Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Soruşturma genişletilsin ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay ve gazetemize yönelik saldırılara ilişkin davada yargılanan sanık Süleyman Esen’in avukatı Mehmet Ener, soruşturmanın genişletilmesi isteminde bulundu. Ener, taleplerini içeren dilekçeyi Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sundu. Avukat Ener, müvekkilinin, sanık Alparslan Arslan cezaevine girdikten 36 gün sonra verdiği ifade doğrultusunda tutuklandığını anımsattı. Dilekçede, Arslan’ın, emniyet ve savcılıkta verdiği ilk ifadede, “İki adet Glock marka tabanca ile Cumhuriyet gazetesine attığım bombaları, ismini vermek istemediğim temiz bir şahıs aracılığıyla temin ettim” dediğine yer verildi. Arslan’ın yeni ifadesinin son kısmına ise “Buraya ifade vermek için gelmeden önce ailem ve avukatlarım dışında herhangi bir kamu görevlisi veya başka kişiyle görüşmüş değilim” yazılarak imzalattırıldığı kaydedilen dilekçede, bu cümlenin, “özellikle yazılmış” olabileceği iddia edildi. ÖRÜNTÜLERİN ÇÖZÜMÜ YAPILSIN’ Dilekçede, Arslan’ın, 21 Mayıs26 Haziran 2006 tarihi arasında kimlerle, hangi gün, hangi saatler arasında görüştüğünün ve bu kişilerin yakınlık derecesi ile görevlerinin öğrenilmesi C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 2 MART 2007 CUMA Sabahattin Ali 100 Yaşında... var ki, onun bakış açısının düşmanları da vardır toplumda. Öyle olunca, ihbarlar, komünizm propagandası yapmakla suçlanma, yargılanmalar, hapishaneler, daha ilk yıllardan başlar ve onun yaşamının bir parçası olacaktır. En ünlü romanı olan Kuyucaklı Yusuf 1937’de çıktı. Edremit ve çevresini, 1903 1915 yıllarındaki sosyal yaşamı yansıtan romanda; Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarda çaptan düşmüş devlet örgütü, eşrafın baskısı, bir halk adamının olayların zorlamasıyla başkaldırıp eşkıyalığa çıkması anlatılır. Bir yeniliği de vardır: O tarihe kadar, yazarlar, Anadolu insanını anlatırken “aydın halk karşıtlığı”nı merkez aldıkları halde, Sabahattin Ali, romanının merkezine “Anadolu insanı”nı oturtur ve bir çığır açar. İkinci romanı İçimizdeki Şeytan’da (1940), İkinci Dünya Savaşı eşiğinde, Türkiye’de, aydınların dünyasını, üniversite ve basın çevresini, siyasal ve toplumsal kavgaları anlatır ve özellikle ırkçılığı yerer. Kürk Mantolu Madonna’da (1943) ise bir aşk serüveni çevresinde kadın haklarını ele alır. 1945’te çok partili düzene geçildiğinde, daha da alevlenen ortamda Sabahattin Ali’nin kalemi de keskinleşir. Önde gelen hemen bütün sol dergilerde imzası görülür. Özellikle, 1946 1947 yıllarında Markopaşa’yı çıkaranlar arasında, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’ın yanında o da vardır. Bu mizah dergisini kovuşturma, iktidarın baş işi olup çıkar: Siyasal yönetimi eleştiren, sosyal düzenin bozuk yanlarını sergileyen yazıları yüzünden, Sabahattin Ali de hapishaneye girip çıkar. Çok partili düzene geçilmiştir, ama fikir özgürlüğü yoktur. Sıkıştırıp boğan bir cendereden kurtulmayı, yurtdışına kaçmada görür Sabahattin Ali. 1948 yılında bir gün, “Benim meskenim dağlardır” derse de Istranca dağları bu girişimine fırsat vermez. Tutuklanıp öldürülür. Sabahattin Ali’yi, edebiyatımızın bu dev kişisini yok edenler ve ölüm emrini verenler kimler oldu? Bilmiyoruz! İki gün sonra, 25 Şubat’ta doğumunu kutlamak için elinizde çiçekler, kabrini ziyaret etmek isteyeceksiniz. Ama ne yazık, mezarı bile yoktur!.. ‘G istendi. Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların “MKE yapımı, askeri amaçlar için üretilen bombalar olduğu ve piyasadan temininin mümkün olmadığı” savunulan dilekçede, Arslan’ın, ilk ifadelerinde silah ve el bombalarını Maltepe’den aldığını söylediği belirtildi. Ener, dilekçesinde, soruşturma sırasında gözaltına alınarak hakkında takipsizlik kararı verilen Zekeriya Öztürk’ün de ifadesinde, “Ben Arslan’ı, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi’nin İstanbul Maltepe’deki yerinde bir defa gördüğümü hatırlıyorum” dediğini aktararak bu sözlerin, Arslan’ın “silahları ve bombayı Maltepe’den temin ettim” ifadesini destekler nitelikte olduğunu savundu. Ener, Öztürk’ün, tanık sıfatıyla mahkemede dinlenmesini istedi. Mahkemede tanık olarak dinlenilen Aysel Sağlam’ın, deliller arasında bulunan Sıhhiye Orduevi Müdürlüğü ve Garanti Bankası Necatibey Şubesi’ne ait kamera görüntülerini izledikten sonra tekrar ifade vermesi istendi. Ener, ayrıca Danıştay Başkanlığı’ndaki kamera görüntülerinin de izlenemediğini anımsatarak “Konunun uzmanı kişi ve ülkelerde çözümünün yapılmasını” istedi. Dilekçede, Arslan’ın, ilk duruşmada, “Yalan söyledim” diyerek ilk ifadelerini geçersiz kıldığı savunularak, bu durumda Esen’in masum olduğu öne sürüldü. Yasin el Kadı, terör örgütleri ve kuruluşlarının malvarlıklarının dondurulmasına ilişkin listede Başbakan yargıyı umursamıyor Fırat KOZOK ANKARA Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nun, Yasin el Kadı’nın Bakanlar Kurulu’nun terörü finanse eden kişi ve kurumlar listesinde kalmaya devam etmesi yönündeki kararına karşın El Kadı’ya hâlâ kefil olduğunu açıklayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yargı kararını umursamıyor. Erdoğan’ın, “El Kadı bir defa teröre destek veren bir zanlı değildir” sözlerine karşılık bu kişi Bakanlar Kurulu’nun, terör örgütleri, kişi ve kuruluşların Türkiye’deki malvarlıklarının dondurulmasına ilişkin listesinde yer alıyor. Suudi Arabistan’a hareketinden önce bir gazetecinin, “Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, Yasin el Kadı’nın Bakanlar Kurulu’nun Terörü Finanse Edenler Listesi’nde kalmaya devam etmesi yönünde karar verdi. Bu çer “Listenin başlığından bile haberiniz yok” diyen Başbakan Erdoğan’ın El Kadı’nın içerisinde yer aldığı listeden asıl kendisinin haberdar olmadığı ortaya çıktı. çevede siz hâlâ El Kadı’ya kefil misiniz?” sorusuna sinirlenen Erdoğan, El Kadı ile ilgili görüşünün değişmediğini söylemişti. Yasin el Kadı’nın terörü finanse eden bir zanlı olmadığını iddia eden Erdoğan, “Listenin başlığından bile haberiniz yok. Önce listenin başlığını iyi okuyun. Soruları da ona göre sorun” demişti. Ancak, Erdoğan’ın bu sözleri, El Kadı’nın içerisinde yer aldığı listeden asıl Başbakan’ın haberdar olmadığını ortaya koydu. KARAR AÇIK Yasin el Kadı, BM’nin “Taliban ile ilişkilendirilmiş veya Taliban’a mensup bireylerin listesi”nde yer almıştı. Daha sonra Kadı’ya ilişkin “2001/3483” sayılı Bakanlar Kurulu kararı, Resmi Gazete’nin, 30 Aralık 2001 tarihli mükerrer sayısında yayımlanmıştı. Kararda şu ifadelere yer verilmişti: “15/8/1945 tarihli ve 4801 sayılı kanunla onaylanan ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90’ıncı maddesi gereğince kanun hükmünde olan Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 25’inci maddesine göre teşkilat üyesi ülkelerce uygulanması zorunlu olan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin terör örgütlerinin ve terorizmi finanse eden kişi ve kuruluşların malvarlıklarının dondurulmasına ilişkin 1267/1999, 1333/2000 ve 1373/2001 sayılı kararları uyarınca oluşturulan ekli listede yer alan terör örgütleri, kişi ve kuruluşların Türkiye’de bulunan bankalar ve diğer mali kurumlar ile gerçek ve tüzelkişiler nezdindeki kiralık kasa mevcutları da dahil olmak üzere, tüm hak ve alacakları ile malvarlıklarının dondurulması ve bu malvarlıkları ile ilgili her türlü işlemin Maliye Bakanlığı’nın iznine bağlanması, Bakanlar Kurulu’nca 22/12/2001 tarihinde kararlaştırılmıştır.” abahattin Ali’yi, ansiklopediler, az buçuk söyleyiş farklılıklarıyla, “Cumhuriyet döneminde toplum sorunlarına yönelen gerçekçi edebiyat akımının öncülerinden” biri olarak hatırlatırlar okurlarına. Gerçekten de öyledir. Şu hatırlatmayı da eklemeli: Çağdaş Türk edebiyatında iki sanatçı, çiğnenmiş yolları terk edip yeni ufuklar açmıştır: Nâzım Hikmet’in şiirde yaptığını, Sabahattin Ali öyküde ve romanda yapmıştır. İçinde bulunduğumuz yılın da özelliği şu: 25 Şubat’ta, Sabahattin Ali 100. yaşına basacak. Önce belleklerimizi tazeleyelim... ? Sabahattin Ali üstüne, elimizde, geçen yıllarda yazılmış gerçekten değerli kitaplar var. Onlara başkaları eklenecek. Zaten, bir titiz kalem, Hıfzı Topuz, daha geçen yılda, onunla ilgili bir eser yayımladı: Remzi Kitabevi’nden çıkan Başın Öne Eğilmesin, Sabahattin Ali’nin Romanı, gerçekten adına yakışır bir incelemedir. Sabahattin Ali, edebî yaşamına şiirle başladı. Dağlar ve Rüzgâr (1934) adlı kitabında toplanan şiirleri, halk edebiyatından esinlenen, köykasaba gerçeklerini, hapishane gözlemlerini dile getiren söyleyişlerdir. Türküye dönüşen o dizeleri hatırlayacaksınız: S Başın öne eğilmesin Aldırma gönül aldırma Ağladığın duyulmasın Aldırma gönül aldırma Gerçekten, başı öne eğilmedi Sabahattin Ali’nin. 1931’de de, öykülerini Resimli Ay dergisinde yayımlamaya başladı: Bu öykülerde, genel olarak köy ve kasaba insanlarının yaşam güçlükleri, gurbetçiler, hapishaneye düşenler, işçilerin ağır çalışma koşulları, işsizlik, sağlık sorunu, korumasız çocuklar, ezilen kadınlar, çoğu kez birer dramla sonuçlanan aşklar anlatılır. Ama hepsinde de toplumsal eleştiri ve gerçekçi bir dil söz konusudur. Bu öyküler Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses (1937), Yeni Dünya (1943) ve Sırça Köşk’te (1947) toplanmıştır. Hayata öğretmen olarak atılan Sabahattin Ali’nin özellikle devletçe gönderildiği Almanya’da geçen iki yılda (1928 1930) dünya görüşü temellenmiştir. Ne ‘301. madde değiştirilecek’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 301. maddesinin birkaç hafta içinde değiştirilebileceğini söyledi. Gül, EU Observer internet sitesine verdiği demeçte, 301. maddenin Türkiye’nin reform sürecini etkilediğini belirterek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve kendisinin görüşünün bu maddenin değiştirilmesi gerektiği yönünde olduğunu kaydetti. TCK’nin iki yıl önce, ifade özgürlüğü konusunda artık sorun yaşanmaması amacıyla bütünüyle değiştirildiğini ifade eden Gül, ifade özgürlüğünün şart olduğunun açıkça ortaya konulduğunu ancak bazı savcıların, yazarlar ve düşünürlere yönelik dava açtığını belirtti. Gül, “Birkaç hafta içinde, seçimlerden önce 301’i değiştireceğiz, ancak zihniyet değişikliğine de ihtiyacımız var ve bu bir gecede olmaz, bu bir süreç” dedi. Gül, AB’nin şu anda kalıcı olmayan bazı sorunlarla yüzleştiğini ifade ederek zaman içinde AB’deki havanın daha iyiye gideceğini kaydetti. Gül, “Bu zamanı kullanacak ve ilerleme kaydedeceğiz” diye konuştu. Türkiye’nin AB sürecine bağlılığının “lafta olmadığına” ve bazı fasılların askıya alınmasına karşın müzakerelerin sürdüğüne işaret eden Gül, Türkiye’nin “hızını düşürmediğini” bildirdi. Üye ülkelerin çoğunun Türkiye’nin üyeliğinin öneminin farkında olduğunu belirten Gül, “Şunu fark ettim ki, birçok üye ülke Türkiye’yi benden daha iyi savunuyor” dedi. Ücretsiz kurslarda Fethullah izi Bekir ŞAHİN GAZİANTEP AKP’li Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nce yoksul öğrencilere ücretsiz olarak verilen ÖSS kursu başta olmak üzere bilgisayar, İngilizce ve el becerileri gibi kurs hizmetleri Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen firmalara ihale edilerek milyonlarca YTL aktarılıyor. Bu firmaların ihaleden 10 gün önce kurulması dikkat çekerken kurslara katılan öğrencilere dini eğitim verildiği iddia ediliyor. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nce Çıksorut Hakan Özcan Eğitim Merkezi’nde düzenlenen ÖSS’ye hazırlık kursu ile meslek edindirme kursları (GAMEK) kapsamındaki İngilizce, bilgisayar, biçki dikiş öğretimi iki ayrı ihale ile özelleştirildi. ÖSS’ye hazırlık kursunun ihalesi 6 Kasım’da yapıldı. İhaleyi belediyenin yan kuruluşu olan Gazibel Hizmet Müş. İnş. San. ve Tic. AŞ, 2 milyon 450 bin lira teklif vererek kazandı. Gazibel, 27 Kasım’da Motif Özel Eğitim Hizmetleri firmasıyla sözleşme yaptı. Ancak 2 milyon 240 bin YTL bedelle ÖSS kurslarını düzenleme işini üstlenen Motif Özel Eğitim Hizmetleri firmasının ihaleden 10 gün önce kurulması dikkat çekti. 9 Kasım’da gerçekleştirilen GAMEK ihalesini de 3 milyon 872 bin YTL teklif veren Gazibel şirketi kazandı. Şirket işi Doğu Özel Eğitim Hizmetleri şirketine verdi. Bu şirketin de Motif Özel Eğitim firmasıyla aynı tarihte kurulması “ihalelerin önceden kimlere verileceği belliydi” iddialarını gündeme getirdi. EMAATE BAĞLI ÖĞRETMENDEN DERS Ayrıca 17 Kasım’da kurulan bu iki şirketin kurucularının Gülen’e yakınlığıyla bilinen Güney Eğitim kurumlarının yöneticileri olduğu ortaya çıktı. İhalelerin tamamlanmasının ardından bu kurslardaki eğitime yönelik çeşitli iddialar da öne sürüldü. Hakan Özcan Eğitim Merkezi’nde ÖSS ye hazırlık eğitimi alan öğrencilerin Gülen’e yakınlığıyla bilinen yurtlara yönlendirildiği savunuldu. Cemaate bağlı öğretmenlerin başka kentlerden gelerek öğrencilere dini eğitim verdiği, her perşembe günü gece geç saatlere kadar 1520 kişilik grupların kurumda bir araya geldikleri iddia edildi. erya Sazak’la Akgün Tekin’in cenazesinde konuşurken ilginç bir noktaya dikkat çekti: Ruh halimiz bozuk. Toplumumuz ciddi olarak travmatik bir durumda. Derya’nın Milliyet gazetesinde RTÜK Başkanı Zahit Akman’la söyleşisini okuyunca ben de düşünmeye başladım. Akman, “Kurtlar VadisiTerör” dizisinin yayından kaldırılması nedeniyle RTÜK üyelerine ölüm tehdidi yağdırıldığını söylüyor. ??? Zahit Akman bunları anlatırken bir başka dizi çekimi ise Urfa’da saldırıya uğruyordu. “Yürek Yarası” adlı dizinin Urfa’daki çekim stüdyosu bir grup saldırgan tarafından basılmış, plato tahrip edilmiş ve yönetmen Özer Kızıltan’la yardımcısı Celal Çimen ağır yaralanmıştı. Sinemacılar bu saldırıyı eleştiren bir basın açıklaması yaptılar. Açıklamada, “Linç kültürünün bütün hücrelerimize sızdığı” ifade ediliyor ve şu noktalara dikkat çekiliyordu: “Yalnızca geçtiğimiz birkaç yılın gazetelerine yansıyan olaylara bile baksak, acı ve utanç verici bir tabloyla karşı karşıyayız. Değil Şanlıurfa bu ülkenin bütün hücrelerine şiddet sızıyor. Ruh halimiz bireysel şiddeti çoktan aştı. Artık linç kültürünü, kitlesel şiddeti konuşmaya başladık. Toplum bu tabloya karşı uyarılmazsa, devlet şiddete, ayrımcılığa karşı acil tedbirler almaz D SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Kafası Kızan Ölüm Tehdidine Başlıyor tan hainliği”yle suçlaması doğru değildir. O toplantıda gazeteciler bulunmuyordu. Bulunanlar devletin en üst düzey yetkili kişileriydi. Belli ki onlardan birileri bu bilgileri verdiler. Kaldı ki verilen haberlerde ‘ihanetlik’ bir durum söz konusu değildi. ‘İhanet’ sözcüğünü bu kadar ucuzlatmamak gerekiyor. Devletin en tepesindekiler böyle konuşursa aşağıya doğru iş kaçınılmaz olarak daha şiddetlenerek gider. Tabii ki burada yalnızca Başbakan değil, siyasetin tüm tarafları üslubuna dikkat etmeli. ??? Netameli ve çekişmeli bir döneme giriyoruz. Siyasi sorumluluğu olanlar çekişmeyi ve siyasi mücadeleyi meşru zeminden kaydırmak isteyenlere prim vermemeli, bunu teşvik etmemelidir. Seçim ortamında ırkçı saldırganlığın gelişmesi tehlikesi vardır. Urfa’da yaşananlar, Trabzon’da, Mersin’de yaşananlar böyle bir tehlikeye işaret ediyor. RTÜK’e yönelik ölüm tehditleri de aynı sa, çok daha utanç verici sahnelere tanık olacağımızı görüyoruz.” ??? Şiddet durduk yerde ortaya çıkmıyor. Bunun sosyal, psikolojik, ekonomik ve siyasi nedenleri bulunuyor. Bizim öncelikle üzerinde durabileceğimiz konu işin siyasi boyutu. Çünkü, Türkiye’de siyaset ‘tehdit’ üzerinden yapılmaya başlandı. Herkes birbirini tehdit ediyor. “Şöyle yaparsan böyle olur” diyerek başlayan uyarılar, “ayağa kurşun” sıkmak anlamına gelecek korkutmalarla devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşması, ‘tehdit’ boyutlarını artırdığı gibi, tehdidi ve müdahaleyi meşru sayan bir anlayış da giderek yaygınlaşıyor. Taraflar tansiyonu düşürecek söylemler tutturmak yerine, gerginliği kışkırtacak bir tonla üstte kalmaya çalışıyorlar. ??? Başbakan’ın Milli Güvenlik Kurulu toplantısı üzerine haber yazanları “va eğilimin bir parçası. Siyasetçiler bu zehirli ortamdan pay çıkarmaya, oy çıkarmaya çalışmasınlar. Bu tehlikeli bir yol. Türkiye’nin bir hukuk devleti haline gelmesi ve sorunların hukuk kuralları içinde çözülmesi dışında aranacak her çözüm felaketi getirir. Bundan siyasetçiler de çok zarar görürler, toplum da. Urfa’da film setini basan saldırganlardan birisi mahkemeye çıkarılırken kurt işaretleri yaparak “Ne mutlu Türküm diyene” diye bağırmış. “Türklüğe hakaret” acaba nasıl saptanıyor? Film seti basıp, ortalığı yakıp yıktıktan sonra “Ne mutlu Türküm diyene” sloganı atan Türklüğü yüceltmiş mi oluyor? ??? Tabii ki sorun sadece siyasal değil. Toplumsal olarak ciddi bir sorunla yüz yüzeyiz. Birbirimizi düşman ve hain olarak gören ve bir arada yaşamamızı zorlaştıran bir kamplaşmaya itiliyoruz. Her olayda ikiye bölünüp, ağır suçlamalar yapıyoruz birbirimize. Bu suçlamaları yapan taraflardan birisinin son dönemdeki uyarı biçimi “ölüm tehdidi”ne dönüştü. Şiddet çığırından çıkınca kime ne kadar zarar verir, şimdiden kestirmek zor. Aklımızı başımıza toplayalım… oralcalislar?cumhuriyet.com.tr C