com.tr Kurtarma girişimi bir kumardır ngiltere’de tüm gazeteler , ekoİ nomik kriz kaygısı içindeki hükümetin bankalara verdiği desteği yazdı. Daily Telegraph manşetinde bu girişimi “kumar” diye niteledi. Gazete ayrıca hazine sözcüsü Vince Cable’nin görüşlerine de yer verdi. Cable ipotek pazarının engellenmesinin kredinin kötü etkilerini kırmak için zorunlu olduğunu söyleyerek “BOE, ipotek borçları için hazine bonoları ile birtakım teminatları değiş tokuş edecek. Borçların toplam boyutu, talep ile yaptırılacak. Global kredi krizinin başlangıcından bu yana, bankalar, birbirlerine ödünç verme konusunda uyanık oldu” dedi. Güven için kalıcı adımlar atılmalı imes gazetesi de muhalefetT teki Liberal Demokratların sözcüsünün uyarısına yer verdi. “Bankaların kârlarını özelleştirip zararlarını kamulaştırmasına izin vermemeliyiz. Bankalardan devralınan ipotekler, onlara verilen devlet tahvillerine göre daha riskli. Bu yüzden de bankaların riskini ve kayıplarını vergi mükellefleri üstleniyor. Bu, doğru bir yaklaşım olamaz.” Gazetede ayrıca pazarda güveni iade etmek için de mali sistem ve ekonominin kârlılığını kuvvetlendirici kalıcı adımları atılması gerektiği belirtildi. Krediler durursa yatırımlar da durur uardian gazetesiyse Avrupa G ve ABD’de de verildiğine dikkat çektiği doğrudan desteğe sıcak bakan gazetelerden. Kredi krizi yüzünden kimselere güveni kalmayan bankaların, halka ve birbirlerine borç vermediğini, piyasanın durma noktasına geldiğini hatırlatan gazete şöyle yazdı: “Eğer bankalara arka çıkılmazsa, bunun cezasını ipotekli ev kredisi alanlar çekecek. Bankalar birbirlerine borç vermeye hâlâ o kadar gönülsüz ki, hepsi nakit sıkıntısı çekiyor. Eğer krediler durursa, yatırımlar da durur. Ev fiyatları tepetaklak olur. Ekonomide durgunluk başlar.” rinin kısa dönemdeki görünümü için “Hızlı büyüme döneminden sonra daha ağır ve kolay denetlenen bir büyüme oranına geçiş” anlamına gelen “yumuşak iniş” tanımı yapıldı. Rapo runda, büyümenin 2007’deki ortalama yüzde 6.9’luk rakamdan, 2008’deki yüzde 5.5 tahminine ineceği, bu yumuşak inişin bir dereceye kadar 2009’da da süreceği belirtildi. Raporda, ana enflasyonun 2008’in ikinci yarısında, gıda ve enerji fiyatları “ılımlı” konumdayken düşmesinin beklendiği kaydedildi. IMF: AVRUPA İNİŞE GEÇTİ IMF’nin Avrupa ekonomileriyle ilgili tahmin ve değerlendirmelerin yer aldığı Bölgesel Ekonomik Görünüm Raporu yayımlandı. Raporda, Türkiye dahil yükselen Avrupa ekonomile Ekonomi Servisi Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P) yayımladığı bir raporda, global kredi sıkışıklığının artması halinde gelişmekte olan piyasalar arasında Doğu Avrupa ülkelerinin en kırılgan konumda olacaklarını açıkladı. S&P’nin raporunda yayımladığı kırılganlık endeksinde İzlanda birinci sırada yer alırken, Türkiye de en kırılgan beşinci ülke oldu. S&P’nin “Global Kredi Krizi’nin Avrupa’daki Gelişmekte Olan Piyasaları Diğerlerinden Daha S&P: Türkiye en kırılgan 5. ekonomi Olumsuz Etkileme İhtimalinin Nedenleri” başlıklı raporunda, her ülkenin kırılganlığının, dış dengesizlikleri finanse etmek ve ödemeler dengesi krizlerini savuşturmak için dış sermaye girişine olan ihtiyaçlarıyla doğrudan bağlantılı hale gelebileceği belirtildi. S&P’nin kredi analisti Moritz Kraemer, “Doğu Avrupa’nın tehlikeye daha maruz bir konumda olduğuna inanıyoruz; buna karşılık Asya ve Latin Amerika, ticaret fazlaları ve büyük döviz rezervleriyle, kendilerini daha iyi koruyabilirler” dedi. Türkiye’nin girişimci kadınları ödüllendirildi Ekonomi Servisi Garanti Bankası ve Ekonomist dergisi işbirliğiyle bu yıl ikincisi düzenlenen “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi” yarışmasını, Emel Balık ve Balık Ağı şirketinin kurucusu Emel Aksoy kazandı. 17 yaşında annesine yardım etmek amacıyla ağ örmeye başlayan Aksoy’un, erkek egemen bir alanda kadın ağırlıklı istihdam sağlaması ve Türkiye’deki 5 ağ fabrikasından 2’sine sahip olması ödülü kazanmasında etkili oldu. Elmacıoğlu Tekstil Mobilya Sanayi Ticaret A.Ş kurucusu Selma Elmacıoğlu ikincilik, SitDizayn Mobilya Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin kurucusu Öznur Uysal da üçüncülük ödülüne layık görüldü. Palmet Halı Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin kurucusu Esma Kıvrak’a ise Sosyal Girişimcilik Ödülü verildi. Ödül töreninde konuşan Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, kadınların işgücü ve istihdama katılımının düşüklüğünün temel sorunlardan biri olduğunu, kadınların işgücü piyasasında daha dezavantajlı ve ikincil sırada bulunduğunu kaydetti. indiğim halk otobüsünün şoförü Akbil makinelerinin arızalı olduğu uyarısını yapıyor, yolcunun en yoğun olduğu iş saatinin kapının önünde toplanan kalabalığı öfkeli, tartışarak otobüsten iniyor, her durakta bir karmaşadır gidiyordu. Sonuçta o saatlerde yıllardır görmediğim ölçüde boş bir otobüsle Mecidiyeköy’den Edirnekapı’ya kadar yolculuk yapmış oldum. Şoför sinirli sinirli telefonda konuştuğu birilerine arabayı işten çekmekten söz ediyordu. Bozulan alt tarafı Akbil makinesiydi. Halk otobüsü olduğu için de insanlar bir seferlik para ödeyip yolculuk yapabilirlerdi. Akbillerinden kayıp da olmayacaktı. Ama binemiyorlar, binmişken geriye iniyorlardı. Türkçesi işten, okuldan yorgun argın dönüş saatinde, yolcuların çoğunluğu için toplu ödeme ile Akbil alındıktan sonra, nakit para ile bir tek biletin alınmasının yük olduğu bir konuma gelmiştik. Bir bilet parası nakit ödenemediği için, boş otobüsten iniliyor, istif olunacak bir başka otobüsün beklenmesi yeğleniyordu. İçinde yaşadığımız ekonomik krizin boyutlarını bundan daha yalın, çarpıcı anlatabilecek bir sahne olabilir mi? Son günlerden kimi duyumları da aktarabilirim: Tarihi yarımadanın, Eminönü’nün en popüler dükkânlarının üst üste iflasların ardından indirilmiş kepenkleri, ilgili bakanlar birkaç kişilik olarak tanımlasalar da, televizyon kameralarına yansıyan görüntü ve röportajlardan anlaşıldığı üzere, daha ucuza birkaç kilo pirinç alabilmek için uzun saatleri, uzun kuyruklarda geçirenler, İstanbul’un göbeği MecidiyeköyŞişli hattında dükkânların önünde yapılan indirimli satışlarda etiketlerin önemli bir çoğunluğunun on liranın altına inmiş olması. Yarım kilo et, peynir fiyatına bir etek, bluz alabilir hale gelmiş olmamız. Üretimden satışa, kaçıncı kez el değiştirmiş üründe bu büyük fiyat dampinginin ekonomik anlamı, kim bilir kaç kişinin daha işsiz kalacağının habercisi olması... ??? Meslek örgütlerinden kimi rakamlara dönüşmüş verilere gelince; GSYH yüzde 45 artarken, tarımda yüzde 7.3 gerileme yaşanması. Tarımda ithalatın ihracat üstünde rakamlara ulaşması. AKP iktidarlarında, 2002’den 2006’ya buğday ekili alanların 93 milyar dekardan 8 milyar dekara düşmesi. Şeker pancarında aynı yıllar içinde 283 bin hektardan 154 bin hektara inilmesi; AB’de 45 milyar Avro olan desteğin bütçe payı ortalama yüzde 40 iken, Türkiye’de yüzde 2’lere indirilmesi; dekara desteğin bir yıllık gübre zammını ancak karşılar düzeyde kalması; sözde ekonomik getirisi B Erbakan ve Gül’ün İslamcı partisi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılırken destek veren AB ve ABD bugün neden yargının önünü kapatmaya çalışıyor? Yargı aynı yargı, gerekçeler aynı, ancak karşımızda farklı bir Avrupa (ve ABD) var… İşin kerameti başka; Dün Erbakan ve Gül’ün Refah Partisi, “Antiemperyalist” bir kimlik içindeydi ve Batı’ya karşıydı. Yine Abdullah Gül’ün Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı yaptığı AKP ise “ABD ve AB ile tam bir işbirliği içinde.” Bütün mesele burada; İslamcılıkmış, anayasaymış, hukukun üstünlüğüymüş, bunlar AB ve ABD’yi hiç mi hiç ilgilendirmez. ABD ve İngiltere dün İran’da demokratik seçimlerle işbaşına gelen Musaddık’ı bu nedenle indirip kendi kuklalarını koltuğa oturttular; Filistin’de seçimleri kazanan Hamas’ı, “Amerika ve İsrail’in hizmetine girmediği için” devirdiler. ABD ve AB, “İşbirlikçi ister; kendi ülkesini, kaynaklarını onların hizmetine sunacak yönetimler ister.” Cuntacıymış, şeriatçıymış, teröristmiş, mafyaymış hiç aldırmaz. 1974’te, Makaryos’u devirmek için Nikos Samson’la anlaşan Washington değil miydi? Hatta böyle olursa daha da iyidir; yeter ki gerçek demokrasi olmasın; demokrasi gelirse, kendi halkının çıkarlarını, sömürgecilere karşı koruyan yönetimler işbaşına gelir. Bu en tehlikelisidir. İşbirlikçi dinciler, büyük sermayeye BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Avrupa’nın Tek Standardı Var: İşbirlikçilik… Unutanlara hatırlatalım; 12 Eylül 1980 askeri darbesini yalnız ABD değil İngiltere de alkışlamıştı. Diğer AB büyükleri ise sakin ve sessiz kaldılar. Tarihe geçmiştir; bir Japon hukukçu, “Avrupa’nın hukuk anlayışı, onun çıkarlarına hizmet ettiği sınırlar içinde geçerlidir” der. Tarihte bu ifadeyi, “En iyi hazmetmiş olması gereken ülke Türkiye’dir.” Türkiye Cumhuriyeti, “Avrupa emperyalizmine ve işgaline karşı” Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak kurulmuştur. Bugün AB ve Avrupa Konseyi’nin neden bu kadar AKP’nin arkasında durduğunu anlamak için Abdullah Gül’ün 1994’ten bugüne kadar gösterdiği “performansın” izini sürmek yeter. Erbakan’ın partisinde iken “antiemperyalist” bir kimlik, AB ve ABD’nin hiç hoşlanmadığı şeyler bunlar. 28 Şubat’la birlikte ABD (ve AB’nin) Türkiye’de “İslamcı iktidar” girişimleri… AKP’nin kuruluşu, ABD ve AB’nin bütün taleplerini karşılayan bir iktidarın ortaya çıkışı. (*) Gül’ün AKP’de başbakan ve dışişleri bakanı olarak ABD ve AB’yi mutlu eden anlaşmalara birer birer imza atması. bağımlı partiler ve bölücüler Avrupa ve ABD için en iyileridir. İşbirlikçi dinciler, “Din ve Allah diyerek AB ve ABD ile birlikte kendi insanını aldatırlar ve sömürüden komisyonlarını alırlar.” Faiz yasak deseler de komisyon serbesttir. Büyük sermaye partileri zaten, “Batı kapitalizminin gayri meşru evlatları gibidirler.” Batı sömürgeciliğinin içerdeki uzantısı olmaya mahkumdurlar. Bölücüler ise biçilmiş kaftandır sömürgeciler açısından. Onlar, “Batı emperyalizminin meşru çocuklarıdır”, tarihsel kan bağları vardır. Dinci işbirlikçiler, sermayeci ve bölücü Batı ortakları soğuk savaş sonrasının, “En verimli siyaset piyasasını” oluştururlar. AB kendi içinde bütünleştirici, demokrat ve sosyal bir kimlik sergiler. Türkiye gibi dışarıdaki ülkelerde ise bölücü, sömürgeci, baskıcı, İslamcı ve hukuk dışıdır. Refah (ve Erbakan) işine gelmiyorsa yargının kapatmasına destek verir. AKP, AB’nin yararına çalışıyorsa, “Onun iktidarda kalması için” her şeyi yapar. Ve bugün geldiğimiz nokta; AB (ve ABD), AKP’ye dört elle sarılmışlar. AB (ve ABD) sürecinde şöyle bir Türkiye modeli var: İktidarda dinci ve işbirlikçi bir parti olsun, yani “ılımlı İslam” … Muhalefette ise bir “sermaye partisi” yer alsın. Bu parti de İslamcı yapının “koyu ve antiamerikan bir yapıya gidişini engellemek için” sigorta vazifesi görsün… Bu “Batı koalisyonuna” kuşkusuz, “Kürtçü, bölücü ve Batıcı bir partiyi” eklemek en vazgeçilmez şey… ABD ve AB’nin Türkiye modelinde bu var. Böyle bir yapı Türkiye’yi nereye götürür? 3 veya 4 parçaya ayrılmış bir federatif yapı; ABD ve AB’nin tam anlamda güdümüne sokulmuş bir ülke; dinci bir yapıya dönüşmüş sosyal düzen… İşbirlikçi dinciler, bölücüler ve bazı sermaye çevreleri bu hedeflere yönelik olarak ABD ve AB tarafından destekleniyorlar. Brüksel’de, Washington’da, Strasburg’da, ekranlarda, gazetelerde oynatılan KaragözHacivat oyununun arkasındaki sömürgeci hedefler bunlardır. Halkın bu oyunu kavrayıp demokratik tepki göstermesi için herkes elinden geleni yapmak zorunda. Gerçek demokrasi için, uygar bir toplum için, bağımsız bir Türkiye için… (*) Avrupa’yla Derin Bağlar, Truva, 2007 www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Rusya’da ekmek artık kuponla verilecek Neriman ÖZCAN Dünyada çeşitli ülkelerde olduğu gibi Rusya’da da gıda ve ilk ihtiyaç ürünlerinin fiyatlarında ciddi baskılar söz konusu. İlk resmi fiyat ayarlaması 3 hafta sonra yapılacak. Artışlardan en fazla zayıf sosyal grupların etkilenmesi bekleniyor. Çözüm için de bazı ürünlerde indirimli kupon sistemine geçilmesi öneriliyor. Bu ay Sakhalin Bölgesi’nin yetkilileri ekmekte kupon sistemine geçmek için çalışmaya başladı. Bölgenin Valisi Aleksander Horoşavin, “Eğer ekmek üreticilerini destekleyecek bir çözüm bulamazsak kupon sistemine geçiş kaçınılmaz olacak” dedi. Açıklamalar gıda ve ilk ihtiyaç ürünlerinin devlet kontrolü altında bulunduğu Rusya’da durumun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor. Dünyada fiyatlar artarken Rusya’da bazı ürünlerin fiyatları suni olarak sabit tutulmaya çalışıyor. Uzmanlar fiyatların frenlenmesini “geçici bir çözüm” ve “hastalığın ilacı yerine sadece ağrı kesici verme” olarak değerlendiriyorlar.