09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN C olaylar ve görüşler 2 KASIM 2007 CUMA Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir “Cumhuriyet serbest düşünce yanlısıdır. Candan ve yasal olmak koşuluyla her düşünceye saygımız vardır. Her anlayış bizce saygındır. Yalnız bize karşı çıkanların insaflı olması gerekir.” M. K. ATATÜRK (4 Aralık 1923) umhuriyetimizin kuruluşunun 84. yıldönümünde cumhuriyet kavramının anlamı, herkes için ifade ettiği değerler nelerdir, diye sorduğumuzda, onları irdelemek ve ortaya çıkarmak istediğimiz zaman şunları görürüz: Cumhuriyet sözcüğü, aslı Arapça bir sözcük olup anlamı, halk, ahali, büyük kalabalık demektir. Aslında tüm dillerdeki anlamı bir ve aynıdır. Latincesi ‘res publica’ olan bu sözcüğün anlamı “kamuya ait şey” ya da “kamu malı” demektir. Cumhuriyet sözcüğünün belirli nitelikleri bulunmaktadır: Bunlar; seçim, demokrasi, kamunun çıkarının ön plana çıkarılması düşüncesi, hükümet ile millet arasındaki özdeşlik gibi temel düşünce ve kavramlardır. Öncelikle cumhuriyetin seçimle olan ilişkisine bakalım: Burada anlaşılması gereken şey şudur; devlet başkanı ve kamu hizmeti görevlilerinin seçimle belirli zamanlar için işbaşına gelmeleridir. Demokrasi ise Mustafa Kemal’in sözleriyle, “Demokrasi ilkelerinin en çağdaş ve mantıksal uygulanmasını sağlayan hükümet şekli cumhuriyettir” şek PENCERE Kevin Costner Başımıza Geçsin... azeteler yazıyor: “Hollywood yıldızı Kevin Costner Çankaya Köşkü’nde devlet başkanı gibi ağırlandı...” Costner’ı tanıtmaya gerek yok, adamın yaftası göğsünde asılı: “Holivut yıldızı...” ? Abdullah Gül, Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda, devlet protokolüne Costner’ı da katmış... Costner Amerikan işi “sol eli pantolonunun cebinde” Cumhurbaşkanı Gül’le tokalaşmış.. Costner sonra yine “sol eli pantolonunun cebinde” Başbakan RTE’yle de tokalaşmış... Çok iyi yapmış... Hazır Costner Çankaya’ya çıkmışken, bir başka iş daha yapıp Gül’ün ya da RTE’nin yerine geçivereydi... Neden?.. Çünkü takıyyeyi onlardan çok daha iyi yapar... Ne de olsa aktör.. Oyuncu.. ? Türkiye’nin bugünkü en büyük sorunlarından biri ne?.. Takıyye!.. Artık herkes bu konuyu çok iyi biliyor; bir Müslüman zora düşerse, rol yapabilir; çevresini oyalamak için kendisini olduğundan başka türlü gösterebilir... Öteden beri AKP ileri gelenlerinin üstündeki şaibe nedir?.. Soru, ülkede büyük bir sorun: Takıyye mi yapıyorlar?.. Daha Türkçesiyle: Rol mü yapıyorlar?.. ? Hazır Çankaya’ya çıkmışken, devlet protokolüne de girmişken Kevin Costner’ı lider olarak Türkiye’nin başına oturtmak her bakımdan yararlı olurdu... Adamı, Amerika’ya Başkan Bush’la konuşmaya yolladığımızı bir düşünün... Costner Beyaz Saray’da... Sol eli yine pantolonunun cebinde, ABD Başkanı Bush’la Türkiye için konuşuyor: Bana bak, diyor, şu işi uzatma, izin ver de Kuzey Irak’a girelim... Bush: O iş senin bildiğin gibi değil, Irak’ta benim ayağımı basacağım yer kalmadı, Barzani ile Talabani benim adamlarım, Kuzey Irak bana lazım... Costner: Tamam, herifler senin adamların; ama, ben de bir girip çıkacağım, ne var bunda?.. ? Costner istediğini Bush’tan alır mı?.. Ne de olsa Amerikan.. Üstelik Hollywood yıldızı... Aktör.. Yani takıyyeci.. Oyuncu.. Hem de çok meşhur.. Ağırlığı var.. Neden Bush’u razı etmesin?.. Artık gizlisi saklısı yok, Türkiye Amerika’nın tam güdümü altına girdiğine göre Çankaya’da Costner’ı görmek hiçbirimizi rahatsız etmez... Bir de Bush’tan izin alıp Irak’a girdik mi, gel keyfim gel... Dr. Handan DİKER linde ifade edilmiştir. Görüyoruz ki cumhuriyet, demokrasi ve halk iradesinin egemenliği birbirlerinden ayrılmaz ve birbirlerini tamamlayıcı kavramlardır. Cumhuriyette, bir kişi ya da bir zümrenin çıkarları değil, kamunun çıkarı ya da kamunun yararı düşüncesinin her şeyin üstünde tutulduğu bir devlet ve hükümet şeklini anlarız. “Türkiye Devleti bir cumhuriyettir” söylemi, iki anlamı bir arada barındırmaktadır; devlet ve hükümet şekli olarak cumhuriyeti. Devlet şekli olarak cumhuriyette, egemenlik millete ait ise o bir cumhuriyettir, denir. Hükümet şekli olarak cumhuriyette ise görünen, yani şekilsel cumhuriyeti anlarız; başta cumhurbaşkanı olmak üzere başbakan ve bakanlardan oluşan o siyasal yapılanmayı. Ama tüm bu yapılanma içinde seçim sistemi en temel yeri oluşturmaktadır. Türkiye’de cumhuriyetin ilanı bir tarihsel gelişimin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması ile zaten cumhuriyete doğru giden yol açılmıştır. Saltanat ile cumhuriyetin hiçbir zaman örtüşmeyeceğini bilen Mustafa Kemal, Nutuk’ta bu düşüncesini şöyle belirtir: “Çürümüş bir hanedanın, halife unvanıyla başının üstünden zerre kadar uzaklaşmasına olanak kalmayacak şekilde korunmasını zorunlu kılan bir devlet şekKEMAL URGENÇ Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi linde, cumhuriyet ilan edilse bile onu yaşatmak olası değildir.” Türkiye’de cumhuriyet aslında 23 Nisan 1920’de devlet şekli olarak ilan edilmiştir. Çünkü bu tarihte açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başlıca söylemi “egemenlik ulusundur” şeklinde olmuştur ki zaten bu da cumhuriyeti ifade etmektedir. Mustafa Kemal’in cumhuriyet ve cumhuriyetçilik anlayışı tamamen ulus egemenliğine dayalı bir anlayış olup en güzel ifadesi de onun şu sözlerinde yerini buluyor: “Türkiye Büyük Millet Meclisi ulusaldır. Tam anlamıyla maddeye dayanır. Gerçekçidir. Birtakım sanılar arkasında o sanılara ulaşmak için değil ama iletmek hayali ile ulusu kayalara çarparak, bataklıklara batırarak, en son kurban ederek yok etmek gibi cinayetten kaçınan bir hükümettir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bütün programlarının dayanağı şu iki temel ilkedir: Tam bağımsızlık, kayıtsız şartsız ulusal egemenlik. Birinci ilkenin açıklanması ulusal ant, ‘Misakı Milli’ idi. İkinci ve yaşamamız için gerekli olan ilkenin belirgin biçimi ise anayasa, ‘Teşkilatı Esasiye Kanunu’dur.” Cumhuriyetin kesin olarak ilan tarihi olan 29 Ekim 1923’te ise şu gerçek artık apaçık ortadadır: Yeni bir devlet kurulmuştur. Bu devletin kurucusu, yapıcısı, yaratıcısı ve biricik lideri Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bu devlet, temeli ulus egemenliğine dayalı, çağdaş, demokratik ve laik bir hukuk devletidir. Yani bir cumhuriyettir. Cumhuriyet yönetimini belirleyen, şekillendiren ve anlamlandıran da o ülkede yaşayan insanlardır. Bu nitelikli ve değerli insan topluluğu, Mustafa Kemal için önemli bir potansiyel olup, o her fırsatta bu değerli topluluğa karşı duyduğu güveni dile getirmiştir. Günümüzde de cumhuriyet düşüncesi, bu temel kavramlar ve Mustafa Kemal’in işaret ettiği görüşler çerçevesinde değerlendirilmeli ve ele alınmalıdır. O zaman ancak bin bir zahmetle kurulan Cumhuriyetimizin önemi ve değeri gelecek kuşaklara aktarılarak gerçek ifadesini bulacaktır. Yapıcı olmak ve değerleri korumak öncelikli hedeftir. Mustafa Kemal’e kulak verelim; o, şu satırlarda altı çizilmesi gereken düşüncelerini zaten ifade ediyor: “Türkler, demokrat, özgür ve sorumlu vatandaşlardır. Türk Cumhuriyeti’nin kurucuları ve sahipleri yine kendileridir. Türk, kişisel özgürlüğünden, çıkarlarından anayasada belirtilmiş olduğu kadarını Cumhuriyete bırakmıştır. Cumhuriyet, kişinin kendine bıraktığı bir bölük özgürlüğü, kişinin ve Türk ulusunun yurtiçinde özgürlüğünü, dışa karşı ise bağımsızlığını sağlamak için kullanır.” kurgenc?yahoo.com 29 Ekim 1923 29 Ekim 2007 umhuriyetin 84. yılını idrak ettik. 2007’de Türkiye’de egemen olan rejim ile 1923’te ilan edilen Cumhuriyetin amaçları ve nitelikleri açısından birbirleriyle bağdaşmasına imkân olmayan büyük farklar var. 29 Ekim 1923 yılındaki tarihi oturumda, TBMM üyesi Yunus Nadi, konuşmasında, aslında, yaptıkları işin rejimin niteliğini açıklamaktan başka bir şey olmadığını belirtmekteydi. Zaten Kurtuluş Savaşı sırasında, daha 23 Nisan 1920’den başlayarak yürürlükte olan rejim, cumhurun kendisini yönetecek olanları kendi seçmesi esasına dayanan, egemenliğin ulusun olduğunu belirten bir rejim, yani cumhuriyet idi. 29 Ekim 1923’te ilan edilen rejimin ana hedefi, bağımsız bir ulusun kendi yazgısına egemen olarak çağı yakalama ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmaktı. Çağdaş uygarlık düzeyini, ekonomik kalkınmayı, sosyal alanda büyük gelir uçurumlarını önlemeyi, ki o zamanlar şimdiki kadar gelir çarpıklığı yoktu, yoksulluğu, cehaleti yenmeyi hedef almış bir rejimdi, kuruluşunda Cumhuriyet. Tabii ki, hedef alınan model aynı zamanda demokrasiyi de öngörmekteydi ve hedeflenen demokrasi, zaman içinde sürekli gelişecekti. Cumhuriyet, hedeflerinden birçoğuna büyük eksikliğine karşın vardı. ??? Üstelik Cumhuriyetin demokrasiye yönelme açısından temelinde büyük bir eksiklik mevcuttu. Klasik burjuva demokrasisinin ardındaki itici güç, üretken bir burjuvazi mevcut değildi Türkiye’de. Cumhuriyetin kurucusu bu eksikliği, kuldan yurttaşa çevirmeye çalıştığı kişileri eğitim sayesinde, aydınlanmanın kazanımlarıyla donatarak gidermeyi öngörüyordu. Büyük eğitim seferberliği bu amaca yöneliktir. Cumhuriyetin kurucusunun ölümünden sonra kurulan ve kısa süre sonra kurucuları tarafından budanan Köy Enstitüleri ise sanayileşme hamlesinde geri kalmış bir toplumda aydınlanmanın kazanımlarını köylere kadar yayma amacını taşıyordu. Ama artık kurucu felsefeden ayrılmış olan egemen sınıflar, kurucuların devrimci atılımlarının da zayıflamasının etkisiyle, aydınlanmanın önüne set çektiler. Cumhuriyetin toplumsal tabandaki eksikliklerini milli eğitimle gidermeyi öngörenleri dize getirdiler ve uluslararası konjonktürün de etkisi ve ABD’nin yardımıyla milli eğitimi kendi istedikleri doğrultuya soktular. Bu yüzdendir ki, tek partililikten çok partililiğe geçmeyi başarmış olan Cumhuriyet, gerçek çoğulcu, katılımcı, çoksesli bir demokrasiye dönüşemedi. ??? Kuruluşunun 84’üncü yılını geride bırakırken Cumhuriyet artık aydınlanmanın kazanımlarının teker teker yitirildiği, temelini oluşturan laiklik ilkesinin içinin boşaltıldığı bir ülkede, çoğulcu değil, çoğunlukçu, yani oyların çoğuna sahip olanın her dilediğini yapabileceklerini sandıkları bir rejime dönüşmüş bulunmaktadır. Bu sonuca varılmış olmasında, Cumhuriyetin kurucusu partinin de kimi diğer Cumhuriyet kurumları gibi zaman içinde direncini ve amacını yitirmiş olmasının, günün koşullarının gerektirdiği düzeyin, zindeliğin ve gücün geride kalmasının da rolü olmuştur. Cumhuriyet, kendisini koruyup, geliştirip, çağdaş bir demokrasiye dönüştürecek kazanımlarla donanmak yerine, demokrasiyi yalnızca oyçokluğuyla sınırlamış, onun onsuz olmazlarından uzaklaşmış bir haldedir artık. Başka bir deyişle 28 Ekim 2007’de, Türkiye 28 Ekim 1923’te bulunduğu yerin çok daha gerisindedir ve o gün karşı karşıya bulunduğundan çok daha büyük tehlikeleri göğüslemek durumundadır. Cumhuriyetin 84. yılında, kendisini tehlike altında gören toplulukların, gösterileri sırasında hâlâ 74 yıl önceki “Onuncu Yıl Marşı”na sarılmaları da bilinçaltlarında da olsa bu durumu hissettiklerinin göstergesidir. G C C OTOBÜSTEKİLER ilan renkli asirmen?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle