Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 OCAK 2008 CUMA kültür LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL Paris: Yalnızlıkların ışıklı karanlığı “60 yaşımı bitirmek üzereyim ve bunun 30 yılı Fransa’da geçti. Bunun da 25’i Paris’te ve yakın banliyölerinde. Her şeyi bildiğimi ve çözdüğümü ne iddia edebilirim ne de söyleyebilirim. Ama kimi gözlemlerimi, yaşadıklarımı ve öğrendiklerimi yansıtmaya çalıştım.” tif yolculuğa geçiş. İşte o zaman Paris “Seyir Kent” oluyor. Siz Paris’i seyrediyorsunuz Paris de sizi. Bu da az şey sayılmamalı. Ve asıl önemlisi ücretsiz. Ve daha şirin yönü, insanların birbirleriyle konuşması. Evet, konuşması. Zalim ve hergele Paris’te günlerini tek kişiyle konuşmadan geçiren insanlar bulunduğunu anlatmak gerek. Paris’te elbette dünya kadar seyir var: Tiyatro, opera, dans, sergi, festivaller, sinema ve daha neler de neler...Ama bunlar artık çok pahalı. Seçilmişler ve paraOsman ÇUTSAY sı olanlar için. Emekçiler ve hele onların çocukları için sinemaya gitmek bile başŞimdilerde başyapıtı “Das Prinzip lı başına bir parasal sorun. Paris’te çoğalHoffnung” (Umut İlkesi) Türkçe de ma, çok sayıda bir arada bulunma, kesişokunabilen Ernst Bloch, 1920 ve me noktaları bulmak mümkün. Cafeler, 1930’lardaki Berlin’i anlatırken, bu metcafe terasları, kolokyumlar, üniversiteleropolün parlak ışıklarının sadece karanrin hiç boşalmayan kantinleri, lokantalalığı yoğunlaştırmaya yaradığını yazmışrı, koridorları, seyrek olarak uğranılan tı. Benzer bir görüşü ömrünün büyük derslikler ve amfileri, kitaplıkları, konfebölümünü Paris’te geçiren Prof. Dr. M. ranslar, spor salonları, stadyumlar, konŞehmus Güzel de savunuyor. Çalışmalaser salonları, bulvarlar, parklar ve daha rını 30 yıldır Fransa’da ve bunun da 25 bin bir mekan bin bir faaliyet alanı var. yılını Paris’te sürdüren M. Şehmus GüAma zaten ben de “Bütün Parisliler yalzel, Türk aydınının gereğinden fazla yanızdır!” diye yazmıyorum. “Böyle bir kınlık gösterdiği Paris’in hiç de öyle anhastalık var” diyorum. Gittikçe yayılıyor latıldığı veya dışarıdan göründüğü gibi ve henüz çaresi de bulunmuş değil. olmadığını belirtiyor. Bir süre önce metBireyler kendi “çarelerini” buluyorlar: ropol yalnızlıklarını işlediği yeni kitabı Kimi uyuşturucuya sarılıyor, kimi “sah“... Ve Kapımı Çaldı Yalnızlık”ı yayımte cennetlere”, kimi alkole... Kimi ise 1947 doğumlu M. Şehmus Güzel, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültelayan Prof. Dr. Güzel’e göre, Paris, belli bir süre katlandıktan sonra bu si’nden (SBF) mezun olduktan sonra, doktorasını Fransa’da, Tours ve AixenProvendostlukların ve ihtilallerin değil, acıbaşa bela hastalığa, intihar ediyor. ce’da tamamladı. 1975’te Türkiye’ye döndü. SBF’de Sosyal Politika ve İş Hukuku dalında masız yalnızlıkların, yoksulluklaİntihar sayısının yıldan yıla artmaçalışmalarda bulundu. İşçi Sınıfı Tarihi, Sendikacılık ve Sosyal Politika derslerini verdi. Eylül rın ve ezilen solun kalesi. M. Şehsı ve bunun Fransa’nın kuzeyine 1982’den bu yana Fransa’da yaşıyor. ParisVII., ParisVIII. ile Nijer’in başkentindeki Niamey mus Güzel, Paris ve insanla ilgili gittikçe ve kuzey ülkelerine yakÜniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. DevletUlus, Devletsiz Halklar, Yakındoğu Tarihi, “çağdaş yanılsamalar” hakkında laştıkça artması tedirgin edici elTürkiye’de İşçi Hareketi Tarihi, Toplumsal Mücadeleler Tarihi derslerini verdi. ÖğreCumhuriyet’in sorularını yanıtlabette. tim üyeliğinin yanı sıra, araştırmalarını Belçika, Fransa ve Almanya’da sürdürdı. Gerçi kitabınızda da notlar var, dü. Türkçe ve Fransızca çok sayıda makalesi ve kitabı yayımlandı. “... CUMHURİYET Bir “Işık Kent” ama siz geçmişten bugüne Türkiye Ve Kapımı Çaldı Yalnızlık” geçen yıl sonlarında basılan olarak çiziyorsunuz Paris’i. Ama aynı solu ile Paris arasındaki ilişkiyi nasıl deson kitabı. zamanda boğucu bir metropol olduğuğerlendiriyorsunuz? Bu şehrin ve elbetnu da ekliyorsunuz. Peki, ama bu şehte Fransızcanın, Fransız solunun, Türrin hep kozmopolit, çokkültürlü, çok kiye’deki algılanma biçimlerinde zaman uluslu, çok sesli olduğu hikaye edilir. içinde bir değişim saptayabildiniz mi? Böyle bir şehir, bütün o parlaklığı, ay Türkiye solu, Paris’i hep “ihtilallerin bulan genç veya daha az genç kapıp valazım: Evet Mayıs 1968 ve hemen sondınlanmacı ve aydınca birikimi içinde, başkenti” gibi gördü. Bence bu bir yanıllizlerini gidiyor veya yokluk içine düşen rasında epey abartılarak yüceltilen birey sıradan insanı nasıl olur da acımasız bir samadır. Paris bütün ihtilallerini yarıda yaşlı bir çift hiç haber vermeden ve bilve bunun ayrılmaz parçası olarak bireyyalnızlığa mahkum eder? bırakmış bir başkenttir. Basit bir örnek hassa hiç iz bırakmadan kayboluyor... Bu cilik bugün artık “fazla gelmeye” başlaM. ŞEHMUS GÜZEL Paris böylevereyim: Bu kentte tarihi ve/veya kültüdurumda komşuluk ilişkisi kurulabilir dı. Bizzat bunun yaratıcıları bile onun dir işte: Hem “Işık Kent”tir, hele Noel’in rel özellikleri olan herkesin adı bir sokami? Mümkün değil. Ve herkes buna da ağırlığı altında eziliyorlar ve “Anne, imve yıl sonunun yaklaştığı bugünlerde, ğa, caddeye, meydana vs verilmiştir. dayanamaz. Hele komşularımızın birçodat, yalnızlık!” diye bağrışıyorlar. İnsahem de “yalnızlıkların” başkentidir. NiAma Robespierre ismi hiçbir yerde yokğu, tamamı dememek için, tek başına yanoğlu yalnız yaşamak için doğmadı. Yaltekim milyonlarca avro sarf edilerek tur. 1789’un gerçek devrimcisi böylece şayan veya yaşamak zorunda bırakılan nızlık insana yakışmaz. İyi de, toplum “ışıklandırılan” ChampsElysees Cadgüya unutulmuştur. kimselerse. Çalışma koşullarının dayatdokusunun alabildiğine paramparça desi’ni “Zafer Takı”na doğru aşıp AveVe unutturulmak istenmiştir. İsimleritığı yaşam biçimi insanlara nefes alma edildiği ekonomik ve toplumsal bir sisnue de la Grande Armee’ye doğru yöneni anabileceğimiz birçok sokak, hele cadfırsatı vermiyor. temde başka ne yapılabilir? lirseniz, yalnızlık yakanıza yapışır. Birde ve bulvar ve bilhassa meydan isimleYalnızlık yeni tür meslekler yarattı. Erİnsan insana yabancılaştırıldı. Yabandenbire kendinizi çünkü karanlıkların ri ise işçi gösterilerini, grevleri, ihtilallekekler için “escort girl” biliniyor. Artık cılaştı. “Humain” artık “deshumanisé” içinde ve kaldırımlara “vurmuş” erkek ri bastıran kan dökücü generallerin adyıllardır Paris’lerde kadınlar için de “acedilmiş bir konumda. Ve bu, gittikçe ve kadın seks tacirlerinin arasında bulurlarını taşırlar... ChampsElysees’inin hecompagnateur”lük işi yapan erkekler dramatik boyutlar kazanan bir eğilime sunuz. İşte Paris aynı zamanda budur: men öte yanındaki caddenin ismi “La var. Hepsi birbirine benziyor: Gri kosişaret ediyor: Öteden beri yalnız yaşayan Işık ve karanlık bir arada. Şatafat ve pesGrande Armee”dir: Çünkü 1871’de Patümleri içinde ve genellikle “iyi terbiye ve/veya yalnızlıktan haz alan insanlar, payelik yan yana. Zafer Takı’ndan Averis Komünü’nü ezmek için surlardaki bir edilmiş aile çocuğu” tavırlarıyla. Bu tür kadın ve erkekler varoldu Ancak son onnue Foch tarafına doğru giderseniz... delikten Paris Komünarları arasındaki iş yapanlar bir gecesi veya bir hafta sonu yıllarda saptanan ve kitabımda yansıtGitmeyin ne olur! Hadi gittiniz diyelim, bir casusunun yardımıyla Thiers Orduiçin kaç avro alıyorlar? Bilemiyorum. maya çalıştığım arzulanan bir yalnızlık orada otomobil içindeki gölge oyunları su oradan kente girmiştir. Ve bu alçakça Ama bu iş için pek çok şirket kuruldudeğil, “dayatılan bir yalnızlıktır”. İnsangözlerinizi yaşartabilir. Bunlar Paris’in kırımı yapan Thiers Ordusu generalleriğunu biliyorum. ları perişan eden bir yalnızlık. en ünlü caddeleridir şaka maka. Ve aynin isimleri birer cadde veya bulvara ve Türkiye ile Fransa, Paris’le İstanbul 1930’larda Fransa’da CGT (Genel İş nen böyle işte hemen yanı başlarında inrilmiştir. Evet, zaman içinde kimi Komüveya Ankara bu açıdan çok mu farklı inKonfederasyonu) 56 milyon kadar üyesanlığın “çukurlarda” yittiği mekanlar. narların isimleri de sokaklara takıldı. san malzemelerine sahip? siyle toplumun dokusunu en iyi biçimDaha ne olsun? Alabildiğine zenginlik, Ama solun mücadelesiyle; solun kimi be Kanımca kitabımda anlattığım türdede koruyan sendikalar toplamıydı: Senyalnızlık ve yoklukla “komşu”. lediyeleri yönetmeye başlamasından sonki yalnızlık(lar)ın Türkiye’ye ve onun en dikalar yanında bin bir “Halk Evi”, Yani Paris birçok benzeri “dünya kenra. Paris’te ilk belediye başkanı seçimi önemli iki kentine ulaşması için biraz da”Gençlik ve Kültür Merkezleri”, spor tinde”, metropolde, megapolde olduğu 1976’da yapılmıştır. Bilmem anlatabiliha beklemek gerekiyor. Belki hiç ulaşkulüpleri (henüz dopingsiz ve amatör gibi bin bir yüzlüdür. Türkiye’de kimi yor muyum? Paris 2001’e kadar sağ tamazlar. İyi de olur. Ancak bu yönde bir ruhla), aklınıza gelebilecek dünya kadar “çok bilmişlerin” kurulu bir papağan girafından yönetilmiştir: 1995’e dek Chigidiş söz konusu maalesef. Özellikle İsbaşka dernek de... Mahalle hayatı telebi yinelemekten bıkmadıkları “Paris bir rac, sonra sağ kolu Jean Tiberi anakent tanbul’un gök tırmalayan, göğü rahatsız vizyon ekranları tarafından parçalanmaşenliktir” teranesinin maziye karışmak belediye başkanlığını yaptılar. Ve nihayet eden onlarca katlı binalarında. Ve hele mıştı henüz. üzere olduğunu anlatmak istiyorum. Paris’in turistik açıdan en çok ziyaret edikimi tek çocuklu anne ve/veya babalarSiyasi partilerin birçok şubesi ve maParis üzerine yazarken “nerede” durlen Sacre Coeur Kilisesi, Paris Komüda. Bilinen biçimiyle İstanbul’daki çalışhallelerdeki örgütlenmeleri birer “çiduğumuz önemli. Burunlarını “benü’nün ezilmesi şerefine dikilmiştir orama ve yaşama koşulları Batı türü yalnızmento” rolünü üstleniyorlardı. Ve bilyaz”dan, dillerini “yarin ağzından” ve ya. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama lıkları da dayatabilir. hassa kentler insani boyutlardaydılar... “kırmızı”dan çekemeyen ve gözleri Eybu kadarı yeter. Paris tutuculuğun başAyrıca onca bindirmesine karşın, sisEmekçi sınıfı işe erken gidiyor, işten birfel Kulesi’nin “ihtişamından” kamaşmış kentidir. Ve yarıda kalmış ihtilallerin yatem, kapitalizm diyebiliriz sanıyorum, likte çıkıyor, birlikte sinemaya gidiyor, ABD’li ve her şeyi bildiğini sanan ama sını taşır. Türkiye’deki toplumsal dokuyu, Frangazoz içiyor, sevgilisini, nişanlısını, eşikara cahil Türk veya Türkiyeli, artık naTürkiye’nin ve solunun en büyük şansa’larda ve Paris’lerdeki kadar sarsalani çoluk çocuğunu koluna takarak, yasıl isterseniz öyle, yazarlar, Paris’in büsızlığı Fransızca olmuştur diyebilirim. madı, parçalayamadı. İslamlaşma olgunına alarak parklarda birlikte dolaşıyor, tün yüzlerini bilemezler, yazamazlar. Çünkü Fransızca bildikleri ve Fransa sunda bu dayatmanın da etkilerini ara1 Mayıs bayramı coşku ve şenlikle kutYazmazlar. Bunları Paris Kitabı da yazhayranı oldukları için Paris’e gelen “Yemak gerekiyor. Çünkü İslamlaşma, Avrulanıyor, gösterilere bütün mahalle birmaz. Yazamaz. ni Osmanlılar” ve onların sonrasındaki pa kentlerinde ve ülkemizde bu tür dalikte gidiyor, bandroller çocuklar tara60 yaşımı bitirmek üzereyim ve bu“Genç Türkler” ve daha sonra gelen beyatmalara karşı bir tür savunma aracı gifından taşınıyor, torunları ise dedeler nun 30 yılı Fransa’da geçti. Bunun da nim “En Yeni Genç Türkler” adını takbi de görülebiliyor. En azından kimi çevomuzlarında taşıyordu... Gösteri sonra25’i Paris’te ve yakın banliyölerinde. Her tığım Fransızsever Fransızcacılar, Pareler veya kimi bireyler için. Aile içi dasında aperatif birlikte alınıyor, akşam yeşeyi bildiğimi ve çözdüğümü ne iddia ris’te, o dönemlerde ve hemen sonrasınyanışma sürüyor. Toplumsal dayanışma mekleri cümbür cemaat yeniliyordu... edebilirim ne de söyleyebilirim. Ama kida kültürel ve entelektüel alanları doldudarbeler yiyor, ama dayanıyor... Ne zaKısacası ortaklaşa bir hayat vardı. Yani mi gözlemlerimi, yaşadıklarımı ve öğran pozitivistlerin etkisi altında kalmışmana kadar? Göreceğiz. Türkiye’de, yaşananlar iz bırakıyorlardı: Ortak hafırendiklerimi değişik kitaplarımda yanlardır. Yani Emile Durkheim’ların ve herkes biliyor ki bir kahveye girdiğinde zamızda. Elbette geçmişte her şey çok sıtmaya çalıştım. onun öncülü Auguste Comte ile çömezkendisini çevreleyecek birçok insan, bengüzeldi deyip nostaljiye düşmemeliyiz. Bu dünya şehrinin sıradan insanı lerinin. Dolayısıyla marksizmle tanışazer insan bulabilir ve orada yalnızlık güDüşmemeye çalışıyorum. Geçmiş geçip yalnızlığa mahkum etmesinin ana gemamışlar, hatta marksizme düşman bile neş görmüş kar gibi erir veya eriyebilir... gitti. Bugün ve gelecekte neler yapılabirekçeleri sizce nerelerde aranmalı? olmuşlardır. O nedenle şimdi küçücük Bir çay içecek paranız mı yok? Mutlaka lir? Biraz melankolik bir yaklaşımım ol Dünya kadar neden sıralamak olaSorbonne Meydanı’ndaki heykeli önünbir arkadaşınız bir çay ısmarlar. Bunun ması doğal. Çünkü üzülüyorum insanlısı. Burada birkaçına değinebiliriz. Önden geçerken Auguste Comte’a sert bakgibi başka örnekler verilebilir. Türkiğın düşürüldüğü duruma. ce “yurttaşlık”tan “birey”e geçilmesinin tığım ve “Senin yüzünden başımıza sarıye’de aile dayanıyor. Toplum dayanıyor. Nedenler arasında kentlerin hele dünve bunun hızla “birey”e ve nihayet lanları bir bilsen” dediğim oluyor. HiçEmekçiler, öğrenciler ve gençler birlikya kentlerinin mimari yapısını bile saya“bir”e dönüşmesinin ve bizzat yaratanbirimizin aklına Comte’la iyi bir hesapte maça gidiyorlar. Bir simitle iki çay vebiliriz: 2530 katlı gökdelenlere bir kalarını bile korkutmasının altını çizmek laşma gelmedi. ya iki çayla bir simit yiyorlar. Karınlarını saba nüfusu kadar insan tıkılıyor. Oysa Evet, sol, Paris’i ve “ihtilallerini” göbununla doyuruyorlar. Eh ortaklaşa yebu binaların zünde büyüttü. Gerekmeyecek ölçüde. nilenin tadı da farklı olur hani. hiçbirinde en Oysa yarıda bile kalmış olsalar o ihtilal Grevin eğiticiliğine özel bir önem basit bir kasalerden çıkarılacak dersler pek çok. En verdiğiniz görülüyor. Grev, Paris’te yalbadaki kadar önemlisi de Paris’in ve onun temsil ettinızlık dışında pek bir şansı olmayan bu bile toplumsal ği Fransız usulü kapitalizmin ve burjuvakadersiz “müşterileri” insanlaştıran yeve kamusal alan zinin bütün “asi çocuklarını” parayla ve gane yol mu? yok. Komşuluk benzeri yöntemlerle “hizaya çekmesini” Yegane yol değil. Ama bunlardan en hayatı sıfıra inbilmesidir. Türkiye’den gelenler için ise çarpıcı olanı. Çünkü düşünün, bütün dirgeniyor. 20 daha azı bile yetmiştir. Fransızların kurmetrolar durmuş, otobüsler de ve insanyıldır aynı binaduğu kimi okullarda ve üniversitelerde lar artık beşinci değil birinci veya ikinci da oturuyoruz olan bitenlere bakar mısınız lütfen. Kaviteste yaşıyorlar ve bundan haz bile alıama komşularıçı “eski solcudur”, ah bir bilseniz! yorlar: Çünkü kaldırımları doldurmuşlar mızın hiçbiri 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonve yürüyorlar. Bu bile başlı başına bir birkaç aydan ra Fransa’ya sığınan değişik sol partileolay: Yürümek. Artık metrolarda her veya taş çatlasa rin yönetici ve militanları epey şey yazgün tanımadığınız adamlarla, kadınlarla biriki yıldan dılar. Kimi anılarını da yayınladı. O kaybirbirinize bakmadan, birbirinizi görfazla kalamıyor. naklarda epey bilgi bulmak olası. Şunu mezlikten gelmek için akıl almaz manevToplumsal haeklemek mümkün: Türkiye solu ile ralar yaparak seyahat etmek değil. Yürüreketlilik bunu Fransa solu birbirini anlayamadı. Anlamek. Ve yürürken çevrenizde olan bitendayatıyor: Bilyamazdı da. lere tanıklık etmek. Pasif yolculuktan akmem nerede iş Fotoğraf: F.GÜZEL C 15 Günahı da Şerefi de Başkasının Prof. Dr. M. Şehmus Güzel izim gazetelerde, “Suudi Arabistan’da Batı’yı eleştiren memuru hapse attılar” diye yer aldı ama aslı biraz farklı. Batı’yı eleştirdiği için değil, böyle bir eleştiri yaptığı gerekçesiyle kendisini işten çıkaran müdürünü tehdit ettiği için hapse atılmış habere konu olan kişi. Biçim farklı olsa da haberin özü değişmiyor tabii. Suudi Arabistan’ın, Amerika ile Batı dünyasının en sıkı müttefiki olduğunu bilenler için, bu tuhaf cezalandırma doğal karşılanabilir elbette. Bir arkadaşım aynı haberden yola çıkarak “Nedir bu İslam dünyasındaki Batı düşmanlığı?” gibi sitem dolu bir soru sormasaydı, benim açımdan üstünde durulacak bir haber olmazdı bu. İslam dünyasındaki bir çok uygulama için benim de, hem de sitem dozu bir hayli fazla eleştirim var. Ama İslam dünyasının Batı’ya (varsa) neden düşmanlık duyduğu konusunda açıkçası hiç de sitemkar bir yaklaşımım olmazdı. Çünkü, her ne kadar İslam dünyasının Batı dediğine ben “emperyalizm” diyenlerden de olsam, Batı’nın bir de özgürlükçü yüzü olduğunu düşünüp, kökten bir Batı karşıtlığının, Batı’yı, emekçisiyle, aydınlanmacısıyla, sanatçısıyla tümden karşımıza almak demek olduğuna inanmış da bulunsam, İslam dünyasında, eğer gerçekten varsa, Batı düşmanlığının olmasını, tümüyle haklı bulmam belki ama, anlayabilirim. Fakat, benim için önemli olan, arkadaşımın da düşmekten kurtulamadığı, Batı düşmanlığının İslam ülkelerinde doğduğu, halen de sürdüğü inancı. Çünkü, birçok kişi, son yıllarda yaşananlara bakarak, Batı’ya düşmanlık fikrinin Müslüman ülke kaynaklı olabileceğini sanıyor. “Sansınlar ne var?” diyenler çıkabilir. Bence biz yine de doğrusunu bilelim. Gerçeğe bağlılık duygusu bunu gerektirir çünkü. ??? Siyaset sosyolojisi ya da uluslararası ilişkiler literatüründe “Occidentalism” olarak adlandırılan Batı düşmanlığı Uzak Asya kaynaklıdır. 1942 yılında, Japonların gerçekleştirdiği, İkinci Dünya Savaşı’nın kaderini değiştiren ünlü Pearl Harbour baskınından tam yedi ay sonra, Japonya’nın Kyoto kentinde toplanan bir konferans Occidentalism tarihinde önemli bir yer işgal eder. Katılımcıların çoğunu Budist rahiplerin, Hegelci Kyoto Okulu’na mensup felsefecilerin, bir de kendilerini “Romantik Edebiyatçılar” diye tanımlayan şahsiyetlerin oluşturduğu konferansın tek konusu vardır: “Modernizmin Üstesinden Nasıl Gelinebilir?” Buradaki “modernizm” kaygan bir sözcüktür, ama genellikle bu sözcükle anlatılmak istenen, Batı’dır. Katılımcıların nitelikleri de gelenek yanlısı olduklarının göstergesidir adeta. “Batıya karşı savaş, Yahudi finans kapitalizminin üzerine inşa edilmiş, zehirli materyalist medeniyete karşı savaştır” cümlesini, radikal bir Müslüman’a ait sanabiliriz. Oysa, Tsumura Hideo adlı Japon film eleştirmenine aittir bu cümleler. Nazi propagandası yapan bir filmi B övdüğü için faşist diye bilinir ki, öyledir. Günümüzde yaşayan Hideo’nun Batı’dan anladığı ile 65 yıl önceki Kyoto Konferansı katılımcılarının Batı’dan anladıkları aynı şeydir. Henüz Müslüman coğrafya Batı’ya karşı bir tepki geliştirmiş değildir 40’lı yıllarda. Kyoto katılımcılarının Batı düşmanlığı, “Aydınlanma” ya da “Reform” düşmanlığıydı. Nishitani Keiji adlı bir Japon felsefeci, Batı kaynaklı olduğu için dini reforma da, Rönesans’a da, doğa bilimlerini de karşı biriydi örneğin. Batı’nın emperyalist yüzü henüz bu kesimlerce görülmüş değildi. Batı’nın, sömürgeci yanı fark edildikçe, bu karşı oluş, geleneği savunma gerekçesinden kurtularak, bu kez Batılı istilaya karşı çıkışa dönüştü yakın geçmişte. Bunu yapanlar da, sosyalist aydınlar, asla faşist olmayan halkçı önderlerdir. Batı’nın özgürlükçü, aydınlanmacı yüzünü de, emperyalist sömürgeci tarafını da görmüş, sorunu sınıfsal temelde değerlendirmişlerdir. ??? Rus edebiyatında da, Tolstoy ya da Dostoyevski örnek gösterilebilir diye düşünüyorum, güçlü bir Batı karşıtlığı vardır. Müslüman ya da Arap edebiyatında olamayacak kadar güçlü hem de. Japon gelenekçisi de, Rus romancısı da, Batı değerlerinin “zehirleyici”, yerel olandan uzaklaştırıcı etkisine karşı çıkarlarken, Müslüman coğrafyadan çok uzun yıllar hem de, tek bir ses çıkmamıştır. O nedenle Japonların ya da Rusların tarihlerinde asla sömürge oldukları bir dönem olmamışken, Müslüman coğrafya Batı’nın sömürgesi olmuş topluluklardan oluşmuştur. Bugün radikal İslam’ın başını çektiği Batı düşmanlığı, Batı’nın sömürgeci, emperyalist tarafına yapılan bir düşmanlık değildir. Bin Ladin gibilerin Batı düşmanlığı, Kyoto konferansçılarının 65 yıl önce savundukları, Batı değerleri karşısında geleneği önceleyen tutumlarına benzer, eski mi eski bir düşmanlıktır. Giderek de ırkçı, şovenist bir içeriğe bürünmektedir. Batı sadece emperyalistlerden, Hitler’lerden ibaret değildir. Orada da buluşulması gereken emekçiler, aydınlar vardır. Kısaca demek istediğim şudur: Batı düşmanlığı bir günahsa ya da bir şerefse, bu günah ya da şeref Müslüman coğrafyaya ait değildir. Kyoto konferansçıları, Batı’ya, kendi gelenekleri ile kafa tutarken, Suudi Arabistanlı o şaşkın müdür hala günümüzde, Batı’yı eleştirdi diye emri altındaki adamı işten atabilmektedir. Benim arkadaşım da şaşkınların şahı durumundadır, çünkü müdürün Batı yalakalığını görmemekte, kovulan adamı Batı düşmanı sanarak “Nedir bu Arapların Batı düşmanlığı?” diye sorabilmektedir. İslam coğrafyası, dostunu da düşmanını da bilemeyenlerin oluşturduğu, garip bir topraktır. Çok garip bir toprak. kemalerdemol@yahoo.co.uk ‘İktidar partisine en güzel cevap’ Selda GÜNEYSU ANKARA Sanat Kurumu’nca her yıl geleneksel olarak verilen “Onur Ödülü”ne bu yıl dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say değer görüldü. Say, “Sanatın ve sanatçının yanında olan kurumların, benim yanımda ve ülkede her geçen gün biraz daha çoğalıyor olması, iktidar partisine verilmiş en güzel cevaptır” dedi. Sanat Kurumu tarafından yapılan açıklamada, “Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say, ulusal ve uluslararası alanda sanata yaptığı katkıları ve toplumsal kimliği nedeniyle, ‘20062007 Sanat Kurumu Onur Ödülü’ne değer görüldü” denildi. Sanatçıya ödülü, 14 Ocak Pazartesi günü saat 19.00’da, Küçük Tiyatro’da gerçekleştirilecek törenle verilecek.Sanat Kurumu Başkanı İlker Çetin, ödülün Say’ı, “kahramanlaştırmak” amacıyla verilmediğinin altını çizerek “Say gibi kendisini dünyaya kanıtlamış bir müzisyenin kahramanlaştırmaya ihtiyacı yok. O zaten müzikleriyle çizgisini ve duruşunu her daim belli eden bir sanatçıdır. Sanat Kurumu bu ödülü, son günlerdeki tartışmaları baz alarak da vermedi. Bu ödül aynı zamanda Say’ın şahsında, Türkiye’nin sanatının uluslararası düzeyde tanıtılmasına aracı Fazıl Say. olan tüm değerli sanatçılara verilmiş bir ödüldür” dedi. Fazıl Say da, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, “Yaşadığım son olaylardan sonra Sanat Kurumu’ndan böyle bir ödül alacak olmam beni çok onurlandırdı. Sanat Kurumu’na çok teşekkür ediyorum. Sanatın ve sanatçının yanında olan kurumların, benim yanımda ve ülkede her geçen gün biraz daha çoğalıyor olması, iktidar partisine verilmiş en güzel cevaptır” dedi. Sanat Kurumu’nun verdiği ödülün, bu zor günlerde kendisine destek olduğunun altını çizen Say, Türkiye’de aydın sanatçıların varlığının çoğalacağına duyduğu inancı dile getirdi. Say, “Son günlerde yaşanan tartışmalarla birlikte ne güzeldir ki sanatı ve sanatçıyı destekleyen kurumlar ve kişiler çoğalıyor. Böylece ülkedeki kültür ve sanat yaşamına verilen değer de her geçen gün biraz daha artıyor. Bu gelişmelere tanık olmak beni çok onurlandırıyor. ” diye konuştu. İllüstrasyon:Ömer YAPRAKKIRAN