08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 KASIM 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY iyasette tesadüfe yer yok. Aslında, gerçi sözcük olarak var, ama hayat içinde tesadüf yok. Tesadüf, kendi başına, sonuçta mistik bir kabulün üzerinde yükselir. Eh, eğer doğaüstü güçler hayatımıza yön vermiyorsa, tesadüf, nedenlerin ha deyince ortaya çıkarılamadığı kombinasyonları geçici olarak ifade eden bir sözcüktür: Her olayın, her olgunun somut nedensellik bağları var çünkü. Peki. Siyaset de, böyle bakınca, propaganda araçları ne olursa olsun, somut bir “şey”; özellikle de sonuçları itibariyle çok somut... İşte, geçen hafta sonunda neoliberallerin Hamburg’da sahnelediği “sosyal demokrasi opereti” de bu ışık altında değerlendirilebilir. SPD’nin “tarihsel” program toplantısı, solun şu ya da bu biçimde Alman siyasetinde ne kadar etkili olduğunu gösterdi. Çok korkuyorlar. Neoliberal küreselleşmenin “çağdaş” propagandistleri olarak, SPD üst yönetiminin sol bir alternatiften nasıl “tırstığı” açığa çıktı. Programlarında silindir gibi ezip geçmeyi düşündükleri bazı sol kalıntılara dokunamadılar ve bu, Oskar Lafontaine korkusunun çok derinlere işlediğine yönelik bir gösterge olarak değerlendirildi. Böyle görmek isteyenler çoğunlukta, ama herhalde işin daha doğru yanı, soldaki seçeneğin çaresiz halkın gündemine girmiş olmasıdır. Çare, belki her zaman ve her koşulda kendini kabul ettirmeyebilir. Göz ardı edilebilir, unutturulabilir vs... Fakat çare, er ya da geç, çaresizlerin gündemine girer. Bir gün girer. Dolayısıyla, sol politikayı parlamentodaki kelle sayısına indirgeyenlerin, bu gerçeği bir kez daha gözden geçirmesinde yarar var. ??? Siyaset çok somut bir şeydir ve her somut şey gibi maddi ortama etkide bulunur; öyle dedik. Halkın ruh hali de çok somut bir şeydir. Genel olarak, parlamentodaki sandalye sayısından çok daha köklü maddi dönüşümleri yansıtır. Örnek mi? Almanya’daki Sol Parti, “eti ne, butu ne” haliyle, bugün eğer bir zamanların en güçlü sos Hüsnü Şenlendirici, İsmail Tunçbilek ve Aytaç Doğan’ın Taksim Trio sohbeti C ‘Tırsmak’ yal demokrat partisinin bile sola çekiyor ve en kaşarlanmış “sosyal demokrat” politikacıları bile suçüstü yakalıyorsa, sokaktaki insan üzerindeki etkisi (“maddi gücü”) kabul edilmiş demektir. Kaldı ki, sol seçenek, bırakın SPD’yi falan, Alman gericiliğinin namlı bir çatısını, Hıristiyan demokratları (CDU) bile “sol” arayışlara itebiliyor. CDU’nun güçlü ismi ve Kuzey Ren Vestfalya Başbakanı Jürgen Rüttgers, ne kadar “sosyal adalet ve emek yanlısı” bir parti olduklarını kanıtlayacak kitaplar yayımlıyor. Kuşkusuz yalan söylemiyor. Kuşkusuz samimidir. Ama onun sol sandığı şeyin solculukla pek ilgisi yoktur. Sadece kuyruğu fena kıstırdıklarını itiraf etmiş oluyor. Herkes tuhaf bir biçimde tezgahında solculuk pazarlamaya çalışıyor. Halkın henüz öyle solcu falan olduğu yok. Görüyoruz. Ama acı o denli yaygın ve giderek o denli derinlere işliyor ki, elinin altında kendisini koruyacak bir sol seçenek olması halinde tercihini bu yönde yapmasından korkuyorlar. İş dünyası ve egemen siyaset sınıfı, böyle... SPD, son parti kurultayında, solcu olduğu yolunda yeni işaretler vermeye çaba gösterdi. Demek elinden kaçan toplumu yakalamaya kararlı. Bunun için yaygın bir yanılsamaya ihtiyacı var. Olabilir. İş, eskilerin deyimiyle, “laf salatası” içinde resmen gürültüye getiriliyor. Çağdaş politika herhalde biraz da budur. Ama eğer siyasette tesadüf yoksa, her adım bir başka adımın yansıması veya ona yanıt ise, ortada bir yeni süreç var demektir. Halkçı çare, her zaman sol bir şeydir ve bu konuda da, en zengin ülke (diyelim Almanya) ile ondan çok daha yoksul bir başka ülke (diyelim Türkiye) arasında fazla bir fark olmadığını düşünebiliriz. Siyasette çare, oy oranından ve meclislerdeki sandalye sayısından bağımsız olarak mutlaka yönetenlerin hesabını karıştırır. Bakalım şimdilerde bir savaş cehennemine çekilmeye çalışılan Türkiye’de bu yasa nasıl işleyecek? 7 Üç artı bir: Dostluğun gücü Hatice TUNCER Klarnetin son yıllarda parlayan ismi Hüsnü Şenlendirici, bağlamacı İsmail Tunçbilek ve kanun sanatçısı Aytaç Doğan, enstrümanlarıyla yaptıkları üçlü sohbeti, dinleyicileriyle paylaşıyorlar. “Taksim Trio” adıyla yayımlanan albümde üç müzisyen, enstrümanlarıyla doğaçlamaları ve kendi bestelerinin yanı sıra Sıvas’ta Madımak Oteli’nde katledilen Hasret Gültekin ve Zülfü Livaneli’yle Orhan Gencebay’ın eserlerini yorumluyorlar. Kayıtlar sırasında çekilen üç müzisyenin görüntüleri de DVD formatında yapımcı Double Moon şirketi tarafından özel basım olarak meraklıların ilgisine sunuldu. Üç müzisyenle Hüsnü Şenlendirici’nin stüdyosunda yaptığımız söyleşi sırasında, müzikten güç alan dostluk havasını biz de hissettik. Müzikle birlikte farklı yerlerde büyüyen ve farklı enstrümanlarla ustalaşan müzisyenlerden oluşan Taksim Trio, albümlerinde Türk müziğinin farklı bir yorumunu sunuyorlar. Müzisyen ailesiyle Bergama’da müzikle iç içe büyüyen Hüsnü Şenlendirici, İstanbul’da bir süre konservatuvar eğitiminden sonra farklı projelere yönlendi. Müzisyen arkadaşlarıyla kurduğu Laço Tayfa ile dikkat çeken Şenlendirici, “Bergama Gaydası” ve “Hicaz Dolap” albümlerini çıkardı. Şenlendirici, 2005 yılında Hüsnü Klarnet albümüyle Türkiye’de klarnetin en bilinen sanatçıları arasına girdi: “Bugüne kadar 4 farklı albüm çalışmasında birbirinden farklı renkler, duygular vardı. ‘Taksim Trio, bunların içinde benim içime en çok sinen ve kendimi ifade edebildiğim ve müzikal olarak da en başarılı işlerden biri’ diyebilirim. Yeryüzünde hayran olduğum beş müzisyen varsa bunlardan ikisi İsmail ve Aytaç’tır. En önemlisi bas, perküsyon, piyano olmadan sadece üç renk enstrümanın bir araya gelip müzik yapması. İçimizden geldiği gibi, prova yapmadan, birikimlerimizi, bu on parçaya bölüp içtenlikle sunmak istedik. Doğaçlamalarla, samimiyetimizin insanlara geçmesini istedik.” S TEMEL ENSTRÜMANLAR Taksim Trio’da Ege’de ve Trakya’da yoğun olarak kullanılan klarnet, Türk müziğinin ve Ortadoğu’nun en önemli enstrümanlarından kanun ve Anadolu’nun baştacı bağlama gibi farklı kaynaklardan beslenen üç enstrümanın birlikteliği geçiş yapıyor: “Farklı çizgilerden gelmesine karşın üçü de Türk müziğinin temel enstrümanları. Biz de bu müziğimiz de Türk halk ve Türk sanat müziği üzerine oturuyor. İsmail, bağlamayı başka enstrüman gibi, gitar gibi çalıyor, Aytaç kanunu piyano gibi çalıyor. Benim klarnet çalışım zaman geliyor duduk gibi, ney gibi duyuluyor. Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir repertuvar yaptık. Sadece Türk halk ve Türk sanat müziği değil, çok farklı tarzların birleşimi var. Türk müziği parçalarını çalarken bile yine başka ülkelerin tınılarından ufak tefek tuz karabiber ya da baharatlar sunduk.” M üzikle birlikte farklı yerlerde büyüyen ve farklı enstrümanlarla ustalaşan Hüsnü Şenlendirici, İsmail Tunçbilek ve Aytaç Doğan’dan oluşan Taksim Trio, albümlerinde Türk müziğinin farklı bir yorumunu sunuyorlar. T ANIŞIKLIK ÇOCUKLUK YILLARINA DAYANIYOR İsmail Tunçbilek’in Hüsnü Şenlendirici’yle 3 yıllık bir yakın dostluğu var ama tanışıklık çocukluk yıllarına dayanıyor: “Fiziksel değil, maneviyatta tanışıyoruz. O başka bir yoldan, ben başka bir yoldan ama ortada buluştuğumuz duygular aynı. 3 senedir neredeyse 24 saat beraberiz. O yüzden de bu yaptığımız müzik, bizim sohbetlerimiz oldu aslında.” Tunçbilek, Taksim Trio albümünde enstrümanıyla doğaçlama yaparken yakaladığı farklı tınılarla elektro bağlamaya karşı önyargılara bir yanıt veriyor: “Elektro bağlama, insanların kafasında salonlardaki, pavyonlardaki bol efektli, soundla yer etmiş. Elektrosu, akustiği ne olursa olsun en ilkelinden en modernine kadar bir tınısı, bir frekansı olan enstrümandır. Doğru tınıyı çıkartmak enstrümanistin özelliğine kalmış bir şey.” [email protected] 911 Kasım 2007 tarihleri arasında Yaradılıştan müzisyen aksim Trio’da kanunuyla bağlama ve klarnet arasında köprü olan Aytaç Doğan, aslında Mısır ve tüm Ortadoğu ülkelerinde aranılan bir kanun ustası. Yıllardır Ortadoğu’nun ünlü sanatçılarına kayıtlarında ve sahne çalışmalarında eşlik eden Aytaç Doğan, halen Dubai’de yaşıyor. Bursalı bir ailenin çocuğu olan Aytaç Doğan, müzisyen olan büyükbabasının ısrarıyla gitar çalmak istemesine karşın kanuna yönelmiş. Dedesi o dönemin ünlü kanunilerinden ve bestecilerinden Kemal Taşçeşme’den ders aldırmış. Bursa Belediye Konservatuvarı’nda eğitim gören Doğan, çocuk denecek yaşlarda kanundaki başarısıyla dikkat çekmiş. İbrahim Tatlıses’in Bursa’da dinleyip beğenerek 15 yaşında İstanbul’a getirttiği Aytaç Doğan, 45 yıl Tatlıses’in ve bir süre de Emrah’ın ekibinde çaldı: “Çok kısa zamanda ilerledim, kendi tekniğim oluşmaya başladı. Ritim üstadı Mısırlı Ahmet, benim daha 1213 yaşlarımda arkadaşlarımla yaptığım kaydı bir Almanya gezisi sırasında dinlemiş, ‘müthiş bir tekniği var’ demiş. Mısırlı Ahmet aracılığıyla beni Kahire’ye davet ettiler. Kahire’ye gittiğimde 16 yaşındaydım, sonra birçok davet aldım. Hem Arap, hem klasik hem caz motiflerindeki orkestralarda çaldım, oralarda kaldım.” T Doğan ve Tunçbilek’in doğaçlama solo birikimlerinden küçük bir esinti... Aytaç Doğan, İsmail Tunçbilek’le Bursa’da birlikte büyümüş, Hüsnü Şenlendirici ile de birkaç yıldır yakın arkadaşlık kurmuşlar: “İsmail, Hüsnü ve ben hep beraberiz. Kulislerde, otel odalarında hep birlikte çalarız. Arkadaşlarımız ‘Bu havayı niye paylaşmıyorsunuz’ derlerdi. Biz de rahat adamlarız. ‘Tamam yaparız bir ara’ derken bir anda böyle bir gaza geldik ve 48 saatte provasız bu albümü tamamladık.” Aytaç Doğan, albümde kanunuyla doğaçlama bir solo geçiyorken ustalığını ortaya koyuyor: “Benim 20 yıllık birikimimden çok küçük bir esinti. Tarz geliştirmek, aslında Allah vergisi, yaradılıştan geliyor. Müzisyen doğarsanız ve çok da müzik dinlerseniz oluyor. O zaman dünyanın bütün müziklerini, bünyenizde birleştiriyorsunuz. Ben Gibsy, Paco de Lucia dinlerim, Chick Korea hayranıyım.” Albümde üçlünün yorumladığı 1993’te Sıvas’ta katledilen Hasret Gültekin’in “Güle Yel Değdi” eserini Aytaç Doğan, on yıldır programlarında çalıyormuş: “İsmail’le bu eseri Dubai’de kaydetmiştik, çok sevildi, ytaç Doğan (solda) müzisyen olan büyükbabasının ısrarıyla gitar çalmak istemesine karşın kanuna yönelmiş. İsmail Tunçbilek, Ortadoğu müzik starlarının yapımcılığını üstleniyor. A cep telefonlarına indiriliyor. Gültekin’in Güle Yel Değdi melodisi, Ortadoğu’da hit oldu yani.” Bağlamadaki farklı tarzının yanı sıra müzik yönetmenliği ve düzenlemeleriyle tanınan İsmail Tunçbilek, Türk sanatçıların yanı sıra Ortadoğu ülkelerinin starlarının albümlerinin müzikal altyapılarını orkestrasyonunu, yapımcılığını üstleniyor: “Ortadoğu ve Arap dünyasında bağlama kullanmıyorlardı ama bağlamayı onların müziklerinin içine soktuk. Kendi duygularımızla onların duygularına girdik ve onların da çok hoşlarına gitti.”Babasının oynaması için aldığı bağlama ile on yaşındayken tanışan İsmail Tunçbilek, “Babam bir cura getirmişti, oynamaya başladım ve o gün bugündür oynamaya devam ediyorum” diyor. Orkestralarda çalan ve neyzen olan babasından ilk derslerini alan İsmail Tunçbilek daha sonra bir müzik kursuna gönderilmiş. Kursu yetersiz bulan babasının eğitimiyle ve kendi çalışmalarıyla kendini geliştiren Tunçbilek, 15 yaşındayken Bursa Uludağ Üniversitesi Türk Halk Müziği korosunda bağlama çalmaya başlar. Bursa’da belediye konservatuvarında bağlama dersleri veren Tunçbilek, 16 yaşında İbrahim Tatlıses’in ekibiyle profesyonelliğe adım atar. Stüdyo müzisyenliği ve sahne çalışmalarının yanı sıra çeşitli sanatçıların albümlerinde aranjörlük yapan Tunçbilek, daha sonra Doğan’la birlikte Mısır’da çeşitli konserlerde sahne alır: “Mısırlı Ahmet’le birlikte hem insani, hem müzikal hem duygusal olarak kendimizi bulalım, kendimize gelelim diye iki yıl Sina Çölü’nde yaşadık. İşiniz ne olursa olsun, nasıl yaşarsanız, nasıl görürseniz öyle yaparsınız işinizi. O yaşam tarzının bizim yaptığımız müziğe çok faydası oldu. O yaşam bizim birçok şey öğrenmemize neden oldu. Acılar, tatlılar, özlemler, ihtiyaçlar... Bir domatesi bile özledik. Daha sonra başka bir atmosfere, İspanya’ya gittik.” Dudukla ‘Belalım’ A lbümde Zülfü Livaneli’nin Sezen Aksu’nun sesinden ünlenen “Belalım” eserine Şenlendirici, kendisine Belçika’da hediye edilen dudukla katılıyor ama ustalara saygısızlık etmemek için iddiasız olduğunu da önemle vurguluyor. Taksim Trio çok sevdikleri Mehmet Reşat Aysu’nun Muhayyerkürdi Saz Semaisi’ni de yorumluyor. Hüsnü Şenlendirici, klarnet solosunu, geçen yıl kaybettiği müzisyen arkadaşı Nuri Lekesizgöz anısına yapıyor: “Bu albümde üçümüzün yüzde 40 performansla çaldığımızı düşünüyorum. Çünkü herkes birbirine hem faydalı olmaya, hem birbirinin açığını kapatmaya, hem de birbirine saygılı olmaya çalışıyor. Birbirimizi hem ruhen hem müzikal olarak çok iyi tandığımız için bence bu sonuç ortaya çıkıyor. Bu üç enstrümanı başka birileri bir araya getirseydi, ortaya çok güzel müzik çıkarabilirlerdi ama bizim için en önemlisi ruhani tarafı. Yani üç artı bir... O birin de bizi birleştiren güç olduğunu düşünüyoruz. Kendi albümlerimize saklamamız gereken bestelerimizi bu albüme koyduk. Biz birbirimizden hiçbir şeyi saklamıyoruz. Üçümüzün ortak projesi olduğu için çok cömert davrandık ve herkes en iyi şeylerini sunmaya çalıştı.” Şenlendirici Viyana’da Türk edebiyatı rüzgarı esecek VİYANA (Cumhuriyet) – Avusturya’nın başkenti Viyana’da, önümüzdeki günlerde Türk edebiyatı rüzgarı esecek. Çağdaş Türk edebiyatının önde gelen isimleri, 911 Kasım 2007 tarihleri arasında Almanca okuyan okurlarının karşısına çıkacaklar. Murathan Mungan, Nedim Gürsel, Elif Şafak, Faruk Duman, Sema Kaygusuz, Latife Tekin, Ayfer Tunç, Neşe Yaşın, Murat Uyurkulak, Hasan Ali Toptaş, Nalan Barbarosoğlu, Ömer Şişman gibi çağdaş Türkçenin tanınmış şair ve yazarları, Mehmet Emir’in Türkiye fotoğraflarından oluşan bir gösteri eşliğinde okumalar yapacak ve podyum tartışmalarında da kendilerine yöneltilecek soruları yanıtlayacaklar. “Literatur im Herbst: Türkei” (Sonbaharda Edebiyat: Türkiye) başlığı altındaki toplantıların açılışı, Taborstrasse 10 adresindeki Theater Odeon’da 9 Kasım 2007 cuma günü akşamı saat 19.00’da yapılacak ve okumalar tüm hafta sonuna yayılacak. İlgilenenlerin www.alteschmiede.at adresinden daha ayrıntılı bilgi alabileceği bildirildi. 10 başarılı Türk bilim adamı E lsevier Yayınevi Scopus veritabanı kullanılarak, çeşitli kriterlere göre yapılan değerlendirmelerden, en başarılı 10 Türk bilim adamının adı saptandı... Prof.Dr. Sirel Karakaş, Hacettepe Üni. Elsevier Yayınevi için şu açıklama yapıldı: Yaklaşık 400 yıldır bilimsel arenada yayınevi olarak görev yapan bir kuruluş ve dünya pazarının %30'una sahip. Çalıştığı ülkelerde bilimi ve bilimadamlarını desteklemek, bilimsel düşünce ve araştırma ruhunun önemini ön plana çıkarmak için, ülkelerde bu tıp etkinlikler düzenliyor. Ayrıca bilimadamlarına Elsevier Vakfı üzerinden bilimi desteklemek anlamında destek sağlıyor. “Uluslararası platformda bilime destek verme misyonumuzun bir parçası olarak, bilimsel araştırma performanslarıyla ön plana çıkan 10 Türk bilimadamımıza” da, 18 Ekim 2007 tarihinde Ankara Hilton otelinde düzenlenen bir tören ile ödülleri verildi. Bilimsel yayınlar yapan Elsevier Yayınevi, Türkiye'de ürettikleri makale, aldıkları atıflar ve hindekslerine bağlı olarak, Elysevier'in abstract ve atıf veri tabanı, kaynakça ve veri bankası olan Scopus veritabanı üzerinden yapılan değerlendirmede, ilk 10 bilim adamını açıkladı: Prof.Dr. Mehmet Haberal, Başkent Üni. Prof.Dr. Orhan Büyükgüngör, 19 Mayıs Üni. Prof.Dr. Yusuf Yağcı, İTÜ Prof.Dr. Lemi Türker, ODTÜ Prof.Dr. Hüseyin Caksen, Van 100.Yıl Üni. Prof.Dr. Kadri Altundağ, Hacettepe Üni. Prof.Dr. Ekmel Özbay, Bilkent Prof.Dr. Derin Orhon İTÜ Prof.Dr. Erol Başar, İstanbul Kültür Üni.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle