05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 ŞUBAT 2008 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM ransa 4. Bonapart devrine girdi gireli fırtınasız bir hafta geçirmiyor. “Her pazartesiyi bir ‘devirim’ açıyor, her cumartesiyi tatlı bir ‘aşk’ hikayesi, ‘hoş’ bir masal noktalıyor” desek, belki azıcık abartmış oluruz. Ama fazla değil inanın azıcık! Her hafta başı yeni bir Bonapart “darbereform”u tezgahlanırken, hafta sonu ya dünya şampiyonu yüzücü kızımızın İtalyan arkadaşından sonraki yeni aşkı ve kulübü, ya şimdi de başımıza “romantik” kesilen başkanımızın İtalyan asilzademankenşarkıcı sevgilisiyle evliliği, ya Kongolu babadan Fransız anneden doğma yeni tenis yıldızımızın “Australian Open”daki beklenmedik başarısı, ya borsaya 7 milyar avro kaptıran bankanın her şeye rağmen kahramanca (!) yine de kâra geçtiği veya parlak yüzlüefendialçakgönüllü oğlan, başbakanın kamuoyunda “velinimetini” aşan, yeniden keşfedilen sempatikliği sergileniyor. Sonuç olarak Tanrı’nın (bizim buralardaki Tanrı’nın tatil gününün pazar olduğunu biliyorsunuz) bizlere bahşettiği tatil gününde de tüketim açlığımızı gidermek üzere gün geçtikçe çoğalan ticaretalışveriş merkezlerinde özgürlüklerimizin (!) tadını çıkarmaya koşuyoruz. 21 Ocak’la başlayan haftada 316 dalgalı bir fırtına yaşadık. Bu kez “Yüce Patron” yine 4. Bonapart’tı, ama fırtınalı “316 Öneri”yi sahneye uyarlayan Fransa’nın Yarıİlah isimlerinden Jacques Attali’ydi. ??? Teslim etmek gerekir ki Profesör Attali, Profesör Turnusol (çizgi roman kahramanı Tenten’in tanınmış arkadaşlarından) edalı havası, ciddiyetinden hiç taviz vermeyen Süper Peter Pan tavırlarıyla Fransız siyasiekonomikdüşünsel yaşamında ölünceye kadar damga vuracak, muhtemelen ölümünden sonra derin izler bırakacak bir kişilik. Onu bir kısmınız hiç tanımayabilir. Bir kısmınız belki “Geleceğin Kısa Tarihi” (İmge), “Labirentin Tarihi” (Okuyan Us) gibi Türkçeye de çevrilmiş kitaplarına denk gelmiş, hatta okumuş olabilirsiniz. Yılda ortalama 2 kitap yazan, 1943 Cezayir doğumlu bu “dâhi çocuk” Sefarad Yahudisi ailesiyle 1957’de de Paris’e yerleştikten sonra, tipik çok parlak bir öğrenci olmuş. 1970’de devlet adamı fabrikası ENA’dan (Ulusal İdari Bilimler Enstitüsü) mezuniyetinin ardından akademiksiyasal ve yazar kariyerlerini ustalıkla bir arada yürütmüş. Paris Dauphine Üniversitesi’nde öğretim üyeliğinin yanı sıra, 1972’de Danıştay’da göreve başlayan kişilik aynı yıl biri Bilimler Akademisi ödülü kazanan ilk 2 kitabını yayınlar. Şu anda çoğu bilimsel nitelikli 50’nin üstünde çalışmaya sahip Attali 1973’te temas kurduğu Fransız Sosyalist Partisi 1. Sekreteri François Mitterrand’ın yakını sıfatıyla 1976’da siyasi hayata girer. Mitterrand’ın 1981’de cumhurbaşkanın seçilmesiyle derhal Özel Başkan Danışmanlığı görevine getirilir. (Dediğine göre 1981’de Elysee Sarayı’na adımını atar atmaz parti kartını iade etmiş.) 2. Mitterrand döne Musul için hazırlık Türkiye ve Irak enerji bakanlarının 2007’de imzaladığı doğalgaz mutabakat zaptı anlaşmaya dönüştürülecek. Altyapıyı Tekfen, TPAO ve BOTAŞ sağlayacak Mahmut GÜRER ANKARA Türkiye’nin Irak’tan alacağı Musul doğalgazı ile ilgili yapılan fizibilite çalışmasının ardından, söz konusu hattın uzunluk ve miktarına ilişkin ayrıntılar netleşmeye başladı. Hattın Irak kısmı yaklaşık 250, Türkiye kısmı ise 650 kilometre olacak. Irak’taki hat güvenlik nedeniyle, Telafer’den itibaren Kerkük Yumurtalık Petrol Boru Hattı ile aynı güzergâhı izleyecek. Bu nedenle, hattın normal yolundan yaklaşık 50 kilometre fazla olacağı “Sihirli İksir” C 9 F Türkiye’den Irak’a önfizibilite çalışması yapmak üzere giden heyet Ankara’ya döndü. Gaz üretimi için mevcut doğalgaz sahasında yakın süreçte yaklaşık 2 milyar dolarlık yatırım yapılacağı hesaplanırken projeyle Irak’ın beş sahasında üretilecek yıllık 10 milyar metreküp gaz Türkiye’ye taşınacak. belirtiliyor. Türkiye’den Irak’a önfizibilite çalışması yapmak üzere giden heyet Ankara’ya döndü. Edinilen bilgiye göre hattın inşası için yeni bir mutabakat imzalanmayacak. Bunun için, 17 Ağustos 2007 tarihinde Türkiye ve Irak enerji bakanlarının katılımı ile imzalanan mutabakat zaptı anlaşmaya dönüştürülecek. Projenin inşası için gerekli altyapıyı Tekfen, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ve BOTAŞ sağlayacak. Toplam 5 farklı bölgede arama yapılacak. Buna göre çalışmalar, Osmanlı Devleti’nde Musul vilayeti olarak belirlenen ve 1926 tarihli Ankara Anlaşması’nda da geçerli olan bölgelerde yapılacak. İlk olarak saha geliştirme (sondaj), daha sonraysa üretim, gaz işleme (rafineri) ve boru hattı yapımı gerçekleştirilecek. Bu işlemler özel sektöre ihale edilecek. Irak’ın beş sahasında üretilecek yıllık 10 milyar metreküp gaz bir boru hattıyla Türkiye’ye taşınacak. Hattın Irak’ta kalan kısmı genel olarak daha dayanıklı olduğu için 48 inçlik borulardan yapılacak. Gaz üretimi içinse mevcut doğalgaz sahasında, yakın süreçte yaklaşık 2 milyar do lar seviyesinde bir yatırım yapılmasının gerektiği belirtiliyor. İLOPİ’DEN CEYHAN’A Irak’tan gelecek olan hat SilopiŞırnakD.Bakır yolunu izleyecek, D.Bakır’dan da Adana Yumurtalık’a gelecek. Yumurtalık’ta bir Sıvılaştırılmış Doğalgaz Terminali yapılacak. Buradan Ceyhan’a uzatılacak hat ile de bu sıvılaştırılmış doğalgaz dünya pazarına çıkacak. Hatta ilişkin çalışmalara 2009 yılının 2. yarısından sonra başlanabileceği belirtiliyor. S Uzmanlara göre Türkiye’de bu yıl ‘sıfırdan’ gelip yatırım yapmak hayal olacak Yabancılar kârlarını çekebilir İSTANBUL (AA) Deloitte Türkiye Yönetici Ortağı Hüseyin Gürer, Türkiye’ye gelen yabancı yatırımcının yaratılan katma değer sonucu ortaya çıkan kârı çekmek isteyebileceğini belirterek, “Türkiye’nin gerçek durumunu aslında o çıkışlar belirleyecektir’’ dedi. Gürer, Türkiye’ye son 3 yılda 50 milyar dolar civarında doğrudan yabancı yatırım geldiğine değinerek, bu yabancı yatırımların Türkiye’de genişlediğini ve büyüdüğünü, söz konusu kuruluşların artık kazanç elde edeceklerini söyledi. Bundan sonra asıl dikkat edilmesi gereken konunun bu olduğuna dikkat çeken Gürer, şöyle devam etti: “İşte bu açıdan Türkiye olumsuz etkilenebilir. Yabancı yatırımcı, yaratılan katma değer sonucu ortaya çıkan kârı çekmek isteyecektir. O çıkışlar, aslında Türkiye’nin gerçek durumunu belirleyecek. Şu anda beklediğimiz çıkışların olmadığını görüyoruz. Ancak bunların geleceği günler de olacak. O zaman hükümetin elde edilen kârları Türkiye’de kalacak şekilde bir cazibeye oturtması bence en önemli konulardan biri.’’ Artık dünyadaki fonların daha fırsatçı hareket ettiklerine dikkat çeken Gürer, “Dolayısıyla Türkiye açısından artık bugün sıfırdan yatırım türü söz konusu olmayacak. En azından bizim hayal ettiğimiz gibi... Ne olacak? Mesela Türkiye’de, sıfırdan gelip burada perakende sektöründe yatırım yapmaktansa, hazır bir şeyi alıp bunu takip eden 3 yıl içinde daha büyük bir dev haline getirme anlayışını gözlemliyoruz’’ diye konuştu. Gürer, “Türkiye’de bu yıl 1012 milyar dolarlık birleşme ve satın alma olabilir’’ dedi. Aras son yolculuğuna uğurlandı İstanbul Haber Servisi Aras Holding Yönetim Kurulu Başkanı, Cumhuriyet Gazetesi Danışma Kurulu Üyesi Celal Aras (51), İstanbul’da son yolculuğuna uğurlandı. Yaşamını kaybeden Celal Aras’ın cenazesi, Beykoz Kavacık’ta bulunan Aras Holding binasında gerçekleştirilen törenin ardından Teşvikiye Camii’ne getirildi. Aras’ın cenazesi, öğleyin kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Cenaze törenine Aras’ın eşi Meral Aras, kızı Evrim, oğlu Baran Aras ve aile yakınlarının yanı sıra Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Kulübü yöneticileri, Fenerbahçe nerbahçe bayrağı ile sarılı olduğu görüldü. 1957’de Kars’ın Selim ilçesinde doğan Aras, ilk, orta ve lise öğrenimini ailesinin memuriyeti nedeniyle değişik yerlerde tamamladı. Gazi Üniversitesi Eğitim Bölümü’ne devam eden Aras, 1979 yılında ticarete atıldı. Bu dönemde Türkiye için yeni bir organizasyon sayılabilecek “doğrudan pazarlama” yöntemi ile büyük başarılar elde etti. Sıcak satış yönetimine dayalı olan doğrudan pazarlama anlayışı ülkemizin pazarlama metot ve stratejilerine yeni bir soluk getirirken “Aras yürüyen mağazalar zinciri”ni dev bir pazarlama organizasyonuna dönüştürdü. 1989 yılında Aras Kargo’yu kurdu. Celal Aras evli ve iki çocuk babasıydı. Ali Koç yönetim kurulunda Aras’ın cenazesi Teşvikiye Camii’ndeki törenin ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Ülker Antrenörü Bogdan Tanjevic, Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel, eski TBMM Başkanı İsmet Sezgin, işadamı Çetin Nuhoğlu ve Aras Kargo çalışanları katıldı. CHP Genel Baş kanı Deniz Baykal’ın çelenk gönderdiği törende, Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı oyuncuları da hazır bulundu. Törende Aras için bir taziye defteri de açıldı. Aras’ın tabutunun bir kısmının Fe Ekonomi Servisi Koç Holding, geçen yıl boşalan iki yönetim kurulu üyeliğine atama yaptı. Koç Holding’den yapılan açıklamaya göre, şirketin yapılan yönetim kurulu toplantısında, geçen yıl boşalan yönetim kurulu üyeliklerine, Ali Yıldırım Koç ile Siemens’in eski üst yöneticisi Prof. Dr. Heinrich v. Pierer’in getirilmesine karar verildi. Yönetim kurulu üyeliklerinin ikisi, holdingin üst yöneticisi Bülent Özaydınlı’nın ayrılması ve Dr. W. Wayne Booker’ın vefat etmesi üzerine boşalmıştı. minde (198895) köşkten ayrılan Attali önce BERD (Avrupa Kalkınma ve Yeniden Yapılanma Bankası) (1991) kurucu başkanı olarak çalışır. 1993’te BERD’i aşırı harcamalar skandalıyla olaylı bir biçimde terk eder. Daha sonra kendi danışmanlık şirketini kurar. Hemen hemen tüm eserleri “Çok Satanlar” listelerinden inmeyen kişiliğin sürekli iktidarlarla içiçeliği lükse bağımlılık, nüfuza tapınmak gibi tutkuları da beraberinde getirmiştir. Bir de liberal solculuktan sosyal liberalizme transferini... ??? Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy bundan 6 ay önce, “Bütün önerilerinizi yerine getireceğime söz veriyorum” diyerek, “dostu” Jacques Attali’ye “Fransa’nın gelişmesindeki engelleri aşma yolları” raporu hazırlaması görevini “emanet etti”. Attali, aralarında 22 büyük şirket ve bankafinans kurumu yönetim kurulu başkanı ve/veya genel müdürü, tanınmış liberal avukat ve iktisatçı, muhafazakar gazeteci ve yazarın olduğu, ancak örneğin hiçbir aktif sendikacının yer almadığı 43 kişilik bir komisyon eşliğinde hazırladığı 316 öneriden oluşan “Sihirli İksir”ini 23 Ocak’ta tantanayla başkana sundu. İksir patronlara zil takıp oynatırken, Sarkozy de üç nokta hariç tüm önerileri yerine getireceğine söz veriyordu. Paris taksi pazarının korporasyon mengenesinden kurtarılmasından, ilkokullara ekonomi dersleri koymaya; emeklilik yaşına konan sınırı kaldırmaktan, bilimsel araştırma kurumlarının bütçelerinin yüzde 80’inin özel fonlardan sağlanmasına; 2008’den başlayarak kamu harcamalarının her yıl yüzde 1 azaltılmasından (yani yılda 20 milyar avro), tüketim maddelerinin dağıtım ve satış mekanizmalarını denetleyen mevzuatların hafiflemesine; vilayet yapılarına son verilmesinden, nüfusu 50 bini aşan yerleşim birimlerine çevreci teknolojileri zorunlu kılan “Ecopolis” projelerine geçilmesine; yeni göçmenlere kapıların açılmasından Fransa’yı finans dünyasının merkezi kılmaya uzanan dâhiyane (!) bir takım reçeteler gazetelerde boy boy sergilendi. ??? Fütürolog, başkahin Jacques Attali’nin külahından çıkarttıkları arasında kuşkusuz göze, kulağa, akla güzel gelen bir dizi önlem mevcut. ANCAK ! Fransızlar Cumhurbaşkanının “Seçim programı”, üstüne hükümetin “Eylem programı”, beğenmediyseniz tatlı niyetine Sarkozy’nin “Medeniyet Siyaseti” ve şimdi de Attali’nin “Sihirli 316 Önerisi”nden sonra, toz duman dinilince ortada hiç bir şey olmadığına aymağa başlamışlar gibi. Bakalım önümüzdeki 9 ve 16 Mart’ta yapılacak belediye seçimlerinde, “Yeter be, azıcık somut ciddiyet!” diyebilecekler mi? Ancak buralarda sorun azıcık oralardakini andırıyor. Hadi “yokluğu” deyip abartmayalım, ille velakin “muhalefet zaafı”... [email protected] eoliberal politikaların özellikle 1990 sonrası ülkemizde uygulanan IMF dayatmalı, daha nazik bir deyişle yönlendirmeli politikaların bir amacı ya da aracı da ücretleri baskılamak, reel ücretleri düşürmek, ücret artışını en azından verimlilik (prodüktivite) artışının altında tutmaktır. Yüksek reel faiz ödeyebilmek, döviz kurunu düşük tutabilmek, kâr marjındaki daralmayı engelleyebilmek en azından hafifletebilmek için ücretleri baskı altında tutmak, bir şekilde sınırlamak gerekir. Ülkemizde 1980 sonrasında reel ücretlerin azaldığı; ücret artışlarının en azından verimlilik artışının altında kaldığı, emekçi kesimin ekonomik büyümeden yeterli pay almadığı açıktır. Yasal düzenlemeler, asgari ücret artışının sınırlı düzeyde tutulması; sendikalaşma oranının düşüşü, sendika başkanlarının, işçi liderlerinin tutumu, enflasyon hedeflemesi, işsizliğin yaygın oluşu.. tüm bu etmenler, reel ücretlerde düşüşe neden olmakta, emekçi kesimin refah payını azaltmaktadır. “İşçiyi emekçiyi enflasyon altında ezdirmeyeceğiz” genel bir slogandır. Görünüşte emekçinin ücretine en azından, enflasyon oranında zam yapılacağı sözünü ya da vaadini taşımaktadır. Ancak enflasyon hedeflemesini gerçekçi tutmaz, zaten gereğinden daha düşük hesaplanan enflasyon farklarını N YORUM ÖZTİN AKGÜÇ Ücretlerin Baskılanması lasyonun ölçülmesinde ne ölçüde anlamlıdır? En azından tartışılabilir. 2007 yılında İTO’nun (İstanbul Ticaret Odası’nın) ücretliler geçinme endeksine göre fiyat artış hızı yüzde 12.48’dir. Ücretler arttırılırken, en azından İTO’nun İstanbul ili ücretler geçinme endeksinin esas alınması yerinde olur. Ücret düzeyinin yalnız ücretliler geçinme endeksine göre düzeltilmesi de yeterli değildir. İşçi veriminde artışın, prodüktivite artışının da ücretlere yansıtılması gerekir. Artan verimlilik, ücretlere yansıtılmazsa reel ücretler dolaylı bir biçimde baskılandırılmış olur. Zaman içinde, ileri teknoloji, deneyim artışı, eğitim, daha iyi organizasyon, işyerinde iş akışının, yerleşme planının iyileştirilmesi doğal olarak işçi verimliliğini arttırmaktadır. Artan verim, reel ücret düzeyini yükseltmelidir. Enflasyonla işsizlik arasında ters yönde bağlantı olduğu; enflasyonun en azından ılımlı ölçüde hızlandığı dönemlerde işsizlik oranının düştüğü, işçiler daha çok nominal ücretin korunması da geç öder ya da ödemezseniz, sonuçta ücretleri baskılamış, reel ücreti düşürmüş olursunuz. Günümüzde ücretler konusunda alalama böyle bir yöntemle yapılmakta, işçi sendikalarından, işçi liderlerinde de pek tepki gelmemektedir. Zaten bazı sendika, fedarasyon, konfederasyon başkanları işçi temsilciliğinden daha çok işveren temsilcisi, hükümet sözcüsü ya da yalakacı izlenimi vermektedir. Rakamsal olarak işçi ücretlerinin nasıl baskılandığını nominal ücret artışının fiilen nasıl fiyat artış hızının (enflasyonun) altında kaldığını ortaya koymaya çalışayım: 2007 yılı için TÜFE artışı yüzde 4.0 olarak hedeflenmişti. TÜİK’in hesaplamalarına göre TÜFE artışı yüzde 8.39 oldu. Bu fark ödense dahi, geç ödeme yapılacağından, emekçinin reel ücreti yine de bir ölçüde kayba, erimeye, erozyona uğrayacaktır. Kaldı ki, ücretlerin enflasyona göre düzeltilmesinde TÜİK’in, tüketici fiyat endeksinin esası alınması ne ölçüde sağlıklıdır? TÜFE, emekçiler açısından enf na özen gösterdiklerinden reel ücretlerdeki gerileyişin emek talebini arttıracağı savunulmuştur. 1958 yılında ortaya atılan İngiliz iktisatçının kendi adıyla bilinen ‘Phillips Eğrisi’, enflasyonla, işsizlik oranı arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Ancak ampirik bulgular ‘Phillips Eğrisini’ doğrulamamış; bulgular enflasyon hızlandıkça işsizlik oranının düşeceği genel savını kanıtlamamıştır. Ekonomide durgunluk gözleniyor ve/veya bekleniyorsa; reel ücretlerde gerileyiş, ekonomideki toplam talebi azaltarak, ekonomik durgunluğu daha da derinleştirir. Durgunluk beklentisinin olduğu bir ekonomide, yatırımların hızlanarak emek talebini arttırması da beklenemez. Yaygın bir işsizliğin yanı sıra çalışanların reel ücretlerinde gerileyiş ekonomik durgunluğu daha da derinleştirir. Türkiye’de işçi sendikaları işlevlerini tam yerine getirmemekle beraber, geçmişte bir anlamda ücret sendikacılığı yapmışlardır. Günümüzde sendikalar, reel ücreti korumak gibi bir işlevi dahi yerine getirmemektedirler. Sendikacılığa dinsel, politik öğeler katan, neoliberal politika izleyen hükümetlerin dümen suyuna girmiş belki de yaşamları boyunca üretken olamamış, kendi ayakları üzerinde duramamış sendika başkanlarından, yöneticilerinden de farklı bir tutum beklemek, aslında aşırı iyimserlik olur. Servet bir avuç zenginde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Ticaret Odası (ATO) bankalarda bir milyon YTL’nin üzerinde hesabı bulunan yatırımcı sayısının ise 18 bin 734 olduğuna dikkat çekti. ATO’nun “Paranın Efendileri” araştırmasına göre, bankalar ve sermaye piyasası aracı kuruluşlarında toplam 76 milyon 157 bin 937 bin hesap bulunuyor ve 2007 sonu itibarıyla bu hesaplarda toplam 390.3 milyar YTL yer alıyor. Mevduatların yaklaşık yüzde 40’ı, hisse senetlerinin yüzde 70’i ve menkul kıymet yatırım fonlarının ise yüzde 14’ü, bir milyon YTL ve üzerinde para bulunan hesaplarda kontrol ediliyor. Araştırmanın sonuçları şöyle: ? Bankalarda Türk yurttaşlara ait 72 milyon 675 bin hesapta, toplam 333.5 milyar YTL bulunuyor. Bu tutarın yüzde 38.7’sini oluşturan 128.9 milyar YTL’lik bölümü, bir milyon YTL’nin üzerinde para bulunan 18 bin 734 hesapta tutuluyor. ? İMKB’de payı yüzde 27.6 düzeyinde bulunan Türk yatırımcıların portföyünün değeri 31.1 milyar YTL. Türk yatırımcıların sahip olduğu hisse senetleri portföyünün yüzde 68.3’ünü oluşturan büyük bölümü bir milyon YTL ve üzerinde parası bulunan 2 bin 123 yatırımcı tarafından kontrol ediliyor. Bu hesaplardaki para ise 2007 sonu itibarıyla 21 milyar 251 bin YTL olarak hesaplanıyor. ? Borsadaki hisselerin yüzde 72.4’ünü, 6 bin 686 yabancı yatırımcı kontrol ediyor. Yabancı yatırımcıların 4 bin 774’ünün 301 milyon YTL’yle nispeten düşük tutarda bir portföyü bulunmasına karşın bir milyon YTL’nin üzerinde bir portföy yöneten 1912 yabancı yatırımcının toplam 81.3 milyar YTL’lik dev bir hisse senedi varlığı bulunuyor. Söz konusu tutar İMKB’deki hisse senetlerinin yüzde 72.1’ini oluşturuyor. ? Bir milyon YTL’nin üzerinde bir portföyü bulunan 4 bin 35 Türk ve yabancı yatırımcı toplam 102.6 milyar YTL ile borsanın yüzde 91’ini kontrol ediyor. ? 313 yatırım fonuna, 2 milyon 567 bin yerli, 17 bin de yabancı yatırımcı yatırım yaptı. Yatırım fonlarının 25.6 milyar YTL’si bulunurken yabancıların yatırım fonlarındaki parası ise 263 milyon YTL ile nispeten düşük düzeyde kalıyor. Yerli yatırımcıların yatırım fonlarına yaptığı yatırımların da önemli bir kısmını, sayıları bin 297’de kalan bir avuç yatırımcı kontrol ediyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle