05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 MART 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Hayri Dev, Denizli’nin yüksek tepelerinde asırlık müzik geleneğini sonraki kuşaklara taşıyor C 7 Anadolu’nun sesi, nefesi Büyük müzik adamı ayri Dev’i oğlu, torunu ve Cler eşliğinde İstanbul Fransız Kültür Merkezi’ndeki konserde izleyince daha iyi tanıdık. Müzikle bütünleşmiş, büyük bir müzik adamıydı. Parmak şıklatarak verdiği araları izleyicinin de uyum sağlayarak tekrarlamasından çok heyecanlandı. Kendi yarattığı iletişimin verdiği coşkuyla Masıt havaları eşliğinde kaşıklarla öyle çok oynadı ki, oğlu sağlığından endişe edip oturmasını istedi. Konser bittiğinde salondaki herkes ayaktaydı. Hayri Dev, ekibi sahneden ayrılırken geri dönüp çalgıları topladı ve seyirciye doğru eğilip “Çalıp söylemezsem, oynamazsam o gece gözüme uyku girmez...” diyerek veda etti. Suç ve Ceza? H Hatice TUNCER Batı Toros yaylalarının sesi Hayri Dev, çoban düdüğüyle, üç telli sazıyla dedelerinden kalan mirası oğullarına, torunlarına aktarıyor. 74 yaşındaki Hayri Dev, Denizli’nin Çameli ilçesinin yayla köylerinden Masıt’ta geçen yaşamının anlamını çalgılarında bulmuş. Fransız etnomüzikolog Jérôme Cler, 15 yıldır Çameli’nin dağ köylerinde Hayri Dev’in “yârenliklerde” yaşıtı arkadaşlarıyla çalıp söylediklerini kayıt altına alıyor ve Avrupa kentlerindeki konserlerde geleneksel müzik meraklılarının karşısına çıkarıyor. “YaylaGireniz ve Masıt Havaları” adıyla Kalan Müzik tarafından yayımlanan albümde Anadolu’nun bu hazinelerine, Fransız araştırmacı Jérôme Cler’in canlı kayıtlarından ulaşıyoruz. Hayri Dev, oğlu Zafer Dev, torunu Kısmet Dev ve Jérôme Cler’le, İstan bul’da Fransız Kültür Merkezi’nde verdikleri konser öncesinde tanıştık. Hayri Dev, Toroslar’ın batı uzantısı dağlarının üzerinde kurulu Masıt’ta, bugünkü adıyla Gökçeyaka köyünde 1933 yılında doğmuş. “Hayatı çobanlıkla, rençberlikle” geçmiş, ama çalgılarını elinden hiç düşürmemiş: “Dedemizden gördük. Dedemiz de çalardı, babam da çalardı. Biz çobanlıkta, dağda yaranlıkla böyle devam ederdik. Dağda illa yaranlık olacak. Her çoban, kızoğlan, toplandı mıydı bu dağda, oyundaşında yaranlık olurdu. Her çoban söz verdiyse orada olacak. Telefon nerede? İşaret ayna. Evine aynayı tutarlar, ‘gel’ demek. İlla varacaksın. Gitmezsen o topluma katılamazsın.” “Yârenlik”ten söz ederken Hayri Dev’in yeşil güzel gözlerinin içi gülüyor.Yârenlik kış aylarında evlerde yapılırmış. Kapı kilitlenir, dizüstü keman, çağ düdüğü, üç telli çalınıp söylenip oynanırmış. Hayri Dev’in anlatımının coşkusu ve doğallığını aktarabilmek için ifadelerine sadık kalmaya çalıştık: “Bizim yörede keman, bağlama tuttu muydu tamam.. Çal oyna kız hava olurdu. Dörder kaide herkes oynayacak mecbur. Oğlan mesela kızın oyununa tutuyorsa ikisi kalkar. Aynı hareketle oynarlar. Dedikodu yok, yalnız bu yaranlık, herkes bilir. Bağlamayı tuttun muydu hiç haberin olmaz, uzun geceler sabah olur. Bir de oyunu göreceksin. Eski elbisenle, elinde üç tül kırmızı, yeşil, beyaz, sekip gittin miydi, bağlama eline geçiverir... Şimdi gençlik bu oyunu bilmez.” DUKKUKLAR ÖTÜNCE... Üç telli sazlar yöredeki ustalardan alınırmış. Ama çoban düdüğünü, her kes kendisi çam kabuklarından yaparmış. Hayri Dev, cebinden küçük bir naylon poşet çıkarıp bazı yörelerde sipsi de denilen çoban düdüğüyle yaylalarının havalarından örnek veriyor. Çam kabuğundan yaptığı çoban düdüğü çabuk çürüdüğü için naylon poşet içinde taşıyormuş: “Baharında dukkuklar (pepug kuşu) çıktı mı, öttü müydü, çamın dalı koparılır. Bu dalı kesersin, ondan sonra çakıyla bu düdüğü yaparsın.” Hayri Dev, aslında Denizli ve çevresinde çok sevilen bir halk sanatçısı. Belediyelerin, kültür etkinliklerinin yanı sıra düğünlerde de çalıyor. Ama artık günümüzün düğünlerinin çalgıları değiştiğinden torunu Kısmet, geleneksel çalgılarının yanı sıra org da çalıyor: “Babamgilin günlerinde düğünler evlerdeydi. Düğün çalgısı o sırada üç telliydi, kemandı, Böyle org, cihaz gibi şeyler yoktu.” Avrupa’da konserler Jérôme Cler’in Masıt köyüne gelişinden sonra Hayri Dev, oğlu Zafer, Gireniz köyünden “Akkulak” diye tanınan kemancı Mehmet Şakır ve kemancı Hasan Yıldırım, Avrupa’nın birçok kentindeki festivallerde çaldılar, konserlere çıktılar. Kemanı dizüstü çalışlarıyla Avrupa’da yerel müzik araştırmacılarının dikkatini çeken Mehmet Şakır’ı 2004 yılında 79 yaşında yitirdik. Akkulak’ın yaşıtı Masıt’tan kemancı Hasan Yıldırım’ı ise ocak ayı sonlarında kaybettik. Zafer Dev Gençlere kurs açılsın ler’in yazdığı, Tacik yönetmen Gulya Mirzoeva’nın C 1998’de çektiği belgesel filme Hayri Dev’in “Bu sanat şu torunlar devam etmezse orman arkası kalacak” sözleri nedeniyle “Ormanın Arkasında” adı verilmiş. Söze her başlayışında geleneksel çalgılarının, zeybek oyunlarının kaybolup gitme endişesini dile getiriyor: “Ben çobanım ne anlarım filmden. Yaranlık çok meşhur olduğu için anlattım. Şimdi kurs açarlarsa, eski oyuncular da gösterirlerse gençler üniversitede, lisede öğrenecek bunları. Halk eğitim, belediye başkanımız uğraşıyor, bakalım...” e diyebiliriz? Bütün bu olan biteni, görünürdeki küçük cilveleşmeler dahil, nasıl adlandırmamız gerekiyor? Büyük bir sonucun eşiğinde olduğumuzu açıkça ilan etmek, acaba açık hakarete mi girer? Olabilir... Olabilir, ama tarihin tersine çevrilebildiği bir çağda yaşıyoruz; eh, “onlar” da artık bu saldırıları tersine çevirsinler. Denesinler. Güçleri yeter... Çünkü biliyoruz ki, zaten çıkarlarına şahindirler. Zırnık koklatmazlar. Nitekim, hiçbirini kabul etmediler. Hepsini tek tek geri aldılar. Neyi? Kaybettiklerinin hepsini, yani insanlığa karşı işlenmiş suçların mirasçısı olarak ellerinden bir dönem için ne çekilip alınmışsa onu, zorla, başta paranın zoruyla, geri almayı başardılar. Kimden veya kimlerden söz ediyoruz acaba? ??? O soru önemli değil. Galiba asıl önemli soru, bunu nasıl başardıklarıdır. Sonuçta, 60 yılı aşkın bir süre sonunda geçmişin kanlı yükünü tasfiye etmek ve o geçmişteki insanlık suçlarını sonuçsuz, daha doğrusu cezasız bırakmak mümkün olabilmiştir. Kazandılar. Yani sadece Türkiye’de, cumhuriyetin tüm kuruluş felsefesini ayaklar altına alan bir iktidar yerleşmiş değildir. Birinci derecede bağlı, hatta bağımlı olduğu Avrupa’da da tarihsel dönüşümler tamamen tersine çevrilebilmiştir. Paralellik korkunç. Damat Ferit’in torunları, dedeleri adına iktidardadır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ipinin çekildiği kesinleşmiş, “Şerefsiz Osmanlı’ya Dönüş” operasyonunun başarısı dünyaya ilan edilmiştir. AKP’nin cumhurbaşkanlığı, dibe vurulan nokta olacaktır. Peki, Türkiye geriye dönüyor da, Avrupa ileriye mi gidiyor? Söylemek istediğimiz bu. İki gerilik birbirini hızlandırıyor. İki gericilik birbirini besliyor. ??? Almanya’nın “bir numaralı” televizyonunda, ARD, bir kamu kurumudur, bir dizi film, “Die Flucht” (Kaçış) başlığıyla gösterime giriyor birkaç gün sonra. Nazi Almanyası’nın tarihte karşılaştırılamaz büyüklükteki insanlık suçlarından sonra “topraklarından kovulan” Alman büyük toprak sahipleri ve onların uşaklarıyla dostlarının, yani Nazi Almanyası’nın “masum insanları”nın nasıl “kovulduğunu” anlatan bir dizi bu. Herhangi bir sanatsal değer içermesi beklenmiyor. Ama... Ama zaten sanatsal değeri falan değil, insanlığa verdiği mesajdır önemli olan: Almanya, bu tür mesajlarla dünyaya N “İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını ortadan kaldırdığını” ilan etmiş oluyor. Moskova bile 19411945’teki nazi vahşetinin gerçek boyutlarını kendi halkından uzun süre saklamak zorunda kaldı. Son istatistikler, 27 milyon Sovyet yurttaşının imha edildiğini gösteriyor. Ayrıca 60 milyona yakın Sovyet insanının da kopmuş organlarından yerle bir edilmiş ruh hallerine kadar ağır yaralandığı bir işgaldi bu. Tek bir ülkeden söz ediyoruz. SSCB’de kapitalist restorasyonu gerçekleştirmek isteyen nazi barbarlığı, bir sonuç alamamış ve 1945’te ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bizim büyük Nâzım’ımız da üniversiteye çevirdiği hapishanelerinde kabuslarla uyanırdı. İnsanlığın bitebileceğini düşünüyordu... Almanya yenildi. Fakat geçiciydi bu, çünkü Almanya’nın kaybettiğini “egemen sınıfları” hiç kabul etmedi. Tıpkı Lord Curzon gibi... Bu zat, İsmet Paşa’ya Lozan görüşmeleri çerçevesinde, vermek zorunda kaldıkları her şeyi ileride tek tek geri alacaklarını söylemişti; biliyoruz. Almanya Avrupası, geçmişte kaybettiklerini tek tek geri alıyor. Destek gördüğü de kesin. 1939’da zincirlerinden boşanarak dünyayı kana bulayan savaştan zaferle çıkmış gibidir ve insanlık yepyeni bir karanlığın içindedir. O nedenle, ucuz bir antikomünizm, çoktan tarihe karışmış Demokrat Alman Cumhuriyeti’nin nasıl bir cehennem olduğunu görece daha modern McCarthy ve George Orwell yöntemleriyle insanların beynine kakmak dışında anlamı bulunmayan bir film, “Das Leben der Anderen” (Başkalarının Hayatı), Oscar’a layık görülebiliyor. Neye layık görülecekti? Asıl sonuç şu olmalıdır: Almanya kaybettiklerini geri alırsa, motoru olduğu Avrupa da, “Lord Curzon’un torunları” yani, Türkiye’ye bir dönem verilmek zorunda kalınan tüm tavizleri faiziyle geri alır. Alacaklar. ??? Kimse kendisini aldatmasın. Bunlar yeni ortaçağın somut görüntüleridir. Üzerimize 62 yıl öncesinden çok daha yoğun kan yağmayacağının ise artık hiçbir güvencesi yoktur: İnsanlığın bitirildiği, aydınlanmış emekçininse yerin altına gömüldüğü bir çağdır yaşadığımız. Demek, maymunlar cehennemimizi, “revizyonist bir tarih hırsı” eşliğinde ve kendi ellerimizle kurmak da nasip olacakmış... Türkiye’de ve Avrupa’da... Ne acı! [email protected] Kısmet Dev Fransız bağlamacı Masıt Kırığı, Kaya Zeybeği ayri Dev ve kendisi gibi Anadolu çınarı olan arkadaşlarının repertuvarları H Boğaz Navası, Masıt Kırığı, Kaya Zeybeği denilen oyun havalarından oluşuyor: “İki kız bir araya geldi mi bir şöyle boğaz kaidesi vurdu muydu, sen tek ses zannedersin. İki kız aynı tuttururlar. Sabah koyunları erdin mi, çalmaya başladın mı kaidesi var ya, ayrı kırıklara gidersin.” Zafer Dev’in açıkladığına göre, çobanlar, sürüyü dağa götürdükten sonra bir ardıç ağacının gölgesine toplayıp “kırık kaide” havaları çalmaya başlarlarmış. Kızlarsa boğazlarından çoban düdüğünü aratmayacak ezgiler çıkarırlarmış. érôme Cler, Paris’te J bağlama ustası Talip Özkan’la tanışmış ve 1989’da Özkan’dan bağlama dersleri almış. Araştırma yapmak üzere yardım istediği Talip Özkan, Cler’i memleketi Denizli’nin Acıpayam ilçesine yönlendirmiş. Cler, Acıpayam çevresinde köy köy dolaşmış: “1991 yazında bir gün kaymakam vekili Baki Bey’deki çok eski bir kasette Hayri Dev’in üç telli bağlamasını ve sesini duydum. Çok özel müzikler olduğunu hemen fark ettim. Çameli’nde olduğunu öğrenince hemen gittim.” Cler, çok az Türkçe biliyormuş ama “bağlama çaldığı için” hemen anlaşmışlar. Hayri Dev ve arkadaşlarını Fransa’ya götürerek Radio France’ta “Yayla Müziği” konulu bir programa çıkmalarını sağlamış. “De Bouche a Orville” festivalinde konser vermişler. Daha sonra çıkardıkları albüm birçok festivale davet edilmelerine neden olmuş. Dev ve arkadaşları Cler’in Fransa’nın batısındaki Parthenay kentindeki köyüne de konuk olmuşlar: “O kadar doğal oldu ki. Hiç yabancılık yoktu. Hayri Dev, benim çocukluğumdan gördüğüm dedelere çok benziyor. Çocukluğumun köyleri de aynıydı. Şimdi değişti tabii. Bizim köylerimizde de keman çok meşhurdu, sonra akordeona geçtiler.” Küçük Yusuf için acil yardım STUTTGART (Cumhuriyet) – Doğumundan bu yana Akdeniz Anemisi’nin ağır tipi olan‚ “Talasemi Major” (genetik rahatsızlık sebebiyle vücutta hemoglobin üretilememesi) hastalığıyla mücadele eden 6 yaşındaki Yusuf Ahmet Doğan için uygun ilik arayışı sürüyor. Doğan ailesi Yusuf’u kurtarmak için Türkiye’deki her şeylerini sattıklarını, ancak maddi güçlerinin sonuna geldiklerini belirterek yardım çağrısında bulundu. Baba Mustafa Doğan “Yusuf’a uygun ilik hücrenin bulunması için toplanacak her bir kan örneğinin tutarı 51 Euro. Yapılacak kan örnekleri, kampanyaların masrafları, sağlık sigortaları tarafından ödenmiyor. Sadece ilik hücre nakli ödeniyor. İşte kan örneği verme işlemi masraflarının karşılanması için bağış hesabı açıldı. Sağduyulu vatandaşlarımızın el uzatacağına inanıyoruz” dedi. Yusuf’u sadece ve sadece bir uygun ilik hücre nakli kurtarabileceğini belirten yakını Nazan Geniş de, Alman İlik BankasI (DKMS) ve dünya ilik bankaları tarafından Yusuf için ilik hücre donörü bulunamadığını hatırlatarak, en kısa zamanda müdahale edilmemesi durumunda Yusuf’un yaşama şansı kalmayacağına dikkat çekti. Küçük Yusuf için Stuttgart, Köln, Hannover, Frankfurt ve Münih şehirlerinde kan örneği kampanyaları düzenleneceğini bildiren Geniş, kan bağışı yapmak isteyenlerin isim, telefon numarası ve adreslerini belirterek, kendisinin [email protected] eposta adresine kayıt yaptırabileceklerini açıkladı. Küçük Yusuf’a yardımcı olmak isteyenlerin 07121585459 numaralı telefondan ayrıntılı bilgi alabileceği de belirtildi. Etnomüzikoloji tnomüzikolog Jérôme Cler, Hayri Dev, E oğulları Zafer Dev, Bayram Dev, kemancılar Mehmet Şakır ve Hasan Yıldırım’ın “YaylaGireniz ve Masıt Havaları” albümündeki ezgileri, 15 yıldır yaptığı kayıtlardan seçmiş. Jérôme Cler, Paris Sorbonne 4 Üniversitesi’ne verdiği doktora tezinde de, Çameli, Masıt ve Gireniz köylerinin yerel müziklerini konu edinmiş: “Etnomüzikoloji, müziği kendi ortamında in celeyen, anlamaya çalışan bir bilim. Her ortamın özelliğini anlamak etnomüzikolojinin birinci amacı. Müzik, bölgeye, coğrafyaya, insana bağlı, kültürel bir şey. Yörük müziği ama içinde vadiye özgü tek bir şey yok. 60 kilometre uzaklıktaki Acıpayam’da bu müziği duymadım. Masıt gerçek yayla, 1500 metre yükseklikte. Ovadaki uzun hava ve ağır zeybeklere yaylada rastlamadım. Yaylada uzun hava yok. Mesela Hasan Dayı öldükten birkaç gün sonra onun kardeşi geldi. Hep birlikte çaldık, Hasan Dayı’yı konuştuk. Ağıt yok, hiç kimse ağlamıyor. Bir akşam boyunca Hasan Dayı’nın adına çaldık.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle