05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 EVET/ HAYIR C Çözüm Hayrünnisa Hanım’da!.. olaylar ve görüşler 8 ŞUBAT 2008 CUMA ‘Türbancılar’ ve Anayasaya Saygı 80’ li yıllarda tanıştığımız “Türban” ve “Türbancılar”, 90’lı yıllara türban olayını bayraklaştırarak girmişler ve Üniversitelerimizdeki türban yasağını “yüzyılın ayıbı” olarak nitelemişlerdi. Oysa daha o zamanlarda irticaın, teokratik düzen özleminin simgesine dönüşmüş olan türban, türbancıların beyinleri yıkamaya çalıştıkları gibi “kadınlar için bir özgürlük ve insan hakkı” sorunu olmayıp gerçekte bir özgürlükten kaçış, kazanılmış haklardan gönüllü olarak vazgeçme ve gönüllü kulluğu seçme sorunu idi. Türban, dinselsiyasal bir araçtı ve amaca yani İslam devletine ulaştıracak yolda atılan en önemli adımlardan biri sayılıyordu. Nitekim, o dönemde hemen hemen her cuma yapılan türban gösterilerinde kullanılan sloganlar, olayın bu gün gösterilmeye çalışıldığı gibi, “masum bir inanç, bir kadın hakkı ya da din ve vicdan özgürlüğü meselesi” olmadığını kanıtlamaktaydı. Yüzlerce türbanlı kız öğrenci ve türbancı yandaşları, Beyazıt’tan Aksaray’a doğru izinsiz gösteri yürüyüşü yaparken “Tek Yol İslam”; “İslamcı Hareket Engellenemez”; “Muhammed’in Ordusu Laiklerin Korkusu”; “Kahrolsun Laik Diktatörlük”; “Türban, Bu Düzene Mezar Olacaktır” diye haykırıyorlardı. Amaçları hiç kuşkusuz masum bir inancın gereğini yerine getirmek olmayıp laik Cumhuriyet’in yerine özledikleri İslamcı düzenin gelmesiydi. Zaten bu kesimin yandaşları da televizyon ekranlarında göğüslerini gere gere “Elhamdülillah Şeriatçıyım” diyor ya da “Şeriatı Seviyorum” başlıklı kitaplar yayımlıyorlardı. Yine bazı ünlü televizyon programlarında yapımcılar, laikcumhuriyetçi kadınlara, küstahça, kara çarşaflı kadınlar PENCERE MHP Milliyetçi mi?.. eçimlerden önce MHP için bu köşede bir yazı yayımlanmıştı... Kıyamet kopmuştu... Dincileri ve mandacıları bir araya toplarsak 40’ı aşkın köşe yazarının bendenize saldırısı tezgahlândı... Geçenlerde MHP için bir yazı daha yazdım... Yine kıyamet kopuyor... ‘Milliyet refikimiz’ konuya birinci sayfadan fotoğraflı motoğraflı girdi, saldırı yazıları da sanırım 10’u aştı... Hımmm... Demek ki ya bu ‘iş’ çok önemli ya ben önemliyim... Birinci olasılık hiç kuşkusuz daha ağır basıyor: Bu ‘iş’ çok önemli!.. ? Piyasada yüzlerce köşe yazarı var; kimin ne olduğunu anlamak için okurlara bir ölçüt sunmak yararlı sayılabilir... Günümüz dünyasında Anadolu üzerinde koskoca bir soru işareti belirmektedir... Çünkü artık herkesin malumu olsa gerektir; en büyük ve güçlü emperyalist devlet Amerika’nın Türkiye’yi Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) “Ilımlı İslam Devleti Modeli”ne oturtmak istediğini Mısır’daki sağır sultan da duydu ve biliyor... Bir köşe yazarı, bu gerçeği sürekli halının altına sürüp ahkâm kesiyorsa, çekiverin kuyruğunu... Okur bilmeli ki o köşe yazarı güdümlüdür; emperyalizmin maşasıdır; lafına güvenilmez... Bunun için bana saldıran köşe yazarlarına boş verip MHP’ye geçiyorum... ? MHP’nin seçimde söylediklerini es geçip birden AKP kuyrukçuluğuna geçivermesi karşısında yarı mizah numarasıyla ne dedim: “ Vallahi şaşırıp kaldım...” Koskoca bir parti, bu kadar kısa sürede döner mi yahu?.. AKP Amerika’nın kuyrukçusu... MHP de AKP kuyrukçuluğunda maşallah... Elbette bu işte bir iş var... Bizim köşeciler köşelerinde çığırtkanlığı bırakıp bu ‘iş’in gerekçesini sökmeye baksınlar... ? Türkçülüğün lideri Nihal Atsız laikti... Alparslan Türkeş zamanında parti ‘Türkİslam Sentezi’ üzerine siyaseti yeğledi... 22 Temmuz seçimlerinde Devlet Bahçeli’nin AKP’ye karşıt sözleri ve tutumu, MHP’nin Türkİslam Sentezi kapsamında dinciliği değil, milliyetçiliği öne çıkaracağı umudunu doğurmuştu... Doğum gerçekleşti; ama, bebek ölü doğdu... MHP Amerikan emperyalizminin Türkiye’deki güvenilir ve öncü iktidar partisi AKP’nin kuyruğuna yapıştı... Milliyetçilik ne oldu?.. MHP milliyetçi mi?.. Haydi canım sen de!.. ? Bu gerçeğin altını çizdiğim için dinciler ve AKP yalakaları saldırılarını sürdürüyorlar... Pazar ola... “Amerikancı milliyetçilik” gibi “olabilemez” bir ikilemin tezgâhındaki MHP’ye ne diyeyim?.. OKTAY AKBAL Prof. Dr. Necla ARAT Son yirmi yıldır sinsi sinsi gelişen dinci ortamın örneklerini görüp yaşadıktan sonra; ayrıca hem ulusal hem de uluslararası hukuk, üniversitelerde türbana izin vermeyip türban yasağını hukuka uygun bulduğu halde, türbancıların ve onlara destek olanların “Türbana özgürlük” aldatmacası, hukuk devletine ve anayasaya saygısızlıktan başka bir şey değildir. la “uzlaşmalarını” teklif ediyorlardı. LaikCumhuriyet’ten yana olduğu düşünülen ve o günlere kadar sevilip sayılan siyaset bilimci bir öğretim üyesi, bu “uzlaşma masalı” ve izlenme rekoru uğruna şeriatçı ve tarikatçılarla el ele, kol kola görüntü verip televizyon programları yapıyordu. Türbancılar ayrıca Üniversite kürsülerine ve gazete köşelerine yerleştirdikleri yandaşları aracılığı ile gençliğe sürekli olarak Atatürk ilkelerinin ve Cumhuriyetimizin “eskimiş, geçersiz, yetersiz olduğunu”; dine, dile, eğitime, giyimkuşama, hukuka damgasını vurmuş olan Kemalist Devrim’in “Toplumun hafızasını, sonuç olarak da kimliğini yok ettiğini” şırıngalamaya çalışıyorlardı. Türbancılar, her fırsattan yararlanarak ideolojilerini benimsettikleri muhafazakâr kadınları militanlaştırıp sokağa çıkartıyor, cinsiyete dayalı farklı alanlar yaratmanın, yani toplumsal bir “apartheit”ın adımlarını atıyorlardı. Bu akımın öncülerinden bir türbancı kadın, propagandalarını yaptıkları bir televizyon kanalında “Türban (tesettür) Müslüman kadını tanıtır, kötülüklerden korur… Cumhuriyet dönemi baskıları bugün geriye tepmiştir. Yok edilen bir geçmiş, hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkıvermiştir. Cumhuriyet’in diktiği dar gömlek, çoktan yırtılmıştır” diyordu. Türbancılar, Türkiye Büyük Millet Meclis’inde de büyük sayılarda yer aldılar. Ama Meclis’te anayasaya bağlılık yemini ettikten sonra “Ben yemin etmedim, yalnızca anayasanın bir maddesini okudum” türünden açıklamalar yaptılar. Şeriatçı köşe yazarları ise “edilen yeminlerin şer’i anlamda geçersiz olduğu” fetvasını verdi. Türbancılar iktidar ortağı olarak Meclis’e girdikten sonra yer aldıkları Milli Eğitim Komisyonu’nda tek başına iktidara geldikleri zaman, “Milli eğitimin hedeflerini milletin inancına, tarihine ve dünya görüşüne göre belirleyeceklerini, çünkü eğitimin 1920’li yıllarda da daha sonra da hiçbir zaman milli olamadığını” dile getirdiler. Örneğin, bir türbancı milletvekili, çıktığı televizyon programında “iktidar olduklarında bütün bilgi dallarını tepeden tırnağa incelettireceklerini ve bilimlerin muhtevalarını (içeriklerini) milletin inancını, tarihini, dünya görüşünü iyi bilen ilahiyatçılar ile diğer âlimlerin belirleyeceğini” müjdeledi(!). Ayrıca din derslerinin anaokullarından başlatılmasını, ortaokul ve liselerde de mutlaka “din dersinin laboratuvarları olan” mescitlerin açılmasını isteyen bu türbancı milletvekiline göre “bütün bilimler ilahiyat süzgecinden geçirildikten sonra üniversitelerde din eğitimine gerek kalmayacaktı”. 90’lı yıllarda daha pek çok örnek verebileceğimiz bu süreç yaşandıktan sonra 2000’li yıllarda laik Türkiye Cumhuriyeti, tek başına iktidar olan Türbancılar ile tanıştı. Ama bu sözde neotürbancılar, köklerini, tarihlerini inkâr ederek ve “eski gömleklerini çıkardıklarını” söyleyerek kendilerinin “muhafazakârdemokrat, özgürlükçü ve gerçek anlamda laik (!)” olduklarını öne sürüyorlar. Başbakanlarının ağzından Üniversitelere türbanları ile alınmayan kız öğrencilere yapılan “zulmün bitmesi, anababaların gözyaşlarının dinmesi” türünden duygu sömürüsü ile karışık tehdit söylemleri duyuyoruz. Son yirmi yıldır sinsi sinsi gelişen dinci ortamın örneklerini görüp yaşadıktan sonra; ayrıca hem ulusal hem de uluslararası hukuk, üniversitelerde türbana izin vermeyip türban yasağını hukuka uygun bulduğu halde, türbancıların ve onlara destek olanların “Türbana özgürlük” aldatmacası, hukuk devletine ve anayasaya saygısızlıktan başka bir şey değildir. Çünkü anayasanın 138. maddesi “Yasama ve yürütme organları ve İdare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve İdare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” kuralını içermektedir. İşte bu nedenle, hukuk devletine ve anayasaya saygı göstermeleri gerektiği, tüm türbancılara, özellikle de Başbakan’a bir kez daha ve önemle duyurulur. S ir çare arıyorlar! Öyle olsun, böyle olsun! Çene altı, çene üstü, şu bu, olmuyor olmuyor... Türbana çıkar yol arayan AKP ve MHP büyükleri, bir türlü sonuca varamıyorlar! Başı örtmek yetmez, önden saçların görünmemesi için kara bir kordon da gerek! Hem çene altını nasıl bağlayacaklar? İğneyle mi, çengelle mi, düğümleyerek mi? Bunca yıldır kapı önlerinde “ille de türbanımız” diye direnen kızlarımız bakalım ulemanın bulduğu çareyi beğenip benimseyecekler mi? ??? Ben, bir yolunu bulmuştum, bere taksınlar demiştim... Bere istendiğinde kafayı tam kapatır, kulaklar bile görünmez... Beğenilmedi, hiç ses çıkaran olmadı. Günler geçiyor, çare bulunamıyor. Anayasaya yeni başörtüsü modelinin fotoğrafını koymayı bile düşünmüşler! Al sana resimli Türk anayasası!.. Yazmıştım, çocukluğumdaki Hayrünnisa adlı arkadaşımı... Üç kardeştiler, Hayrünnisa, Fahrünnisa, Nurinnisa... Bir de Şerrinnisa!.. Yok, bu sonuncusu büyükbabamın yaramaz mı yaramaz Hayrünnisa’ya yakıştırdığı addı! ??? Yıl 193536, Erenköy’deki komşu evin kızlarıydılar. Bağ kütükleri arasında saklambaç oynadığımız o yaz günleri... Atatürk yıllarıydı, baş örtmek, türban takmak gibi şeyler yoktu. Nisa kardeşler, güzelliklerini saklamazlar, eteklerini savurarak koşuşurlardı biz çocuklarla birlikte... Şimdi yaşıyor mu bilmem? Benden küçüktü, olsa olsa seksenlerdedir. Torun torba sahibidir. O günlerde ilkokuldaydı, ardından yükseköğrenim gördü mü, kim bilir? Zaman zaman düşünürüm. Şu günlerdeki baş örtmek kavgasını köşesinden izliyor mu diye... ??? Kırk yıldır bir çözüm bulamadılar. Bu gidişle işler daha da karışacak, yeni tip başörtüsü yalnız üniversite için derken bir de bakacağız liseler, ortaokullar, ilkokullar da başörtülü çocuklarla, gençlerle dolup taşmış! Çözüm nerede? ??? Çözüm, benim çocukluk arkadaşım Hayrünnisa’nın adını taşıyan Hayrünnisa Gül Hanım’ın elinde!.. Bir anda uzatsın elini, çekip atsın kafasındaki kumaş parçasını! Ardından da küs olduğu söylenen Emine Erdoğan Hanım da onu izlesin! Derken, bakan hanımları, genel müdür hanımları, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın hanımı, daha nice okumuş yazmış, okumamış yazmamış kadınlarımız, kızlarımız!.. ??? Avrupa Birliği’ne girmek, Avrupa uygarlığına katılmak, medeniyetler anlaşmasında etkin olmak, kısacası çağa yakışan bireyler olmak istemiyor muyuz? Öyleyse “Sayın Hayrünnisa Hanım çözümün öncüsü ol, çıkar türbanını, aç başını...” B HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com Çıkış Yolu!.. ürkiye’de bugün Cumhuriyet’in geleceğinden endişe duyan geniş bir kesim, neler yapılması gerektiğini düşünüyor!.. Çünkü Türkiye’nin getirildiği nokta kaygı verici!.. İçinde bulunduğumuz durum; Türkiye Cumhuriyeti’nin ülke bütünlüğüyle ve ulus tümlüğüyle; “bölücü/ayrılıkçı hareket” ve “siyasal İslam” belasıyla karşı karşıya olduğunun açık resmidir!.. Türkiye bir şekilde “bölücü/ayrılıkçı hareket”in üstesinden gelebilecek olanaklara sahip görünmekle birlikte; “siyasal İslam”la mücadelesinde giderek bir açmaza düşmekte; giderek bir çıkmaza doğru sürüklenmektedir!.. “Siyasal İslam” bugün Türkiye’de iktidara kadar uzanmıştır!.. Kim ne derse desin, siyasal İslam “Türkiye Cumhuriyeti”ni teslim almıştır!.. Siyasal İslamla mücadelede yapılması gereken yalnızca bir şey kalmıştır!.. O da; “AKP” iktidarının yönetimden uzaklaştırılmasıdır!.. Bu başarılamadığı takdirde mücadelede her adım sonuçsuz kalacaktır!.. T O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU Laik Cumhuriyeti savunmaya kararlı her yurttaş, hükümetin antidemokratik uygulamaları karşısında, toplumsal tepkisini olanca gücüyle ortaya koymalı; anayasal kurum ve kuruluşların da desteğinde, halkın geniş katılımıyla bir “ulusal cephe” oluşturulmalı ve AKP hükümeti en kısa sürede iktidardan uzaklaştırılmalıdır!.. lis yapısı içinde, bu kadar varsayımın art arda gerçekleşebilme olasılığı yoktur!.. Hukuksal yöntem: Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelen “AKP” hakkında “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı” tarafından “Anayasa Mahkemesi”nde dava açmak ve “AKP”nin kapatılmasını sağlamaktır. Ancak bu yöntemin uygulanmasında bazı dirençlerle karşılaşma ihtimali vardır: İçinde yaşadığımız ülkesel, bölgesel ve küresel koşullar, ABD’nin ve AB’nin iktidara sağladığı destek, Anayasa Mahkemesi’nin yapısal özellikleri, sonuç alınmasını güçleştirebilecek etkenler arasındadır!.. Toplumsal yöntem: Anayasal kurum ve kuruluşların da desteğini sağlayarak, laik Cumhuriyetin yanında yer alan demokratik kitle örgütlerini, sendikaları, meslek kuruluşlarını ve “sol muhalefeti” bir araya getirmek; geniş halk yığınlarını harekete geçirmek, Hükümet üzerinde baskı oluşturarak, onu antidemokratik uygulamalarından vazgeçirmek, Hareketin yarattığı etkiyle “sol muhalefeti” giderek güçlü hale getirmek, Sonunda hükümeti yönetimden çekilmeye mecbur etmektir. Bu yöntemin uygulanabilirliği; Geniş çapta örgütlenmeye, Güç birliği oluşturmaya, Toplu hareket etmeye bağlıdır. Özetle; bu üç yöntem arasında, sonuç alınabilecek nitelikte yalnızca bir yöntem (toplumsal yöntem) kalmaktadır. Ne var ki “AKP” bir şekilde iktidardan uzaklaştırılsa bile, bu yöntemin başarıya ulaşması da bir diğer gelişmeye bağlıdır. O da; “Atatürk Cumhuriyeti” yandaşlarının genel seçimler sonrasında siyasal iktidarı ele geçirebilmeleri ve yeni bir nesil yetişinceye kadar yönetimde kalmayı sağlayabilecek önlemler geliştirmeleridir. Çünkü “AKP” ya da onun ardılları, seçimi yine kazandıkları takdirde, değişen bir şey olmayacak, bugünkü resim yeniden ortaya çıkacaktır!.. ve tehlikeli bir ameliyattır!..” Siyasal yönetimlerin her zaman meşru girişimlerle el değiştirmesinden yana olan İnönü, bunu gerçekleştirebilmek için o dönemde, parti olarak geniş ve kapsamlı bir kampanyanın yürütülmesinden ve iktidara karşı: basın, üniversiteler, gençlik, meslek kuruluşları ve halkın da içinde yer alacağı geniş bir cephenin oluşturulmasından yanadır!.. KAÇINILMAZ GÖREV Bugün için Türkiye’nin geleceği bir bilinmezlik içindedir. İktidarın meşru yöntemlerle yönetimden uzaklaştırılması toplum için kaçınılmaz bir görevdir.Ve bu görev mutlaka yerine getirilmelidir!.. Ne var ki demokrasinin olanaklarını kullanarak demokrasiyi yok edenlere karşı yine demokratik yöntemlerle mücadele verilmelidir!.. Yasadışı oluşumlara yönelme arayışları önlenmelidir!.. Laik Cumhuriyeti savunmaya kararlı her yurttaş, hükümetin antidemokratik uygulamaları karşısında, toplumsal tepkisini olanca gücüyle ortaya koymalı; anayasal kurum ve kuruluşların da desteğinde, halkın geniş katılımıyla bir “ulusal cephe” oluşturulmalı ve AKP hükümeti en kısa sürede iktidardan uzaklaştırılmalıdır!.. “Atatürk Cumhuriyeti”ni savunan “ulusal cephe”nin tüm yandaşları meydanları doldurmalı; milyonlar nereye gerekiyorsa oraya yığılmalı, nereye gerekiyorsa oraya çıkarılmalıdır... Türk ulusunun aydınlık yarınları önündeki engeller kaldırılmalıdır!.. TARİHSEL ÖĞRETİ Bilindiği üzere tarih geniş bir öğreti alanıdır. Hiç kuşku yok ki benzer olaylar her zaman aynı sonuçları doğurmasa da, gelişmeler belli çizgide seyretmektedir!.. Geçmişte yaşananlar; içinde bulunduğumuz sorunlar karşısında bize bir çıkış yolu göstermektedir!.. “27 Mayıs 1960 Devrimi” öncesinde, DP iktidarının siyasal baskılarına ve antidemokratik uygulamalarına karşı, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü TBMM’de seslenmektedir: “Baskı idaresine millet bütün namuslu teşkilatıyla, bütün sade vatandaşlarıyla direnecektir!.. Eğer bir idare insan haklarını tanımaz, baskı rejimi kurarsa o memlekette ayaklanma olur!.. Eğer insan hakları yaşatılmaz, vatandaş hakları zorlanırsa, baskı rejimi kurulursa, ihtilal behemehal olur!.. Şartlar tamam olduğu zaman, milletler için ihtilal meşru bir haktır!.. Fakat ihtilal aslında bir millet hayatının asla arzu etmeyeceği, çetin YÖNTEMLER Bugün için yanıtı bulunması gereken soru; AKP’nin yönetimden nasıl uzaklaştırılacağıdır!.. Bunu gerçekleştirebilmek için kuramsal olarak üç temel yöntem mevcuttur!.. Bunlar; “siyasal yöntem”, “hukuksal yöntem” ve “toplumsal yöntem”dir!.. Siyasal yöntem: Meclis’te “gensoru önergesi” vermek, Bunu kabul ettirebilmek için talebi “güven oylaması”na dönüştürmek, Oylamada, “276” veya üzerinde oy çıkmasını sağlayarak hükümeti düşürmek, Ve sonuçta ülkeyi yeni bir “genel seçim”e götürmektir!.. Ne var ki bugünkü koşullarda, Mec CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle