02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 C OKUDUĞUM larını anlattığı Alman Terbiyesi (Alef Yay.); Perihan Mağden’in değişik bir anne kız ilişkisinden yola çıkan Biz Kimden Kaçıyorduk Anne (Can Yay.); Cem Selcen’in uluslararası bir suç şebekesinin İstanbul’daki Merkez Bankası şubesini soymasını anlattığı Elmanın Suçu (Sel Yay.); Ali Teoman’ın fantastik bir dönemde geçen İstanbul anlatısı Karadelik Güncesi (Sel Yay.); Ersan Üldes’in postmodernle dalga geçen postmodern romanı Zafiyet Kuramı (Plan b); İnan Kıraç’ın kayıp karısını bulmak üzere gizemli K. kentine gelen bir genç çevirmenin hikâyesini anlattığı ilk romanı İblisname (Can Yay.); Muhammet Munis’in Everest Yayınları ilk roman ödülünü kazanan Uzak Hayat’ı (Everest) bende iz bırakan romanlardı. HİKÂYE Gizli kalmış hikâyeciler, Fikret Ürgüp’ün Bütün Hikâyeleri (Okuyanus) ve Mahmut Özay’ın Deli Dana’sı (Yapı Kredi); Ferit Edgü’nün gelmiş geçmiş en büyük bale sanatçısı sayılan Nijinski’nin günlüklerinden yola çıkarak yazdığı Nijinski Öyküleri (Sel Yay.); Necati Tosuner’in kısa hikâyelerinnin giderek daha da kısalıp yoğunlaştığı Yakamoz Avına Çıkmak (Kanat); Cemil Kavukçu’nun Bursa’nın bir kenar mahallesindeki Mimoza Birahanesi’nin gediklilerinin öykülerini anlattığı Mimoza’da Eli Gram (Can Yay.); Yekta Kopan’ın yeniden yazım, yorumlama da diyebileceğimiz deneysel tattaki hikâyelerinden oluşan Karbon Kopya (Can Yay.); Behçet Çelik’in bazen bir duygunun bazen bir durumun peşinden giden hikâyeleELEŞTİRİ, DENEME, ANI kitap KİTAPLAR KULE CANBAZI SUNAY AKIN 11 OCAK 2008 CUMA Defterdeki sürpriz!.. Mesut aktarmış ziyaretçi defterine: “Size ve size destek verenlere çok teşekkürler. Yüreklerinize, fikirlerinize, emeğinize sağlık. Bir kez daha anlara ve anlamlara götürdünüz bizi. En çok da, babaannenin, torununun uzay aracı için diktiği kılıfı sevdim. Çünkü tüm sevilenler özen ister. Dünyamızı hep güzelleştirin. Hayatın anlamını hep bize anlatın. Biz de durup düşünelim, hep anlamlar yakalayalım.” Serpil Cartel de, yeni yılın ilk konuklarından. Oyuncak Müzesi’ni çocuklarıyla birlikte gezdikten sonra şöyle aktarıyor duygularını: “Ağlamaklı bir mutluluk içindeyim. Çocukluğuma ait unuttuğum detayları hatırlayıverdim. Oyuncaklar arasında, hasta olduğumda ailemin ancak alabildiği plastik bebeği görünce çocuğuma anlatmak istedim ama anlamadı. O bebek bana alınsın diye az mı Allaha yalvarmıştım, hasta olayım diye...” Adını yazmayan bir ziyaretçinin şu duyguları, en güzel tanıtımın müzeyi gezenlerin tavsiyesi olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor: “Uzak diyarlardan, Amerika’dan döndüm dört yıl sonra... Topu topu birkaç günlüğüne... Herkes burayı görmemi tavsiye etti. Geldim, gördüm. Daha önemlisi dedemi getirdim!.. Tek kelimeyle muhteşem.” Yeni yılın bu ilk yazısında, sizlere, Oyuncak Müzesi’nin ziyaretçi defterine yılbaşı öncesi ve sonrası yazılanları aktarmak düşüncesindeyken, defterin sayfalarını biraz gerilere doğru çevirdim... İyi ki çevirmişim!.. 63 yaşındaki Gökçen Ongan çıktı karşıma: “Toğaçım var ve hâlâ zaman zaman evin kapısındaki düzlükte çeviriyorum...” Derken, Tuba, Gülcan, Semra ve Gökhan’ın yazılarını okudum: “Öncelikle burayı bulmakta biraz zorlandığımızı söylemeden geçemeyeceğiz. Ama Kocaeli’nden kalkıp buraya gelmemize değdi. Bir an bile pişmanlık duymadık. Buraya kadar gelip sizi göremesek de bu oyuncaklara her baktığımızda ruhunuzu yanımızda hissettik ve de görmüş kadar olduk.” Oyuncak Müzesi’nin ziyaretçi defterinin sayfalarını çevirirken, Kocaeli’nden gelen dört arkadaşın beni görme konusunda yalnız olmadıkları gerçeği acı bir şekilde yüzüme vurdu!.. Müzeyi ayakta tutabilmek için gösteriler yapıyorum, toplantılara, kongrelere katılıyorum. Buradan elde ettiğim gelirle hem müzenin giderlerine katkıda bulunuyor hem de antika oyuncak almaya devam ediyorum. Bu nedenledir ki, ayda birkaç gün evimde olabiliyorum... Evet, Kocaeli’nden gelen dört kardeşim yalnız değiller!.. Çünkü bir sayfaya ziyaretçi defterini okuduğumu bilen biri şunu yazmış: “Babacım seni çooook seviyorum... Ilgın Akın”. Metin CELAL 2007’nin Bilançosu riyle Gün Ortasında Arzu (Kanat); Murathan Mungan’ın kırk odalarının yeni kitabı Yedi Kapılı Kırk Oda (Metis); Refik Algan’ın Magritte’nin bir tablosu üzerine yazılmış hikâyesinden adını alan Umursamaz Uykucu (Yapı Kredi); Fatih Özgüven’in nesneler, ayrıntılar, kişisel ilişkilerdeki incelikleri anlattığı ikinci kitabı Hiç Niyetim Yoktu (Metis); Haldun Taner ödüllü kitaplar Sibel K. Türker’in “Kaç hayat gizliyoruz kendimizde, kaç hayatı susuyoruz?” alt başlıklı Ağula (Doğan Kitap) ve Yavuz Ekinci’nin Sırtımdaki Ölüler (Doğan Kitap); ilk kitaplarıyla Menekşe Toprak’ın hatırlamalar, geri dönüşler ve karşılaşmaları anlattığı Valizdeki Mektup (Yapı Kredi Yay.), Tuncer Erdem’in sıradan görünen hayatlardaki incelikleri anlattığı Denizlerimizde Rüzgâr (Yapı Kredi Yay), Seray Şahiner’in kadınların gündelik hayatlarını ustaca yansıttığı Gelin Başı (Can Yay), Hakan İşcen’in Yaratıcı Yazarlık Kursu (Everest), geçen yıldan kazanımlarımdı. rinden oluşan Gövde’m (Sel Yay.); Ayfer Tunç’un gerçek kişilerle yaptığı öyküleşmiş söyleşileri Ömür Diyorlar Buna (Can Yay.); Leyla Erbil’in edebiyattaki ellinci yılı için düzenlenen sempozyumun bildirilerinden oluşan Leyla Erbil’de Etik ve Estetik (Kanat); ölümünün otuzuncu yılı için hazırlanan Oğuz Atay’a Armağan (Haz. Handan inci, İletişim); Selim İleri’nin edebiyatta kırkıncı yılı için yayımlanan ve hakkında yazılmış 39 yazı ve bir şiirden oluşan Şimdi Seni Konuşuyorduk (Doğan Kitap); gerçek bir entelektüel olan Selahattin Hilav’ın Paris yıllarını yansıtan, Sema Rifat’ın yayına hazırladığı Selahattin Hilav ve Paris Mektupları (İş Kültür); Mehmet Rifat’ın göstergebilim yöntemiyle edebiyat eserlerini çözümleyici, yorumlayıcı metinlerinden oluşan Metnin Sesi (İş Kültür); Selim Temo’nun başlangıçtan günümüze Kürt Şiiri’ni hemen hiçbir şairi atlamamaya özen gösterek bir araya getirdiği Kürt Şiiri Antolojisi (Agora); Murathan Mungan’ın editörlüğünü yaptığı on iki Türk hikâyesi ve o hikâyelerle ilgili Türk yazarlarınca yazılmış on iki denemeden oluşan Büyümenin Türkçe Tarihi (Metis), yine Türk yazarlarının hayat hikâyelerini kendi kalemlerinden anlattıkları denemelerden oluşan Kendileri (Evrensel) dikkatle okuduğum kitaplardı. ÇEVİRİ Her zaman muhalif Thomas Bernhard’ın Beton’u (Çev. Sezer Duru, Yapı Kredi Yay.); Dostoyevski’nin 1867 baharı ve yazında yaşadıkları ile anlatıcının 1970’deki tren yolculuğunun iç içe geçtiği farklı bir roman olan Leonid Tsipkin’in Baden Baden’de Yaz’ı (Yapı Kredi Yay.); ağzı sıkı bir düzyazı ustası olarak nitelenen Robert Walser’in Türkçedeki ilk romanı Jacop Von Gunten (çev. Gül Gürtunca, Doğan Kitap); varoluşçu felsefeyi romanlarında ustalıkla işleyen Alexander Trocchi’nin Genç Adem (Çev. Algan Sezgintüredi, Versus); Beat kuşağının en önemli şairlerinden Lawrence Ferlinghetti’den seçilmiş şiirlerden oluşan Şiir O İnce Küllerini Toplayanlar (Çev. Cevat Çapan, Yapı Kredi Yay.); Kazuo Ishiguro’nun organ nakli için özel yaratılan klonların kaderini yenme çabasını anlattığı Beni Asla Bırakma (çev. Mine Haydaroğlu, Yapı Kredi Yay.); Tom Robbins’in Sıcak Ülkelerden Dönen Vahşi Sakatlar (Çev. Nuray Yılmaz, Ayrıntı) bence kayda değer çevirilerdi. ŞİİR azıl Hüsnü Dağlarca art arda yayımlanan Orda Karanlıkta Olurum, Genç ve Arkası Siz’le yıllar sonra yeniden şiir çevresinde heyecan yarattı. (Yapı Kredi Yay.) Yeniden keşfedilmeyi hak eden, Çağdaş Türk şiirinin büyük ustalarından Cahit Külebi’nin Bütün Şiirleri (Bilgi Yay.) yayımlandı. Gülten Akın iki yeni şiir kitabıyla okuyucu ile buluştu; Kuş Uçsa Gölgesi Kalır ve Celaliler Destanı. (Yapı Kredi Yay.) Hilmi Yavuz’un 1969 2005 yılları arasında yazdığı şiirlerden oluşan Kayboluş Şiirleri (Yapı Kredi); Enis Batur’un lirik şiirler toplamı Neyin Nesisin Sen (Kırmızı); Haydar Ergülen’in 19922007 arasında yazdığı şiirlerden oluşan Üzgün Kediler Gazeli (Merkez Kit.); Şeref Bilsel’in Mecnun Dalı (Yitik Ülke); Didem Madak’ın Pulbiber Mahallesi (Metis yay.); Özlem Sezer’in Söğüt Sefareti (Kanguru); Doğan Ergül’ün ölümünden birkaç gün sonra yayımlanabilen ikinci şiir kitabı Uykulu Yağmur (Yitik Ülke); ilk şiir kitaplarıyla dikkati çeken, Aslı Serin’in Bu Benim Zip (Pan Yay.); Yusuf Uğur Uğurel’in 2007 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü’nü kazanan dosyasındaki şiirlerinden oluşan Yağmuru Bekleme Odası (Varlık) beleğimde yer eden şairler ve kitaplardı. ROMAN Ferit Edgü’nün hem düşsel, hem de gerçek Doğu’ya otuz yıl sonra yeniden dönüşü anlattığı Yaralı Zaman (Can Yay.); Selim İleri’nin Bizans’ın acımasız imparatoriçesi İrene’yi anlattığı Hepsi Alev (Doğan Kitap); Oya Baydar’ın şiddetin insanı her yerde bulmasını, Kürt sorunu, töre cinayetleri, terör saldırıları gibi örneklerle anlattığı Kayıp Söz (Can Yay.); İhsan Oktay Anar’ın seslerin, sözlerin ve musikinin romanı olarak tanıtılan Suskunlar (İletişim); “Evli bir kadınla evli bir erkek birbirlerine ansızın âşık olursa ne olur? Böyle bir aşk hastalık mıdır?” sorularını sorduran Levent Mete’nin Aşk Hastalığı (Can Yay.); Mine Söğüt’ün 12 Eylül askeri darbesinin hemen öncesinde kan ve şiddetle dolu bir yılı, 1979’u anlattığı Şahbaz’ın Harikulade Yılı 1979 (Yapı Kredi Yay.); Nilüfer Kuyaş’ın 27 Mayıs’ı sorgulayan ilk romanı Yeni Baştan (Oğlak); Zafer Şenocak’ın modern bir Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı Almanyası’nda yaşadık F Beşir Ayvazoğlu’nun Kâinatça Tanınmış Türk Şiir Kralı Florinalı Nâzım ve Şaşaalı Edebi Hayatı (Kapı) adlı biyografi çalışlaması; Cem İleri’nin derinliğine bir Bilge Karasu okuması olarak niteleyebileceğimiz Yazının da Yırtılıverdiği Yer (Metis); Mustafa Durak’ın şiir çözümlemelerinden oluşan Şiir Dilinin Ardında Şiir Cini (Tabevi Yay.); Bahriye Çeri’nin Nahid Sırrı Örik’in yazı hayatını incelediği kapsayıcı çalışması Bir Cihan Kaynanası (Hece Yay.); Enis Batur’un insan bedeni üzerine denemele Kanatsız Kuşlar/ Louis de Bernières/ Çeviren: Bahar Öcal Düzgören/ Altın Kitaplar/ 654 s. Güneybatı Anadolu’nun küçük bir kasabasında, Müslüman ve Hıristiyan toplumu yüzyıllardır barış ve huzur içinde yaşamaktadır. Kasabada süregelen gizli karasevdalar, farklı inançlardaki iki din adamının bakış açıları, birbirine karışmış ve kaynaşmış iki toplumun ilginç karakterleri Anadolu’nun bu kıyısını dünyanın birçok yerinden ayırmaktadır. Ne var ki kısa bir süre sonra o büyü bozulur. Savaş korkunç yüzünü din ve milliyetçilik uğruna işlenen katliamlarla gösterir. Artık açlık ve düşmanlık ortalıkta kol gezmektedir ve bu küçük kasabanın dışında, askeri dehası ve akıl almaz cesareti ile ülkenin kaderini hayalinde yaşattığı biçimde yeniden çizen bir Mustafa Kemal vardır... Queen/ Laura Jackson/ Çeviren: Nuran Mavi/ Ledo Yayınları/ 296 s. Freddie Mercury’nin ölümünün ardından geçen on yılı aşkın sürede, Queen hâlâ büyüsünü kaybetmemiştir. Otuz yıla yayılan bir kariyer ve dünya çapında 150 milyonu aşkın albüm satışı ile Queen, rock tarihinde kendine kalıcı bir yer edinmeyi garantilemiştir. Tanınmış Queen uzmanı Laura Jackson, grubun yakın arkadaşlarının yanı sıra ünlülerle yaptığı röportajlarla hikâyesini oluşturuyor. Freddie Mercury’nin çılgın eşcinsel hayatından, sessiz bas gitaristleri John Deacon’ın özel hayatına, Brian May’in duygusal iniş çıkışlarından, Taylor’ın seks skandallarına kadar grubun hayatını detaylandırıyor. Ayrıca Mercury’nin hastalığı ve AIDS’den ölümüne kadar geçen süreyi, bunun arkadaşları, ailesi ve grup üzerindeki likle de, bunları kim yayımlıyor? Endişeli ruhlarınızı meşgul eden bu sorulara ve daha pek çoklarına, Nirvana’nın sakallı üstadı çıktığı zirveden bilgece bir sakinlikle karşılık veriyor: Biraz gül, hepsini unutursun” diyor kitabı yayına hazırlayanlar. Zen hikâyelerinden yola çıkan bir çizgi öyküsü yer alıyor bu kitapta. etkilerine bir bakış açısı sunuyor. Emin Bey’in Defteri Meclis Konuşmaları 19201950/ Emin Sazak/ Tolkun Yayınları/ 790 s. Tolkun Yayınları, Emin Sazak’ın hatıralarını içeren “Emin Bey’in Defteri” ve meclis konuşmalarının yer aldığı “Meclis Konuşmaları 19201950” adlı kitapları bir kutu içinde okuyucuya sundu. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk meclis üyelerinden biri olan Emin Sazak, 1946’da Demokrat Parti’den milletvekili seçilmiş ve otuz yıllık milletvekilliği yapmıştı. Puro Hakkında Her Şey/ Vedat Özkan/ İnkılâp Yayınevi/ 224 s. “Puroda, başından sonuna kadar sanki her şey, hayata dair çok önemli bir sır taşıyor. Kimsenin, ne Karl Marx’ın dış dünyamızla, ne de Sigmund Freud’un iç dünyamızla ilgili hayal gücüyle; ne Che imajının romantik cazibesiyle, ne de 1959 Küba Devrimi sonrasında karşı devrimin sembolü olmasıyla; ne Fidel Castro’nun antikapitalist ve antiemperyalist devrimci liderliğiyle, ne de onu yıkmaya çalışan ilk ABD başkanı J. F. Kennedy ile; ne devrik diktatör Saddam Hüseyin’in acımasızlığıyla, ne de Bill Cosby’nin sevecenliğiyle, ne “boğazda mehtap” düşkünü Sait Halim Paşa’nın romantikliğiyle, ne de Tinto Brass’ın “erotik servetiyle” özdeşleştirebildiği puro, hem bu zıt çağrışımların tamamını içinde barındıran, hem de hepsine aynı mesafede durabilen; insanı suretle değil, suretle ilgilenmeye ve daha da önemlisi, ruhi olgunlaşmaya davet eden ilginç karakteriyle hakkında kitap yazılmaya değerdi.” Bu kitapta Vedat Özdan, puro üzerine bir inceleme sunuyor. Kanatların Rengi/ M.S. Adnan Şerifoğlu/ Kendi Yayını/ 164 s. Bu kitap, milyonlarca masum insanın öldüğü, tarihin en acımasız savaşlarından olan II: Dünya Savaşı tüm şiideti ile sürerken, savaşın bitmesini beklemekten başka çaresi olmayan ümitsiz insanların hikâyesini anlatıyor. Çarlık Rusyası’ndan başlayarak kıtaları geçip Japonya, Çin, Filipin, Adaları, Avustralya, İtalya, Beyrut ve Şam üzerinden İstanbul’da sona erecek bir hikâye... (İsteme adresi: Forsa Sokak 219 Şenesevler, Bostancı 34742 İstanbul.) Nirvana/ Yazan ve Çizen: Roberto Totaro/ Çeviren: Zeynep Kumruoğlu/ Oğlak Yayınları/ 128 s. “Bir güzel gülerek hayata dair büyük sorunları çözebilmeniz için 200’den fazla Zen hikâyesi. Karmam bana ne demek istiyor? Kıvırmayı bilmiyorsanız, nasıl Tantra yaparsınız? Biz kimiz? Nereden geliyoruz? ÖzelStar Dancer/ Beth Webb/ Çeviren: Ahu Sıla Bayer/ Encore Yayınları/ 254 s. Tegen’in doğduğu gece, gökyüzünde adeta bir şölen vardı; tüm yıldızlar dans ediyordu. Çok eski bir efsaneye göre, beklenen büyük felaketten insanları kurtaracak olan, Star Dancer tam da böyle bir gecede dünyaya gelecekti. Tanrıça’nın yolladığı tüm işaretler ve druidlerin kehanetleri ne olduğu bilinmeyen büyük bir felaketin yaklaşmakta olduğunu gösteriyordu; ama beklenen kurtarıcı Star Dancer, Tegen olamazdı; herkes bir adam bekliyordu çünkü, bir kadın değil. Druidlerin Star Dancer arayışı sürerken, gümüş işlemekte usta bir kuyumcu olan babası, büyücülerin dünyasına akıl erdiremeyen annesi ve zeka özürlü üvey kardeşi ile köyünde yaşamakta olan Tegen, yeteneklerinden ve kaderin ona hazırladıklarından henüz habersizdi... Lukaşdina/ Tekin Rıza/ Gürer Yayınları/ 564 s. Bugünün entelektüel kişiliklerinin öfke, aşk, ihanet ve anlamsızlıklarının neden, niçin sorularına birer yanıt “Lukaşdina”. Kitabın kahramanları, yıllarca ayrı kalmış bir baba ile kız, sevgisini itiraf edememiş kadınlar, üstün gelmek uğruna dostlarını sırtından bıçaklayanlar ve sonunda sevip kavuşamayanlar. sman Nar’ı, oyuncak trenlerin sergilendiği odaya girdiğinde görmeliydiniz! Ayhan Doğan, bu odayı Sakarya’dan getirttiği gerçek bir trenin pencereleri, kapısı, koltuklarıyla tasarladı... Anadolu’nun göllerinin, köprülerinin, tarlalarının, kasabalarının, dağlarının, insanlarının ardında akıp gittiği yorgun tren pencerelerinin çerçeve olarak kullanıldığı camekânlardaki oyuncak trenlere uzun uzun baktı Osman Bey... Sonra, Oyuncak Müzesi’nden ayrılırken şunları yazdı ziyaretçi defterine: “21 yıl boyunca Eskişehir TCDD fabrikasında memleketin dört bir yanına giden, çeken ve çekilen araçların üzerini boyadım, bilumum gösterge ve yazılarını yazdım... Emekli olduktan 18 yıl sonra burayı gördüm... O güzelim oyuncak trenler beni o günlere, emek verdiğim trenlere ve çocukluğuma götürdü... Bana çocukluğumu geri getirdiğiniz için çok teşekkür ederim...” 2007 yılının son saatlerini İstanbul Oyuncak Müzesi’nde geçirenlerden biriydi Osman Nar... Yılın son anlarını Oyuncak Müzesi’nde geçirenlerin yüzünde apayrı bir ışık olduğunu keşfettim. Geride kalan yılın hüznü ve yeni yılın sevincinin en güzel yaşanılacağı yerdir oyuncak müzeleri... Noel zamanı Nürnberg’de, Lizbon’da, Brüksel’de, Londra’da, Zürih’te hep yaşadım bu duyguları... Yaşarken de, ülkemde bu duygu denizinin dalgalanması için bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm... Ne mutlu bana ki, üçüncü kez insanlarımın yüzlerinde tanık oluyorum bu sevince... Güner Ünal da, eski yılı Oyuncak Müzesi’nde uğurlamanın ayrıcalığını bilenlerden... O da, ziyaretçi defterine şunları yazmış: “Bugüne kadar iki oyuncak müzesi gördüm. Diğeri Danimarka, Kopenhag’daydı. Bu müze Kopenhag ile kıyaslanamayacak kadar güzel ve kapsamlı.” İstanbul Oyuncak Müzesi’nin dünyadaki örnekleri arasında en iyilerinden biri olduğunu biliyorum... Ama, bu gerçeği ziyaretçilerin değerlendirmelerinden okumak, duymak ne yalan söyleyeyim hoşuma gidiyor; mutluluğum ülkem adına, İstanbul adına... Gülsu U. Law’ı okuyoruz: “Süper bir müze. Harika hazırlanmış ve düzenlenmiş. Lütfen tanıtımını daha fazla yapın. Herkesin görmesi gereken bir yer burası...” Oyuncak Müzesi’nin tanıtılması, varlığının duyulması için ben elimden geleni yapıyorum. Medyadaki duyarlı, aydın insanlar da yardımcı oluyorlar... Yeterli mi?.. Elbette değil... İstanbul Oyuncak Müzesi’nde sergilenen eserlerin insanlık tarihindeki önemi, müzenin tasarım açısından zenginliği, İstanbul’a ve Türkiye’ye kattığı değeri anlaması gerekenler ne yazık ki farkında değiller!!!... 2008 yılının ilk duygularını Işıl O Avrupalı Türkler, ‘üçüncü büyük seçim bölgesi’ ESSEN (Cumhuriyet) Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşların genel seçimler, referandumlar ve cumhurbaşkanı seçimlerinde oy kullanmasını kolaylaştıran düzenlemeleri içeren yasal düzenlemelerin “tarihi önem taşıdığı” vurgulandı. Gelişmeleri değerlendiren Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Vakfı Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen, gümrük kapıları dışında da oy kullanılabilmesi yönünde sürdürdükleri çalışmaların meyvesini görmekten mutlu olduklarını belirtti. Prof. Dr. Şen, şu açıklamalarda bulundu: “Vakfımızın araştırmalarına göre Avrupa genelinde 5.2 milyon Türk kökenli insanımız yaşıyor. Bunların 2 milyon 455 bini 18 yaşının üzerinde ve Türk vatandaşlığına sahip. Yaklaşık 2.5 milyon seçmenin bulunduğu Avrupa Birliği, ayrı bir seçim bölgesi olarak görüldüğünde İstanbul ve Ankara’dan sonra en büyük seçim bölgesini oluşturuyor. Avrupa Birliği ülkeleri arasında Türk kökenlilerin en çok yoğunlaştıkları ülke olan Almanya’daki 2.7 milyonluk Türk kökenli nüfus içerisinde Türkiye genel seçimlerinde oy kullanabilme yeterliliğine sahip seçmen sayısı ise 1 milyon 340 bin civarında.” Seçme hakkının kullanımındaki kolaylaştırıcı düzenlemelerin, en çok yurttaşı başka ülkelerde yaşayan devletlerinden biri olan Türkiye için önemli bir prestij kaynağı olacağını kaydeden TAM Direktörü Şen, “Çok küçük ülkeler dahi yurtdışında yaşayan vatandaşlarına bulundukları ülkelerde oy kullanma hakkını tanırken, Türkiye’nin bu uygulamayı gerçekleştirememesi ciddi bir eksiklikti. Bu konuda harekete geçilmesi sevindirici” diye konuştu. Türkiye ve Türk siyasetinin oy hakkının tanınması ile yurtdışında yaşayan vatandaşlarına önemli bir mesaj vereceğini de hatırlatan Faruk Şen, seçme hakkının tanınmasının Türkiye ile mevcut bağları da güçlendireceğini bildirdi. Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin düzenli aralıklarla yaptığı araştırmalara göre, Almanya’daki Türkler, kendilerini Türk hükümetlerince yeterince temsil edilmediği duygusuna sahip. Nitekim, 2006 yılında gerçekleştirilen bir araştırma, Türk hükümetlerinin, Türk sivil toplum örgütleri, sendikalar ve uyum meclislerinden sonra temsil gücüne göre dördüncü sırada anıldığını göstermişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle