05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 MART 2007 CUMA spor Mehmet Okur tarih yazar Can İŞBAKAN Dünya Savaşı... Naziler Doğu Avrupa’yı ele geçirmek için Ukrayna’nın yolunu tutmuş, her yeri istila ediyor... Canlı kalanlar esir olarak kamplara alınıyordu. Bir gün 15 yaşındaki Pavlina, bu dönemde Naziler tarafından esir alındı. Yıllarca Polonya’daki esir kamplarında mücadele etti. Didindi, durdu... İnatçıydı ve kaçmaya kararlıydı. Bir şeyler yapmalıydı... “Kölelik yapacağıma işçilik yaparım” dedi, 1 kuru ekmeğe fabrikada 12 saat çalıştı. Ve aşk onu da yakaladı. İtalya’da yine bir esir kampı... Pavlina, Kafkas Türkü Süleyman Baştimur’a vuruldu. Rus kızı, aşkı için dinini ve ismini değiştirdi. İsmi Fatma oldu... Zorluklarla yaşayan çift Türkiye’ye, İstanbul’a geldi ve Tuzla’ya yerleşti... Ve aşklarını 4 meyveyle süslediler. Çocuklarından birinin ismini Nimet koydular... O da aşkı Abdullah Okur’da buldu ve dünyaya Mehmet Okur isminde müthiş bir çocuk getirdi. Hayat yine zordu... Memo, 2 yaşındaydı... Astım hastalığının pençesine takıldı. Ama onda anneannesinin inatçılığı ve hırsı vardı. Annesi Nimet Hanım ona bir iksir hazırladı. 50 gram damla sakızını bir miktar saf zeytinyağına koydu. 8 gün bekletip 9. gün oğluna içirmeye başladı. Ve bu hastalıktan kurtuldu Memo, müthiş iksirin sayesinde... 13 yaşına geldi. Okulu hiç sevmiyordu. Ona göre değildi defter kitapla haşır neşir olmak. Babası onu iş hayatına soktu. Kamyonetini emanet edip ona çaycılık yaptırdı. Ama o çalışmayı sevdi. Yine de sporla dolup taşan ruhu onu hiç rahat bırakamıyordu. Önce kaleciliği denedi. Yalova Acarspor Kulübü’nde eldivenlerini giydi, meşin yuvarlağın filelerle buluşmasını engelledi. Ama bir eksiklik vardı. Ona göre değildi kalecilik. Bir gün TRT’de bir NBA maçı izledi. İşte hayatındaki eksikliği bulmuştu. Orada olmalıydı. Hedefine adım adım yürüyecekti. Önce O.Renault altyapısında tanıştı basketbolla. Sonra TOFAŞ... Burada üst seviyede oynamanın ne demek olduğunu öğrendi Memo 2 şampiyonluk yaşayarak. Ve o efsane Bursa kulübünün kapanmasıyla İstanbul’un yolunu tuttu, Efes Pilsen’e imza attı. Ama onun aklında çocukken TRT’de izlediği NBA maçı vardı. Orada olmalıydı... Yılmadı, hep çalıştı. Beklediği gün geldi çattı. Önce Detroit Pistons’a gitti. Herkesin rüyasında düşlediğini o yaşadı. NBA şampiyonu oldu. Yüzüğü parmağına geçirdi. Ertesi yıl da Utah Jazz’a geçti. Çünkü Memo, ilk 5’in değişilmez ismi olmak istiyordu. Bunu da başardı. Ve yıl 2007... Memo NBA All Star’a seçilerek belki de bir daha başarılamayacak bir ilke imza attı. İşte Mehmet Okur; müthiş bir hayat hikâyesi... O hislerini, duygularını, her şeyini Cumhuriyet’le paylaşmayı seçti. İşte birçok şeyi ilk kez okuyacağınız bir Memo röportajı... NBA’de Türkiye’nin gururu oldunuz... Önce şampiyonluk yüzüğünü parmağına taktınız, şimdi de All Star’da forma giyen ilk Türksünüz... Neler hissediyorsunuz? MEHMET OKUR: Kendimi çok iyi hissediyorum. Henüz 1718 yaşındayken NBA oyuncusu olmayı kendime hedef olarak belirlemiştim ve hep bunu düşünerek çalıştım. Ailem ve ben bu hedef doğrultusunda büyük fedakârlıklar yaptık... Tabii ki özel hayat ve eğlenceden uzak durmak da bunun içinde. Daha sonra Detroit Pistons gibi iyi bir takım beni draft edince şampiyonluğun da uzak bir hedef olmadığını anladım. Utah Jazz’da ise iyi bir takımın en önemli silahlarından birisi olabileceğimi anladım... Bu hedef doğrultusunda hep çalıştım ve sanırım amaçlarıma da ulaştım. All Star’da birçok yıldızla birlikte mücadele ettiniz. Las Vegas’ta bulunmak nasıl bir duyguydu? Oradaki atmosferi biraz anlatır mısıniz? M.O: O atmosferi yaşamadan anlamak olası değil. Müthiş bir ortamdı. All Star oyuncularını ve ailelerini o kadar muhteşem ağırladılar ki anlatamam... Maç öncesi Türk bayrağını görünce ve ismimin anons edildiğini duyunca gözyaşlarımı tutamadım, çok duygulandım. C 19 2. Arkadaşım SHAQ ll Star maçında Shaquille O’Neal’la birçok kez karşı karşıya geldiniz. Ona karşı oynarken aranızda neler geçti? İyi bir dostsunuz sanırım... M.O: Shaq ile aynı takımda hiç oynamadık. Ama o benim NBA’deki en iyi dostlarımdan biri. Ne zaman karşılaşsak sohbet ederiz. Öpüşürüz. Ailemi hep sorar. Aileye çok önem veren biri Shaq... Bu nedenle beni görür görmez aileyle ilgili birkaç nasihat verir. All Star maçındaysa ikinci yarı biraz sakinleşmiştim. Sürekli konuşuyorduk. Tam o sırada bire bir bıraktılar bizi. O da “Şimdi seni bitireceğim Memo” gibi bir şey dedi. Ben de “Neyin varsa görelim” dedim. Salonu dolduran seyirciler hem alkışlıyordu hem de gülüyordu. Ben de kendimi tutamadım ve biraz güldüm. Eğer şutu sokabilseydi, All Fotoğraflar: BRENT ASAY A Star tarihinin en muhteşem sahnelerinden biri olacaktı. Herhalde savunmayı biraz fazla etkili yaptım. Çünkü şut atacağını biliyordum. Batı Karması’ndaki takım arkadaşlarınız maç sonrasında size sayı attırmak için çabaladıklarını söyledi. NBA yıldızlarının size yaklaşımı nasıldı? M.O: NBA’de çok maç yaptığımız için All Star’da oynayan oyuncular defalarca karşılaştığımız, sohbetimiz olan isimlerdi. Benim nasıl bir oyuncu olduğumu da çok iyi biliyorlardı. İlk yarı ben çok heyecanlıydım ve onlar da bunu fark etti. Tim Duncan ve Carmelo Anthony bana gelip “Haydi ama artık Memo” dediler. Kevin Garnett ise “Merak etme, sırtın bende” dedi. Attığım iki basketin de asistini o yaptı. Bana çok destek oldular. Eşim benim her şeyim vrupa Kupası maçlarında son umudumuz da bitti. F.Bahçe, rövanş maçında AZ Alkmaar ile 22 berabere kaldığı halde kupadan elendi. Acı tarafı da bu ya, yenseydi ne güzel olacaktı... 100. yıl bir başka anlam kazanacaktı. İyi de oynadılar. Bence oyuncuları ve antrenörü suçlamak yersiz. Çünkü bugünkü kapasiteleri bu... Hatta kapasitelerinin üzerine bile çıktılar. O da yetmedi... Bildiğimiz gibi milyon Avrolar vererek yabancı oyuncular alıyoruz. Ama bir türlü de koordinasyon içinde oynayan bir takım oluşturamıyoruz. Zaten bu da çok zor. Çünkü ‘olacağı kadar olmuşları’ alıyoruz. Bireysel yeteneklerden yararlanmak istiyoruz. Takıma asker gibi çalışan futbolcular değil, artist futbolcular alıyoruz. İşte Tümer ve Alex... İkisinin de şahane sol ayakları var. Attıkları iki golle bize büyük umut verdiler. Fakat sonuç 22. Kupadan elendik. Hem de berabere kalarak. Diğer oyuncular da iyi oynadılar, özellikle defans. Alkmaar’ın dalga dalga ge A GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR Kapasite Önemli Zico’nun da bir suçu yoktu. Çünkü Alkmaar’ın son dakikalardaki fırtınası F.Bahçe’yi savunmaya çekilmeye zorladı. İşte bütün mesele de bu. F.Bahçe olsun, Beşiktaş olsun transferde olacağı kadar olmuş, büyük futbolcuları alıyorlar. Zannediyoruz ki ne kadar büyük transferler yaparsak, aldığımız futbolcular o kadar büyük top oynayacaklar. Bununla da halkı inandırmaya kalkıyoruz. Her zaman da yanılıyoruz. Sahada 90 dakika koşan sıradan bir futbolcu, sahada yürüyen klas futbolcudan her zaman daha faydalıdır. Nedense bunun bilincinde olamıyoruz. İşte Kezman... Çok pahalı transfer. len akınlarına karşı koymaya çalıştılar. Başardılar da... Ama akıl ile değil, güçle. Yani bizim alaturka oyunumuzla. Her şey ürün alabilmek. Her şeyin bir kapasitesi vardır. Bunu hepimiz de biliriz. Fakat bundan öteye ürün almak isterseniz bunu başaramazsınız. Kaş yapayım derken de göz çıkartırsınız. İşte Alkmaar karşısındaki F.Bahçe takımı çarpıcı bir örnektir. Kapasitelerinin üzerinde göstermek istedikleri güç onları iyiden iyiye yordu, bitirdi. Son dakikada yürüyecek halleri kalmadı. Bizim anlı şanlı spor medyamız, Zico’nun takımı defansa çektiğini söylüyor. Oysa Ama hangi Alkmaarlı’dan daha iyi futbol oynayabiliyor? Biz ülke insanları olarak elde ettiğimiz başarı veya başarısızlıkların nedenini, niçinini hiçbir zaman tartışmıyoruz. Çoğumuz skor yazarıyız. Kolaycılık bu! Kazanınca göklere çıkarmak, yenilince yerin dibine sokmak... Medyada bunu yaparak ayda milyarlar götüren yazarlarımız da var. Ne kadar ilginç değil mi? Maç sonrası suçlular bellidir. Ya hakem ya da antrenördür. Bu bizim kronik hastalığımızdır. Alex ile Tümer 2 gol attı, daha nasıl iyi olacaktı? Takım defansa çekilmişmiş... Yukarıda da söyledik. Takım defansa çekilmedi, çekilmeye mecbur kaldı. Çok ilginç bir ülkeyiz. Zaten ülke olarak karmaşa içindeyiz. Böyle bir ortamda futbolumuz nasıl olur ki? Deveye “Boynun eğri” demişler, “Nerem doğru ki” demiş.... Bırakalım biz Avrupa’yı. Dönelim ülkemize. Kendi işimize bakalım. hderingor?hotmail.com Dış atışlarda çok başarılısınız... All Star 3’lük yarışmasına katılmak ister miydiniz? M.O: Pek sanmıyorum. Benden çok daha iyi 3’lük atan oyuncular var. Ben bir uzun için çok iyi 3’lük atıyorum. O yarışma çok farklı bir şey. Sonuçta davet edilmedim diye hiç üzülmedim. All Star’da 3 müthiş gün geçirdiniz... Başınızdan geçen ilginç bir olay oldu mu? M.O: Detroitli eski takım arkadaşlarımın bana olan tutumu beni çok mutlu etti. En fazla şaşırdığım şey ise Bill Laimbeer’in benimle ilgili yaptığı açıklamalar oldu. Çünkü 2 sezon boyunca pek fazla diyaloğumuz olmamıştı. Ama onun övgü dolu sözleri beni çok mutlu etti. Ve tabii ki Las Vegas’taki kalabalığa ve ilgiye de şaşırmamak elde değil. Dediğin gibi 3 müthiş gündü... All Star maçında ilk sayınızı attığınızda neler hissetiniz? M.O: Bomboş kaldığım bir pozisyondu. Şut atmakla pas vermenin arasında kaldım. “Bunu da atmazsan ayıp olur artık” dedim kendi kendime... Ve attım, elimden çıktığı an da gireceğini anladım. Ben çaylak bir All Star olarak oraya gidip “Bakın ben neyim” demek istemedim. Özellikle anneniz Türkiye’de maçı izlerken gözyaşlarını tutamadı. Maç sonrasında ailenizle konuşma fırsatınız oldu mu? M.O: Maç sonrası ailemle hemen konuşamadık. Orada bir saniyem boş geçmedi. Çok yorucu bir tempoydu. Onlarda saat farkından dolayı herhalde uyuyorlardır diye aramadım. Ayrıca basketbolseverlerden o kadar çok mesaj geldi ki hepsini okuma şansım bile olmadı henüz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle