Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 KASIM 2007 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM Finans sektörü için 2015 senaryosu: Sisteme tümüyle yabancılar hâkim olacak Bankacılık adım adım yabancıya Sürecinde Finans Sektörü” araştırmasının sonuçlarına göre Türk bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasası alanı 7 yıl içinde yabancıların hâkimiyetine geçecek. Anayasa Minik Ama, Mide Bulandırır... C 9 ? “AB’ye Katılım Ekonomi Servisi Türkiye Finans Yöneticileri Vakfı (Finans Kulüp) tarafından yapılan “Avrupa Birliği Katılım Sürecinde Finans Sektörü” başlıklı araştırma, AB ile tam üyelik müzakerelerinin tamamlanması ile Türk finans sisteminde rekabet koşullarının şiddetleneceğini ve sektörde yabancı ortaklıkların hâkim duruma geçeceğini ortaya koydu. Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nden Ekonomist Dr. Can Fuat Gürlesel’in başkanlığında gerçekleştirilen araştırma, bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasası alanında mevcut kurumların, 2015 yılına kadar büyük oranda ya bancı ortaklıklarla entegre olacağı öngörüsünde bulundu. Araştırmada, Türk finans sektörünü geçiş döneminde korumak amacıyla müzakere başlıklarının kapanması ile birlikte belirli alanlarda 5 yıl ertelemeye gidilmesi önerilerek yabancı bankaların ve sermaye piyasası kuruluşlarının şube açma ve izin almadan faaliyet gösterme serbestisinin, tam üyelik tarihinden sonra uygulanması isteniyor. Araştırmadan çıkan bazı öngörüler şunlar: “AB üyesi ülkelerin büyük bankaları Türk piyasasına daha yoğun girecekler ve sistemde yabancı ortağı olmayan banka kalmayacak. Sistemde 20102015 arası dönemde bilanço büyüklükleri birbirine yakın en fazla 2025 banka kalacak. Artan rekabet baskısıyla Halk Bankası ve Ziraat Bankası tamamen özelleşecek. Sigortacılıkta yüzde 70’leri bulan yabancı payı, artan bir hızla devam edecek. İMKB Balkan ülkeleri borsaları ile veya İtalyan borsası ile birleşebilir. Aracı kurumlar tümüyle ortadan kalkacak ve bu alana sayısı 2025 ile sınırlı kalan yerli ve yabancı yatırım bankaları egemen olacak.” LKE ÇIKARLARI KORUNMALI’ Yabancı sermaye payındaki artışın 5 yıl önce başladığını söyleyen Finans Kulüp Yönetim Kurulu Başkanı Tevfik Altınok, “Bu süreçte kamu otoritesinden beklenen, ülke menfaatine uygun düzenlemelerin yapılmasını sağlaması olacaktır” dedi. BDDK: Hızlı büyüme sürüyor ankacılıkta yüksek büyüB me potansiyelinin devam ettiği vurgulanan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) raporuna göre, sektörün net kârı haziranda yüzde 57 arttı. BDDK’nin finansal piyasalar raporunda, 2007 yılı Haziran ayı itibarıyla, Türk finans sektörünün toplam büyüklüğünün, önceki yıla göre yüzde 6.8 artışla 714 milyar YTL’ye ulaştığı belirtildi. Bankacılık sektörü aktiflerinin, milli gelire oranının yüzde 87 olduğu kaydedildi. Rapora göre, sektörün net kârı da yüzde 57 artarak 81 milyar YTL’ye ulaştı. Raporda, “Göstergeler, bankacılık sektörünün yüksek büyüme potansiyelini sürdürdüğüne işaret etmektedir” denildi. ‘Ü ‘Cumhuriyet için baskılara direndi’ Anadolu Holding’in kurucularından Kamil Yazıcı, ‘Ortak Akıl’ adıyla kaleme aldığı yaşamöyküsünde, siyasi baskılara aldırış etmeden Cumhuriyet’e verdiği ilanlara da atıfta bulundu. Ekonomi Servisi İzzet Özilhan ile birlikte 57 yıl önce Anadolu Holding’i kurarak Cumhuriyet kuşağının “Kamil Ağa” olarak tanınan ilk işadamlarından Kamil Yazıcı, 78 yıllık hayatını “Ortak AkılTahtakale’deki bir hırdavatçı dükkânından Anadolu Holding’e uzanan azmin öyküsü” adlı kitapta anlattı. Kitapta Fikret Otyam ile arkadaşlığına değinen Yazıcı, Cumhuriyet gazetesine verdiği desteği de Otyam’ın kaleme aldığı yazıyla aktardı: “Cumhuriyet gazetesinde çalışırken aslen Aksaraylı olan dönemin bir devlet bakanı, gazetemize reklam vermemeleri için işadamlarına baskı yapıyordu. Baskı yapılanlar arasında Kamil Yazıcı’nın firmaları da vardı. Konuyu Kamil’e açtım, o da ‘Benim okuduğum bir gazete. Batmasına izin vermem’ dedi. Siyasi baskıya rağmen firmalarının reklamını esirgemedi.” Yazıcı, aynı zamanda iş arkadaşı ve dostu olan Turgut Özal’la ilgili pek çok anısına da yer verdi. Yazıcı, fotoğrafından görüp sevdiği, ilk kez nikâhta karşılaştığı eşi Suzan Yazıcı ve evliliğiyle ilgili anılarını şöyle anlattı: “Babam, yüzünü görmediğim bir kızla evlenmemi istiyordu. 17 yaşındaydım. Babamın uygun gördüğü kişi, Nevşehir’de oturan, bir akraba kızıydı. Bu eş adayının adını ilk defa işitiyordum. Dolayısıyla yüzünü de hiç görmemiştim. Suzan’ı görebilmek için damlarda dolaştım. Bu işin böyle gitmeyeceği kısa zamanda anlaşıldı. Çözüm yolu arandı ve Suzan’la benim birbirimize karşılıklı fotoğraflarımızın gönderilmesi kararına varıldı. Aradan 60 yıl geçtikten sonra, bu anılar kitabımda itiraf ediyorum: Suzan’ın fotoğrafını görünce ona âşık olmuştum.” Yazıcı, Aksaraylı bilim adamı Prof. Dr. Faruk Zeki Perek’in kitabından da alıntı yaparak Cumhuriyetin Aksaray’a canlılık getirdiğini yazdı. Kamil Yazıcı ‘Nabucco ölü doğmuş bebektir’ Neriman ÖZCAN Avrupa Birliği Enerji Şartı Sekreterliği Genel Sekreteri Andre Mernier, Hazar petrol ve doğalgazını Avrupa’ya ulaştırmayı hedefleyen Nabucco projesinin ölü doğduğunu söyledi. Alman Konrad Adenauer Vakfı, Polonya Ukrayna İşbirliği Vakfı ve Ukrayna Belediyeler Birliği işbirliğiyle İstanbul’da Ukrayna bandıralı Yuzhnaya Palmira isimli feribotta düzenlenen 3. Uluslararası Karadeniz Sinerji Konferansı’na katılan Mernier, BakuTiflisErzurum boru hattıyla Avrupa’ya bağlanması planlanan Nabucco hattının çalışmasının, bölgedeki belirsizlikler nedeniyle zor olduğunu söyledi. Mernier, “Karadeniz Havzası’na yakın bölgelerde belirsizlikler devam ediyor. İran ve Irak meselesinin ne zaman çözüleceğini söylemek çok zor. Risk ve maliyet fazla olunca yatırım yapacak firma zor bulunur. Ayrıca yeterli miktarda doğalgaz bulunması da söz koAndre nusu değil” Mernier dedi. İzzet Özilhan 57 YILLIK ORTAKLIK Kitap NiğdeAksaray doğumlu olan Kamil Yazıcı ile Kayserili İzzet Özilhan’ın ortaklığının öyküsünü kaleme alıyor. Yazıcı, kitabında Özilhan’la ilgili olarak şunları ifade ediyor: “İyi arkadaşlıktan söz ederken arkadaşı yağmurlu günde daima yanınızda olan bir şemsiyeye benzetirler. İzzet Bey’le biz, iyi günde kötü günde bir ve beraber olmak için iş arkadaşlığında karar kıldık. Bu kararımızın üzerinden tam 57 yıl geçti. Ortağım İzzet Özilhan ile birlikte biz Anadolu’nun bağrından çıktık. Onun için grubumuza da ‘Anadolu’ adını verdik. Anadolu parolamız oldu, o adı gururla taşıdık, taşıyoruz, memnunuz.” Türkiye’deki “oligarşi” ABD ve AB’nin güdümünde. Bu bağlanma, “birbirini tamamlayan iki yolla oluyor”; ya ABD, AB ve IMF ile yapılan tek yanlı anlaşmalarla Türkiye’yi iktisadi, siyasi, hukuki, askeri ve kültürel olarak bağlıyorlar ya da “serbest ve dışa açık Türk piyasasını” Batı tekellerine işgal ettirerek yapıyorlar. Bu iki araç birbirlerini mükemmel bir biçimde tamamlıyor. İkili ama tek yanlı anlaşmalarla “serbest piyasa üzerinden Türkiye’yi bağlayacak altyapı hazırlanıyor”. İşler, “otomatiğe bağlanmış bir biçimde kendiliğinden yürüyor”. Bu işleri kim yürütüyor? Kimi siyasiler ve büyük sermaye çevreleri; kimi şeriatçılar ve bölücüler... Fethullah Gülen’in İngilizlerle Londra’da yaptığı (Ekim 2007) toplantısının izini sürersek hepsini bir bir görürüz. Peki neden yapıyorlar? ABD ve AB bunları maaşa mı bağlamış? Hayır, böyle değil; üçbeş gazeteci ve akademisyeni saymazsak, işler böyle yürümüyor. Nasıl mı yürüyor? Siyasiler, büyük sermaye çevreleri, şeriatçılar ve bölücüler, bu bağlanmayı “bir alışveriş olarak değerlendiriyorlar”. Verdikleri şunlar; Cumhuriyetin iktisadi varlıkları, Lozan’ın kazanımları, Türkiye’nin bütünlüğü ve ulusal kimliği, demokrasi ve laiklik.Türkiye’yi iktisadi, siyasi, askeri ve BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Oligarşi, Batı’nın Emrinde Büyük sermayemiz zaten “Batı tekellerinin taşeronu olarak çalıştığı için” bu sömürge düzenini hiç yadırgamıyor. Cumhuriyet yerine “ılımlı İslam devleti” konusunda kısmi bir anlaşma var. Şeriatçılar ve bölücüler tam destek veriyorlar. Büyük sermaye “papyonun hatırına, gardırop Atatürkçülüğünü oynamak zorunda”. Özde değil, sözde Atatürkçülük yaparak “Batı’nın ılımlı İslam modeline” örtülü destek veriyor. BOP ve bunun altyapısını hazırlayan Kürdistan, yeni Ermenistan ve Patrikhane konularında oligarşinin desteği var; şeriatçı ve bölücü tam destek veriyor. Büyük sermayeninki ise “örtülü vaziyette”. Şeriatçıların, bölücülerin ve büyük sermayenin kendi gazetelerine, televizyonlarına çıkardıkları gazetecilere ve akademisyenlere bakalım; hemen hemen hepsi Türkiye’yi emperyalizme pazarlayan işbirlikçi insanlar.Aklı başında yazarlar, çizerler, düşünürler, so kültürel olarak, Batı emperyalizmine pazarlarken karşılığında şunları alıyorlar; şeriatçılar askere ve ulusal güçlere karşı Brüksel ve Washington’ın desteğini alıyor; bölücüler, BOP’a verdikleri destek karşılığında Türkiye’yi bölmeye çalışıyorlar. Büyük sermaye, “Batı oligarşisinin ikinci sınıf ortağı” olma güvencesini elde ediyor. Batı bu koalisyonu yönetime getiriyor ve onlara istediğini bir bir yaptırıyor. Bu coğrafyadaki oligarşi, kuşkusuz İngiltere, Fransa ve Almanya’dakinden çok farklı. Papyonlular, sarıklılar ve bölücüler türel olmayan bir koalisyon kurmuşlar. Ortak noktaları şunlar: Sosyal devletin (ve devletin) yok edildiği, özelleştirilmiş, her şeyin serbest olduğu açık bir ekonomik yapı. Şeriatçı, serbest piyasa üzerinden şeriatını yürütüyor; bu arada cebine büyük paralar giriyor; aynı serbest piyasa, bölücüye de yasadışı kazanç getiriyor. kaktaki insan şaşkınlık içinde soruyor: Bu iş nasıl yapılır, Irak’ın kuzeyinde emperyalizmin kukla devletine Türk hükümetleri nasıl yardım eder? Neden kendi bindiği dalı keser? Annan Planı’na Ankara nasıl evet der? Fener Patrikhanesi konusunda “göz göre göre Lozan nasıl deldirilir”? Türkiye’nin en önemli stratejik iktisadi kurumları Batı tekellerine nasıl verilir? Batı’da hiçbir ülke bunu yapmıyor; bizim hükümet neden yapıyor? İşte, bütün “bu akıl almaz uygulamaların arkasında oligarşi vardır”. Yukarıda da açıklandığı gibi, “oligarşi ile Batı arasında adı konmamış örtülü bir ortaklık söz konusudur”. Gerçek stratejik ortaklık işte budur. Bazen, “AB süreci” adı altında imzalanan anlaşmalarla; Bazen, “Kıbrıs’ta çözüm” yalanı arkasına saklanan ödünlerle; Kimi zaman “dinlerarası diyalog” arkasına gizlenmiş yalanlarla oligarşi işini yürütür. Cumhuriyetin yıldönümünü kutlarken bütün bunları yazmak ne acı. Oligarşinin Cumhuriyeti yıkmasını tüm gücümüzle engellemek zorundayız. Bulunduğumuz her noktada, yaptığımız her işte bunun bilincinde olmalıyız. www.istanbul.edu.tr/iktisat/ emanisali ichel S. 58 yaşında. 2 yıl önce emekli olmuş. Hani şu az çalışıp, çabuk “tekaüt”e sevk edilen sözüm ona “ayrıcalıklı” sınıflardan. 1600 Avro net emekli maaşı var. Fransız Devlet Demiryolları’nda 35 sene çalışmış. Dönüşümlü 3 vardiya nedeniyle 25 sene gecesi gündüzüne karışık koşullarda yaşamış. Lokomotif sürücülüğü, Paris ve çevresindeki garlarda gece nöbetçiliği, istasyon şefliği gibi pek de sıradan olmayan sorumlu ve yıpratıcı görevler üstlenmiş. Paris’in Güney Batı banliyö belediyelerinden JouyenJosas’da annesinden babasından kalma, İkinci Dünya Savaşı sonrasının “acil barakalar”ından dönüştürme bahçeli evi olmasa, bugünkü koşullarda konut sahibi olması imkansız. Bir de kira ödeyecek olsa yanmış. Solculuğu ve sendikacılığı, hayata enternasyonalist bakışı nedeniyle Avrupa Birliği fikrine, projesine hep sıcak yaklaşmış. Ama her pahaya değil! 2 sene önce AB Anayasası’na “Hayır” oyu vermiş. “Yetti artık!”, diyor. “Frangın tamamen tedavülden kalktığı 1 Ocak 2002’den beri fiyatlar sadece yüzde 23 arttı, diyorlar. O tarihte ‘Baget’ (demirbaş Fransız ekmeği) 1 Frank ya vardı ya yoktu. Şimdi bulun bakalım 80 santimden (yaklaşık 55.5 frank) ucuza Baget piyasada! Ne o bilgisayar ucuzlamış, buzdolabının, televizyonun fiyatı artmamışmış. Bana ne 10 yılda, 5 yılda bir alacağım aletten. Ekmek, sebze, meyve, vs’yi her gün yemek zorundayım. Hiçbir arabanın deposu 7580 Avro’dan aşağı dolmuyor. Adamlar hâlâ bize AB Anayasası kakalamaya çabalıyorlar. Adı ‘mini’ olunca daha mı seksi oluyor acaba? Sarko kaçıyor. Referandum yapmak istemiyor. Seçim sözlerini unuttu bile...” ??? Fransız Cumhurbaşkanı Mösyö Nicolas Sarkozy ve Alman Şansölyesi Frau Angela Merkel 2007 Haziranı’nda hazırladıkları “Anayasal Metin” ile Avrupa trenini yeniden hareket ettirmek savıyla kendi raylarında yola koyuldular. Üstelik her ikisi de çoğu medyanın ayrıcalıklı desteğini alıp, kamuoyları nezdinde olayın hamiliğini, öncülüğünü kendilerine mal ederek kasıldılar. Geçtiğimiz 19 Ekim’de de Lizbon’da düzenlenen AB zirvesinde 27 üye ülke katılımıyla “Basitleştirilmiş Avrupa Anayasası” adıyla da anılan “Mini Antlaşma” kabul edildi. Önümüzdeki 13 Aralık’ta da imzalanacak. 2008 yılında bütün üye ülkeler tarafından onaylanmak kaydıyla...! Kimileri “İstim arkadan gelsin...!” diyor. Ya, öyle mi ? Kazın ayağı pek öyle değil, efendiler... Almanları bilemeyiz, ama Fransızlar hiddetlerini dile getirmeye başladılar. Toplantılar, tartışmalar, polemikler, örneğin Fransız Sosyalist Partisi’nde kapışmalar basına yansıdı. 2005’te “Evetçi” diye bilinen Parti 1. Sekreteri François Hollande, Mini Antlaşma’nın Meclis tarafından onaylanması fikrine sıcak bakarken, sol muhalefetin en kuvvetli sözcüsü, eski başbakanlardan Laurent Fabius referandumdan yana ve “Hayırcı”. 29 Mayıs 2005’teki halk oylamasında, “en hakiki modern= liberal” (!) anayasalı AB gidişatına çomak sokan halk meydanı boş bırakmak niyetinde değil. Narsisist kendine güveni, sevgili (eski) eşi Cecilia’dan sıkı bir tokat yiyen Sarkozy Fransa’da tozu dumana katmış vaziyette. Aralarında zaman zaman olumlu da denebilecek ayrıntıların olduğu tonla göz boyamacı reform, M yangından mal kaçırma telaşıyla geçiştirilmeye çalışılıyor. Hızlı başkan, ak koyun kara koyunun pek seçilemediği bu ortamda, Fransız Anayasası’nda değişiklik yapıp, halkın egemenliğini ilgilendiren konularda halk oylamasına gidilme maddesini rafa kaldırmak, en azından şu liberal Mini Antlaşması Meclis’ten geçene kadar kırpmak niyetinde. Sarkozy saltanatı her ne kadar gölgelemeye uğraşsa da tartışmalar aldı, yürüdü. 2005’de olduğu gibi hem sol hem sağ içinde şimdiden bir bölünme gözleniyor. ??? Fransa’nın en popüler, “tarafsız” deyimini şu sıralar sıkça hak eden Le Parisien gazetesi, pazartesi günkü baskısında yeni bir kamuoyu yoklamasının sonuçlarını yayınladı. Veriler ilginç bir biçimde ortak bir takım gözlemleri dile getiriyor. İlk önemli tespit referandum hakkında. Fransızların yüzde 61’i bu haklarına dokunulmamasını istiyor. Halk oylamasına gerek görmeyenlerin oranı yüzde 31’de kalmış. Tercih eğilimlerine bakıldığında ilk ağızda Sarkozy ve yandaşlarını sevindirecek şöyle bir nokta mevcut: Soruşturmayı cevaplayanların yüzde 68’i Mini Antlaşma’ya “Evet” diyeceklerini söylüyor. İş bununla da bitmiyor. CSA Araştırma Merkezi’nin anketini cevaplayanların yüzde 48’i oylamaya katılıp katılmama konusunda tereddütteler. Sonuç en azından 2005 Mayıs’ı öncesi kadar belirsiz. Bilinen tek nokta, iktidarın konuyu 2008 Mart’ında yapılacak belediye seçimlerine kadar gündeme getirmek istemediği. Zira emeklilik yaşının yükseltilmesi, zenginleri kayıran vergi yenilikleri veya Sayın Başkan’ın kendi maaşını yüzde 140 arttırması gibi girişimler ortalama Fransız’ı düşündüren ayrıntılar. ??? Yandaşlarına göre ,“Mini Antlaşma AB’yi yaşadığı kötürüm konumundan kurtaracak.” Örneğin, dönüşümlü başkanlık istikrara kavuşacak. Her 6 ayda bir değişen başkan 2.5 yıllığına seçilecek. Kararlar oybirliği yerine asgari yüzde 55 çoğunluk onayıyla alınacak. (Bu yüzdenin AB üyesi ülkelerin nüfusunun en azından yüzde 65’ine tekabül etmesi önkoşulu da unutulmamalı.) 2014’ten itibaren Avrupa Komisyonu’nu oluşturan komiserlerin sayısı kısıtlanarak her ülkeden bir komiser bulundurma koşulu iptal edilecek. Enerji, çevre korumacılığı gibi alanlarda yeni ortak ve zorunlu siyasetler benimsenecek... 256 sayfaya indirilen metinde 2005’te “Hayırcı”ların dayandığı “anayasa, liberal politikalar” gibi sözcükler kaybolmuş. Daha önce “amaç” olarak nitelenen “serbest rekabet” kavramı yeni antlaşmada “araç”a dönüşmüş. Sözcük ve kavramlarda gerçekleşen “rötuşlar” ne olursa olsun, Marsilya Üniversitesi Anayasa Hukuku profesörlerinden Etienne Chouard’ın dediği gibi, “Referandumun kaldırılması Yurttaşlık Hakkı’nın birinci dereceden ihlalidir. Metin tartışmaya açılmalı ve oylanmalıdır. 2004’te yayınlanan öngörülere göre “Evet”in 2005’te yüzde 70’le geçmesi gerekiyordu. Sonuç bekleneni vermedi. Sarkozy bu nedenle telaş ediyor.” Kaldı ki, demiryolcu emeklisi Michel S. günümüzün evrensel gerçeğinin altını çiziyor: “Keyiflerince liberal bir dünya kurmaya çalışıyorlar. Bunların elinden çıkacak anayasa ‘mini’ de olsa mide bulandırır.” ugur.hukum@gmail.com ATVSabah ihalesinde ön yeterlilik 19 Kasım’da Ekonomi Servisi ATVSabah ihalesinde ön yeterlilik için son başvuru tarihi, 9 Kasım’dan 19 Kasım 2007 tarihine ertelendi. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan yapılan yazılı açıklamada, ertelemenin katılımcılardan gelen yoğun talep nedeniyle yapıldığına dikkat çekildi. Açıklamada, ATVSabah ihale sürecine ilişkin tarihler; bilgi odası kapanış tarihi 30 Kasım 2007, kapalı zarfların son teslim tarihi 4 Aralık 2007, ihale günü 5 Aralık 2007, pazarlık tarihi 7 Aralık 2007 şeklinde sıralandı.