05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C haberlerin devamı Irkçı saldırı şüphesi duyan Türk toplumu, feci olayın en kısa zamanda aydınlatılmasını istiyor 8 ŞUBAT 2008 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Eylemlerin Önleme Dönüşemediği Dönemde: Alkışlanacak Bir Ses argıtay Başkanvekili Osman Şirin’in yazılı bir metne bağlanmadan yaptığı konuşma, AKPMHP ortaklığına yargının son uyarılarını içeriyor ve olmaz’ların olur’a çevrilmesindeki olanaksızlığa değiniyor. GülRTE ve Arınç üçgeni çoğunluğu ellerinde tuttukları TBMM’nin üstünde herhangi bir gücün olmadığını sık sık yineliyorlar. TBMM elbette Cumhuriyet’in ve demokrasinin kalbidir ama, nereye kadar? Yargıtay Başkanvekili Şirin konuşmasında, bu soruya çok açık bir dille yanıt veriyor: “…Mutlak surette o yetkiler kendilerinindir ama o yetkiler hiçbir Meclis’in dahi gücünün ulaşamayacağı, yaşamımızın vazgeçilmezi olan laiklik ilkelerine dokunmaya imkân tanımaz, istesek de tanınamaz…” diyor. GülRTE(Anıtkabir’deki görkemli eylemi teneke çalmaya benzeten) Arınç’tan kurulu üçlünün beş yıldır anlamazlıktan geldikleri gerçek budur. Türbanı başörtüsü adı altında yutturmaya çalışan RTE iktidarının anayasanın 2. maddesindeki değiştirilmesinin önerilemeyeceği laiklik ilkesi ile çatışması da bu nedenden ileri gelmektedir. AKP, şimdi bütün gücüyle türbana yasal “muafiyet” tanımaya yönelen girişimine saygılı olduğunu savunduğu anayasa ile karşılamaya çalışıyor. Fakat bu saygıyı somut biçimde kanıtlamaya sıra gelince elinde Kuran yan çiziyor. Bu davranışlarının kanıtını aramaya gerek yok; ortada. Yargıtay adına konuşan Osman Şirin’in belirttiği gibi; “Cumhuriyetin vazgeçilmez temel dayanağını oluşturan ve Yüksek Mahkeme kararlarıyla çerçevesi çizilmiş olan laiklik ilkesinin ‘doğrudan veya dolaylı yeni düzenlemelerle zayıflatılması’ kesinlikle kabul edilmez.” RTE artık doğrudan düzenlemelerle laiklik ilkesini zayıflatmaya çalışıyor. ??? AKP’nin laik rejimi ne denli sindiremediği Bakanlar Kurulu’ndan sonra basına açıklamalar yapan Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in sözleriyle kanıtlanıyor. “Bu konuda söz sarf edenlerin Cumhuriyetin ve onun temel nitelikleri konusunda ne kadar hassas iseler sorumlu mevkide olan kişiler de (yani RTE de) ‘kişisel’ olarak onlardan daha hassas” imişler. Oysa, “hassas” RTE; laiklik ilkesine duyarlılığını hafta sonu yaptığı konuşmalarda açıkladı. Türbanlıya anayasanın 2. maddesini, devrim yasalarını, çağdaş yaşamın gereklerini bir yana atmalarını öğütledi. Laikliğin kendilerine bu özgürlüğü verdiğini söyledi. Kim karşılarına çıkarsa laiklik ilkesine sarılmalarını salık verdi. Akıl hocası profesörlerden Ergun Özbudun gibi… O da Atatürk’ün kadınların giyim kuşamı konusunda hiçbir kısıtlayıcı hüküm getirmediğini öne sürerek AKP’nin türban bağımlılığına gerekçe bulmaya özeniyor. Özbudun’a ve benzerlerine Mustafa Kemal’in kılık kıyafet, şapka devrimlerinden sonraki poturdan pantolona, takkeden, festen şapkaya dönüşen toplum fotoğraflarını içeren bir albüm armağan etmeli ki; AKP’lilikten sıyrılıp kendilerine gelsinler. ??? Türbana ev sahipliği yapan RTE ile uzlaşma aramanın ne kadar beyhude bir çaba olduğu DSP Genel Başkanı Zeki Sezer’in RTE’yi ve ortağı Bahçeli’yi ziyaretiyle ortaya çıktı. Zaten bu fuzuli çabanın tek yararı da bu oldu. Türbana serbestlik kazandıran anayasal ve yasal değişikliklerle ilgili sürecin “uzlaşma” sağlanıncaya kadar “durdurulması”nı isteyen öneriyi RTE, reddetti. Sezer’in bu ziyareti sonuç alamayacağını bilerek yapmadığı söylenemez. O halde RTE’yi türban sürecini askıya almak gibi sonucu önceden bilinen bu ziyareti neden yaptı? Bir şeyler yapmış olmak için mi? Günümüzde tek somut karşı önlem Yargıtay Başkanvekili Şirin’den geldi. Daha önce Cumhuriyet’in temel ilkelerinin zaafa uğratılmayacağını belirten Yargıtay, “bugün de sözlerinin arkasında” olduklarını söyledi ve: “…Hukuken de arkasındadır. Hukuki eylemlerle de arkasında olacaktır” dedi. Örnek alınması gerekir: İlk kez Yargıtay gibi bir kurum “eylemden” söz ediyor. Güven aşılayan bu açıklamalar rahatlatıcı, umut verici. Elbette toplumsal tepkilerin somut eylemlere dönüştürülemediği bu dönemde! Almanya’da kuşku dumanı 9 Türk’ün feci şekilde ölümüyle sonuçlanan Ludwigshafen yangınını aydınlatma çalışmaları sürerken görgü tanıklarının açıklamaları kundaklama şüphesini arttırıyor. Herne kentinde bir Türk binasında meydana gelen yangında ise 7’si çocuk 16 kişi son anda kurtarıldı. Dış Haberler Servisi Almanya’nın Ludwigshafen kentinde Türklere ait binanın tamamen yanması sonucu 5’i çocuk 9 kişinin ölümünün üzerindeki sis perdesi kaldırılamadı. Herne kentinde, ikâmet edenlerin çoğunun Türk olduğu bir binada çıkan yangında facianın kenarından dönüldü. Henüz Ludwigshafen’de yanan binanın külleri soğumamışken Kuzey RenVestfalya Eyaleti’ne bağlı Herne kentindeki 4 katlı bir binada çıkan yangında 7’si çocuk 16 kişi dumandan zehirlendi. Polisin çabasıyla içerideki herkes kurtarılırken birinci katta başlayan yangının çıkış sebebinin araştırıldığı kaydedildi. BadenWürttemberg eyaletinde bulunan Backnang’daki 5 katlı bir binada çıkan yangındaysa 36 yaşındaki bir Alman zehirlenerek hayatını kaybederken binada yaşayanlar arasında Türk olup olmadığı öğrenilemedi. LaikAntilaik Çatışmasına Doğru mu? KP ve MHP’de zirve anlaşması tamamlandıktan sonra sıra, iki partinin sivri uçlarının demeç yarışına gelmiş görünüyor. İktidar ve ortağı, türban adımını gerçekten iyi niyetle atmış olsalardı, kamuoyunda beliren kaygıları anlamaya çalışır, toplumu sakinleştirmeye, birleştirmeye girişirlerdi. Bunun yerine tam tersi bir tavır takındıklarını görüyoruz. Bu tavır Türkiye’yi nereye götürür? Bize göre, iç çatışmanın içine sokar! İki partinin girişimi hemen her kesimde iç bölünmeleri de beraberinde getirdi. Şöyle düşünüyor olabilirler: Herkes birkaç gün bağırır çağırır, sonra susar... Hayır... Bu öyle bir olay değil. Tam tersine toplum içinde tartışıldıkça bugünden öngörmenin çok zor olacağı fay hatları yaratacak bir girişim. Şu değerlendirmemizi her fırsatta yinelememiz gerekecek: AKPMHP, türban sorununu çözmedi, başlattı! Eğer, bugünkü hava devam ederse, başlayan sorun yeni kıvılcımları da beraberinde getirecek. ??? 20. yüzyılda yeryüzünün neresinde nasıl bir terör yaşanmışsa, o acı Türkiye’de de yaşandı. Hem coğrafi konumumuz hem de iç dengelerimiz bunda önemli etken oldu. Soğuk savaş döneminde öne çıkan sağsol çatışması mı? Türkiye beş bin gencini yitirdi... Yeşil kuşak arayışlarının ortasına düşen AleviSünni çatışması mı? Anadolu sağduyusu çok ciddi sonuçlar doğurabilecek kıvılcımları, avuçlarının içinde acısını hissede hissede boğdu. Küresel mikro milliyetçilik dalgasından payını alan etnik terör mü? Zaman zaman dalgalanmalar yaşansa da Türkiye, PKK terörünün etnik savaşa dönüşmesini engelledi. ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra PKK terörü içerik ve hedef değiştirdi. Uluslararası sorunlara dayalı örgütsel terör mü? Ermeni terör örgütü ASALA, 50’den fazla diplomat ve görevlimizi katletti. Türkiye, bir örgüt tarafından en çok diplomatı öldürülen ülke unvanını elinde tutuyor! ??? Bütün bu terör olaylarının başladığı ve yükseldiği dönemlere ilişkin araştırmalar, belgeseller yapıldığında en çok işlenen durum şudur: Dönemin yöneticilerinin zaafı! Pek çok görevli, sorumlu, emekliliğe ayrıldıktan sonra dönemin olaylarını anlatırken, siyasilerin bakış ve kavrama eksikliğine ilişkin yaşanmış örnekleri kamuoyuna aktarmıştır... Korkarız ki bugün, girişte sözünü ettiğimiz laikantilaik çatışmasının tohumları ekiliyor ve siyasi sorumlular bilerek ya da bilmeyerek bu tohumların en iyi şekilde yeşermesi için elinden geleni yapıyor. Hangi amaçla olursa olsun, toplumu kuşkuya ve gerilime iten her adım, yeniden değerlendirmeye muhtaçtır. Oysa AKP ve MHP, dediğimiz dedik, çaldığımız düdük havasında. Kimi densizleri bir kenara koyarsak hemen tüm siyasiler bu sürecin sancılı olacağı görüşünde birleşiyor, “bundan sonrasını yaşayarak görelim” diyor. Güzel... Yaşayarak öğrenmek, bir başka deyimle “deneyim” çok iyi bir okuldur... Ama küçük bir kusuru vardır: Çok pahalıdır! Y A GÖRGÜ TANIKLARI 9 Türk’ün yaşamını yitirdiği yangından kurtulan üç kız çocuğu, yangın öncesinde bina içinde bir Alman gördüklerini ve yangının da bu kişi tarafından çıkarıldığını ileri sürdüler. Alman özel televizyonu “N24”, yanan binadan kurtulan ve adını açıklamadığı küçük bir kızın iddialarını ekrana taşıdı. Televizyon, küçük kızın, “Binanın içindeki tahta merdivenlerin yanında bir kişinin çakmağıyla bir şeyi yaktığı, yanan nesneyi bina içinde bulunan bir bebek arabasının yanına attığı” yönündeki sözlerini yayımladı. Yangından yaralı olarak kurtulan Aylin ve Bedriye K. adlı iki kız kardeş de, yangından önce binanın içinde “bir Alman gördüklerini” söylediler. Bedriye, “Almanın arkasında sakladığı bir şişe olduğunu gördüm” derken, Aylin de bu kişiye kim olduğunu sorduğunda “Ben Almanım” şeklinde karşılık aldığını söyledi. Aylin, “Burada ne yapıyorsun” diye sorduğunda ise söz konusu kişinin kapıyı yüzüne kapatmaya çalıştığını, kendisinin ise ayağını kapı aralığına koyduğunu anlattı. Bu kişiyi tarif eden Aylin, “Yüzü beyaz gibiydi” dedi.Yangının çıkış sebebinin, Ludwigshafen Savcılığı ve polisi tarafından oluşturulan 50 kişilik komisyon tarafından ortaya çıkarılması bekleniyor. Bina enkazının çökebilecek durumda olması nedeniyle çalışmalar güçlükle sürdürülüyor. Ailelerle bir araya gelen Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik, yanan binanın önüne taziye çelengi koyduktan sonra yaptığı açıklamada, “... İnsanlıktan nasibini almış her insana başsağlığı diliyorum. Yaralılara şifa diliyorum” diye konuştu. Fotoğraf elinden düşmüyor Bekir ŞAHİN GAZİANTEP Yangında hayatını kaybedenlerin Gaziantep’te yaşayan aileleri acı haberle yıkıldı. Yeşilova semtindeki aileler cenazelerin gelişini beklerken taziyeleri de kabul etti. Yangında ölen 47 yaşındaki Medine Kaplan’ın kardeşi Selman Küplü, durumu takip ettiklerini, açıklanacak sonuca göre Almanya hakkında dava açabileceklerini bildirdi. Yangında ölen 30 yaşındaki Hülya Kaplan’ın babası Hannan Çalar aile olarak adeta deprem yaşadıklarını, kızı ile en son 4 ay önce ziyarete geldiklerinde görüştüklerini belirtti. Hülya Kaplan’ın annesi Karanfil Çalar ise kızının fotoğraflarını göstererek gözyaşları döktü. Onur bebeği Türk kökenli polis kurtardı lmanya’nın Ludwigshafen kentindeA ki Türk ailesinin evinde çıkan ve 9 Türk’ün öldüğü yangında, anne ve babası tarafından pencereden atılan 8 aylık Onur Çağlar’ı Türk kökenli Alman polisi Hakkı Paker kurtardı. Onur’un hayatını kurtaran Paker, olaydan sonra şoka girdiğini belirterek amirlerinin izni olmadan konuşamayacağını söyledi. Paker’in olay sırasındaki bir mesai arkadaşı da “Arkadaşımız şok altında, travma geçiriyor’’ dedi. Yangın, dünya basını tarafından, Onur bebeğin fotoğrafıyla kamuoyuna aktarıldı. Bild gazetesi, birinci sayfadan fotoğrafla verdiği haberde “Anneler çocuklarını yanan binadan attı’’; Berliner Kurier de “Bebek mucizesi’’ başlığını kullandı. Yangında Medine Kaplan (48), torunu İlyas Çağlar, hamile olan Hülya Kaplan (31) ve kızları Karanfil (4), Dilara Kaplan (11) ile Döne Kaplan (21) ve çocukları Kamil (3) ve Kenan Kaplan (2) dumandan zehirlenerek hayatlarını kaybederken Medine Kaplan’ın kızı Belma Özkaplı (22) binadan atladığı için öldü. Erdoğan Almanya’ya gidiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Almanya’da meydana gelen yangın sonrası 9 Türk’ün ölmesiyle ilgili olarak, ikinci bir “Solingen olayı’’ yaşamak istemediklerini söyledi. Almanya İçişleri Bakanı Wolfgang Schauble ile Almanya’da yaşanan “bu elim hadiseyi’’ bütün boyutlarıyla konuştuğunu bildiren Erdoğan, “Kendilerinin de bir tedirginlik içinde olduğunu gördüm... Araştırmanın titizlikle yürütüleceğine dair kendilerinden söz aldım’’ diye konuştu. Erdoğan, ikinci bir “Solingen olayı’’ yaşamak istemediklerini de belirterek “Böyle bir durumu görmek istemiyoruz. Bunu kendilerine özellikle hatırlattım’’ dedi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sadece Türk vatandaşlarının hayatlarını kaybettiği bu yangında akıllara ilk gelen, ihmal ya da kasıt ihtimali, bizi büyük endişeye sevk etmiştir. Umuyorum ki soruşturma en kısa zamanda sonuçlanacaktır ve olay aydınlığa kavuşacaktır. Hükümet olarak olayın bir an önce aydınlatılması için yakın takipçisi olacağımızdan herkesin emin olmasını istiyorum. Bu elim olayın arkasındaki esas saik, son zamanlardaki ‘yabancı düşmanlığı’ anlayışına dayalı bir gelişme midir, değil midir? İstiyoruz ki bu olmasın. Alman makamlarıyla yaptığımız görüşmelerde Türkiye’den de bir uzman heyetin olayla ilgili incelemelere katkıda bulunması için mutabık kaldık. Devlet Bakanımız Mustafa Said Yazıcıoğlu, emniyetten 4 kişilik bir heyetle birlikte olay yerine giderek oradaki teknik çalışmaya katılacak. Gelişmeye göre de gerekirse perşembe günü olay yerine giderek incelemelerde bulunmak istiyorum.’’ CHAUBLE ANKARA’DAYKEN HABER GELDİ Yangın haberi Alman İçişleri Bakanı Wolfgang Schauble’nin Türk mevkidaşı Beşir Atalay ile yaptığı görüşme sırasında Ankara’ya ulaştı. Ziyaret öncesi Schauble’nin geçen yıl yürürlüğe giren göç yasasına ilişkin Türkiye’ye ödün vereceği yorumları öne çıkmıştı. Facia, görüşmelerde gündeme alınırken Türk yetkililer olay yeri incelemelerine Türk uzmanların katılması önerisini getirdi. Türk Dışişleri Bakanlığı da yangından sonra yaptığı açıklamada, olayın Solingen’de yaşanan trajediye benzerliğine atıfla, kuşkuların giderilmesini istedi. Dışişleri Bakanlığı’nın henüz olayın soruşturma aşaması tamamlanmadan “kuşku ortaya koyması” dikkat çekti. Açıklamada, “Almanya Federal Cumhuriyeti’nin yetkili makamları tarafından, her ihtimal göz önünde bulundurularak kapsamlı bir soruşturma yapılması ve kasıtlı bir eylemden kaynaklanmış ise faillerinin yakalanarak cezalarının bir an önce verilmesi beklenmektedir” denildi. KUVVETLİ İHTİMAL! İrtemçelik, şunları söyledi: “Eldeki bilgiler (...), hangi ihtimalin kuvvetli olduğuna işaret etmektedir. Bu konuda yeterli açıklık vardır. Ludwigshafen yabancı düşmanlığından derin bir kaygı duyduğunu, oybirliğiyle aldığı bir meclis kararıyla ifade etmiştir. Şiddete ve yabancı düşmanlığına karşı mücadele azmini de oybirliğiyle ifade etmiştir. Ben olayın kuvvetli görünen ihtimal üzerine yoğunlaşarak başka bir ihtimali de dışarıda bırakmaksızın gereken ciddiyetle araştırılacağını, soruşturulacağını (...) ümit etmek istiyorum.” Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı olan RheinlandPfalz Eyaleti Başbakanı Kurt Beck’in, “olayın yabancı düşmanlığından kaynaklandığına dair ipucu olmadığı” sözlerinin hatırlatılması üzerine de İrtemçelik, “Sanırım biraz aceleci davranmıştır’’ dedi. Sol Parti Federal Meclis üyesi Sevim Dağdelen ise bu tür facialarda akla hemen Solingen ve Mölln olaylarının geldiğini belirterek “Bazı politikacıların henüz soruşturma başlatılmadan yaptığı ‘yabancı düşmanlığıyla bağlantısı yok’ türünden açıklamaları var. Öte yandan, ırkçı bir kundaklama olayıyla karşı karşıya olduğumuz spekülasyonları yayılıyor. Bunu önlemenin yolu da faciaya yol açan nedenlerin bir an önce açıklığa kavuşturulmasından geçiyor” dedi. Öte yandan, yanan binaya 2006 yılında da saldırıda bulunulduğu ve binada maddi hasar meydana geldiği belirtildi. S Fotoğraflar: AFP/AA ankcum?cumhuriyet.com.tr Kadın Uyanışı... Baştarafı 1. Sayfada GÖRGÜ TANIKLARININ İDDİASI Dış Haberler Servisi Almanya’nın Ludwigshafen kentindeki Türk ailelerin kaldığı binada çıkan ve 9 kişinin yaşamını yitirdiği yangında itfaiyenin olay yerine geç geldiği belirtildi. Ludwigshafen kentindeki yangının çıkış nedenine ilişkin kundaklama iddiaları gündeme getirilirken, görgü tanığı Türkler itfaiyenin yangına geç müdahale ettiğini söylediler. Kentte esnaflık yapan Ali Şen ise Alman yöneticilere tepki göstererek, “Modern devlet sistemiyle yönetilen, ancak itfaiye konusunda sınıfta kalan Alman yöneticiler, sadece seçimlerde oy için çıkar sağlamak yerine daha duyarlı olmalılar. Bu olayda toplumsal tepkimizi göstermeliyiz. Ancak şu durumda neyin ne ‘İtfaiye geç geldi’ olduğunu tam bilemiyoruz, çelişkili durumlar var” diye konuştu. Şen ayrıca, geçen 10 yıl içinde aşırı sağcıların Ludwigshafen kentinde arttığı ve RheinlandPfalz eyaletinde sık sık yürüyüş yaptıklarına dikkati çekti. ‘BECERİKSİZ İTFAİYECİLER’ Ercan Kılıç adlı tanıksa, yanan binanın yakınında bulunan Belediye Sarayı ve bir park alanındaki video kamera görüntülerinin değerlendirilmesini önerdi. İtfaiyeye tepki gösteren bir Türk de, “İtfaiyenin tamamen acemi erlerden oluştuğunu fark ettim. Olay yerine çok sayıda itfaiye geldi, ancak 2 itfaiye aracı soğutma çalışması yaparken diğer araçlardan su evin içine değil, duvarlarına püskürtüldü. Yangın söndürme hortumu patladı, geciktiler. Diğer itfaiye araçları uzakta kaldı. Tümüyle beceriksiz bir itfaiye oradaydı” dedi. Yanan binanın önünden sık sık geçtiğini ve dış kapıyı her zaman açık gördüğünü, bu nedenle olayın kundaklama olabileceğini ifade eden H.Ç. de itfaiyenin yangına geç müdahale ettiğini söyledi. tüm dünyayı sarması olasılığı bulunan ekonomik krizi bile umursamıyor. ? Üniversite akıl ve bilim kurumudur. İnanç bu kurumun bir kapısından girdiği zaman bilim öteki kapıdan üniversiteyi terk ediyor demektir. Türbanlı kız öğrencilerle dolu bir üniversite, üniversite olmaktan çıkar; çünkü bir üniversitede öğrenci, öğretim üyesi kadar önemlidir; bilim, ortak paydayı oluşturur. Türkiye büyük bir sınav karşısında bulunuyor. Türban Çankaya ve Başbakanlık Konutu’ndan sonra üniversiteye de girerse, “laiksosyal hukuk devleti” olan Cumhuriyetimizde din devletine doğru büyük bir adım daha atılmış olacaktır. C
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle