Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 ‘Babasının kemiklerini sızlattı’ Tarkan TEMUR Deniz UZUNKALE Türk edebiyatının önemli isimlerinden Aziz Nesin’in oğlu Prof. Dr. Ali Nesin’in, AKP ve MHP’nin üniversitelerde türbanı serbest bırakma girişimini destekleyen bildiriye imza atmasına tepkiler sürüyor. Ali Nesin’in türban desteğine, 2 Temmuz 1993’te Sıvas katliamında yaşamını yitirenlerin yakınları ve çeşitli Alevi dernekleri, “Ali Nesin, babası Aziz Nesin’in kemiklerini sızlattı”, “Sıvas’ta katledilenler bugün yaşasaydı kahrolurdu” yorumlarıyla karşılık verdi. Prof. Dr. Ali Nesin’e Sıvas katliamında yaşamını yitiren aydınlarımızın yakınları ve Alevi dernekneklerinden gelen tepkiler şöyle: Refika Bezirci (Sıvas katliamında öldürülen yazar Asım Bezirci’nin eşi): Ali Nesin’in fikirlerini çok yadırgadım. Babası Aziz Nesin son derece ilerici bir insandı. Öyle bir babanın oğlunun türbana destek vermesini çok yadırgadım. Geleceğin Türkiye’sine karanlığın gölgesi düştü. Ali Nesin’i kınıyorum. Geleceğe dair biraz umutsuzum. Aydın kesimin biraz daha hareketli olması, meydanlara çıkması lazım. Sıvas katliamında ölen aydınlar bugünleri görseler kahrolurdu. C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 8 ŞUBAT 2008 CUMA Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na Açık Mektup bir iki hatırlatma ile tüketmiş ve sonunda da, ardında bir deve yükü belge bırakıp gitmiştir... ? Sayın Abdurrahman Yalçınkaya, 22 Temmuz seçimlerinden sonra olan bitenleri biliyorsunuz: Yüzde 46’lık bir sonuç AKP’yi tam “şirretliğe” götürmüş, girişimleriyle de toplum kaygılar içindedir. Yeni bir anayasa tartışması beklerken, türbanın üniversitede serbest bırakılması gündeme alınmıştır: AKP ile MHP’nin anlaşmasıyla, konu kesinleşmiş gibidir. Müslüman dünyanın en gerici güruhunun icat ettiği ve bize de ithal edilen türban, dinsel ve siyasal bir simge olarak böylece kamuda yerini almış olacaktır. Türbana yolları açmak için düşünülenler ise anayasada ve yasalarda zorlamalardır. Bütün bunlar, iptale açık durumdadır. Bunların ayrıntılarını size hatırlatmak ayıp olur. Anayasanın laik düzenine korkunç bir müdahaledir yapılan. “Çene altı” müdahale gülünçtür. “Düzenleme üniversiteyle sınırlı kalacak” diye verilen güvence de havadadır: Üniversiteler karışacak ve oradan liselere ve kamuya da taşacaktır anarşi. Bir de, türbanlı olarak üniversiteyi bitirecek kızı bekleyen sorunlar! Neresinden bakılsa, dram! Bunu, bir düşman olsa tertiplemezdi... Gelip durduğumuz noktada ise yapılacak şu: Toplum çıkmazlar içinde çırpındığında onu kurtaracak güçleri, hukuk dışından bekleyenler az değil. Oysa, hukukun önceden hazırladığı garantiler var; anayasal çerçeveyi zorlayan ve dışına çıkan siyasal partiler, bir prosedürden sonra kapatılır. Batı hukukunda bunun örnekleri var ve biz de ordan almışızdır. Özetle, AKP’nin kapatılmasını Anayasa Mahkemesi’nin önüne getirmek gerekiyor. Bu size düşüyor. Bunu yaptığınızda, bir genel ferahlama göreceksiniz. Anayasa Mahkemesi de, sanıyoruz, ülkemizi bir beladan kurtaracaktır. Derin saygılarımla... KARDEŞİNİN TEPKİSİ Babamın eleştirmeni ürbanın yükseköğrenimde serbest bırakılması T için anayasal düzenleme yapılmasına destek verenler arasında bulunan Ali Nesin’e en büyük tepki, kardeşi Ahmet Nesin’den geldi. Ahmet Nesin, Prof. Dr. Ali Nesin’e yazdığı mektubunda, “Babam, Aziz Nesin’in en büyük eleştirmeni olarak ‘Korkudan Korkmak’ ya da ‘Ah Biz Ödlek Aydınlar’ kitaplarını birkaç kez daha oku. Babam haklıymış, onun en büyük eleştirmeniymişsin ama yüzüne söyleme cesareti gösterememişsin” sözlerine yer verdi. bir düşünce için ifade özgürlüğü veya demokratik özgürlükler yaklaşımı sergilemek demokrasinin intiharından başka bir şey değildir. Çünkü o zihniyet hâkim olduğunda, ne düşünce ve ifade özgürlüğü ne de demokrasi kalacaktır. Bilim insanlığı objektif olmayı gerektirir ama bir zihniyet objektifliği yok edecekse, demokrasiyi bir amaç değil araç olarak görecekse, laik Cumhuriyeti ortadan kaldırıp şeriatı hâkim kılacaksa, bizim penceremizden bu zihniyete objektif yaklaşılması olanaklı değildir. Demokrasiyi kullanarak, demokrasinin ortadan kaldırılmasına izin verilmemesi gerekir. Ali Yıldırım (Alevilik Araştırmaları Merkezi Başkanı): Prof. Dr. Ali Nesin türbana destek veren tavrıyla, ciddi bir aymazlık içinde olduğunu gösterdi. Aziz Nesin’in, mezarında kemikleri sızlıyor. Nesin’in, dincilere, gericilere karşı tavrı çok netti ve Alevi toplumu ile dayanışması, bu net tavrından kaynaklanıyordu. Kuran kursları, türban özgürlüğü, Aziz Nesin’in karşı olduğu hususlardı ve masumane başlayan sürecin nereye uzanacağını doğru tahmin ediyordu. Türban da kişisel özgürlükler bağlamında değerlendirilmemeli, çünkü sürecin sonu yakın tarihimizden biliniyor. Ali Kenanoğlu (Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı): Ali Nesin’in yanıldığı nokta, türbana özgürlük girişiminde bulunan siyasi grubun amacının, sadece kendi inançlarının serbestliğini sağlamak olduğu gerçeği. Bu zihniyet, diğer taraftan da farklı inanç sahiplerine baskı uygulayacak. Solcuların şunu unutmamaları gerekir, İran Devrimi’nde solcular Şah’ı devirmek adına Humeyni’yi desteklemişlerdi, ancak devrim gerçekleştikten sonra solcular katledildi. Siyasal İslamın, yarın daha da güçlendiğinde ilk hedefi solcular olacak. Önce Ali Nesin’e saldıracaklardır. Mazlum Çimen (Nesimi Çimen’in oğlu): Türbanın üniversitelerde serbest bırakılması, kişisel hak ve hürriyetler açısından değerlendiren Ali Nesin’in söylediği gibi masum bir girişim değil. Ben türbanı, benim yaşamıma karşı bir yaşam dayatması olarak tanımlıyorum. Kişisel hak ve hürriyetler açısından bakılmasını bugün Türkiye gerçekleri doğrulamıyor. Türkiye’de siyasi malzeme olarak kullanılan türban takma serbestliğinin benim yaşamıma mücadele edecek bir anlayışa doğru evrileceğini biliyorum. Çünkü, Türkiye’de türbana, özgürlükler penceresinden bakmak, bizim hayatımızı altüst edebilecek, geçmiş acıların benzerlerinin yaşanmasına neden olabilecek bir gerçeğe doğru gidiyor. İslam ülkesine doğru evriliyoruz. Düşünen bir toplum olsaydık, ben de türbana karşı çıkmazdım, ama biz toplum değil güruhuz. DEMOKRASİNİN İNTİHARI Kâzım Genç (Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı): Prof. Dr. Ali Nesin’e, babasının kemiklerini sızlatmamasını öneririm. Sıvas katliamını yaşatan zihniyet, kendi ideolojisinden başka her zihniyeti yok etmeye kurgulanmıştır. Böyle Türbanın biçimsel mesajı Zeynep ŞAHİN ANKARA Türbanın kullanılış biçimindeki farklılıklar, siyasal simge olduğunu ortaya koyar nitelik taşıyor ve takanların benimsedikleri dünya görüşünü gösteriyor. Tarikatlara, hatta onların kolları olan cemaatlere göre bile ayrım gösteren türbanın kullanılma biçimi, “radikal İslam”a yakın olanlarla “Vakkocu türbancı” olarak adlandırılan kesimler arasında ise daha keskin farklar sergiliyor. Anayasal değişikliğe gerek duyulacak kadar “Türkiye’nin en büyük sorunu” olarak gösterilen ve AKPMHP ortaklığında üniversitelerde serbest kalması için uğraşılan türbanın, savunulduğu gibi “sadece inanç gereği” olmadığını, kullanılış biçimi ortaya koyuyor. Kuranıkerim’de “tek tip örtünme biçimi” belirtilmez ve buna ilişkin herhangi bir çerçeve çizilmezken Anadolu örtünmesi de “nizamilikten” uzakta. Buna karşın türbanın kullanılışı, tarikatlara ve cemaatlere göre farklılık gösteriyor ve örtünme şekline ilişkin oluşturulan çerçevenin dışına çıkılmıyor. Bu farklılıklar, kişinin mensup olduğu dini çizgiyi gösterirken o tarikat ya da cemaatin dünya görüşünü, siyasi yaklaşımını benimsediğini de ortaya koyuyor. Konu üzerine araştırmaları bulunan ilahiyatçılardan alınan bilgiler ile Nevzat Bölügiray’ın “Türban Savaşı 28 Şubat Süreci 3” kitabından Cumhuriyet’in yaptığı derlemeye göre, “siyasal simge olarak türban” ve kullanılış ayrıntıları şöyle: Nur tarikatından gelen ve Fettullah Gülen cemaatine yakın olan kesimde, türban alın kısmında ucundan hafifçe kı Anadolu usülü örtünme. vırılıp başı çok sıkı saracak şekilde örtülüyor. Çoğunlukla türban, başın üzerinden arkaya doğru uzayan şekliyle de kullanılıyor. Bunun için uzun saçlı olanlar, saçlarını yukarıya doğru topuz yapıyor. Kısa saçlılar ise vatka ya da yarım daire şeklinde bir sünger parçasını, saçına toka yardımıyla tutturarak, türbanın dik durmasını sağlıyor. Türban, boyundan da sıkıca sarılıyor ve iğne aracılığıyla tutturuluyor. Nakşibendiler, türbanı alnın ön kısmında bir iki parmak siper oluşturacak biçimde takıyor. Nakşibendilerin çarşaf kullananları ve daha radikal çizgide kalmayı tercih edenleri de var Fethullah Gülen cemaatine yakın olanları da... Bu yakınlığın ise AKP’nin iktidar olmasından sonra ortaya çıktığına dikkat çekiliyor. AKP’nin bu kesimleri aynı tabanda birleştiren nitelikte olduğu belirtilirken bu yakınlaşmanın örtünme biçimlerinin de ortak olmasını beraberinde getirdiği İran tarzı örtünme ne işaret ediliyor. Bu kesim, kamuda var olabilmek, toplumda kabul edilmek için örtünmesine farklı ayrıntılar da ekliyor. Buna göre, “modayı takip ederek giyinenler, desenli, renkli, ipek, saten, pamuklu gibi farklı kumaş türlerinden türbanı tercih edenler” bulunuyor; hatta bu kesim “Vakkocu türbancılar” olarak da adlandırılıyor. Son dönemde kendini gösteren “türban kuaförleri, tesettür modelleri” de bu kesime hitap ediyor. Kadiriler, türbanı yüzün her iki yanından hafif bolca aşağı düşecek biçimde kullanıyor. İran rejimini benimseyen ve siyah çarşafı yüzün üçgen biçiminde çok az bölümünün görüneceği şekilde takanlar Humeynici. İstanbul merkezli Mahmut Efendi diye bilinen cemaatten olanlar, çarşaf giymeyi tercih ediyor. Çarşaflar başta siyah olmak üzere, gri, koyu kahverengi, koyu bej gibi renklerden tercih ediliyor. Fethullahçı Nurcu örtünme. Başta siyah renkli olmak üzere büyük ebatlı, desensiz eşarp tercih edenler ve türbanı çene kısmı ile yanaklarının büyük bölümünü kapatacak şekilde bağlayanlar, radikal İslamcı. Türbanı omuzlardan aşağıya doğru sarkıtıyor, boyun altında tutturduktan sonra, uçlarını bolca göğüs ve sırt üzerinden sarkıtıyorlar. Anadolu’da ise belli bir örtünme tarzı yok. Örtünme, geleneklere ve coğrafi koşullara göre ortaya çıkıyor. Söz konusu tarikat ve cemaatler, örtünmeye “üniforma gibi” tek tip şekil verirken Anadolu örtünmesinde genellikle eşarp boyun altından iki ucu düğüm atılarak boyun ve saçın ön taraftan bir bölümü açık bırakılacak şekilde kullanılıyor. Bir başka bağlanış şeklinde ise “tülbent ya da yazma” diye bilinen ince örtü, boynun arkasından bağlanıyor ve yine saçın önden bir bölümü, uzunsa arkadan örtünün altından sarkan bölümü ile boyun açıkta kalıyor. Çizimler: HAKAN ÇELİK. ayın Abdurrahman Yalçınkaya,İyi hatırlayacaksınız, AKP, 2002’de iktidara geldikten sonra, ilk işi, türban, imam hatipler ve Kuran kursları oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, küllenmeye yüz tutmuş bu konuları, eşeleyip harlayarak himayesine aldı. Bir yandan da, hızla “kadrolaşma”ya gidildi. Çok geçmeden, laik Cumhuriyet’in kurumlarına saldırma başladı: 2003’te, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nu, kısaltılmış adıyla TÜBİTAK’ı, baltalaması bir ilktir ve arkası gelir. AKP’nin bilim düşmanlığı ve dinciliği de açığa çıkar. Türbanı, bir dinsel ve siyasal kisve olduğu için, laikliğe aykırı bularak, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek mahkemeler, üniversiteler dahil eğitimde yasaklamışlardır. 2004’te, bir dava vesilesiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu tutuma katılınca, AKP ayağa kalktı. Avrupa Birliği’ne katılma aşkıyla tutuşan parti, sistemin en yüksek mahkemesine karşı çıkıyordu; giderek, türban takımını teşvik etmiş oluyordu. Bu tavır, bir cinnete dönüşür. İmam ve hatiplere üniversiteleri açma gayreti; Kuran kurslarını her kaydın dışında serbest bırakma; laik eğitimi çığırından çıkarma her adımda belli oldu ve ayyuka çıktı. Muhalefet karşı dursa da, boşa gitti. Bugün Türkiye’de çağdışına kaymış bir eğitim varsa, bunun günahı başta AKP’ye aittir. Bunlar olurken, ülkenin iktisadi ve sosyal yönden kayıpları da korkunçtur. Ne var ki, bu kayıplar olmayabilirdi: AKP’nin, birinci dönemde yaptıkları, Anayasa Mahkemesi’nin önüne getirildiğinde kapatılması için yeterdi. Ancak, liberalizmi geliştiriyor, memleketi kalkındırıyor, Avrupa Birliği’ne gireceğiz gibi havada iddialar basiretleri bağlamıştır. Karar mevkiinde bulunanların vurdumduymazlığı da rol oynadı: Birinci dönemde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı makamında oturan Nuri Ok, o yılları AKP’ye S LE MONDE’UN YORUMU ‘Türbana karşı büyük seferberlik’ PARİS (ANKA) Türkiye’de türban yasağının üniversitelerde kaldırılmasına yönelik anayasa değişikliklerine karşı cumartesi günü Anıtkabir’de düzenlenen protesto eylemi dünyada yankılandı. Fransız Le Monde gazetesi, eylemi değerlendirdiği haberde “Türkiye’de İslami örtüye karşı önemli seferberlik” ifadesini kullandı. On binlerce göstericinin, “Türkiye laiktir, laik kalacak”, “Hükümet istifa” ve “Hepimiz Atatürk’ün askeriyiz” gibi sloganları atarak hükümetin türban yasağını kaldırma projesini protesto ettiklerini kaydeden gazete, protesto eylemine 100 bin kadar kişinin katıldığını yazdı. AKP’nin, söz konusu yasağın vicdan özgürlüğü ve eğitim hakkına aykırı olduğunu söylediğini kaydeden gazete, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın ise projeyi AB süreci için gerekli bir reform olarak sunduğunu belirtti. Ancak projenin ordu, yargı ve üniversitelerin yönetimlerinde yoğunlaşan, laiklik ilkesinin “katı” bir biçimde uygulanmasından yana çevrelerde tepki yarattığına dikkat çekilen haberde, rektörlerin “önerilen değişikliklerin Cumhuriyetin laiklik ilkesinin ortadan kaldırılmasını hızlandıracağı” tahmininde bulunduklarını, üniversitelerdeki “kaos” ve “çatışma” riskine karşı uyardıkları kaydedildi. alarısı kılığında giyinmiş iki genç kız kafeden içeri girdi. Tek başına masada oturan ve kitap okuyan adam, bu ilginç kıyafetli kızlara bakmadı bile. Okumaya ve not almaya devam etti. Kızlar arıya benzemek için burunlarının ucuna siyah noktalar koymuşlar, kafalarına arı duyargalarını anımsatan bir kukuleta geçirmişlerdi. Sırtlarındaki arı kıyafetleri onlara pek yakışmıştı. Masalarına oturdular, garsona yemeklerini söylediler, keyifle sohbetlerine devam ettiler. Kimse de onlara neden böyle giyindiklerine ilişkin meraklı bir bakış bile yöneltmedi. Orta Almanya’da fasching adı verilen karnaval başlamıştı. Düsseldorf’ta, yüz binlerce Alman, şehrin merkezindeki uzun ana caddeyi tıka basa doldurmuşlardı. İçki içiyorlar, şarkı söylüyorlar ve dans ediyorlardı. Giysileri rengârenk ve çeşitliydi. Balarısı haline gelmiş olan da vardı, aslan kılığına girmiş olan da. Kimisi polis giysileri içindeydi, kimileri rahip ya da rahibe. Arap şeyhi kılığına girmiş olanı mı ararsınız, yoksa eski bir deniz askeri kılığına girmiş olanı mı?.. Bazı erkekler etek giymişler, bazı erkekler ise fahişe kılığına girmeyi tercih etmişlerdi. Karnavala, her yaştan Alman katılmıştı. Bunların arasında 80’lik nineler ve dedeler olduğu gibi, yeni doğmuş bebekler de çocuk arabalarının içinde eğlencenin B SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR bir parçası haline gelmişlerdi. ??? Düsseldorf’un pek alışık olmadığı bir kalabalığın ortasında dolaşıp, eğlenen Almanları seyrederken, değişik duygulara kapıldım. Bu ülkede kıyafet bir sorun değildi. O soğukta son derece çıplak ve seksi giyinen de vardı, tamamen kapalı giyinen de. Kafede bir Alman kadın müzisyenle sohbete daldık. Türkiye ile ilgili birisi olduğu için başörtüsü tartışmalarını sordu. Anadolu üniversitelerinde bütün kızların bu sürecin sonunda kapanmaya zorlanıp zorlanmayacaklarını merak ettiğini söyledi. Evet, ülkemizle ilgili Almanlar bazı endişeler içindeydiler. Ne olacaktı bu Türkiye’nin hali? Aslında ben iki gün bile olsa bu bitip tükenmeyen gerginliklerden ve tartışmalardan uzak kalmak istiyordum. Mümkün değildi. ??? Cep telefonuma Dağlıca’da kaçırılıp, daha sonra teslim edilen 8 askerin serbest bırakıldığı haberi geldiğinde çok sevindiğimi fark ettim. O çocukları tanımı Düsseldorf’ta Karnaval... yordum. Ama içimizden herhangi birinin oğlu olabilirlerdi. Kaçırılmışlardı. Henüz yirmili yaşlarındaydılar ve analarının kucağından kalkıp dağlarda hiç alışık olmadıkları koşullarda ellerinde silah ölümle yüz yüze gelmişlerdi. Profesyonel asker değillerdi. Belki korkmuşlardı. Belki de yeteri kadar iyi çarpışamamışlardı. Bütün bunlar mümkündü. Sonra da kaçırıldıkları yerde her an ölümle burun buruna geleceklerinin ne olacağı kaygısına düşmüşlerdi. Ölüm korkusunun, silah tehdidi altında gazetelere, televizyonlara açıklama yapmak durumunda kalmanın ne anlama geldiğini yaşamayan bilemez. ??? O gencecik çocukların sırtına çok ağır yükler yüklendi ve çok ağır cezalarla yüz yüze geldiler. Bu hepimiz açısından bir vicdan sorunuydu aynı zamanda. Kimse çocuğunun ölmesini, yaralanmasını istemezdi. Birilerinin onlara “ölümün üzerine yürüyün” demesini de “neden ölmediniz” diye sormasını da anlayamazdı. Bu çocukların bunca büyük travmanın ardından bir de ağır cezalarla yargılanması, büyük bir psikolojik baskı altına alınması acıydı. Kaldırılması zor bir durumdu. Aileleri için ise bu acı iki kat daha fazlaydı.Tahliye edildikleri haberine sevindim. Kimin çocuklarıydı? Nasıl bir psikolojik durum içindeydiler bilmiyorum. Ama ben, onların yaşadıklarına ve karşılaştıklarına baktığımda kendimi iyi hissetmiyordum, onların yüz yüze geldiği acımasızlığı kabullenemiyordum. ??? Almanlar, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana istikrarlı bir sistem kurmuşlardı. Acı ve ölüm onlara epeyce uzaklaşmıştı. Biz ise İkinci Dünya Savaşı’nın acılarından uzak kalmıştık ama, bu son 60 yılda yaşadıklarımız da katlanılır şeyler değildi. Onlarca aydınımız öldürüldü. On binlerce insanımız askeri cezaevlerinde acılar çektiler. Hâlâ düşüncenin önündeki engeller kaldırılamadı. Hâlâ aydınlarımız ölüm tehdidinden kurtulamadılar. ??? Ne olacak bu Türkiye’nin hali diye merakla yüzüme bakan genç Alman müzisyen kadına, ne cevap verebilirdim ki! En iyisi eğlenen kalabalığın içine dalmak ve Türkiye’yi bir süre düşünmemekti… Bu mümkün müydü? Sanmıyorum… oralcalislar?cumhuriyet.com.tr ‘AB İLKELERİYLE ÇELİŞMEZ’ Lagendijk: Türban serbest bırakılmalı Dış Haberler Servisi Avrupa Birliği (AB)Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk başörtüsünün üniversitelerde serbest olması gerektiğini savundu. Türkiye Enstitüsü tarafından Hollanda’nın Utrecht şehrinde düzenlenen “Türkiye’deki demokratikleşme ve modernleşme” konulu konferansta konuşan Lagendijk, İngiltere’yi ve kendi ülkesi Hollanda’yı örnek göstererek başörtüsü yasağının kalkmasının AB ilkeleriyle çelişmediğini ileri sürdü. AKP’nin bu yöndeki çalışmalarını desteklediğini belirten Lagendijk, AKP’nin “sivil anayasa” girişimine de destek verdiğini söyledi. Lagendijk, “Türkiye’nin enerji tükettiği birçok ideolojik konu, yeni anayasa ile çözülebilecek” diye konuştu.