29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 ŞUBAT 2007 CUMA tarihçe BRÜKSEL GÜNLÜĞÜ ELÇİN POYRAZLAR İslami devletleşmenin ilk dönemi ayaklanarak onu öldürmesi, dönemin üstü örtülen çarpıcı gerçeklerinden biridir. Bunun yanında, Peygamberin eşi Ayşe’nin, İslam tarihinin en saygın isimlerinden dönemin seçkin kadroları Zübeyr ve Talha’yı olması yanında Peygamberin de torunu olan da yanına alarak Ali’ye başkaldırmasıyla Hüseyin, kundaktaki çocuğu dahil tüm başlayan Cemel Savaşı, onbinlerce ailesiyle birlikte önce susuzlukla terbiye Müslümanın canına malolacaktır. edilmeye çalışılacak, ardından da 10 Talan gelirleriyle binbir gece Muharrem’de öldürülecektir. Peygamberin masallarını aratmayan bir hayat Öldürülme tarzı İslam’ın ilk ölümü (632) ile yaşayan egemenleri temsilen dönem kurumsallaşma Muaviye’nin Ali ile sürecindeki rekabet ve çıkar torununun arasındaki Sıffin Savaşı da çatışmalarının kural öldürülmesi (680) dönemin bir diğer çarpıcı tanımazlığını göstermek arasında geçen 48 yıl, tablosu. Bu süreç aynı açısından çarpıcıdır. Müslüman seçkinler zamanda halifeler Ömer Nitekim ölmüş bedeni ve Ali, Hasan ile Hüseyin atlara çiğnetilecek, arasındaki süreğen ardından kafası kesilecek kavgalarla geçen bir girdap başta olmak üzere pekçok öldürülme eylemi ve ve teşhir edilmek üzere dönemi olacaktır. Bu komplolarla mızrak ucuna takılıp kapsamda hilafetin şekillenecektir. önce Kufe’ye, sonra da Özetle “dini idealizmin kontrolü için Arap Şam’a götürülüp Halife umut verici, parlak dış Yezit’in ayakları önüne aristokratları arasında görünümüne karşın, ilk atılacaktı. kavga, grup rekabetleri halifelik, hiç de iktidar ve Böylece ölümünün ve mezhepçi din şöhret uğruna verilen üzerinden daha 50 yıl bile dünyevi mücadelelerden geri savaşları birbirini geçmeden peygamberin soyu, kalmamıştır” (C. Lindholm, kendi adına davrananlarca adeta izleyecekti. ortadan kaldırılmış bulunmaktadır. Din adına Kıptilere, Berberilere, Rumilere, Kürtlere, Türkmenlere ve tabii diğer Araplara karşı fetih savaşları yürütenler, diğer yandan da içerideki savaşlarla bir iktidar hiyerarşisi ve tarzı oluşturmaya uğraşıyorlardı. Hilafetin kontrolü, dolayısıyla fetihlerde elde edilen devasa kaynakların paylaşım ve kullanımı sorunu, İslami devletleşme sürecinin, bir insan öğütme makinesine dönüşmesini sağlayacaktı. Özetle Peygamberin ölümü (632) ile torununun öldürülmesi (680) arasında geçen 48 yıl, Müslüman seçkinler arasındaki süreğen kavgalarla geçen bir girdap dönemi olacaktır. Bu kapsamda “Hilafetin kontrolü için Arap aristokratları arasında kavga, grup rekabetleri ve mezhepçi din savaşları (İ. Lapidus, İslam Toplumları Tarihi, İletişim Y., s.105) birbirini izleyecekti. Talan gelirleri ve memurlukların paylaşımı yanında vergi düzenlemeleri de ciddi kavga nedenleri olacaktı. Bu kavgalarda genellikle es geçilen bir diğer temel neden de, alttakilerin paylaşımdan pay alamamalarından kaynaklı sınıflar mücadelesiydi; ki bu faktör fetihlerin duraksadığı, yolsuzlukların gemi azıya aldığı III. Halife Osman döneminde belirginleşecekti. Ali dönemi ise, çıkarlarını kaybetme telaşına giren Arap egemenlerinin kışkırtmasıyla tam bir iç savaşlar dönemi olarak şekillenecekti. Önceleri mezhepsel ayrılıklar gibi dinsel gerekçelerden yoksun olan bu çelişki ve savaşlar, giderek dinsel gerekçelendirmelerle mezheplerin de temelini oluşturacak, mezhepsel bölünmeler ise yeni kavgaların nedenine dönüşecekti. Erdoğan AYDIN C Küresel Isınırken 13 Cenaze yerine iktidar eygamber öldüğünde yerini alacak liderin seçimi sorunu bütünüyle ortadadır. Sonraki tarihte dünyanın siyasal, ideolojik, teolojik şekillenmesine tayin edici bir faktör olarak katılan İslamiyetin bu en temel sorunda, devletin yapısı ve iktidarın nasıl belirleneceği noktasında bir yaklaşım bırakmamış olması, ciddi bir kriz sorunu olacaktır. Sorunun haklarında ayet düzenlenmiş olan, diyelim ki içki, faiz ve hatta Ebu Leheb kadar bile önem kazanmamış olması gerçekten de düşündürücüdür. Peygamber öldüğünde geride bir siyasal hukuk yoktu ve bu nedenle karşılaşılacak her sorunun çözümü, dönemin gelenekleri ve güç dengelerine bağlı olarak el yordamıyla şekillenecekti. Şii ve Nusayri kaynaklar bu noktada Ali’nin bizzat Muhammed tarafından vasi olarak atandığını, bu atamanın, ölümünün hemen öncesinde, Gadiru Hum denilen yerde ve binlerce kişi önünde açıkça ilan edildiğini söylüyor (A. Gölpınarlı, Şiilik, Der Y., s.40). Buna karşın Sünni kesimin çoğunluğu yanında Hadislerin güvenilirliğini sorgulayanlar bu iddianın doğru olmadığını söylemektedir (C.Lindholm, s.287). Ancak Ali’nin vasi atanmasının doğru kabul edilmesi halinde bile, bunun devlet hukuku açısından bir yöntem anlamı taşımadığı açıktır. Bu açıdan Şii geleneğin, buradan hareketle iktidar hakkının Ehli Beyt’e ait olduğu, çünkü Peygamber soyu oldukları veya Ali’ye işaret edildiği iddiasını bir çözüm yöntemi olarak benimsemek olanaksız. Çünkü iki yaklaşım arasında, dönemin atmosferi içinde daha meşru bir açılım olmak dışında bir farklılık bulunmamakta, her iki durumda da İslam siyasası, monarşik bir yönteme mahkum kılınmış olmaktadır. P DÜŞ KIRIKLIĞI ek kutuplu dünyada AB’nin “yumuşak güç” olma hedefinin son dönemdeki en belirgin işareti küresel ısınmayla mücadele olarak çıkıyor karşımıza. Rapor üstüne rapor, yönetmelik üstüne yönetmelik üreten AB küresel ısınmayla mücadele konusunda en sağduyulu, en yetkin en çalışkan kuruluş olma derdinde. Ancak AB bu büyük hedefle büyük ikilemler içine düşüyor. Avrupa’nın kırılgan ekonomisinin lokomotif ülkeleri küresel ısınmaya en çok katkıda bulunan ülkeler olduğu için AB, ekonomiçevre ekseninde hassas bir denge yakalamaya çalışıyor. ??? AB’nin Kyoto Prokolü’nü imzalamaktan kaçan ABD’den çevre konusunda daha hassas olduğunu kabul etmek gerekli.Son dönemde, belki de geç kalınmış bir küresel ısınma kampanyasının ardında yatan iki raporun etkisinden söz etmeden geçmemeli. AB Komisyonu 10 Ocak’ta küresel ısınmanın önlenmemesi durumunda Avrupa kıtasının büyük bir değişim geçireceğini ortaya koyan bir rapor yayınladı. Bir dizi felaket senaryolarından oluşan bu raporda Güney Avrupa’da kuraklık yaşanacağı, deniz sularının ısınmasıyla balık türlerinin yok olacağı, hayvan ve bitki türlerinin bölge değiştireceği, tarımsal alanların kuruyacağı, fırtına, kasırga ve sel felaketlerinin sıklıkla görüleceği bir Avrupa portresi çizildi. Acilen eyleme geçilmesi gerektiğinin belirtildiği raporda Avrupa’nın endüstriyel ülkelerinde gaz salımının 2020’ye kadar yüzde 1530 arasında düşürülmesi çağrısı yapıldı. AB kısacası küresel ısınmaya katkısını 2 derecelik artışla sınırlamayı hedeflediğini ortaya koymuş oldu. ??? Bu rapor Avrupa basınında büyük ses getirdi. Çevrecilerin yıllardır uyarıda bulundukları bu konu üzerinde medyanın gözünün dünya savaşlarından başka bir felakete dönmesi oldukça uzun zaman aldı. Komisyon raporundan kısa bir süre sonra 2 Şubat’ta BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli 6 yıllık çalışmaların sonucunda hazırladığı raporunu açıkladı. Raporun en çarpıcı yönü iklim değişikliğinin sorumlusu olarak “insanın” gösterilmesiydi. Atmosferdeki karbondioksit ora T nının artmasına insanların neden olduğunun belirtildiği raporda son 650 bin yıldır en yüksek karbondioksit ve metan gazı oranına erişildiğine dikkat çekildi. Raporun verilerine göre 2100 yılına kadar küre 6 dereceye kadar ısınacak. Bu değişikliğin getireceği felaketler ise Komisyon raporunda sayılanlardan daha iç açıcı hiç değil. ??? AB kendi raporunu doğrulayan BM’nin raporunu oldukça ciddiye aldı. Karbondioksit gazının nedeni olarak gösterilen “insanın” arkasında belli başlı sektörler görmezden gelinemezdi artık. Çevreden sorumlu komiser Stavros Dimas Avrupa otomotiv sektörünü hedef göstererek gaz salımının yüzde 25’ine ulaşım araçlarının neden olduğunu vurguladı. Dimas hazırlattığı raporda Avrupa pazarına sürülen yeni araçların karbondioksit salımını kilometre başına ortalama 120 gramla sınırlaması gerektiğini de salık verdi. Başta Almanya olmak üzere otomotiv sektörü ayağa kalktı bu öneriye. Bu sektörün Avrupa ekonomisinin ana unsurlarından biri olduğu, tek başına Avrupa gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 3’ünü oluşturduğu ve sanayi sektöründeki istihdamın yüzde 7’sini sağladığı yönünde gerekçeler getirildi. AB, çevre ve endüstri kıskacında sıkıştı. ??? Otomotiv sektörü ve Komisyon arasında yaşanan bu gerilimden kısa bir süre sonra Dimas endüstri ve sanayiden sorumlu AB komiseri Günter Verheugen’le kamuoyu önüne çıkarak “dengeli bir uzlaşıya ulaştıklarını” açıkladı. Avrupa ekonomisi için çok önemli otomotiv endüstrisine karbondioksit gaz salımı konusunda biraz rahatlık sağlanmalıydı. Dimas 120 gramlık inadından vazgeçerek, karbondioksit gazı sınırını 130’a çıkararak geri kalan 10 gramı otomotiv sektörünün yan endüstrilerinden alacağını vaat etti. Verheugen bu oranın bile sektör için bir zorluk olacağından dem vurup kendi kampının ruh halini yansıttı. Sonuçta teknik ayrıntılar üzerinde nasıl çalışılacağı bilinmeden AB’ye göre uzlaşıya varılmış oldu. Geriye ise can yakıcı tek bir soru kaldı: Küresel ısınma uzlaşı kaldırır mı? elcpoy?yahoo.fr Özetle Peygamberin ölümünün hemen ardından, gerek aşiretler RAN KİSRA’LARINA arası rekabet gerekse de BENZEMEK iktidarın nasıl belirleneceğine dair bir hukukun yokluğu İlk dönem sınıfsal perspektif koşullarında ortalığı tam farklılaşmalarında öne çıkan bir telaş alacaktır. şahsiyetlerden biri olan Ebu Zerr, Sorunun bu çözüm tarzı eşitlikçi görüşlerini kararlı bir şekilde ise, döneme dair üretilen dillendirecekti. Ebu Zerr, Şiî gelenekçe Asrı Saadet (mutluluk “Erkanı Erbaa”dan sayılan ve çağı), Hülefai Raşidin (en Peygamber tarafından da “Yeryüzünün ileri Halifeler) gibi en doğru sözlü insanı” ilân edildiği yüklemlerden yana ciddi söylenen kişidir. Suistimallerin iyice bir düş kırıklığı olacaktır. gemi azıya alması üzerine, özellikle Temel kadrolarının birbirleriyle rekabeti, savaşları ve bir Burada en çarpıcı Kur’an’ın, haksız yere insanların gelişme, Ali, Abbas gibi mallarını yiyen, altını ve gümüşü dizi trajedi sonunda İslami devletleşmenin varacağı yer, birkaç kişi dışında biriktirip Allah yolunda ne yazık ki Muaviye’nin kurumlaştıracağı bir monarşi dönemin tüm İslam harcamayanlara elemli azapla tehditte olacaktı. Dini iddiaları dışında İslam devletleşmesinin önderlerinin, taziye ve bulunan Tevbe–34. ayetini kendine vardığı yerin, Sasani veya Bizans’tan farklı olmayan bir gömü işleriyle uğraşmak bayrak edinen Ebu Zerr, o zamana yerine iktidar sorununun kadarki muhalefetini daha yüksek sesle devlet yapılanması olması de gerçek bir trajediye işaret çözümü için siyasal dile getirmeye başlar. Bunun üzerine etmektedir. pazarlıklara yönelmesidir. Halife Osman, Ebu Zerr’i dövdürterek, Yeni iktidarın nasıl Muaviye’nin vali olduğu Şam’a sürgün belirleneceği sorunu ederek, başını çektiği muhalefeti öylesi gözü kara bir dağıtma yoluna gidecektir. Ancak Ebu s.156). Bu durum söz konusu süreci, iktidar kavgasına dönüşmüştür ki, Peygamberin cesedi, Zerr orada da susmayacak, Muaviye’yi, sefih herhangi bir dünyevi iktidar süreciyle, öncelikle bu sorunu çözmeye yönelik pazarlıklara yaşamı nedeniyle eski İran Kisra’larına herhangi bir imparatorluk tarihini yönelen en yakın arkadaşlarınca ortada bırakılacaktır. benzeterek açık muhalefetini sürdürecektir. araştırdığımızda da göreceğimiz tablolarla Bu noktada alt tabakalarda yaşanan umutsuzluğa ve Bunun üzerine Muaviye onu önce satın aynılaştırmaktadır. Ancak bu örneği toplumsal düzeyde yaşanan çözülmeye karşın Arap ileri almaya çalışacak, bunu başaramayınca ağır herhangi bir güç kurumlaşmasından farkla gelenlerinde üç farklı tavır biçimleniyordu: İslamiyetle eziyetlerle tekrar Medine’ye sürgün şaşırtıcı kılan şey, bunun ahlaka, kurtuluşa daha çok bütünleşmiş olanlardan bir bölümü (daha saf edecektir. Ancak burada da mücadelesini ve kutsiyete dair öğe ve iddialarla bezenmiş görünenler; Ali, Abbas, Evs, Usame gibileri) sürdürmesi üzerine, Osman tarafından bu olmasıdır. Temel kadrolarının birbirleriyle Peygamberin cenazesiyle meşgulken, diğer bölümü (Ebu kez Rebeze’ye sürgün edilecek ve tüm bu rekabeti, savaşları ve bir dizi trajedi sonunda Bekir, Ömer, Sad b. Ubade, Ebu Ubeyde, Abdurrahman eziyetlerin sonucunda orada ölecektir. İslami devletleşmenin varacağı yer ise, ne b. Avf, İbni Hişam gibileri) ise cesedi bırakıp Saide Muktedirler onun muhalefetini Ali ile yazık ki Muaviye’nin kurumlaştıracağı bir oğullarının çardağında (Sakiyfe) yeni halifenin kim ilişkilendirseler de, O, sabır telkinleri monarşi olacaktı. Dini iddiaları dışında olacağına ilişkin pazarlığa girişiyorlardı (Taberi ve dışında Ali’den de açık bir destek İslam devletleşmesinin vardığı yerin, Sasani Mes’udi’den akt. Abdülbâki Gölpınarlı, İslam Tarihi, alamayacaktır (Nehc’ül Belaga, s.182). veya Bizans’tan farklı olmayan bir devlet s.275). Arap aristokrasisi içinde olup İslamiyetle ilişkileri Önce Ali ile birlikte davranıp, daha sonra yapılanması olması de gerçek bir trajediye daha zayıf kalmış olan diğerleri ise, Peygamberin ölümü onu kendilerine ‘ihanet’ ile suçlayıp öldüren işaret etmektedir. üzerine İslamdan geri çekilecek ve bir kısmı da, Hariciler de en alttakilerin mevcut gidişata Bu kurumlaşmanın zirvesi Muaviye’nin kendilerine de vahiy geldiğini söyleyerek kendi tepkisi olarak biçimlenecekti. Bağnaz dindar kişisel tarihi ise yaşanan trajediyi daha da peygamberliklerini ilan etmeye yöneleceklerdi. özellikler gösterseler de Hariciler, derinleştiren bir anlam taşıyordu. Mekke Sakife’deki pazarlıklar uzun zaman her aşiret şefinin aristokratik ayrıcalıklara karşı eşitlikçi bir fethedilene kadar İslam’ın en büyük kendi halifeliğinin zorunluluğunu gerekçelendirmesiyle cumhuriyeti ve Halife’nin seçimle gelmesini düşmanlarından olan Ebu Süfyan’ın oğlu, sürecekti. Kimisi Peygamberin savaş arkadaşı, kimisi ona savunan kabilelerin çizgisi olarak Bedir Savaşında İslam’la savaşırken (ki üçü ilk sahip çıkan olduğunu öne sürerek halifelik istiyor, farklılaşacak ve giderek bir şiddet siyasetine de Ali tarafından) öldürülen Utbe’nin kimse diğerinin halifeliğini kabul etmiyordu. Bir hukuk dönüşeceklerdi (C. Lindholm, İslami torunu, Velid’in yeğeni, Hanzala’nın kardeşi yokluğu yanında dengelerin ve geleneğin çözüm Ortadoğu, İmge Y., s.158). olan işte bu Muaviye, Ali ile savaşarak İslam üretememesi koşullarında nihayet Ömer, kılıcıyla Ebu egemenliğinin başına geçecek, ardından Bekir’i işaret ederek halife seçilmesini sağlayacaktı. ERÇEK BİR TRAJEDİ Hasan’ı zehirletip öldürtecek, ardından ‘Seçim’ böylece yapılmış olacaktı ama ciddi bir vicdani halife atadığı oğlu Yezit’e de, (biat etmezse) yaralama yaratan bu oldu bittinin kabul ettirilmesi için, Hüseyin’i öldürmesini vasiyet edecek ve Söz konusu bu dönem, dışarıda yayılma, Ömer’in, başta Ali olmak üzere bir dizi önde gelen tabii geleneksel Arap aristokrasisinin İslam içeride şiddetle belirlenen bir çatışma ve Müslümana karşı estirdiği tehditlerle muhalifleri bayrağı altında tekrar iktidarın belirleyicisi komplolar süreci olacaktır. Nitekim Mekke sindirmesi gerekecekti (A.Gölpınarlı, İslam Tarihi, s.277 olmasını sağlayacaktır. ve Medine halkının Halife Osman’a karşı İ ‘Anadolu’yu talandan kurtarın’ TAY Projesi’nin koordinatörü Oğuz Tanındı, antik yerleşim yerlerinin envanterinin yakında “www.tayproject’’ internet sitesinde de yer alacağını belirtti. Tanındı, Paflagonya, Likya, Pamfilya, Lidya, Kapadokya, Galatya’nın da bulunduğu 17 bölge için aynı çalışmayı gerçekleştirmek istediklerini söyledi. İstanbul Haber Servisi Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) Projesi kapsamında, Anadolu’nun klasik çağı olarak adlandırılan YunanRoma dönemine ait ilk çalışma olan Pisidia ve Karia bölgelerindeki antik yerleşmelerin envanteri klasör olarak yayımlandı. TAY Projesi’nin koordinatörü Oğuz Tanındı bu dönem kalıntılarının daha çok toprak üstünde bulunduğuna dikkat çekerek “Ekonomik çöküntü arttıkça iki yere saldırı olur. Biri insanlara; kapkaç, gasp, hırsızlık artar. Diğeri de eski uygarlıklara. Definecilerin bu dönem eski uygarlık kalıntılarına yaptıkları saldırılarla tahribat çok arttı’’ dedi. Tarihi yerleşmeler üzerindeki tahribatın belgelenmesi için 1993’ten bu yana yürütülen TAY Projesi’nin koordinatörü Oğuz Tanındı, Pisidia ve Karia bölgelerindeki envanter çalışmalarıyla ilgili olarak AA muhabirine bilgi verdi. Tanındı, klasik çağa ilişkin envanter çalışmasını Pisidia (Afyon, Burdur, Isparta, Konya) bölgesi için arkeolog Senem Özden, Karia (Aydın, Burdur, Denizli, Muğla) bölgesi için ise arkeolog Mete Aksan’ın yürüttüğünü dile getirdi. ERAKLISINA SÖZLÜK Yaklaşık MÖ 950 yılından, Roma İmparatoru Theodosius dönemi sonu olan MS 395 yılına kadarki zaman dilimi içinde Pisidia’da 282, Karia’da 273 olmak üzere toplam 555 yerleşme bulunduğunu anlatan Tanındı, hazırlanan klasörde kent planı, mimari buluntuları içeren 200’e yakın görsel malzeme ile Pisidia ve Karia bölgelerindeki yerleşmelerin dağılımını gösteren bir haritaya da yer verildiğini anlattı. Proje koordinatörü Oğuz Tanındı, klasörde 70 kelimelik “Meraklısına Mini YunanRoma Sözlüğü’’ de konulduğunu söyledi. Karia bölgesinde Aydın’da Afrodisias, Didim, Muğla’da Halikarnassos (Bodrum), Kaunos, Knidos, Pisidia bölgesinde ise Konya’da Ikonion, Laodikeia, Burdur’da Keraitai, Sagalassos, Isparta’da Tymbriada gibi önemli yerleşmelerin bulunduğunu anlattı. M G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle