Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 Avrupa’nın batı ucunda, Portekiz’in başkentinde yüzyıl önceki İstanbul’dan görünümler sergileniyor Bir Lizbon masalı... Sakıp Sabancı Müzesi’nin sürekli koleksiyonundan 38 tablonun yer aldığı ‘Çağrışımları, Yolculukları ve Atmosferiyle İstanbul, Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonundan Tablolar’ başlıklı sergi, Lizbon’daki Gülbenkyan Vakfı Müzesi’nde açıldı. Sabancı Holding’in iletişim sponsorluğunda 26 Ağustos 2007 tarihine kadar açık kalacak sergide, Türk resminin 18501950 döneminden yapıtlar yer alıyor. Egemen BERKÖZ Tam da Müzik Festivali’nin hızını aldığı günlerde İstanbul bırakılıp başka bir kente gidilir mi? Bu kent Lizbon olunca gidildi. Benim için bir büyülü kentti çünkü Lizbon… Antonio Tabucchi’nin ‘Sostiene Pereira’ adlı romanından, Pessoa’nın şiirlerinden, ama asıl Asaf Halet Çelebi’nin lise yıllarında okuduğum o ünlü şiirinden ötürü: ‘lizboa / boa / simsiyah saçlı kadın / mariyya / bir masal söyle bana / … / lizboa / ben bir şarkıyım / atlas denizlerinden geldim / …’ Sabancı Müzesi ekibi ve İstanbul basınından kalabalık bir toplulukla batıya doğru dört saat uçup iki saat sonra Lizbon’a konduğumuz bu yolculuğun asıl nedeni ise yaşamının ilk 13 yılını İstanbul’da, son 13 yılını Lizbon’da geçiren bir adamdı. Üsküdar’da doğup (1869) Lizbon’da ölen (1955) bu adam, uzun yaşamı boyunca petrol işlerinden çok para kazanmış ve bu parayı sanat yapıtları toplamaya yatırmıştı. Bugün Lizbon’da kendi adını taşıyan müzede sergilenen bu yapıtları tek tek kendi seçip alan ve özenle koruyan bu adam, Calouste Sarkis Gülbenkyan’dı. Aslında, Lizbon’a yerleşme öncesinde İstanbul’a gelmek ‘Ayasofya’, Şevket Dağ, 1906. 250x180cm. Felix Ziem Üsküdar’da Selviler, ahşap üzerine yağlıboya, 84x64cm. C kültür 22 HAZİRAN 2007 CUMA LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL General haklıymış, çok mahcubum vaşlar yaratan, yarattığı bu savaşlarla “savaşın ruhu”nu öldüren bir ülkedir artık. Geçenlerde açıklandı. Pentagon, düşman askerlerine karşı kullanılacak yeni bir silah yapmayı düşünmüş meğer. Elinde baltaları, bıçakları ile hiçbir hileye başvurmadan, doğrudan doğruya birbirine giren ilkel savaşçının ahlakından da yoksun “savaş hilesi”ne yol açacak bir silah hem de. Adı da “Gay Bombası”. Savaşta düşman askerlerinin üzerine atıldığında onları savaşmaktan uzaklaştıracak eşcinsel duygular uyandırma gücüne sahip bir bombaymış bu. Bu cümlede ahlak sözcüğünün gay sözcüğüyle yan yana gelmesi sadece bir rastlantıdır. Gayler alınmasınlar durup dururken. Buradaki “ahlaksızlık”, üzerlerine bomba atılanların gay olacakları değil, onları, istekleri dışında savaşkan kişiliklerinden arındırarak savaş kazanma cinliğidir. Bomba bu tür etki yapar mı yapmaz mı, bilemem. Varsayayım ki yapar, bu durumda da “askerler eşcinsel olacaklarına ölsünler” diyecek halim yok. ABD şımarıklığı yüzünden ilkelerimden vazgeçecek değilim çünkü. Bombanın yapımından cayılmış nedense. Yapılmasının da yapılmamasının da önemi yok artık bu durumda. Çünkü önemli olan “zihniyet”in ortaya çıkmış olmasıdır. ??? “Güçlü olmanın ahlaklı olmayı engellediği zamanlar vardır” deyişime inanılacağını biliyorum. Tarihin her döneminde rastlanılan olgulardır bunlar. Daha önce de yazmıştım, yine hatırlatayım. 1333 yılında Fransa’nın Alsas bölgesinde bulunan bir kaleyi kuşatan dönemin emperyalist gücü, karşılarındaki muazzam direniş karşısında insanlık onuruna aykırı bir savaş hilesi gerçekleştirir. Kale içindeki kahramanları etkisiz hale getirmek için, içlerine insan dışkılığı doldurulmuş fıçıları mancınıkla kaleye atar. Kaleyi “savaşın ruhu”na uygun olarak kahramanca savunanlar, bu aşağılık “taarruz” üzerine, kokuya dayanamayarak kaleyi terk etmek zorunda kalırlar. Yedi yüz yıl önce “biyolojik silah”tan düşmanına bok fırlatmayı anlayan emperyalist alçağın kafası, lütfen bağışlayın, sadece puştluğa çalışır. ABD’de başkanı “busht”un kafası da elbette böyle çalışacaktı. kemalerdemol@yahoo.co.uk Serginin girişinde yer alan Felix Ziem’in ‘Üsküdar’da Selviler’ adlı tablosunda siluet halinde Ayasofya görünüyor. Sergi alanında onun tam karşısındaki boşluktan bakınca ise Şevket Dağ’ın Ayasofya’nın içini betimlediği tablosu görülüyor. istemiş ve bunun için adamları aracılığıyla nabız da yoklamıştı Gülbenkyan, ama İkinci Dünya Savaşı’nın o karışık günlerinde bu isteği kabul görmemişti. Sonuçta, Gülbenkyan Vakfı 1956’da, müzesi de 1969’da Lizbon’da kurulmuştu. Ve biz de işte, vakfın kuruluşunun 50. yılı kutlamalarının kapanış sergisi için Lizbon’daydık. Kutlamaların açılışının geçen yılın nisanmayıs aylarında, İstanbul’da Sabancı Müzesi’nde ‘Lizbon Gülbenkyan Müzesi’nden Başyapıtlarla Doğu’dan Batı’ya Kitap Sanatı ve Osmanlı Dünyasından Anılar’ başlıklı sergiyle yapıldığını da anımsatmalıyım. Sayın Nazan Ölçer’in açılış konuşmasında söylediği gibi ‘bir iadei ziyaret’ sayılabilecek olan ‘Çağrışımları, Yolculukları ve Atmosferiyle İstanbul, Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu’ndan Tablolar’ sergisi, Lizbon’da Gülbenkyan Müzesi’nde iki müzenin yetkilileriyle Türk ve Portekizli gazetecilerin katıldığı bir basın toplantısıyla açıldı. Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer, Gülbenkyan Vakfı Başkanı Rui Vilar ve Müze Müdürü Joao CastelBranco’nun konuşmalarının ardından sergi gezildi. AĞDAŞ TÜRK RESMİNDEN ÖRNEKLER Sergide Gülbenkyan’ın çocukluğunun İstanbul’undan görünümlerin yer alması anlamlıydı ve bilinçli bir seçimdi elbet. Ayvazovski, Zonaro gibi Batılı oryantalist ressamların yanı sıra Halil Paşa’dan Nazmi Ziya’ya, Hoca Ali Rıza’dan Avni Lifij’e, Osman Hamdi’den Şevket Dağ’a kadar, 19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ilk yarısında yaşamış ve resim yapmış nerdeyse bütün önemli ressamlarımızı içermesiyle de, sergi, ilk kez bir Batı ülkesinde, çağdaş Türk resmini tanıtma işlevini üstleniyordu. Onlarla aynı yıllarda yaşamış ve belki de Paris’te aynı atölyelerde çalışmış Portekizli ressamların yapıtlarının da sergilenmesi ise, iki ülkenin Paris’te aynı yıllarda ve belki de aynı atölyelerde çalışmış ressamları arasındaki benzerlik ve farklılıkları görme olanağı veriyordu. Serginin açıldığı müze yapısı, Gülbenkyan Vakfı Merkezi’nin yalnızca bir bölümü. Vakıf merkezinde, Mısır, Yunan ve Roma’dan günümüze, resimden heykele, mobilyadan süs eşyalarına, el yazmalarından baskı kitaplara, İznik çinilerine.. yaklaşık 6000 yapıtın sergilendiği müzeden başka, konferans salonu, sanat kitaplığı, araştırma kitaplığı, bilimsel araştırma merkezi, toplantı odaları, yönetim yapıları, konser salonları ve açık hava tiyatrosu bulunuyor. Vakfın bir de düzenli konserler veren senfoni orkestrası ile korosu var. Birçok yapıdan oluşan merkez, Santa Gertrudes Parkı’nın içinde kurulmuş. Müzeye gelirken doğanın içinden geçtiğiniz gibi, müzeyi gezerken de bütün pencerelerde yemyeşil ağaçları, renk renk çiçekleriyle doğa hep karşınızda. Özellikle gösterdikleri konser salonunu ben de özellikle sona bıraktım. Salonun sahnesinin arkası baştan başa açılıp dev bir pencereye dönüşebiliyor. Örneğin, bir konserde Beethoven’in 9. Senfonisi’nin ‘Neşeye Övgü’ bölümü penceredeki doğa görünümü eşliğinde dinlenmiş. Kim olmak istemezdi o konserde! Ya dönüşte, yüzyıl önceki İstanbul’u, bugünkü İstanbul’u, parkın içine kültür merkezi ve müze yapan Portekizlileri ve her boş alana alışveriş merkezi ya da gökdelen diken İstanbul yönetimini düşünmeyi kim isterdi! Ah, Asaf Halet Çelebi, ah! Ç eneral Patton’la ilgili bir filmden aklımda kalan bir diyalog vardır. İkinci Dünya Savaşı’nın bu önemli askerine ününün doruğundayken, gazeteciler, “yeni savaş taktikleri hakkında ne düşündüğünü” sorarlar. Sorunun sorulduğu dönem, bireysel cesaretin, savaşı yönlendiren “tek akıl”ın, yerini yüksek teknoloji ürünü silahlara bıraktığı, savaşın sadece “iman” gücüyle değil, bilimsel yöntemlerle kazanılabileceğinin kavrandığı bir dönemdir. Patton, bu gelişmelerden haberdar da olan eski bir asker olarak, yeni savaş yöntemlerine itirazı yoksa da, duyduğu hoşnutsuzluğu, “eskiden savaşın bir ruhu vardı” diyerek ifade eder. Savaşı, nefes alıp veren bir canlı gibi gördüğü belli olan ünlü askerin, “Nerede o eski savaşlar?” dercesine özlem duyduğu o “savaş ruhu” nedir, bilmiyorum doğrusu. Ama komutan, “savaşın da uyulması gereken ahlaki kuralları vardır” demek istemişse, esirlere davranışın bile belli kurallara bağlandığı utanılası bir boğazlaşma olan savaşın gerçekten de bir “ruhu” vardır denebilir. Guantanamo’da esir tutulan terör (!) sanığı Müslüman mahkumlara, inançlarına aykırı olduğunu bildikleri halde çıplak kadın fotoğrafları göstererek manevi işkence yapan ABD askerleri anımsanmalıdır hemen. O ihtiyar generalin bir zamanlar var olduğunu söylediği “savaş ruhu”, esirlere iyi muamele yapılmasını zorunlu kılan “savaş hukuku”nun olduğu yerde bulunmalıydı. Ruhunun da bedeninin de canı cehenneme ama, savaşın o “giden ruhu”na yas tutacak hale getirildik neredeyse. Patton için, hem de yirmi yıldan fazla bir süre sonra, “adam doğru söylüyormuş” demiş olmaktan mahcubiyet duyuyorum. ??? Yüklenen feodal anlamları düşünerek söyleyeyim; savaş, “erkek” bir kavramdır. Bu kavram üzerine oturtulmuş, “mertlik”, “yiğitlik” gibi başkaca önemli kavramlar da vardır. Ülkeyi İkinci Dünya Savaşı’na sokmama becerisini gösteren İnönü’ye, hem de kendi partisi içinden, “savaşa sokmayarak milletin erkekliğini öldürüyor” diyenleri hatırlatırım. Askerin kendisi ölsün, ama “erkekliği ölmesin” diyen çok şaşkın vardır Türkiye’de. Dün de vardı, bugün de var. ABD, egemen güç olmanın şımarıklığıyla artık herkesle dalgasını geçen, acılara yol açan sa G aliyet İngiliz Kri Orkestrası Filarmon tivali’nde İzmir Fes Adnan Saygun için Türkiye’de Ünlü İtalyan modacı Gianfranco Ferre öldü ROMA (AA) Ünlü İtalyan modacı Gianfranco Ferre’nin beyin kanamasından öldüğü bildirildi.Modacının pazar günü için planladığı defilesi de onun anısına önceden yapıldı. İtalyan Ansa ajansı, Milano’da cuma günü hastaneye kaldırılan ve yoğun bakıma alınan 62 yaşındaki Ferre’nin yerel saatle 19.00’da (TSİ 22.00) yaşamını yitirdiğini duyurdu. 15 Ağustos 1944’te İtalya’nın kuzeyindeki Legnano’da doğan Ferre, 1969’da mimarlık diploması aldıktan sonra modaya takı ve mücevher tasarımcısı olarak başlamıştı. Daha sonra kıyafet tasarlamaya başlayan Gianfranco Ferre, 1970’lerde kendi modaevini kurmuş, ancak kariyerinde esas başarıyı 1989’da Christian Dior’un başmodacısı olunca yakalamıştı. İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası, JTİ Türkiye’nin katkılarıyla Efes Antik Tiyatro’da A.Adnan Saygun’u anacak. Orkestra’nın Türkiye turu First Club Holiday tarafından gerçekleştiriliyor. First Club Holiday geçen yıl Madame Tussaud’a Atatürk’ün aslına uygun mumyasını koyan ve “Turks” sergisinin de sponsorlarından olan Aygaz’ın organizasyonlarını da yapmıştı. Mustafa K. ERDEMOL LONDRA İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı ile JTİ Türkiye, 21’inci Uluslararası İzmir Festivali’nin en önemli etkinliklerinden birini birlikte gerçekleştirecekler. Dünyanın en saygın orkestralarından İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası, “100. Doğum Yılında A. Adnan Saygun’a Armağan” olarak Efes Antik Tiyatro’da, ünlü bes Dünyaca tanınmış İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası. “100. Doğum Yılında A. Adnan Saygun’a Armağan” konseri verecek. tecinin “Ayin Raksı” adlı eserini seslendirecek. Orkestra, Uluslararası İzmir Festivali’nin unutulmazları arasına girmeye aday bu çok özel konserde ayrıca L.V. Beethoven’ın ‘Senfoni No.4’ ve J. Brahms’ın ‘Senfoni No. 1’ni de çalacak. 1946’da Sir Thomas Beecham tarafından kurulan İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası 60. yılında, dünyanın en tanınmış şefleri yönetiminde en çok alkışlanan solistlerine eşlik eden bir orkestra olarak tanınıyor. İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası’nın popüler orkestra ve koro çalışmalarından film klasiklerine ve müzikal müziklerine kadar uzanan repertuarı övgüye değer niteliktedir. İngiliz Kraliyet Flarmoni Orkestrası’nın Efes konseri için Türkiye seyahat organizasyonları, geçen yıl Londra’da Kraliyet Sanat Akademisi tarafından düzenlenen “Turks” sergisi sponsorlarından Aygaz ile Madame Tussaud’da Koç Grubu tarafından yenilenen Atatürk’ün mumyasının açılışı gibi birçok uluslararası toplantıya imza atan First Club Holiday tarafından gerçekleştiriliyor. NLÜ ŞEF ROZHDESTVENSKY YÖNETECEK 60 yıllık orkestrayı ünlü şef Gennadi Rozhdestvensky yönetecek Ü kestrası’nı dinleme olanağı bulacaktır. Venedik Bienali’nde bir ilk LONDRA(BBC) Venedik Bienali kapsamında verilen ‘Altın Aslan Yaşamboyu Başarı Ödülü’ ilk kez bir fotoğraf sanatçısına, Malili Malick Sidibe’ye verildi. Bienalin yöneticisi Robert Storr, ödül töreninde yaptığı açıklamada, “Bugüne dek hiçbir Afrikalı fotoğrafçı bu sanatın sınırlarını bu kadar zorlamamıştı” dedi. Sidibe de ödülü dünyanın tüm fotoğraf sanatçıları adına aldığını söyledi. Sidibe, ülkesinin kültürünü, müzik insanlarını ve müzik etkinliklerini yansıttığı yapıtlarıyla tanınıyor. Sanatçının, yaşamı fotoğraf karelerine yansıtmasının yanı sıra toplumsal değişimlere de ışık tuttuğu belirtiliyor. Orkestranın Türkiye organizasyonlarını gerçekleştiren First Club Holiday Direktörü Funda Özkan Uzun şeflik yaşamı süresince 500’ün üzerinde kayda imza atan ve repertuar zenginliği “geniş” kelimesine yeni anlamlar kazandıran Şef Gennadi Rozhdestvensky’nin Efes Antik Tiyatro’da yöneteceği bu özel konser, Türkiye’de batı müziğinin gelişmesine büyük katkısı olan, 20. yüzyılın öncü bestecilerinden Ahmed Adnan Saygun’un anısına en anlamlı armağan olacaktır. Festival izleyicileri, bugün saat 21.30’da, geçmişi 3500 yıl geriye giden Efes Antik Tiyatro’nun büyülü atmosferinde çağımızın en yetkin müzisyenlerinden biri kabul edilen Şef Gennadi Rozhdestvensky yönetiminde yine ekol olmuş İngiliz Kraliyet Filarmoni Or AYIN RAKSI Adnan Saygun’un 1975’de tamamladığı “Ayin Raksı” tek bölümlük bir senfonik danstır. 1977’de Hikmet Şimşek yönetiminde ilk kez seslendirilen eser; seslendiriliş tarzının değişimi, akustik oyunlar, ses yükselişleri ve inişlerinin dinamiğiyle, sanki hayatın kaçınılmaz akışını, gergin nabzını simgelemektedir. Besteci, büyük maharetle partisyonda, güçlü ses kümelenmelerini oda müziği şeffaflığıyla uyum içinde birleştirir. “Ayın Raksı”, parlak orkestrasyon üslubu, tematik malzemenin Türk halk müziğine bağlılığı ile, milli senfonilerimizin klasik örneklerinden biri olarak tanımlanmaktadır.