23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

25 NİSAN 2008 CUMA kültür LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL Afife Tiyatro Ödülleri verildi. Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu için akan yaşlar ödüllere karıştı C 15 Genco Erkal’dan Mansiyon’a ret Kültür Servisi Bu yıl 12.’si düzenlenen 2008 ‘Yapı Kredi Sigorta Afife Tiyatro Ödülleri’ Harbiye Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda 6 özel ödülün yanı sıra 14 kategoride dağıtıldı. Ödül töreni öncesinde yılların güç kattığı Ayla Erduran ve Ayşegül Sarıca ikilisinden üst düzey Grieg 3. Sonat yorumu dinlenildi. Piyanist Çetin Can Eren eşliğinde Ayça Varlıer ve Onur Turan’ın müzikallerden derlenen gösterisi de törene renk kattı. Açış konuşmasında 65. yılını kutlayan Yapı Kredi Sigorta Genel Müdürü Murat Güvenel, tüm zorluklara rağmen yerini daha sağlamlaştıran, Türk tiyatrosunun ticari bir faaliyet olarak değerlendirilmemesini istedi. “Tiyatronun ayakta kalması için ister özel, ister kamu olsun her kesimin katkıda bulunması gerekir” dedi. Geçen yıl aynı ödülü alan sanatçılar tarafından, Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü Haldun Marlalı’ya , Nisa Serezli Aşkıner Özel Ödülü Beyhan Saran’a, Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü ‘444 / Altıdan Sonra Tiyatro’ ile Yiğit Sertdemir’e, Tiyatroda Yeni Kuşak Ödülü Dalga Genç Oyuncuları Donkişot Tiyatro’ya, Yapı Kredi Sigorta Özel Ödülü Hamit Belli’ye sunuldu. Sivas ‘93 ile Dostlar Tiyatrosu’na verilmeye kalkılan Mansiyon Ödülü’nü Dostlar Tiyatrosu’nun reddetmesi değil ama tören sırasında hiçbir açıklama yapılmaması şaşkınlık yarattı. Oyunun müziğini yapan Fazıl Say’ın da adaylıktan çekildiği saklandı. Organizasyonu yürüten Haldun Dormen’den, “Genco Erkal’ın mansiyonu reddetmesini çok haklı buluyorum. Tören günü öncesinde bildirmemesi bizi güç duruma soktu” yanıtını aldık. Tören sonrasında hocaları Haldun Marlalı’nın rahatsızlanması da tiyatrocuları üzdü. Seçici kurulun belirlediği 14 kategodı. Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu için akan yaşlar ödüllere karıştı. Tiyatro yıkımıyla korkunç hale gelen trafik nedeniyle bu tören de geç başladı. (Seçici Kurul ve diğer detaylı bilgiye www.afife.org adresinden ulaşılabilir.) Heykelin Adı Artık Bacca ‘GÖLGE DÜŞMÜŞTÜR’ Mansiyona layık görülen Dostlar Tiyatrosu; “Oyunlarıyla ilgili böyle bir değerlendirmeyi kabullenmenin, yaptıkları işe ve Sıvas’ta yitirdiğimiz insanların anısına saygısızlık olduğu” gerekçesiyle ödülden çekildi. Törende ödül yok sayıldı. Tören ertesi konuştuğumuz Genco Erkal; “Aynı anda oyunum olduğu için gelemedim. Ödül töreninde yazılı olarak basına yaptığım açıklamayı okuyacaktım. Nasıl konmuş bir ödülü yok sayarlar? Üstelik Fazıl Say günler öncesinden çekildiği halde adı okundu” dedi. Dostlar Tiyatrosu’nun gerekçesinde yer aldığı gibi mansiyonun daha çok genç sanatçıları teşvik amacını taşıyan, farklı manada bir ödül olduğunu vurgulayan Say ise Anadolu Ajans’ına verdiği beyanatta: “Ben, Dostlar Tiyatrosu bir yandan böyle bir protesto sürecinde iken ‘En İyi Müzik’ dalında aday olarak kalmayı doğru bulmadım ve bu adaylığımı geri çektim. Çünkü, bu protestoyu tamamen haklı buluyorum. Ayrıca bu ekibin de bir bireyiyim ve tamamen aynı fikirdeyim. Biz açıklamamızı yapmamıza rağmen, Afife Jale Ödülleri gecesinde yarışanlar arasında adımın geçmesini vahim buldum. Kanımca bu yılki Afife Jale Ödülleri’ne prestij olarak gölge düşmüştür. Bu tür bir taşra zihniyeti ile ne sanatsal ne de toplumsal duyarlılığa varılamaz” açıklamasını yaptı. Bu yıl 12.’si düzenlenen 2008 ‘Yapı Kredi Sigorta Afife Tiyatro Ödülleri’ Harbiye Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda 6 özel ödülün yanı sıra 14 kategoride dağıtıldı. ride en başarılı üçer aday arasından oylama kurulunun seçtiği ödül kazananlar: Yapım: Bayazıt (İBŞT); Yönetmen: Mehmet Ergen (Şeylerin ŞekliAkbank Yeni Kuşak Tiyatro); Erkek oyuncu: Sezai Altekin (Bana Bir Picasso Gerek Duru Tiyatro). Kadın oyuncu: Ayça Bingöl (Bana Bir Picasso Gerek Duru Tiyatro). Yardımcı erkek oyuncu: Rıza Kocaoğlu (Kürklü Merkür Dot); Yardımcı kadın oyuncu: Nurseli İdiz (Kadıncıklar Sadri Alışık Tiyatrosu). Komedi ya da müzikalde ‘en başarılı’ erkek oyuncu: Atılgan Gümüş (Müzikaldeki Hayalet Tiyatro Kedi); kadın oyuncu: Demet Tuncer: (Müzikaldeki Hayalet Tiyatro Kedi); yardımcı erkek oyuncu: Bekir Aksoy (Koca Bir Aşk Çığlığı Aysa Prodüksiyon); yardımcı kadın oyuncu: Simay Küçük Tuna (Bir Şehnaz Oyun İstanbul DT). Sahne tasarımcısı:; Başar Sabuncu (Bayazıt İBŞT); giysi tasarımcısı: Canan Göknil (Bayazıt İBŞT); sahne müziği: Cem İdiz (Bir Şehnaz Oyun İstanbul DT); ışık tasarımcısı: İlhan Ören (Bayazıt İBŞT) Başar Sabuncu ve Cem İdiz’in katılamadığı Korhan Abay’ın sunduğu geleneksel törende, aydınlık yarınlar için sanatın, sanat kurumlarının ve sanatçıların korunmasını isteyen sanatçılar birbirlerini yürekten kutladılar. “Atatürk, Afife Jale, Muhsin Ertuğrul olmasaydı bizi burada olmazdık” dediler. Ekip arkadaşlarına, sanata verdiği destekten dolayı Yapı Kredi Sigorta’ya teşekkür ettiler. Kişileri değil ama kriterlerde kararlılıkla duramadığı için jüriyi eleştirdiler. Organizasyona katılan adaylara bakıldığında 2008’de Venedik Taciri, Picasso, Kürklü Merkür, Şeylerin Şekli, Bayazıt oyunları öne çıktı. Yapı Kredi Sigorta 65. yılı için Osman Şengezer’e yeni sahne dekoru yaptırdı ama öncekiyle aynı olan ödül plaket tasarımına dokunulma FACE Ödülü ‘Kör Dağ’ın Kültür Servisi İstanbul Film Festivali kapsamında Avrupa Konseyi ve Eurimages işbirliğiyle ilk kez geçen yıl verilmeye başlanan Avrupa Konseyi Sinema Ödülü’nü (FACE) bu yıl “Sinemada İnsan Hakları” bölümünde gösterilen, 10 film arasından Çinli yönetmen Lı Yang’ın Kör Dağ (Blind Mountain) filmi aldı. Geçen yıl Bamako filmiyle bu ödülü kazanan Abderrahmane Sissako ve ünlü yönetmen, yapımcı ve oyuncu Tony Gatlif’in de bulunduğu jüri, Juliette Binoche ile Jeanne Moreau gibi ünlü oyuncular, ödüller almış 10 filmi eleyerek FACE’i Kör Dağ’a verdi. Festivalin kapanış töreninde filmin yönetmeni Lı Yang’a, FACE ödül heykelciği ve 10 bin Avro’luk para ödülü sunuldu. Kör Dağ, Çin’de istatistik veri ve basında çıkan haberlere dayanarak yakın zamanda yaşanmış ve hâlâ devam eden kadınların zorla para karşılığı kaçırılıp evlendirilmesini mükemmel bir sinema diliyle işliyor. Umarız film kısa zamanda sinemalarımızda gösterime girer. Dünya sinemasında ayrı ve çok önemli bir yere sahip olan ödül, açılış töreninde Avrupa Konseyi İletişim Ataşesi Philippe Potentini’nin açıkladığı gibi, “Bu filmler Avrupa Konseyi’nin temel ilkelerinden olan insan haklarının gündemde olması ve bu hakların saygıyla karşılanması konusunda büyük ilerleme sağlama” amacını uygun düşen filme veriliyor. İzmirliler Cumhuriyet Kitapları standına yoğun ilgi gösterdi. (Fotoğraf: HİCRAN ÖZDAMAR) Kitapseverler İzmir’de buluştu İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmirliler, kitaplarla buluştu. TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım AŞ ve Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliğiyle düzenlenen “13. İzmir Kitap Fuarı” yurttaşların yoğun ilgisiyle başladı. “Ege’de Şiir” temasıyla gerçekleştirilen fuar, İzmir Vali Yardımcısı Günhan Sarıkaya, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Konak Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ, Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak, Türkiye Yayıncılar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Kocatürk, TÜYAP Kitap Fuarları Danışma Kurulu Başkanı Doğan Hızlan, TÜYAP Kültür Fuarları Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu, etkinliğin onur konuğu şair Arif Damar, yazarlar, şairler ve yurttaşların katılımıyla açıldı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu, kentin kültür ve sanatta “hatırı sayılır” başarılara imza attığını belirtti. on yüzyılın en kanlı vahşetine tanıklık etmiş Sırbistan, Hırvatistan, Bosna gibi ülkelerden sağ salim geçip, Türkiye gibi, adı geçen ülkelerdeki etnik cinneti ne mutlu ki yaşamadığı için nispeten sakin sayılabilecek bir ülkede, bir sapığın kurbanı oldu Pippa Bacca. Beyaz gelinliği ile simgelediği Barışın Kızı olarak, dünyanın ne kadar güvenli olduğunu kanıtlamak amacıyla çıktığı uzun yolculuğu, iddiasının tam da tersini kanıtlayarak üstelik, trajediyle son buldu. Barışa olan tutkusunu insanlara olan güveninden de aldığı çok belli olan bu kahraman kadının, bir tecavüzcü için rahatlıkla bir fantezi aksesuarı olabilecek gelinliğiyle yola çıkması nasıl bir cesaretti öyle? Çünkü aklı başında kimseler için hiçbir tahrik edici özelliği olmayan o gelinliği, bir “davet” gibi algılayabilecek, cinsel açlığı başına vurmuş çok manyak var yeryüzünde. Bunlardan biriyle, bir başka ülkede de rastlayabilecekti belki ama, Türkiye’de karşılaştı Bacca. Feodalitenin tüm canlılığıyla sürdüğü, cinsel açlığın zirvede olduğu, kadına karşı şiddetin neredeyse kanıksandığı bir ülkede bu “karşılaşma” doğaldı belki de. ??? Öldürülen bir yabancı olunca, tepkinin, “dünyaya rezil olduk” biçiminde gösterilmesi, vahşete “milli onuru” zedeleyen bir vakıa gibi bakılması elbette acıdır. Ama yine de bunun, haklı değilse de, anlaşılır bir nedeni var. Bugüne kadar oluşmuş imajı düşününce, “yine dünyaya rezil olduk” diyenleri anlamak hiç de zor değil. İstanbul’un Türkler tarafından fethedilmesinin hemen ardından, Avrupalı hükümdarlardan destek istemek amacıyla düzenlenen bir yemekte, masanın tam karşısındaki sütun üzerinde genç bir kız heykeli, hemen yanında da onu parçalamaya hazır bir aslan heykeli vardır. Ben, Irvin Cemil Schik’in “Batının Cinsel Kıyısı” adlı kitabında rastladım bu bilgiye. (Okuyun bu kitabı, şiddetle tavsiye ederim). Genç kız İstanbul’u, aslan da Türkleri simgelemektedir. Aslanla simgelenmiş olmaktan gurur duyacak olanlar varsa, cahilliklerine yanarım. Çünkü o aslan, Türklerin, ormanların bu “asil kralı”nın özelliklerini taşıdığını hatırlatsın diye konmamıştır oraya. Türklerin güçlerini olduğu kadar, vahşiliklerini de simgelesin diye kullanılmıştır. Dileyen yine de aslana benzetilmekten gurur duymaya devam edebilir. Bizde vahşiliği delikanlılık sayanların sayısı az değildir, biliriz. İmaj budur. Ama burada kalmamıştır. Batılının edebiyatına kadar giren bir vahşilik söz konusudur, ki, bu vahşet, Vere Lockwood’un “Son of the Turk” (Türk Oğlu) adlı romanında, Türkler tarafından kaçırılan bir İngiliz kadının başına gelenlerle örneklendirilmiştir. Kitabın yazıldığı yıl, 1930’dur. Dört yüz yıl sonra bile o barbar imajı değişmemiş, kitaplara konu olmuştur. Batının çocukları bu edebiyatla büyüdüler. Yaramazlık yapan küçük çocukların S “Türkler geliyor” diyerek korkutuldukları ülke, rastlantıya bakın ki, Türkiye’de öldürülen Bacca’nın ülkesi İtalya’dır. Bu genç, bu kahraman, en önemlisi, bu önyargısız hanımefendi, yıllarca korkutulduğu bu Türk imajının yanlış olduğuna inandığı için gelmişti Türkiye’ye. İnancının bedelini hiç hak etmediği bir vahşetle ödemiş olması yürek burkar bir acıdır. Toplumsal bir sorumluluk duyarak, bu vahşetin yarattığı acıyı, “Dünya bize ne der?” sorusundan bağımsız yaşayabilmek bir olgunluk sorunudur. Kişisel olarak duyduğum acı, “milletim” adına duyduğum utançtan daha önemlidir. Milletimin dünya tarafından nasıl görüldüğüne aldırıyor değilim ben. Eğer aldırırsam, vahşete değil, düzeltmeye çalıştığımız imajımıza darbe vurulmasından acı duyduğum sanılır diye korkarım. Bana uzaktır bu tutum. Utanılacak bir vahşet yaşanmıştır, utanmayı da bileceğiz toplum olarak. Bacca’nın annesinin, büyük acısına rağmen, büyük bir olgunlukla (tüm ırkçılara ders olsun bu tutum) “tüm Türkler böyle değiller” demiş olmasında teselli edici yanlar elbette bulunabilir, ama kadın öldürenlerin “tahrik” unsuru gözetilerek ceza indirimi gördükleri ülke İtalya değil, Türkiye’dir. Ben bunu bilirim. Batısıyla, doğusuyla, töre adına cinayetlerin, toplum nezdinde “meşru” görüldüğü bir ülkedir Türkiye. Başka toplumlarda da benzeri vahşetlerin olması benim acımı nasıl azaltabilir, kafam basmaz benim. Kendisinden olmayanı kolayca “öteki”leyen değer yargılarıyla (!), cinsel içgüdülerinin de (evet, kimi insanlarda bilinçli değil içgüdüseldir cinsellik) yönlendirmesiyle, bir “yabancı”yı canı acıtılabilecek (ya da alınabilecek) herhangi bir canlı gibi gören birinin vahşetidir bu ama, o “birini” mahkemeye çıkarıldığı an, “her şey sanığın lehinedir” hukuki ilkesi gereği, koruyup kollayacak olan hukuk sistemi de bizim hukuk sistemimizdir. Toplumsal utancımızın başlangıç noktası “hukuk”umuz olmalıdır. Samsun’da öz kızına tecavüz eden sapığa, “kızın ruhsal durumu bozulmamıştır” diyerek ceza indirimi uygulayan “bizim” hukuktan söz ediyorum. Bacca’nın annesi istediği kadar tüm Türkler böyle değil desin, bu “hukuk”, bir sapığı, tüm Türklerle eşitleyen bir hukuktur. Hepimizin aynı oluşu bundandır. ??? Yine de belirtmeliyim; hukukun sertleşmesiyle önlenecek suçlar değildir bunlar. Sürekli “öteki”ler yaratan kültürel, geleneksel kuşatmadan kurtulmanın bir yolu bulunmalıdır. Hem feodaliteye, ilkelliğe itiraz etmeyen, hem de “milli onur”u önemseyenler için hatırlatayım; “dünyaya rezil olduk” demeye devam etsinler. O hükümdarlar yemeğindeki aslana yem olmaya hazır genç kız heykeli, Bacca adını alıp, her İtalyan’ın evinde baş köşeyi almış durumda çoktan. kemalerdemol@yahoo.co.uk ippa Bacca… İtalyan bir performans sanatçısı… O da kendi sanatında yeni arayışlar içindeydi. Yaşamla sanatın en iç içe geçtiği alanda, performansta sürdürüyordu arayışını… Eğer yolu benim ülkemden geçmeseydi, bugün yaşıyor olacaktı… “Avrupa Tiyatro Ödülleri” yazımda şu yukarıdaki sözcükleri yazmıştım… İnanır mısınız, son cümle kimilerini fena halde sinirlendirmiş… Ne yani her ülkede sapık yok mu diye soran mı istersiniz; bir manyak yüzünden tüm ülkenin suçlanamayacağını söyleyen mi! Böyle şeyler her ülkede olur, her ülkede kadınlara yönelik şiddet, tecavüz, cinayet, katliam var demek bir yanda…Tuh yine dünya âleme rezil olduk diye hayıflanmak öte yanda… Hayır, hayır, hayır! Tepkimiz bu ikisi arasında savrulma kolaylığına saplanmamalı! Böyle hastalar, sapıklar, manyaklar her ülkede olabilir, ama inanın bizim ülkemizde daha çok! Daha çok, çünkü bizim ülkemizde kadına açlık, cinsel tatminsizlik vahim durumda… Daha çok, çünkü kadını döveni de, taciz edeni de, ırza geçeni de yasalarımız oldum olası korumuştur. Kadın katilleri P ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Ölüm O Kadar Yakınken… Kadın bedeni üzerinde kocaya, aileye , topluma tasarruf hakkı vermekten vazgeçtiğimiz zaman… Ancak o zaman bu sapıklıklara, münferit olay olarak bakabilir ve çare arayabiliriz… Namus kavramı eşittir kadının örtünmesi, kapanması anlayışı sürdükçe… Kadınları, açık kapalı, namuslunamussuz , ahlaklıahlaksız diye böldükçe boşuna bu soruna çare aramayın.… Yobazlık, gericilik, haremselamlık anlayışının yaygınlaştırılmaya çalışılması, kız çocukların kapatılması, dini değil, dinci eğitimin başına buyrukluğu… Bunlarla mı önlenecek kadınlara karşı şiddet? Yoksa başbakanın “En az 3 çocuk doğurun” önerisiyle mı??? Pippa Bacca kadındı, sanatçıydı. Dünya barışına katkıda bulunmak, şiddete karşı sözünü söylemek, tavır almak, dinleyenleri, görenleri uyarmak, dikkatleri bu konulara çekmek için yola ne hep hafifletici neden bulunmuştur! Bizim ülkemizde daha çok, çünkü daha çocukluktan kadına yönelik şiddet erkeğin şanından saymıştır! Bizim ülkemizde daha çok, çünkü şiddet kültürü içselleştirilmiştir. Bizim ülkemizde daha çok, çünkü erkek egemen bu düzende kadınlara yönelik ayrımcılık yapan yasaların değişmesi gerektiğini hükümetlere anlatmak neredeyse 40 yılımızı aldı. Anlamadılar, anlamıyorlar, çünkü hükümetler erkeklerden oluşuyor, karar alma mekanizmalarının başında onlar… Hayır, dünyaya rezil olduk diye değil, kendimize rezil olduk ve her an olmaktayız diye acı çektiğimiz zaman… Pippa Bacca kadar, Şemse’lere, Güldünya’lara ve yok namustu, yok töreydi diye boğazlanan, başı taşla ezilen, öldürülen onlarca kadın için de acı çektiğimiz ve tepkimizi gösterdiğimiz zaman… çıkmıştı. Kadına düşman, sanata düşman bir ortamda, yolu kesildi… Sevgili Duygu, 19 Nisan senin yaş günündü… Bir yanda senin adına Doğan Kitap’ın açtığı Roman Yarışması sonuçlandı, “Lal Kitap” eseriyle Nur Yazgan kazandı, öte yanda, Feminist Kitabevi Amargi’de doludizgin senden söz edildi, kitapların okundu, üzerine tartışmalar açıldı. Hiçbirine katılamadım, İstanbul dışındayım… Ama şu Pippa Bacca olayından beri yine seninle konuşup duruyorum… Cinsel suçlara tahrik indirimleri veren savcılarla, yargı sistemiyle az mı mücadele ettin yaşamın boyunca! Senin yaptıklarını sana anlatacak değilim. Nasılsa sen biliyorsun! Ama bilmediğin belki de şu var: Hayattayken seni kovanlar, seni üzenler, seninle didişenler bile şimdi sen aramızdan gittikten sonra seni paylaşamaz oldular. Sevgili Duygu, ülkemizde ölüm hâlâ her kadına bu kadar yakınken, seni çok özlediğimi söylemek istedim. Şimdi burada olsan sen de başkaldırıp, çocuklarımızı böyle bir ortamda, kadın düşmanı, sanat düşmanı bir ortamda yetiştirmek istemiyoruz diye haykırırdın! Cennet İngiltere yolcusu Kültür Servisi Yönetmenliğini Biray Dalkıran’ın yaptığı “Cennet” filmi, İngiltere’nin önde gelen bağımsız film festivali “Portobello Film Festivali”ne katılacak. Başrollerini Engin Altan Düzyatan ile Fahriye Evcen’in paylaştığı İngilizTürk ortak yapımı çalışma, Türkiye’de önceki hafta gösterime girmişti. Filmin Çin’deki dağıtım hakları ile ilgili görüşmeler de devam ediyor. (www.cennetfilm.com) Beyaz Melek Houston Film Festivali’nde ilk beşe girdi Kültür Servisi Amerika’nın en köklü film festivallerinden 41. Uluslararası Houston Film Festivali’nde yönetmenliğini Mahsun Kırmızıgül’ün yaptığı Beyaz Melek’in galası perşembe gecesi yapıldı. Festival Başkanı Hunter Todd festivalde ilk kez bir Türk filminin yer aldığını ve çok büyük bir ilgi olduğunu belirtti. Ayrıca Beyaz Melek yarışacağı uzun metraj kategorisinde de ilk beşe kaldı. zeynep@zeyneporal.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle