06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 AKP ve AB türban, laiklik, azınlıklar ve Kıbrıs gibi konularda aynı tutumu paylaşıyor C haberler DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT 25 NİSAN 2008 CUMA Dikkat çeken birliktelik ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’nin kapatılması konusunda ortak strateji izledikleri Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) bildirisinin ardından ortaya çıkan AKP ve AB’nin türban, laiklik, azınlıklar ve Kıbrıs başta olmak üzere çok sayıdaki konuda neredeyse aynı tutumu paylaşmaları dikkat çekiyor. AKPM Başkanı Lluis Maria de Puig, AKP’nin kapatılması istemiyle açılan davaya Türk heyetinin kendilerinden bildiri yayımlamalarını istediğini açıklamıştı. Puig, bir televizyon programında “Bilmenizi isterim ki bu talep Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi”ndeki Türk heyetinden geldi” demişti. Puig’in açıklamalarının ardından AKP’nin istediği bildiri, 370 parlamenteri bulunan AKPM’den yalnızca 21 imzayla çıkmıştı. AKP iktidarı ve AB, Milli Egemenlik Gününde... nıştay’ı hedef alan AKP’nin ortaya attığı “Yargıçlar Devleti” ya da “Yargıçlar Hükümeti” ile ilgili polemiklerle mahkemeler üstünde yaratılmak istenilen baskı konusunda AB ile ortak eylem için yapılan girişimler, Lozan’da İsmet Paşa’nın, en büyük şikâyet konusu olarak gündeminde tuttuğu “Adli Kapitülasyonlar”ı 84 yıl sonra hortlatma aşamasına varıyor. Aynı sınırsız güç, neredeyse halk istediği takdirde devletin anayasasında temel ilkelerin bile içlerini boşaltarak birer sanal oyuncak haline dönüştürebileceğinin hesaplarını yapıyor. Öyle olduğu için de ülkedeki muhalefet boşluğundan yararlanarak yeni bir dünya görüşü Türkiye Cumhuriyeti’nin üstüne giydirilmek isteniyor. AKP iktidarı, birçok konuda olduğu gibi türbanla ilgili anayasa değişikliğinde de AB’ye sığınmıştı. Ali Babacan, Kriter dergisinde türbanla ilgili anayasa değişikliğini AB reformu olarak göstermişti. başta laiklik olmak üzere bugüne kadar pek çok konuda ortak strateji izlemişlerdi. Bir süre önce Türkiye’ye gelen AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso laiklikle ilgili endişeler konusunda şunları söylemişti: “Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması önemli. Teokrasiye karşıyız. Devletin değil, ama halkın dini olacaktır. Bireyler ateist de olabilir. Burada bireyin haklarına saygı gösterilmesi önemli. Herkesin inancına saygı gösterilecek. Laiklik bir dinmiş gibi insanlara empoze edilemez. Laiklik, dinin yerini alamaz.” Barroso, AKP hakkında açılan kapatma davasına da şaşırdıklarını belirterek “Hukukun üstünlüğü ve demokrasi çerçevesinde karar verilmesini umuyoruz” diyerek Anayasa Mahkemesi’ne telkinde bulunmuştu. AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn de Anayasa Mahkemesi’nin iddianameyi kabul etmesinden kaygı duyduğunu belirterek “Bu davada haklı bir durum görmüyorum” demişti. Rehn’in bu açıklamayı, AB gayri resmi dışişleri bakanları toplantısı için Slovenya’ya giden Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile görüşmesinden sonra yapması dikkat çekmişti. Ayrıca bu toplantıda da AB Dışişleri Bakanları’nın “Yasal bir değişiklik yapıp yapmayacaklarını” sormaları üzerine, geniş kapsamlı bir anayasa değişikliğinin Türkiye’nin gündeminde bulunduğunu anımsatmış ve “Siyasi partilerin kapatılması ve diğer konularla ilgili olarak Kopenhag Kriterleri ile uyumlu bir anayasa hedefliyoruz” ifadesini kullanmış, Babacan’ın bu sözleri AB yetkilileri tarafından da oldukça olumlu karşılanmıştı. ÜRBANDA DA AB’YE SIĞINDILAR AKP iktidarı, türbanla ilgili anayasa değişikliği konusunda da AB’ye sığınmıştı. Ali Babacan, Kriter dergisine verdiği söyleşide türbanla ilgili anayasa değişikliğini AB reformu olarak göstermişti. T Lluis Maria de Puig ‘Sessiz katliam’ uyarısı Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Raportörü Ziegler, yoksul ülkelerdeki kitlesel açlığın sorumlusunun Batılıların uyguladığı politikalar olduğunu söyledi. Ziegler, aç insanların zalimlere karşı yaklanacağını düşündüğünü söyledi. REHN: TÜRKİYE 1015 YILDA ÜYE OLABİLİR BERLİN (AA) AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Türkiye’nin hiç olmadığı kadar kritik bir dönemden geçtiğini savunarak, “Reformlarla bu krizden daha güçlenmiş demokratik kuruluşlarla çıkabilir. Reformlar kararlılıkla sürerse 1015 yıla kadar AB üyesi olur” dedi. Alman Die Welt gazetesine demeç veren Rehn, AB’nin Türkiye’den ne beklediğinin sorulması üzerine “Herkes için konuşma özgürlüğü, kadın ve azınlık haklarının korunmasını bekliyoruz. Bunun için yoğun çaba gerekli” dedi. AKP’nin kapatılması durumunda AB’nin nasıl tepki göstereceği sorusuna da Rehn, “Yasak reform sürecine zarar verir” şeklinde karşılık verdi. AB raporla uyardı Kapatma davasına ilişkin endişelerin dile getirildiği raporda, türban girişimi eleştirildi, reformlara öncelik verilmesi, çoğulculuk ve farklılıklara saygı gösterilmesi istendi. Çiğdem TURUNÇ BATURALP STRASBOURG Avrupa Parlamentosu (AP) Dışişleri Komisyonu, Hollandalı Hıristiyan Demokrat parlamenter Ria OomenRuijten tarafından hazırlanan ve Türkiye’ye reformları hızlandırma çağrısı yapan Türkiye raporunu kabul etti. AKP’ye açılan kapatma davasının sonuçlarından endişe duyulduğu kaydedilen raporda, hükümetten “reformları sürdürürken, demokratik ve laik bir Türkiye’de çoğulculuk ve farklılıklara saygı göstermesi” istendi. Ruijten oylamadan önce yaptığı konuşmada Türkiye’nin çağdaşlaşması ve hukuk devleti ilkesinin tesisi için Türkiye’den reformları sürdürmesini istediklerini belirterek, raporda adil ve dengeli olmaya çalıştıklarını söyledi. Oylamada 53 “evet” 2 “hayır” ve 4 “çekimser” oy çıktı. Tavsiye niteliği taşıyan rapor, mayıs ayında genel kurulda tartışıldıktan sonra oylanacak. Oylamada 13 değişiklik önergesi kabul edilirken, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni tezlerini savunan 7 değişiklik önergesi reddedildi. Kabul edilen bir değişiklik önergesinde, AKP’ye açılan kapatma davasının sonuçlarından endişe duyulduğu kaydedilerek “Anayasa Mahkemesi’nin kararını, hukuk devleti ilkeleri, Avrupa standartları ve Venedik Komisyonu’nun, siyasal partilerin kapatılmasıyla ilgili ölçütlerine uygun alması” temennisinde bulunuldu. Kabul edilen diğer bir önergedeyse, “hükümete, reformları sürdürürken, demokratik ve laik bir Türkiye’de çoğulculuk ve farklılıklara saygı göstermesi” istendi ve “ülkenin çağdaşlaşması için hükümete ve tüm siyasal partilere, önemli adımlarda yapıcı bir uzlaşmaya gitmesi” çağrısında bulunuldu. Üniversitedeki türban yasağının kaldırılmasına da atıfta bulunulan ve oylamayla kabul edilen başka bir değişiklik önergesinde de, “Yasağın, geniş anlamda sivil toplumun görüşlerini temel alacak, geniş çaplı bir reform paketi içinde kaldırılmamasının halkın bir bölümünde endişe ve düş kırıklığı yaratması not edildi” ifadesi kullanıldı. Kabul edilen başka bir değişiklik önergesinde, DTP’lilerden terör örgütüyle aralarına sınır koymaları istenirken, Leyla Zana ve DTP’lilere dava açılması eleştirildi. aşlıktaki bu “milli” sözcüğünü, bugün iktidarda olanların fikir babalarının daha çok “dini” olarak algıladıklarını dikkate alarak; dilerseniz, onun yerine “ulusal” sözcüğünü kullanayım. 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün tam 88 yıllık bir birikimin de sahibidir. Bu zenginliğin içinde en önemli değer, egemenliğin ulusa ait olmasıdır. Ama egemenliğin elbette ulusun olduğunu söylerken, bundan, genel seçimlerde sandığa atılmış oyların belirlediği iktidarı kullanma yetkisini almış olan partinin, halk adına dilediği her şeyi yapabileceği gibi bir sonuç çıkarmanın sadece yanlış değil, aynı zamanda tehlikeli olduğunu da bilmeliyiz. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Genel Başkanı, özellikle 2007 Nisan’ındaki genel seçimlerden sonra böyle bir yanlışın içinde olmaktan vazgeçmiyor. Kendisini iktidara getiren yüzde 47’lik seçmen gücünü arkasına alarak “ulus adına” egemenliği de sahiplendiğini sanıyor. 1920’den bu yana, iyisi ve kötüsü ile kazanılmış demokrasi deneyimini, kuvvetler ayrılığı ilkesini hiçe sayarak tanımamak istiyor. Yasama yetkisini temsil eden parlamentoda içtüzük kilitlenmeleri ile yasaları yeterince irdelemeden olupbittiye getirecek parmak sayısını öne çıkarıyor. Yasamanın yürütme üzerindeki denetimini biçimsel bir sanal eylem gibi algılamak istediği için gensoru kurumunu sadece sanal bir içtüzük maddesi olarak değerlendiriyor. Meclis Araştırması ve Meclis Soruşturması gibi denetim yollarını çoğunluk partisinin oyları ile kilitlemenin keyfini yaşıyor. Dokunulmazlıkları kaldırmak için parmağını bile oynatmıyor. B ÇOCUKTAN YA DA TAHA’DAN AL HABERİ... Basın tamamen susturulmak isteniyor. Ulusal medyanın önemli bir bölümü, TMSF’nin operasyonları ile AKP’lileştirilirken geride kalanların da tek tek teslim alınması için hedefler saptanıyor. Yeni Şafak gazetesinde Taha Kıvanç takma adı ile Fehmi Koru tarafından yazılmış olanlar, öyle anlaşılıyor ki Ergenekon soruşturmasını yapanların bilgisi demeyeyim de savsaklaması nedeniyle iktidar sözcülerine önümüzdeki dönemin basın üzerinde tasarlanan operasyonlarının ipuçlarını da veriyor. Cumhuriyet gazetesi ve İlhan Selçuk ile ilgili politik falları üzerine bilgi sahibi olduğumuz Koru, yazısında Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök’le ilgili planların ipuçlarını gösteriyor. Öylece hem bir yıldırma ve sindirme politikasının figüranlığına soyunmakta sakınca görmüyor hem de Ergenekon soruşturmasının sözde “gizli” olması gereken bilgilerinin savcılar dışında kimlerin elinde olduğu hakkında da ayrıntıları bildiğini söylemekte sakınca görmüyor. Anlaşılan, Fehmi Bey, bu 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda savcılık ya da sorgu yargıçlığını oynuyor. obirgit?ekolay.net YARGIÇLAR HÜKÜMETİ... Dahası, yasama ve yürütme üstündeki bu sınırsız sahiplenme gücünü, bundan sonra sıra yargı erkinde düşüncesi ile adalet kurumuna taşımak için adımlar atmaya hazırlanıyor. Özellikle Anayasa Mahkemesi ve Da VİYANA (AA) Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Hakkı Raportörü Jean Ziegler, küresel gıda fiyatları artışının “sessiz bir katliama” yol açmakta olduğunu söyledi. BM Gıda Hakkı Raportörü Ziegler, Avusturya’nın Kurier am Sonntag gazetesine yaptığı açıklamada, biyoyakıt için üretim yapılması, pazardaki spekülasyon ve Avrupa Birliği’nin ihracat sübvansiyonlarının, yoksul ülkelerdeki kitlesel açlığın sorumlusunun Batı olduğunu gösterdiğini bildirdi. “Dünyanın zenginliğinin tek elde toplanmasından” küreselleşmeyi sorumlu tutan ve çokuluslu şirketleri bir tür “yapısal şiddetle” suçlayan Ziegler, “Eşitsiz ve dehşet verici bir dünya yaratan ve giderek vahşileşen bir borsa simsarları, spekülatörler ve mali haydutlar çetesiyle karşı karşıyayız. Buna bir son vermeliyiz” dedi. BM raportöre Ziegler, Fransız Devrimi’yle mukayese ederek günün birinde aç insanların zalimlere karşı ayaklanacağını düşündüğünü söyledi. AN KIMUN’DAN ÇAĞRI BM Genel Sekreteri Ban Kimun da, uluslararası camiaya, gıda fiyatlarının yükselmesine karşı çözüm bulması çağrısında bulundu. Gana’da bulunan BM Genel Sekreteri, fiyatların yükselmesinin “üzücü bir durum olduğunu ve Afrika ülkelerinde tehlike arz ettiğini” söyledi. Ban, Gana Devlet Başkanı John Kufuor ile görüşmesinde Zimbabwe, Darfur ve Kenya’daki krizleri ele alacağını belirtti. Dünyada yüzde 40 civarında artan temel gıda fiyatları yüzünden Mısır, Kamerun, Haiti ve Burkina Faso’da isyanlar baş göstermişti. B Kurumlar AKP’lileştiriliyor 301’E ÖNCELİK ISTENDİ Raporda, 301. maddeye öncelik verilerek ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, Ergenekon soruşturmasının da kararlılıkla sürdürülmesi isteniyor. Vakıflar Yasası’nın çıkarılmasından duyulan memnuniyetin dile getirildiği taslakta, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ve “ekümenik patrik” unvanının kullanımına izin verilmesi gibi isteklere yer veriliyor. Y ÖK, TFF, TRT, Kızılay, Türkİş gibi kilit noktalar yakın ya da yandaş isimlere teslim edildi müdür olan Yücel Yener, AKP’nin baskısıyla 2003’te istifa etti. Ardından 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 3 kez vetosuna karşın atanmasında ısrar edilen Şenol Demiröz genel müdür yapıldı ama Demiröz yine AKP baskısıyla görevden ayrıldı. Ardından, AKP iktidarı ile birlikte Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı olan İbrahim Şahin’in genel müdür olması istendi. Şahin, Sezer’den iki kez veto yedi. Bu sırada TRT Genel Müdürlüğü vekâleten, imam Ali Güney’e verildi. Gül’ün Köşk’e çıkması ile önü açılan İbrahim Şahin Kasım 2007’de TRT Genel Müdürü oldu. Kızılay: AKP, 2004’te Bakanlar Kurulu kararıyla o dönemdeki Kızılay Genel Müdürü Dr. Ertan Gönen ve ekibini görevden aldı, yerine Talat Yılmaz getirildi. Genel müdürlük daha sonra yine AKP’nin isteğiyle halen bu görevi yürüten Tekin Küçükali’ye devredildi. Zeynep ŞAHİN ANKARA AKP, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana devlet kademelerinin her katında kadrolaşmakla yetinmeyerek “özerkliği” esas olan kurumlara teker teker müdahale ediyor. AKP, kurumların özerkliğine adeta “darbe” vuruyor. Hükümet, 6 yıldan bu yana “el altından” ya da doğrudan doğruya müdahalelerle kendine yakın ya da yandaş isimleri Türkiye’nin önemli kurumlarının başına getiriyor. İşte AKP müdahalesine uğrayan ve uğrama arifesindeki kurumlardan bazıları: Türkiye Futbol Federasyonu: Federasyonu kendi güdümüne sokmak isteyen hükümetin ilk adımı Haluk Ulusoy’u uzun bir uğraş sonucunda başkanlıktan uzaklaştırmak oldu. Yerine Hasan Doğan getirtildi. Doğan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yakın arkadaşı, YÖK: Türban ve imam hatipler konusunda AKP ile hep ayrı çizgide duran Erdoğan Teziç’in YÖK Başkanlığı’nın bitmesinin ardından yerine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından akademik camianın tanımadığı ve atanmasına şaşırdığı bir isim olan Yusuf Ziya Özcan getirildi. Türkİş: AKP’ye yakınlığı ile bilinen Mustafa Kumlu, Aralık 2007’de Türkİş Başkanı oldu. Kumlu, Türkİş kendini göstermesi gereken en önemli süreç olan Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’na karşı, diğer emek örgütlerinden çok daha geride bir tavır ortaya koydu. TRT: Kurumda, önce 6 yıldır genel ükümetin 1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanacağını söylemesi, kazanılmış küçük bir adımdır. Yıllar süren mücadelenin, acıların sonunda hiç olmazsa hükümet bu günün özel bir gün olduğunu kabul etti. Tabii kabul etmek yeterli değil. Gereğini de yapmak gerekiyor. 1 Mayıs günü emekçilerin meydanlarda gösteri yapabilmesi açısından tatil olması da gerekir. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, bir günün tatil ilan edilmesinin en az 2 katrilyon liralık bir zarara yol açabileceğini iddia etti. İşçilere tatil söz konusu olduğunda hükümet bir anda tutumlu kesildi. Zaten emekçilerin hak ve hukukunu kısıtlamak, bu ülkedeki yönetme geleneğinin temel unsurlarından birisidir. Tasarruf gerektiğinde bu otomatikman çalışanın hakkı üzerinden yapılır. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Cemil Çiçek tarafından belirtilen, “Dünyanın birçok yerinde 1 Mayıs tatil değil” sözlerine şu cevabı verdi: “1890’lardan bu yana dünyanın dört bir yanında evrensel olarak kutlanan 1 Mayıs için ‘Dünyanın her tarafında da bu tatil olarak kutlanılmıyor’ diyebilen hükümet, Batı Şeria’dan Bahreyn’e, Hindistan’dan Avrupa’ya, Somali, Zambiya ve Zimbabwe’den Uruguay’a, Ermenistan, H SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Etiyopya, Fas, Fildişi Sahilleri ve Filipinler’den Rusya’ya kadar, 1 Mayıs’ı resmi tatille bayram olarak kutlayan 166 ülkeyi bu dünyadan saymayacak kadar gözünü kapatmış durumdadır.” Çelebi, ayrıca Türkiye’de tatil günlerinin sanıldığı ve hükümetin iddia ettiği gibi çok olmadığını, ayrıca Türkiye’de işçilerin çalışma saatlerinin ortalamasının Batı’ya göre çok yüksek olduğunu belirttikten sonra; “Ülkemizdeki çalışanların haftada 4550 saatin üzerinde çalışarak fazla mesai yaptıklarını ancak yaptıkları fazla mesai için ayrıca ücret de alamadıklarını” söylüyor. ??? Tabii daha da önemlisi, ülkemizdeki işçi hareketinin örgütsüzlüğü ve bu konuda hâlâ hüküm süren 12 Eylül dönemi yasalarıdır. Tuzla tersanelerinde örgütlenmeye çalışan Limterİş Sendikası Genel Başkanı Cem Dinç, karşılaştıkları acımasız koşulları anlattı. Taşeron sistemi yoluyla bir sendikanın herhangi bir işye 1 Mayıs ve Taksim Meydanı... rinde bu Sendikalar Yasası’yla toplusözleşme yetkisi alması imkânsız hale getirilmişti. Şeytanın bile aklına gelmeyecek engeller hazırlanmış, böylece ülkemizdeki sendikal hareket yok edilmişti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre 2001 yılında sendika üyesi işçilerin yüzde 60’ı toplusözleşme olanaklarından yararlanamıyordu. Türkiye’de zaten çalışanların çok az bir kısmı sendikalı. Önce sendikalı olmanın önü kesiliyor. Diyelim ki, işçi bütün engelleri aştı ve sendikaya üye oldu. Bu kez de toplusözleşme hakkından yararlanamıyor. İşçilerin, çalışanların önünde o kadar çok örgütlenme sorunu var ki! Zaten şu anda Türkiye’de kamu işyerleri dışındaki özel işletmelerde neredeyse hiçbir yerde toplusözleşme yapılmıyor. İşçiler tam anlamıyla örgütsüzlük yüzünden kendi kaderine terk edilmiş durumda. ??? 1 Mayıs’ın tatil olması önemli. 1 Ma yıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanmasının özel bir anlamı bulunuyor. “Her şeye kadir devlet” nasıl oluyor da Taksim Meydanı’nda yapılacak bir İşçi Bayramı’nı önü alınamaz tehlikeler yaratacak bir buluşma olarak görüyor? Ortada bir gariplik olduğu kesin. İş emekçilerin taleplerine geldiği an “terör” öcüsü ortalığa yayılıyor, “tasarruf” anlayışı hemen öne çıkıyor. İşçiler bir gün fazladan tatil yaparsa, ekonomi batacakmış gibi hava yaratılıyor. İşçiler 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkarlarsa “terör” kapımıza dayanacakmış gibi bir ruh hali içine giriliyor. 40 yıllık siyasi deneyimim ve okuduklarımın eşiğinde rahatlıkla şunu söyleyebilirim: Bu ülkede büyük kitlesel çatışmaların, provokasyonların, faili meçhul cinayetlerin hemen tamamında devlet içinde güçlerin bir parmağı vardır. Bu nedenle “1 Mayıs’ta bir şeyler olacak” deniyorsa, gözleri devlet içindeki güçlere çevirmek gerekiyor. 1 Mayıs’ta işçiler barışçı bir gösteri yaparlar. Tersi lafu güzaftır… ??? İşçilerin önündeki en temel sorunlardan birisi 12 Eylül askeri darbesinden miras kalan “2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası”nın değiştirilmesidir... oralcalislar?cumhuriyet.com.tr SIRADAKİ KURUMLAR Muhasebeci ve Mali Müşavirler: Hükümetin, Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Müşavirlik Yasası’nı değiştirme hazırlığı, Türkiye’nin her tarafından alanın çalışanlarını son derece rahatsız ediyor. Üniversiteler: Bu yıl 23 üniversitede rektörlük seçimleri gerçekleştirilecek. Birçoğu özellikle türban konusunda muhalif tavır sergileyen kilit ve büyük üniversitelerde, AKP destekli akademisyenlerin rektör olmak için kulis faaliyetleri başladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle