25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 HAZİRAN 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR Sezer, anayasa değişikliklerinin 22 Temmuz’da halkoylamasına sunulmasını amaçlayan yasayı iade etti İki sandık planına veto ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, AKP’nin cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini düzenleyen anayasa paketinin, 22 Temmuz seçimleriyle aynı gün halkoylamasına sunmayı amaçlayan yasa değişikliğini Meclis’e iade etti. Sezer, yasada, referandum için öngörülen sürenin anayasa değişikliğinin Resmi Gazete’de yayımını izleyen 120. günden sonraki ilk pazar günü yapılması yerine, 45. günden sonraki ilk pazar günü yapılması, YSK’ye de aynı kapsam içinde halkoylamasına ilişkin tüm süreleri kısaltma yetkisi verildiğine dikkat çekti. TBMM’nin 3 Mayıs’ta seçimlerin 22 Temmuz’da yapılması kararı aldığını anımsatan Sezer, daha sonra da cumhurbaşkanı seçilememesi nedeniyle TBMM seçimlerinin “derhal yenilenmesinin” zorunlu hale geldiğine işaret etti. Halkoylamasına götürme kararı aldığı anayasa değişikliği paketiyle, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda köklü bir sistem değişikliği öngörüldüğü, bunun rejim açısından sıkıntı yaratacağı yönündeki iade yazısını da anımsatan Sezer, aynı sakıncaların halkoylamasının süresini kısaltan yasa için de geçerliliğini koruduğunu bildirdi. Sezer, “Bunca sakıncaları içeren anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulması durumunda, süreler kısaltılarak halkın bilgilendirilmesi, konuyu değerlendirme Ateş ve Komplo Çemberindeki Türkiye’de Seçimler C 5 Sezer, halkoylaması için gerekli süreyi 120 günden 45 güne düşüren yasayı TBMM’ye iade gerekçesinde, “Anayasa Değişikliklerinin Halkoylamasna Sunulmasına Dair Yasada Değişiklik Yapan Yasa”nın bir seçim düzenlemesi olduğuna dikkat çekerek anayasanın 67. maddesi gereğince, Seçim Yasası’ndaki değişikliklerin 1 yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmayacağı görüşüne yer verdi. si ve tartışması olanağının kısıtlanmasının haklı bir gerekçesinin bulunmadığı ortadadır” ifadesine yer verdi. Sezer, iade gerekçelerini şöyle sıraladı: ? Anayasa değişikliğine ilişkin halkoylaması, anayasa ve yasa kuralları uyarınca seçim hukukuna bağlı olduğuna göre, 67. maddenin son fıkrasında getirilen bir yıllık uygulanamama yasağının, anayasa değişikliğine ilişkin yasaların halkoyuna sunulmasına ilişkin yöntemi düzenleyen 5682 sayılı yasa yönünden de geçerli olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Bu nedenle, 5682 sayılı yasa, anayasanın 67. maddesinin son fıkrasıyla bağdaşmamaktadır. ? Anayasa değişikliğine ilişkin yasanın 5. maddesiyle değiştirilen anayasanın 102. maddesinin son fıkrasında yer verilen “Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir” kuralı, her iki yasa konusunun farkını açıkça ortaya koymaktadır. Yapılan açıklamalar nedeniyle, incelenen yasa yürürlüğe girse de, anayasanın 67. maddesinin son fıkrası uyarınca 5678 sayılı yasayla yapılmak istenilen anayasa değişikliklerinde uygulanamayacağına göre, incelenen yasada öngörülen halkoylamasına ilişkin süre kısaltmalarının, bugünden, ne zaman yapılacağı ya da yapılıp yapılmayacağı belli olmayan olası “ilk” anayasa değişikliğinde uygulanacağında kuşku bulunmamaktadır. ? Böylesine belirsizlikler içinde, gelecekte yapılacak ilk anayasa değişikliğinde uygulanması için, bir geçici maddeyle halkoylamasına ilişkin sürelerin, o günün koşullarının bunu gerektirip gerektirmeye ceği bilinmeden kısaltılmasının, kamu düzenine uygun olmayacağı ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı açıktır. ? Anayasanın 6. maddesinde, egemenliğin kayıtsız koşulsuz Türk ulusunun olduğu; ulusun egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanacağı; 7, 8 ve 9. maddelerinde, egemenliği Türk ulusu adına kullanacak organların yasama, yürütme ve yargı olduğu belirtilerek erkler ayrılığı ilkesi kabul edilmiştir. Anayasanın 176. maddesi uyarınca anayasa metnine dahil bulunan başlangıç bölümünde de, erkler ayrımının, “belli” devlet yetki ve görevlerinin işbölümü içinde devlet organlarınca kullanılması anlamına geldiği; üstünlüğün ancak anayasa ve yasalarda olduğu vurgulanarak, her devlet organının kendi alanındaki görev ve yetkileri ancak kendilerinin kullanabileceği, başka bir anlatımla diğer organlara devredemeyeceği açıklanmıştır. ? İncelenen yasada, anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulması durumunda uygulanacak süreler kısaltıldıktan sonra, Yüksek Seçim Kurulu’na yasalardaki halkoylamasıyla ilgili tüm süreleri daha da kısaltma yetkisi verilmiştir. Böylece, yasa koyucunun halkoylaması yapılacağı günü belirleme yetkisi Yüksek Seçim Kurulu’na devredilmektedir. Bu niteliği ile 5682 sayılı yasanın, anayasanın başlangıç bölümüyle ve 6, 7, 67, 79. maddeleriyle bağdaşmadığı ortadadır. Musevi lobisi AKP’ye soğuk Bahadır Selim DİLEK ANKARA Genel seçimlerin yapılacağı 22 Temmuz tarihi yaklaşırken AKP, Washington yönetimine “hoş görünme” çabası içine girdi. Ankara’daki diplomasi kulislerinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı üzerine Washington’a giderek ABD yönetiminin nabzını ölçmeye çalışan Egemen Bağış, Reha Denemeç ve Mevlüt Çavuşoğlu’nun girişimleri, “AKP, ABD’den icazet almaya çalışıyor” yorumlarına neden oldu. AKP’nin özellikle gelecek dönemde ABD yönetiminin ciddi anlamda desteğine gereksinim duymakta olduğunun altı çizilirken, AnkaraWashington ilişkilerini yakın Büyük Ortadoğu Projesi ve Irak’a yönelik işgal planlarının hazırlayıcısı olan yeni muhafazakârlar 22 Temmuz seçimlerinde AKP hükümetine destek verilip verilmemesi konusunda ikiye bölündü. Özellikle NeoCon’lara yakın duran Musevi kuruluşlarının, Hamas’a ilişkin izlediği politika nedeniyle AKP’ye mesafeli durulmasını istediği belirtiliyor. dan izleyen Batılı diplomatik kaynaklara göre, Büyük Ortadoğu Projesi ve Irak’a yönelik işgal planlarının hazırlayıcısı olan NeoCon’lar (Amerikan odaklı küresel sermayenin dünyada etkin olmasını amaçlayan siyasi ekolyeni muhafazakârlar) 22 Temmuz seçimlerinde AKP hükümetine destek verilip verilmemesi konusunda kesin çizgiler ile ikiye bölündü. Aynı kaynaklara göre ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ve Dışişleri Bakanlığı’nın önde gelenleri, AKP’ye yönelik desteğin kesilmemesi konusunda ısrarlarını korurken, ABD Savunma Bakanlığı’ndaki NeoCon kökenli olan etkili bürokratlar, özellikle Hamas ve Hizbullah gibi İsrail ve ABD tarafından “terörist kabul edilen” gruplara yakınlığı nedeniyle AKP’ye kesinlikle destek verilmemesi konusunda tavır belirledi. Aynı kaynaklar, AKP’ye kesinlikle destek verilmemesi taraftarı olan ekip içinde yer alan ABD Başkanı George W. Bush’a yakınlığı ile de bilinen Michel Rubin’in, NeoCon’ların Washington’daki düşünce kuruluşu American Enterprise Enstitüsü’ne sunduğu ve Erdoğan’ı çok ağır bir dille eleştiren raporunu anımsatarak ABD yönetimi içinde AKP’ye ilişkin görüş ayrılıklarının giderek derinleşmekte olduğunu belirttiler. Rubin söz konusu raporunda, “Eğer Erdoğan cumhurbaşkanı olur ve lideri olduğu AKP TBMM’de çoğunluğunu muhafaza ederse, İslamcı lar, Türkiye’deki bütün kurumları kontrol edecek ve laik düzeni yıpratacak; devlet ve toplum düzenini yeniden belirleyecek bir konuma gelmiş olacak” değerlendirmesini yapmıştı. AKP’nin Washington’daki zemin yoklama çalışmaları, NeoCon’ların önemli ölçüde tabanını oluşturan Musevi lobisinden AKP’ye 22 Temmuz seçimlerinde beklenen desteğin çıkmayacağını gösterdi. Özellikle NeoCon’lara yakın duran Musevi kuruluşlarının, Hamas’a ilişkin izlediği politika nedeniyle AKP’ye mesafeli durulmasını istediği belirtilirken demokratlara yakın olan Musevi kuruluşlarının ise şimdiye kadar renklerini belli etmede çekingen davrandığı dile getirildi. ürkiye kızgın ve susuz çölün ortasında, bir şeytan üçgeninin göbeğinde serin, yeşil ve sulak bir alan: Bir vaha. 1.3 milyarlık İslam dünyasında, 52 devlet arasında tek ve biricik laik ve demokratik ülke: İnsanlık için bir örnek, eşi bulunmaz bir mücevher. ??? Türkiye bir ateş çemberiyle çevrili. Kuzey Batı’da Balkanlar. Kuzeydoğu’da Kafkaslar. Güneydoğu’da Ortadoğu. Hepsinde sınırlar yeniden çiziliyor. Hepsinde savaş, terör, kan ve gözyaşı. Dünyaya egemen olma stratejisi bu bölgeler üzerindeki oyunlarla belirleniyor. Türkiye bu şeytan üçgeninin tam göbeğinde yer alıyor. ??? İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iki “Blok” arasında kurulan dengeler, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle bozuldu. Türkiye artık bir “Blok”un üyesi değil. Türkiye’nin arkasında artık “Dünya güçleri”, “Dünya egemenleri”, Amerika ve Avrupa yok. Türkiye tek başına. Türkiye yalnız. Dünyayı yeniden biçimlendirmek isteyen “eski dostlar” Türkiye’yi bir “kıskaca” aldılar. Bölücü etnik terör sorunu. Kıbrıs sorunu. Ermeni soykırımı iddiası sorunu. İç ve dış güvenlik sorunu. Şeriat tehdidi sorunu. ??? Türkiye, “dostlarından” ve “çevresinden” kaynaklanan üç “emperyalist” tehdit altında: Bir yandan ekonomiye ve siyasete egemen olan ABD. Bir yandan yine ekonomiye ve siyasete egemen olan Avrupa Birliği. Bir yandan din üzerinden sızan, yaşam kültürünü etkileyen ve ekonomik alana müdahaleye çalışan Arap emperyalizmi. Türkiye’nin ekonomik üretimi, hem tarımda hem sanayi T de tehdit altında. Türkiye’nin hem iç, hem dış güvenliği tehdit altında. Türkiye’nin laik demokrasisi, hem siyasal rejimi ve hem de günlük yaşam özgürlükleri açısından tehdit altında. ??? Üç emperyalizm, üç koldan saldırıyor: Türkiye’de emperyalizm sözcüğünün telaffuzu bile ihanet sayılmaya başlandı. Emperyalizm güçlü. Üç koldan gelen üç emperyalizm üç defa güçlü: Cepler dolmuş, beyinler yıkanmış, mevziler tutulmuş. ??? Türkiye seçimlere, AKP’nin iktidarında gidiyor. ABD ilan etti: AKP’yi destekliyor. AB ilan etti: AKP’yi destekliyor. Kıbrıs Rumları Meclis Başkanı ilan etti: AKP’yi destekliyor. Kuzey Irak Kürt Bölgesi ilan etti: AKP’yi destekliyor. Irak’ın Kürt Başkanı ilan etti: AKP’yi destekliyor. Arap kardeşlerimiz zaten AKP’nin yanında. ??? Komplo teorileri üretiliyor. Beyinler yıkanıyor. Terör tırmandırılıyor. Türkiye etnik olarak bölünmek isteniyor: PKK destekleniyor, TürkKürt ayrımı pompalanıyor. Türkiye mezhepsel olarak bölünmek isteniyor: AleviSünni farklılığı vurgulanıyor. Türkiye siyasal olarak bölünmek isteniyor: Dincilaik ayrımı hükümet uygulamalarının ana ekseni oldu. Türkiye, ya Batı’dan koparılmak ya da Batı’nın kölesi yapılmak isteniyor. ??? Seçim sonuçları Türkiye için yaşamsal: Türkiye de bir çöle mi dönüşecek? Çevresindeki ateş çemberinin sıcaklığında mı kavrulacak? Yoksa çölün ortasında, çevresi ateş çemberiyle çevrili bir vaha olma özelliğini mi sürdürecek? ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org Rice: Üçlü mekanizma hızlandırılsın WASHINGTON (AA) ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, terör örgütü PKK’ye karşı mücadelede Türkiye, ABD ve Irak arasında oluşturulan üçlü mekanizmanın hızlandırılması çağrısında bulundu. Bakan Rice, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ile yaptığı görüşme konusunda bir brifing düzenledi. Rice’a, toplantıda terör örgütü PKK konusunun ve örgüte karşı olası önlemlerin konuşulup konuşulmadığı soruldu. Rice, “Irak Dışişleri Bakanı’yla görüşmemde PKK’ye ilişkin konuları ele aldık. Irak topraklarının, terör eylemleri için komşu ülkelere ve özellikle Türkiye’ye karşı kullanılmasına izin verilmemesinin önemini konuştuk” dedi. Bakan Rice, “Irak, ABD ve Türkiye tarafından bir süre önce oluşturulan üçlü güvenlik mekanizmasının ve bu mekanizmanın işleyişinin hızlandırılmasının önemini konuştuk, çünkü Iraklılar da biz de Irak topraklarının terörist eylemler için komşu ülkeye karşı kullanılmasını istemiyoruz” diye konuştu. Mağdurlar tedbiri elden bırakmıyor Yimpaş mağdurlarının avukatı Papakçı, Dursun Uyar’ın yurtdışına kaçabileceği ihtimali nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ve Yozgat Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuracak. Aykut KÜÇÜKKAYA Yimpaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar ve 10 Yimpaş yöneticisinin Sermaye Piyasası Kanunu’na muhalefetten aldığı 2 yıl hapis cezasının Yargıtay’ca onanmasının ardından yeşil sermaye mağdurları tedbiri elden bırakmıyor. Yimpaş mağdurlarının avukatı Acun Papakçı, Uyar’ın yurtdışına kaçabileceği ihtimalini göz önünde bulundurduklarını belirterek Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ve Yozgat Cumhuriyet Başsavcılığı’na gerekli başvuruları yapacaklarını açıkladı. Yargıtay 7. Ceza Dairesi, Uyar ve 10 yönetim kurulu üyesi hakkındaki 2’şer yıl hapis ve 10’ar bin YTL para cezasını, davanın zamanaşımı süresine (30 Haziran 2007) kısa bir süre kala onamış oldu. Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin kararı ilgili mercilere ulaştığında, 11 sanık hakkında yakalama emri çıkarılacak ve bulundukları yerde gözaltına alınarak cezanın infazı için cezaevine konulacak. Uyar ve diğer 10 sanık 8 ay hapis yatacak. Bu gelişmenin ardından gazetemize açıklamada bulunan Papakçı, “yaklaşık 2 ay önce, Dursun Uyar’ın hakkında verilen hapis cezasının onaylanması durumunda kullanılmak üzere sahte isimle bir pasaport düzenlettirdiği ve bu tür bir onay durumunda Türki cumhuriyetlerden bir tanesine bu pasaport aracılığı ile gideceği hakkında duyum aldıklarını” iddia etti. Papakçı, bir kaynağın bu ülkenin Özbekistan olduğunu ve Uyar’ın bu ülkeye İran üzerinden geçiş yapmak istediğini kendilerine ilettiğini öne sürdü. “Bu nedenle onama kararının Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ulaşmasından önce Dursun Uyar’ın başka bir isimle Türkiye’den çıkış yapacağına dair önemli kuşkularımız bulunmaktadır” diyen Papakçı, konuyu yakından takip edeceklerini belirtti. Gerek Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, gerek Yozgat Cumhuriyet Başsavcılığı’na bu konuyla ilgili gerekli başvurularda bulunacaklarını açıkladı. Papakçı ayrıca Dursun Uyar’ın Yimpaş grup şirketlerinin yönetimini, aldığı hapis cezası nedeniyle yerine getiremeyecek olması ve küçük yatırımcının korunması amacıyla söz konusu şirketlere el konulmasına dair dilekçelerini de yine Sermaye Piyasası Kurulu’na ileteceklerini açıkladı. ABD Dışişleri Bakanı Rice, Irak Dışişleri Bakanı Zebari ile görüştü. (Fotoğraf: REUTERS) udson Enstitüsü’nde tartışılan “Türkiye Senaryosu” bize neler neler anımsatıyor!? Anayasa Başkanına suikast yapılması ve İstiklal Caddesi’nde güçlü bir bomba patlatılması sonucu 50 kişinin ölmesi üzerine kurulan senaryo, sözde, Türk ordusunun Irak’a girmesinin gerekçelerini hazırlayacak! Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi durumunda da, nelerin olabileceği kestirilmeye çalışılacak! Bunun da adı fikir cimnastiği! Amerikalılar meraklıdır bu tür fikir cimnastiklerine! Ayrıca, alışıktırlar da, senaryolarını bombaların patlatılması, büyük katliamlar olması, toplumu şoke edici etkilerin yaratılması üzerine kurmaya! Ve kendi yararlanacakları eylemleri gerçekleştirecek “psikolojik ortamı” yaratmaya! ??? Kendilerini “kuvvacı” diye tanıtan, aslında sağcı mı sağcı, belli ki dikta yanlısı birilerinin evinde el bombaları sandığı bulundu. Sandıkta eksik olan üç el bombasının gazetemize atılanlar olup olmadığı sorusu ortada dolaşıyor! Olabilir! Sağcı diktacılar Cumhuriyet’i hiç sevmez, ama üzerinden sürekli olarak bir yarar da sağlamaya çalışır. (Aslında sağcıların büyük bir kesimi sevmez, mesela en sağcı AKP nefret eder! AKP severler de!) Cumhuriyet’e atılan bombalar bunların eseriyse, arkadaki planlar önemlidir! Da H CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Senaryolar Ülkesi ha gerçekçi yapmaktadır bu tutum, geçmişte neler olmadı ki! Neler yaşadık! Örneğin Uğur Mumcu! Bana göre, Uğur Mumcu, tam Hudson’vari bir senaryonun kurbanıdır. Birtakım yargılanmalara rağmen, senaryo yazarları ve ortaya koyucuları karanlıktır; İran da büyük olasılıkla göstermeliktir! Mehmet Ağar, o dönemin Emniyet Genel Müdürü olarak, Güldal Mumcu’ya, konuyu açıklayamayacağını, bir tuğla çekilirse bütün duvarın yıkılabileceğini söylemiştir. Bu konuda şüphesiz ki, Ağar’a değil, Güldal’a inanacağız! Güldal Mumcu İzmir’den milletvekili olarak Meclis’e girecek. Ağar’ı bir köşeye sıkıştırıp belki de “Artık olay zamanaşımına uğradı, gel şu işin aslını anlat!” diyecektir! Şüphesiz, sağcı Ağar da “büyük devlet memurluğu sorumluluğu”nu anımsayacak ve diğer Türk büyükleri gibi davranacaktır! ??? nıştay baskını da henüz aydınlatılmaya muhtaçtır. Bu provokatif eylemler için kullanılan kişinin niyeti, düşüncesi önemli değildir; her zaman, yaratılmak istenen görüntüye uyan bir figür bulunabilir. Dinci, İslamcıırkçı, türbancışeriatçı, Türkİslam sentezcisi, veya bir ultra solcu, veya sadece ırkçımilliyetçi... Bunlara para vermeye de gerek yok, inançlarını kullan yeter. ??? Provokasyon için seçilen hedefin niteliği, kimliği, kaç çocuğu olduğu da önemli değil. Hudson Enstitüsü’ndeki senaryoda örneğin Anayasa Mahkemesi Başkanı söz konusu olmuş! Utanmazlık diz boyu! Senaryo bile olsa, bir uyduruk isim takma gereğini bile duymayacak kadar fikirselsiyasal ahlaki düşüklük söz konusu! Öyle ki, mesela bir başbakanın veya bir genelkurmay başkanının adı da konabilirdi! Diyebilirler veya diyebilirsiniz: Türkiye alışıktır, ne de olsa bu tür olayların sürekli yaşandığı bir ülkedir, ayrıca durumu da Çok satan basının cumhurbaşkanı adayı olarak manşetlerden inmeyen Dışişleri Bakanı Gül, “Türkiye üzerine felaket senaryolarının konuşulduğu toplantıyı” değerlendirmiş ve “Askerler o toplantıyı terk etmeliydi!” demiş... Güldüm! Türkiye üzerine felaket senaryoları bitmez ki! Gül ve Erdoğan’ın anlaması gereken gerçek şu: Önemli olan, Türkiye’yi bu tür senaryoların konuşulduğu ve gerçekleştirilebileceği bir ülke ortamından çıkarmak! Bir vicdan muhasebesi yapsınlar: Acaba 5 yıllık iktidarları döneminde, Türkiye’de bu tür felaket senaryoları için daha uygun bir ortam mı hazırladılar? Yoksa, “Türkiye’de böyle senaryolar artık uygulanmaz, bu nedenle bu tür ‘hayali’ senaryolar kurmanın ve tartışmanın anlamı da yoktur” dedirtecek bir ortam mı? Hudson Enstitüsü’ne bakılacak olursa, birincisi! AKP, Gül, Erdoğan ve Arınç’lar, yarattıkları derin bölünmeyle, ülkemizi senaryolar ülkesine dönüştürdü, artık her türlü provokasyonu besleyecek çok uygun bir zemindir Türkiye! Bunu görmüyorlar mı? Yoksa bu senaryoların bir parçası olmayı, bu senaryolardan yararlanmayı çoktan kabul mu ettiler? ÜÇ HAFTA ÖNCE GÖZALTINA ALINMIŞTI Dursun Uyar, yaklaşık üç hafta önce 26 Mayıs’ta Amasya’da polis tarafından gözaltına alınmış; 2.5 saatlik gözaltından sonra savcılık talimatıyla serbest bırakılmıştı. Uyar, en son Ankara’da AKP binasının açılışına katılmıştı. obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle