29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 İnternete ‘bağlanıyoruz’ Ali Deniz USLU nternet hayatla ilgili tüm sınırları ortadan kaldırıyor, üstelik artık evden çıkmaya da gerek yok. Pek çok kişi “İnternetim olmadan asla” diyor, ya da demenin eşiğinde. Dünyada iki milyon çocuğun internet bağımlısı, dünya nüfusunun yüzde 1.8 ile 3.5’i internet hastası. Türkiye de bu haritanın dışında değil. İlk internet bağımlılığı kliniği, Balıklı Rum Hastanesi bünyesinde açıldı bile. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölüm Başkanı Dr. Gürkan Odabaşıoğlu’na göre internet bağımlılığına dikkat eksikliği, hiperaktif bozukluklar, kaçıngan kişilik bozuklukları, sosyal fobi ve depresyon zemin hazırlıyor. Bu durumdan en çok etkilenen ise gençler, ama bağımlılar arasında 65 yaşını aşmış emekliler ve chat tutkunu ev kadınları da var. Online oyunlar, pornografi, kumar, alışveriş, bilgi, görünür olma narsizmi ve chat en çok görülen bağımlılıklardan. Odabaşıoğlu, yetişkinlerin bağımlılıklarının farkında olmadığını ve internette yaşadıkları ve yaptıklarının onları tedirgin etmediğini söylüyor. Çünkü internetin hayatlarının bir yansıması olduğunu düşünmüyorlar. Ona göre sorun da burada başlıyor, çünkü bağımlılığın temel ölçütlerinden biri de farkında olmamak ve inkâr. İnternet bağımlılığı kliniği Türkiye’de bir ilk. Böyle bir kliniğe gerçekten ihtiyaç var mıydı? Son dönemlerde bu tarz çok fazla başvuru almamız bizi bu kliniği hayata geçirmeye itti. Pek çok annebaba bizi arayıp çocuklarını internetin başından kaldıramadıklarını, kızlarının tüm iletişimlerini chat ile sağladığını, erkek çocuklarının ise online oyunlarla günlerini geçirdiklerini söylüyordu. Bazılarının yemeden içmeden kesildiklerini de biliyoruz. Kadınlar eşlerinin internet başında kumar oynamalarından, erkekler de kadınların internet üzerinden alışveriş yapmaya kafayı fena takmalarından şikâyetçi. Tahmin etmediğiniz sayıda ev kadını da chat bağımlısı. C kültür DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ 16 ŞUBAT 2007 CUMA Aşk Peşinde di içinde sevgi bulamayan insanın başkalarında da bulabilmesi olanaklı değildir. ??? Edebiyatımız, aşk duygusunu yücelten yapıtlarla doludur. Hele çağdaş şairlerimiz: Hiçbir okulun, öğretmenin, yaşam serüveninin veremeyeceği zenginlikte şiirler yazmışlardır. Ama bu çok değerli kültür sandığına nedense kimse el sürmek istemiyor. Çok zengin şiir varlığımız derin bir sessizliğin içine gömülü durumda. Çağdaş romanlarımız içinde de okurunu yüceltecek, zenginleştirecek, aşk duygusuyla donatacak nice yapıt vardır. Ama Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’u, hepsinden başkadır. Aşk duygusunun yüceliği içindeki roman kahramanı, İstanbul’un yaşadığı, gezip dolaştığı her semtine de âşık bir gözle baktığından kent betimlemeleri sanki birer aşk sayıklamaları gibidir. Tanpınar, Huzur’da yalnızca bir aşk hikâyesi anlatmaz, aşkın kuramsal temelleriyle de ilgilenir, bu konulardaki görüşlerini okurlarla paylaşır. Orhan Kemal’in Cemile’si belki daha çok genç insanların yaşam mücadeleleri, sıkıntıları, sorunları anlatılmak için yazılmıştır ama benim için aşkın yüceltildiği romanlardan biridir edebiyatımızda. Nâzım Hikmet de Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim’i, ölümünden bir yıl önce, daha çok gençlik yıllarında başından geçen zorlukları, devrimci savaşım günlerini, polisteki baskı ve işkenceleri anlatmak için yazmıştır. Son derece duygusal bir tonun egemen olduğu anlatımında, özellikle de Rusya’da öğrenim yıllarında sevdiği Anuşka’yla aşklarını anlattığı bölümler, bu romanı bence edebiyatımızın en güzel aşk romanlarından biri de yapmıştır. Vedat Türkali’nin Bir Gün Tek Başına’sı, 1960 darbesi öncesindeki İstanbul’u anlatan siyasal bir romandır. Ancak roman kahramanları arasında giderek trajik bir boyut kazanan aşk ilişkisi, hem romanın omurgasını oluşturur, hem de okurun belleğinde güzel bir aşk romanı tadı bırakır. Duygu ve düşüncelerin gelişip olgunlaşması için sanırım edebiyat kadar yararlı, eğitici bir alan zor bulunur. Aşkı arayanlara, öncelikle nitelikli edebiyat ürünlerine yönelmelerini öneririm. [email protected] Şubat. Gazeteler, lo14 kantalar, eğlence yerleri, sokaklar aşk satacaklar. Hayatın temel değerlerinden uzaklaştırılmış insanlarımız bu pazarın içinde ya da kıyısında paylarına düşenlerle avunacaklar. Yaşadığımız çağ, önce insanları bilgisiz, kültürsüz bırakıp sonra da her şeyi herkesin kılabilirmiş gibi bir düş yarattı. Aşk da bunlardan biri. Dünyayı aşk için olanaksız bir çıkarlar pazarına dönüştürüp sonra da televizyon dizileri, filmler, müzikler, sevgililer günüyle insanlara paketlenmiş sanal aşklar sunmak. Yirminci yüzyılın insan üstüne en çok kafa yormuş düşünürlerinden Erich Fromm, Sevme Sanatı adlı kitabının daha önsözünde, “sevginin belli bir olgunluğa erişmeden, rasgele herkesin tadabileceği bir duygu olmadığı”nı söyler. Ardından da, “bütün kişiliğini yaratıcı yönde geliştirmedikçe sevme çabalarının boşa çıkacağını, komşusunu sevme yetisi, gerçek alçakgönüllülük, gözü peklik, inanç ve disiplin olmadan sevgide doygunluğa eremeyeceğini” ekler. Fromm’a göre sevgi bir alma değil, verme etkinliğidir. “Çok şeyi olan değil, çok veren zengindir.” Kitapta insanın var olma sorunu olarak görülen sevginin, kardeş sevgisi, anne sevgisi, cinsel sevgi, kendini sevme, tanrı sevgisi gibi türlerinin aslında nasıl bir bütün oldukları uzun uzun anlatılır. Sonunda sorun gelip içinde yaşadığımız alışveriş dünyasının sevginin gelişmesine uygun olup olmadığı sorusuna dayanır. Her şeyin parayla ölçüldüğü günümüz dünyasında, bu değerlerle yetişen insanlar ne yapsın? Bu umutsuzluk çemberinin kırılma aracı eğitimdir, kültürdür. Okullar eğitim veremiyorsa, gençler, yetişkinler kendilerini geliştirebilmenin yollarını aramalıdırlar. Çünkü, “Hiçbir şey bilmeyen hiçbir şeyi sevmez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şeyden anlamaz. Hiçbir şeyden anlamayan insan değersizdir. Oysa anlayan hem sever, hem her şeye karşı duyarlı olur, hem de görür. Bir şeyde ne kadar çok bilgi varsa, o kadar büyük sevgi vardır.” İnsanlar için, hayatın belli günleri ya da anları değil, hayatın bütünü aşk duygusu içinde yaşanmalıdır. Hayata duyulan aşktır insanı insan yapan. Ken İ Sürekli email’inizi kontrol etme ihtiyacı hissediyorsanız ya da internet olmadan yaşamın sıkıcı ve eğlencesiz olduğu korkusuna kapılıp internetin başında iken biri sizi rahatsız ettiğinde kızıp bağırıyor veya tersliyorsanız. Dikkat! İnternet bağımlısı olabilirsiniz... ler olan yemek, uyku ve konuşma becerileri yapılmaz duruma geliyor zaten. Birkaç saat derken onlarca saat oluyor ve zaman artık onlar için duruyor. Pek çoğu “Orada olmak istiyorum” diyor. Dolayısıyla, zaman, hayat, aile, ilişkiler ve sorumluluk kavramları ortadan kalkıyor. Bağımlılığın altında neler yatıyor? Bağımlıların bir kısmı sosyal fobik yani çekingen ve rahat ilişki kuramayanlar. Bazılarında da kaçıngan kişilik bozukluğu, dikkat eksikliği, hiperaktif bozukluklar olabiliyor. Bu indiğinizsiniz”. Gerçekte kim olduğunuz ve nerede olduğunuz önemli değil. İnternet de insanları zaten en çok bu noktadan yakalıyor ve bağımlılığının temelini atıyor. Yani gerçek yaşamınız ile kurduğunuz sanal yaşamınız arasında bir uçurum söz konusu ise internet bağımlısı olmanız olası. Yetişkinlerde ne tür bağımlılıklar oluyor? Sanal seks ve porno yetişkinlerin internete bağlılıklarının temel sebeplerinin başında. Chat, alışveriş, oyun ve bilgi bağımlılıkları bunları izliyor. dan farklı değil, ama internet bunu daha kolay ve zahmetsiz yapıyor. Herkes “Ben buradayım, beni de görün” demeye çalışıyor. Bu şekilde de egolarını ve narsisizmlerini okşuyorlar. ÇÖZÜM ZİHİNDE Nasıl bir tedavi uyguluyorsunuz? İlk önce bahsettiğim gibi altta yatan nedenleri araştırıp, tedavi etmeye çalışıyoruz. İkincisi ise bilinçlendirme tedavisi. Bir alkol bağımlısı nasıl “Ben alkolik değilim” diyorsa, internet bağımlısı da “Ben interneti öylesine kullanıyorum” diyor ve buna kendini çok iyi inandırıyor. İşte bu yüzden kişinin interneti ne kadar sık kullandığını ve onun hayatında ne kadar yer tuttuğunu ona göstermek gerekiyor. Yaptırımlar ve sınırlamaların gücü bu tarz bağımlılıklarda biraz sınırlı. Çözüm zihinde. Bu yüzden zihinsel davranış terapileri yapıyoruz. Bağımlı çocuk ise ailenin işbirliği çok önemli. İnternet bağımlılığı ileri derecede olduğu zaman “internet perhizi” uyguluyoruz. İnternetten uzaklaştırma ve ilaç tedavisi de uygulanabiliyor. Dünyada durum nedir? Uzakdoğu, özellikle Kore, Amerika ve Avrupa bu konuda listenin en üst sıralarında. Türkiye ise yeni olan her şeye çok vahşice saldırdığı için interneti anlamadan benimsemiş durumda ve onu yanlış kullanıyor. Yani sorun internette değil kullananlarda. Zaten var olan eksik sosyal koşullar içinde bunun bağımlısı olabilecek o kadar çok insan var ki... Kısacası bu bağımlılığın yıkıcı sonuçlarını uyuşturucu veya alkol bağımlılığından ayırmanın olayı hafife almak olduğunu düşünüyorum. N FAZLA ETKİLENEN GRUP 1518 YAŞ ARALAIĞINDA Size başvuranların yaş aralığı nedir? Her yaştan insan var. Zaten buradaki ana fikir internet değil, bağımlılık. Bu da yaş aralığını arttırıyor. En fazla etkilenen grup 1518 yaş aralığında. Bize ise en çok 12 ile 65 yaş arası bağımlılar geliyor. İnternet bağımlısı kimdir? Nasıl tanımlıyorsunuz? Tıbbi sınıflandırmada kesin bir tanımı yok. Kriterler ise bilimsel anlamda net değil. Birkaç yıl içinde bu kavram tam bir sistematiğe oturtulacak. İnternet bağımlısını tanımlarken bağımlılığı referans alıyoruz. Bağımlılıkta insan bir şeyi yapmaktan kendini alamaz, ama bunu sürekli bir inkâr eder. Gün geçtikçe de ona ayırdığı zaman artar. Kontrol kaybolur, yoksunluk belirtileri başlar. Kişi bunu bıraktığında sinirli ve endişeli davranır. Durumu internet cephesinden yorumladığımızda internette geçirilen süreler belirleyici olur. Bizim ortalamamıza göre haftada 40 ile 80 arası internet kullanımı bir gösterge. Bu süreyi günde 20 saate kadar taşıyanlar var. Bir yerden sonra da temel işlev E Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölüm Başkanı Dr. Gürkan Odabaşıoğlu. Fotoğraflar: Vedat Arık sanlar kendilerini soyutlamak için internete sarılıyor. Depresyon da her tür bağımlılıkta olduğu gibi internet bağımlılığı için de iyi bir sebep. İnterneti “sosyalleşme” aracı olarak kullananların sayısı çok fazla. Bunun nedeni internette herkesin “olmak istediği kişi” olabilmebilmesi mi? İnternette anonim bir kimlik var. Chat yaparken yalnızca “olmak iste Fakat yetişkinler bağımlılıklarının farkında değil. İnternet üzerinde yaşadıkları ve yaptıkları onları tedirgin etmiyor. Çünkü orası onlar için farklı bir gerçeklik ve bunun hayatlarının bir yansıması olduğunun farkında değiller. Zaten bağımlılığın temel ölçütlerinden biri de farkında olmamak. Bir de internet aracılığı ile “görünebilir” olma narsisizmi çok yaygın... Aslında bu televizyonun yaptığın Beyin okuma gerçek oluyor Dış Haberler Servisi Sinirbilimi alanında dünyanın önde gelen bilim insanlarının, insan beynini ayrıntılı bir biçimde inceleyerek “niyetlerin” önceden saptanmasını sağlayan bir teknik geliştirdiği bildirildi. İngiliz Guardian gazetesinin haberine göre, şimdiden tartışmalara neden olan yüksek çözünürlükteki tarama yöntemiyle, beyindeki belirli hareketler düşüncelere çevrilerek bir kişinin yakın gelecekte yapmayı planladıkları saptanıyor. Bu teknolojinin, geçmiş yıllarda geliştirilen ve yalan, şiddet ya da ırçılıkla ilgili önyargıların saptanmasını sağlayan teknolojiye dayandığı belirtiliyor. Beyin tarama teknolojisinin ayrıca engellilerin hayatlarını kolaylaştıracak ve beyin gücüyle kontrol edilebilen bilgisayar ve makinelerin geliştirilmesinde önemli bir ilerleme olduğu belirtiliyor. teknolojinin ne yönde kullanılabileceği ile ilgili etik tartışmalarını da beraberinde getirdi. Yeni teknolojiyle birlikte hızlanan “beyin okuma” tartışmaları, Steven Spielberg’in “Azınlık Raporu” filmini de anımsattı. Filmde bu yöntemle suç işlemesi muhtemel kişiler önceden yakalanarak cezalandırılıyordu. Bazı bilim insanları “Azınlık Raporu” tarzında bir toplum yaratılmasına karşı çıkarak beyin okuma yöntemiyle insanların yargılanmasının istenmeyen sonuçlar doğurabileceğini vurguluyor. İngiliz bilim insanlarının da katıldığı araştırmanın liderliğini yürüten, Almanya’daki Max Planck Enstitüsü’nden Prof. JohnDylan Haynes de, bu yöntemin getirdiği ahlaki ikilemi kabul ediyor. Tıbbi Araştırma Konseyi Başkanı Colin Blackmore da beyin tarama teknolojisinin eğitim alanında yararlı olabileceğini, fakat etik tartışmalar düşünüldüğünde bu teknolojinin güvenirliği konusunda kesin bir veri olmadığını vurguladı. amazında Niyazında Katil” başlıklı geçen haftaki yazımın son paragrafını izninizle tekrarlayacağım: “Namazında niyazında genç katiller üreten bir ortamın, yoksulluktan, toplumsal adaletsizlikten bile daha vahim altyapısı (insanlık kültürünün hümanistbilimsel değerlerinden, birikimlerinden bu kopuş) gözden kaçırılırsa, çok da uzak olmayan bir gelecekte, şu yaşadığımız günlerdeki aymazlığımızı utançla, pişmanlıkla anımsayacağız demektir.’’ Bu hafta yine aynı konu üzerinde durmak istiyorum. Hümanist kültür, insan merkezli dünya demektir. Bu kültürün başlangıcını eski Yunan felsefesinde, Sokrates’in düşüncelerinde, onun öğrencisi Platon’un, Platon’un öğrencisi Aristoteles’in, onların öncesinde ve sonrasındaki düşünürlerin, bütünüyle bu uygarlığın ürünlerinde buluyoruz. Tanrı fikrinin insan kimliğine bürünmesi, insanın insan olarak değerliliği, demokrasi fikri, bu uygarlığın insanlık kültürüne armağanlarıdır. Rönesans ve reform yüzyılları, bu uygarlığın düşünsel temellerinde yükseliyor. Demokrasi, insan hakları, insanlığın düşünsel evriminin bu kazanımlarını içeren bütün bir Batı felsefesi ve hukuk “N CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU ‘Geri Dönüşü Olmayan Nokta’ rumun temel nedenini özetliyor: “Bir süredir yaşanan kavganın özü, ‘kültür’ üzerinedir. İmam hatip, türban, ulema, İslami mahalli kültür söylemleri ve yaptırımlarıyla, Cumhuriyetin kazandırdığı uygarlık yok edilerek, dine dayalı yerel kültürlerle toplum, ortaçağa sürüklenmek istenmektedir.” Yine geçen yıl haziran ayında yayımlanan bir başka yazıda, “Büyük Tehlike: Kültürel Bölünme” başlıklı köşe yazısında Emre Kongar, ülkemizde “bir yanda, evrensel, laik ve demokratik kültüre göre yetişen, ona göre yaşayan çağdaş bir kitle; öte yanda, Ortadoğu’nun ortaçağ aşamasında duraklatılmış Arap kültürünün yansıttığı biçimdeki İslam anlayışına göre yetiştirilen ve ona göre yaşayan bir kitle”nin varlığını saptayarak bu bölünmenin İran’da kanlı bir hesaplaşmayla bittiğini belirtiyor ve ülkemizin geleceği için kaygı duyan herkesin ortak sorusunu yineliyor: “Acaba toplum olarak ‘geri dönüşü olmayan nokta’yı geçtik mi?’’ Sayın Kongar’ın yaklaşık altı ay önce anlayışı, aynı temeller üzerinde, günümüz insanlığının en yüce düşünsel değerlerini oluşturuyor. Bilimsel sosyalizm düşüncesi, bu gelişimlerin doğal ürünüdür. Batı kültürü, sanatı, bilimsel ve teknolojik devrimler, bütünüyle Batı uygarlığı, bu gelişim süreçlerinin toplamıdır. Bu süreçlerin dışında kalan insan toplumları yok olmuşlardır ve günümüzde de bu gibi toplumları bekleyen yazgı farklı değildir. Türkiye bu uygarlığın neresinde duruyor? Yanıtlanması gereken soru budur. ??? Bu haftaki yazımı düşünürken dosyalarıma göz attığımda gazetemizden kestiğim iki yazı yine dikkatimi çekti. Bunlardan biri Kültür Bakanlığı eski Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Akbulut’un geçen yıl haziran ayında yayımlanan “Kavganın Özü” başlıklı yazısı oldu.. Sayın Akbulut yazısında, ülkemizin bu gün içinde bulunduğu “vahim” du ki bu soruya o zamanki yanıtı şöyle: “Hiç kuşkunuz olmasın, eğitim sürecimiz ve eğitim üzerindeki hem merkezi hükümetin hem de yerel yönetimlerin siyasaldinci etkisi böyle sürerse, ‘geri dönüşü olmayan nokta’ çok kısa bir süre sonra aşılacak…” ??? Yukarıda sözünü ettiğim iki yazının yayımlanışından yaklaşık altı ay sonra, acaba bugün “geri dönüşü olmayan nokta”nın neresindeyiz? Bence bugün bulunduğumuz nokta uçurumun tam kıyısıdır. Söz konusu bölünme, “evrensel, laik ve demokratik kültüre göre yetişen kitle”nin aleyhine her geçen gün hızla büyümekte, bu kitle giderek bir azınlığa dönüşmektedir. Üniversite öncesi eğitim kurumları üzerinde egemenlik kurmayı başararak bu eğitim kurumlarında hümanistbilimsel eğitimin son kırıntılarını da yok etme çabasındaki siyasal erk, yükseköğrenim kurumlarını da ele geçirerek ulusal eğitimi kendi emirkomutası altına almaya her zamankinden yakındır… “Geri dönüşü olmayan nokta”nın aşılması, yani uçuruma yuvarlanış ise, bugünkü Başbakan’ın ya da onunla aynı görüşleri paylaşan başka birinin cumhurbaşkanı seçildiği an gerçekleşmiş olacaktır. ‘AZINLIK RAPORU’ Beyin tarama teknolojisi, bilim insanları arasında bu ataolb?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle