Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 ŞUBAT 2007 CUMA dizi ‘Benimle ilgili yazmasını yasakladım’ DURSUN ÖZDEN Günlüğe yazılan not neydi? Dr. GALİNA 26 Nisan 1957 Bükreş’teyiz. İşte bu o meşhur belge. Burada benim günlüğüme onun için yaptığım şeyleri değerlendirip bir teşekkür yazısı yazmış. “Galina sen beni ölümden kurtardın... En az dört kere... Bu iyi mi oldu kötü mü bilmiyorum ama; yaşadığıma memnunum. Bu, dünyadaki en büyük mutluluk… Sağ ol kızım.” N. Hikmet Ben ondan 17 yaş daha gençtim. Bazen beni kızı gibi görüyordu. Ben onun doktoru, kızı, annesi, yoldaşı ve sevgilisiydim... Aaaa! Bu arada çok önemli bir şeyi söylemeyi unuttum. Bir profesörün söylediği bir şey beni bu kitabı yazmaya teşvik etmişti. “Galina Gregoevna, sizin bu kadar çok rakibiniz var, ama siz onlar hakkında hep iyi konuşuyorsunuz. Ben böyle bir kadına hiç rastlamadım” dedi bana Moskova’da yaşayan Azeri bir profesör. “Nâzım Hikmet ve sizinle ilgili alışılmamış, size garip gelen, belki de utandığınız, anlatamadığınız her şeyi yazın. Belki şimdi değil ama ileride bu çok dâhice bir iş olur” dedi. İşte bu annem, daktilocu Nâzım’ın tüm piyeslerini yazıyordu. Ben de daktilo yazmasını ondan öğrendim. Varviha’ya ilk geldiğimde sadece tek parmak yazabiliyordum, ama sonra o bana da hızlı yazmasını öğretti. İşte bu akvaryumu temizlemeye yardım eden, geldiğinde eşyaları düzenleyen, Nâzım’a elleriyle kuş kafesi yapan ve hediye eden ağabeyim. C 11 vi, Nâzım Hikmet’e ait fotoğraf ve eşyalarla dolu olan Galina: Ona kendi vatanında E yaşama ve ölme izni bile verilmedi, ama ben burada onu yaşatacağım... Nâzım’a gelen telefondaki gizli ses... ‘Stalin’in yanına sakın gitmeyin’ GALİNA: Kimin aradığı belli değildi. Nâzım’ı Stalin’in adamları bulamasınlar diye onu Enfeksiyon Hastanesi’ne sakladım. Bulsalardı onu gözlerini kırpmadan öldürürlerdi. Nâzım’ı çok seviyorlardı, ama Stalin bu kadar çok sevilen bir adamı sevmezdi. Dr. GALİNA Bir keresinde Komünist Parti Merkez Komite’den bir telefon geldi. Birinci katta da ikinci katta da telefon vardı. Ben, Nâzım telefonu açtı mı, açmadı mı bilmeyerek, Nâzım’a gelen gizli telefona cevap verdim. “Stalin’in yanına ne bahane ile çağırırlarsa çağırsınlar sakın gitmeyin” dedi telefondaki ses ve telefon kapandı. Kimin aradığı belli değildi. Nâzım’ı Stalin’in adamları bulamasınlar diye onu Enfeksiyon Hastanesi’ne çamaşırcı eline dönmüştü. Hatta Nâzım bununla ilgili bir de şiir yazmıştı: “O kutsal elleri her zaman öpmeye hazırım...” vb. devam ediyor. D. ÖZDEN Size yazdığı en güzel şiir? Odadakiler: Yok ki zaten... (Galina onlara aldırmadan ve inatla resimleri göstermeye devam eder.) Dr. GALİNA Burada Kiev’de, burada şarkı söylüyor, okulda, Türklerle resmi, 5060708090100. yıl jübileleri. Burada Moskova’da onun 100. yıl jübilesi kutlanmıştı. İjevsk’teki kitap sunumu ve imza günü fotoğrafları bunlar… ‘GAZETECİ SAYILIRIM’ Siz de bir dedektif ve gazeteci gibi çalışmışsınız... Ben gazeteci sayılırım. Onun 100. yıl jübilesi için gazetede bir yazı yazmıştım. Bu resimdeki kim Saveliva; bu Tatyana Vasilneva 100. yıl jübile gecesini sunarken. Bu belediye başkanı, burada tüm albümleri vereceğim müze müdürü, o da bana fotoğrafları geri vermedi. Burada da Volkova konuşma yaparken, Tatyana Varisovna da âzım’ın Galina’ya yazdığı oturuyor. notlardan biri. Burada ben hediye alırken. sakladım. Bulsalardı onu Burada da Udmurti gözlerini kırpmadan Cumhurbaşkanı ve öldürürlerdi. Nâzım’ı çok yardımcısı bana çiçek seviyorlardı, ama Stalin bu veriyorlar, cumhurbaşkanı kadar çok sevilen bir yardımcısı fotoğraf adamı sevmezdi. Onu çekilirken çiçeklerle sonra Kremilovskaya suratımı kapatmış, sadece Hastanesi’ne yatırdım. O ayaklarım görünmüş. O sıralarda ben ağır bir grip nedenle ben de başka bir geçirmiştim, hastane fotoğraftan yüzümü kesip raporunu alıp yapıştırdım. Burada Nâzım Predelniko’daki eve Hikmet ile ilgili bir döndüm ve hasta hasta ev konuşma yapıyordum. İşte işlerine baktım. Çamaşır Nâzım’ın büstü, kitapları, yıkamaktan ellerim şiirleri… r. Galina, Nâzım’lı anılarını fotoğraflar eşliğinde anlatmayı sürdürüyor. Yukarıdaki resimde Nâzım Hikmet, TKP Genel Sekreteri İsmail Bilen ve Dr. Galina’nın aralarında olduğu bir grup yemek masasında keyifli bir sohbet içinde görülüyor. D MÜNEVVER’LE TANIŞTIK İşte burada da Nâzım Hikmet’le ben, o meşhur fotoğraf. Biz her şeye sıfırdan başlamıştık. Buradaki tüm iç dekorasyon bize aitti. Nâzım Hikmet’in aşağıdaki çalışma masası. Ağabeyimde de kocaman dört sandalyesi olan bir tane vardı. Sizin için yazdığı en beğendiğiniz şiirleri neydi? En inanılmaz olan da Münevver’in ‘SENSİZ PARİS’ mektuplarını okumaktı. Zamanında bunu söylediğimde Azeri profesör bile şaşırmıştı. Münevver’in iki çocuğu vardı, başka bir profesörden olan bir kızı ve oğlu Memet. Bize oğlu Memet için para gönderme izni sadece iki yerden veriliyordu. SSCB ve Prag. Bazen Nâzım ile uzanır Münevver’in yazdığı mektupları okurduk, o bana tercüme ederdi. Bazen içimde sanki ben başkasının sevgisini çalıyormuşum gibi bir his oluşurdu, ama ben olmasam o bu kadar süre yaşayamazdı. Biz Münevver ile Moskova’da tanıştığımızda, o profesör tercüman aracılığı ile bana olan saygı ve sevgilerini iletti. Memet için aldığımız bisiklet, kıyafet vb. gibi eşyaları beraber gönderirdik. Gümrükte vergi ödüyorduk. O kadar çok para tutuyordu ki… Ben bankaya gidip Münevver’e para yolluyordum ve oğlu Memet’e; bazen Nâzım’a oğlunu ve eşi Münevver’i buraya getirmesi için sakince ısrar ediyordum. Daha sonra ben Nâzım’a benimle ilgili tek satır bile olsa şiir yazmayı yasakladım, çünkü bütün bu şiirler Paris, Fransa kanalı ile Türkiye’ye gidiyordu ve kim bilir o kadın da orada neler çekiyordu… O nedenle Nâzım’ın benimle ilgili tek bir satır bile şiiri yoktur. Odadan biri Var, var! “Sensiz Paris” Dr. GALİNA Zaten Paris’teyken bana o kadar çok şiir yazmıştı ki... DOĞUMUNUN 105. YILINDA Nâzım Hikmet’le Moskova anıları Orhan KARAVELİ Mayıs Devrimi’nden bir süre sonra, 9 Ağustos 1960 günü Moskova’da toplanan 15’inci “Dünya Müsteşrikler (Doğubilimcileri) Kongresi”ni izlemek üzere Sovyet başkentine gittim. O tarihte Vatan gazetesinin günlük dış politika sütununu yazıyordum ve Ulus’tan Profesör Ahmet Şükrü Esmer’le, Milliyet’ten Ömer Sami Coşar’la birlikte kalabalık Türk heyetine dahil edilmiştim. Rahmetli Profesör Esmer, kongre çalışmaları ve resmi geziler dışında pek görünmedi ortalıkta. Rahmetli Ömer Sami ile benim hedefimiz ise bu fırsattan yararlanarak 9 yıldan beri Moskova’da yaşayan Nâzım Hikmet’i bulmak ve onunla konuşmaktı. O sıralarda Türkiye’de dolaşan “Nâzım’ın Türklerle karşılaşmak istemediği...” biçimindeki bir söylenti nedeniyle bu konuda pek de umutlu değildik. Nereden bilebilirdik onun da izlediği kongrenin daha ilk günü eski dostlar gibi kaynaşacağımızı ve kongre süresince gece gündüz beraber olacağımızı? 27 gazetecileri ile ahbaplığı pek ilerlettiniz... Hakkınızda ne düşündüklerini biliyor musunuz’ diye sordu. Ben de ona dedim ki ‘Bak arkadaş... Sen her şeye burnunu sokma!.. Biz burada birbirimizi bulmuşuz. Kimseyi işimize karıştırmayız. Gün olur atışırız, gün olur anlaşırız... Günü ve yeri geldiğinde aramızdaki anlaşmazlıkları unutur, sıkılmış yumruk gibi oluruz. Türklük için!.. Türk vatanı için!..’” YANLIŞ TANINMA KORKUSU Milyonluk Moskova’nın düzenli fakat soğuk atmosferinde saygı, ilgi ve biraz da kıskançlıkla kuşatılmış bir sıcak ülke bitkisini andırıyordu. Toprağından sökülüp saksıya dikilmiş dev bir kaktüs gibiydi. Kendi toprağına döneceği günü sanırım bıkıp usanmadan bekleyecekti. En büyük korkusu ise Türkiye’de yanlış tanınmaktı. Bir gün bana “...Türkiye’ye dönünce hakkımda hiçbir şey yazmasan da olur... Ama yanlış bir şey yazarsan vallahi çok gücenirim...” demişti. Kongre bitiminde Ömer Sami Coşar Özbekistan’a uzandığı için Moskova’da yalnız kalmıştım. Babayef’in küçük arabasıyla beni havaalanına götürdüler. Ayrılırken gözleri dolu doluydu: “...Beni de alıp götüremeyeceğine göre kucak dolusu selamlarımı götür bari eşe, dosta, herkese!.. Soran olursa Moskova’da bir Türk şairi Nâzım var, dersin. Başı dimdik, Türklüğüyle!..” (I) (I) Kişiler ve Köşeler / Orhan Karaveli / Koza Yayınları Türk Yazarları Dizisi / 1982 Nâzım Hikmet ve Orhan Karaveli. N Kongre bitiminde Ömer Sami Coşar Özbekistan’a uzandığı için Moskova’da yalnız kalmıştım. Babayef’in küçük arabasıyla beni havaalanına götürdüler. Ayrılırken gözleri dolu doluydu: “...Beni de alıp götüremeyeceğine göre kucak dolusu selamlarımı götür bari eşe, dosta, herkese!.. Soran olursa Moskova’da bir Türk şairi Nâzım var, dersin. Başı dimdik, Türklüğüyle!..” sonranın Cumhurbaşkanı zarif Korutürk onları “...Siz işinize bakın beyler, gazeteciler de kendi görevlerini yapsınlar!.. Ben onların işine karışma yetkisini kendimde görmem ve Türk gazetecisinin kimlerle, nerede, nasıl ve ne konuşacağını bildiğimden kuşku duymam!..” sözleriyle terslemişti. Sayın Korutürk’ün bu çıkışından sonra bunların bize gelip “...Aslında (!) Nâzım’ı ve şiirlerini çok severiz ve bizleri onunla tanıştırırsanız memnun oluruz...” dediklerini ve birkaç gün öncesine kadar kendisini tanımazlıktan gelenleri Nâzım’ın gene de nasıl içtenlikle karşıladığını bugün bile ibretle anımsıyorum. Evet, bugün bile!.. Ve bugün Türk dilinin büyük ustasının 105’inci doğum yıldönümü. Ve ben, onunla görüşüp de hayatta kalan son Türklerden biri olarak Moskova’da birlikte yaşadıklarımdan notlar vererek ışıklar içinde yatmasını diliyorum... Kongre sırasında verilen aralardan birinde Nâzım’la söyleşiyorduk. Dostluğumuzdan rahatsız olanlar arasında Ruslar da vardı. Sonradan, Moskova radyosunun ünlü yorumcularından biri olduğunu öğrendiğim alımlı bir Rus kadını yanımıza gelerek şaire Rusça bir şeyler söylemiş ve o da sert bir cevap vermiş olmalı ki hızla oradan uzaklaşmıştı. Israr edince anlattı Nâzım olup biteni: “...Kadın bana ‘Türk KORUTÜRK’ÜN YANITI Rusya’daki en yakın arkadaşı Azeri kökenli Türk edebiyatı doçenti Ekber Babayef’in de katılımıyla kendiliğinden oluşan “dörtlü”, bizim heyetten bazı bilim adamlarını öylesine rahatsız etmiş olmalıydı ki işi, Coşar’la beni Moskova Büyükelçimiz Amiral Fahri Korutürk’e şikâyet etmeye kadar götürdüler ve cevabını da aldılar! 27 Mayıs’ın Deniz Kuvvetleri Komutanı ve BİTTİ