Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 KASIM 2007 CUMA ÇİZMEDEN YUKARI haberler MUSA KART AÇI MÜMTAZ SOYSAL POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Cumhuriyeti Tazelemek İRAAT Mühendisleri Odası’nca düzenlenen Cumhuriyetin yaş gününü kutlama toplantısı tam Cumhuriyete ve Oda’ya yaraşır nitelikteydi. Önce Kemalist Devrim’in sanat alanında açtığı çığırı müziğe yansıtışın güncel kanıtları olarak Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının konseri: Piyanist Ayça Nur Kip’in eşliğinde soprano Çiçek Tek ile tenor Haser Tek’in şan sunuşları ve ardından iktisatçı bilim adamı Bilsay Kuruç’un konferansı: “Cumhuriyet Dönemi İktisat Politikalarında Dönüşüm”. Yani, gürbüz doğan bir ulusal ekonominin hayli büyüdükten sonra bugünkü “hali pürmelal”ine gelinceye kadar geçirdiği ters evrim. Profesör Kuruç, 27 Mayıs’ı, getirdiği 1961 Anayasası dolayısıyla “Cumhuriyeti tazeleyici” bir hareket olarak nitelendiriyor. Aynı şeyi, 1982 Anayasası ve hele onun yerine getirilmek istenen “sivil” anayasa girişimi için söyleyebilir misiniz? Herhalde şimdiki şaşkınlığı giderecek olanlar, daha önce başlamış olan çürümeyi tam bir kokuşmaya dönüştürüp çare olarak da tütsü kokularından başka bir şey öneremeyen bugünkü iktidar kadroları olmayacaktır. Ama asıl vahim olan, sönüp gitmesini önlemek için yeni atılımlar düşünmek zorunda olduğumuz Cumhuriyetin altından “aziz vatan”ın da çekilmekte oluşudur. Yalnız satılan topraklarıyla, kıyılarıyla, limanlarıyla değil, madenleriyle, bankalarıyla, işletmeleriyle, hatta gurbetçi insanlarıyla altımızdan çekilen bir vatan. En son kara haber, karaelmas diyarı Zonguldak’tan. Başbakanlık’a bağlı Yüksek Denetleme Kurulu son raporunda, kısa adıyla TTK diye bilinen Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun “üretim alanlarını ve üretim birimlerini belli bir sürede özel sektöre devretmesini, taşkömürü üretiminden çekilerek sektörle ilgili genel politikaları ve koordinasyonu yürütecek biçimde yeniden örgütlenmesini” istemekteymiş. Çünkü bilanço 2 milyar 650 milyon YTL zarar göstermekteymiş; verimi yükseltme olanağı da yokmuş. Tam da Cumhuriyeti tazelemekten söz edilirken bu tür bir geriye dönüş, ülkenin ufkunda gezinmekte olan ihanet bulutları açısından hafife alınacak bir olay değildir. Zonguldak, Cumhuriyetin ilk ağır sanayi kenti ve altında yaklaşık 1 milyar 600 milyon tonluk bir taşkömürü rezervi var. Türk ekonomisi de her yıl en az 10 milyon ton taşkömürüne muhtaç. Ama, vaktiyle 4 milyon tonun üstüne çıkmış olan yıllık üretim artık 2 milyon tonu zor buluyor. Son yıllarda Kurum’a verilen ve “rödövans” adıyla şuna buna peşkeş çekilen “işlettirme yetkisi”ne karşın, özel sektörün verime katkı “başarı”sı da bu. O kesimdeki iş güvensizliği yüzünden sık sık yaşanan kazalar, düzinelerle emek şehidi de bu katkının cabası. Kamu işletmeciliğinin ilk yıllarında “verim denetimi” konusunda Türkiye’nin dünyaya örnek olarak kurduğu “Yüksek Murakabe Heyeti”nin bugünkü mirasçıları nasıl böyle bir sonuca varabilirler? Çağdaş verim denetimi, hatta genel olarak denetim, yalnız kusur bulmak ve çözüm diye bula bula satış önermek mi demektir? Bu sakat anlayış, yayıla yayıla, Türkiye Cumhuriyeti’ni de, tazelenmeye değil, gömülmeye götürür. Böyle olduğu için, görüldüğü yerde kökü kazınmalıdır. mumtazsoysal@gmail.com Yaprak Dökümü... ÜSSELDORF Bir toplantı için buradayım. Hava soğuk. On gün önce Frankfurt’taydım. O tarihte sonbaharı yaşıyordu Almanya. Bu kez tüm ülke kışı yaşıyor. İstanbul’dan Düsseldorf’a uçarken, Ahmet Arpad’la Osman İkiz’in “pazar yazıları”nı okumuştum. Arpad Strasbourg’u anlatıyordu... Strasbourg, hümanist bir kentti. Rotterdamlı Erasmus’u kucaklamış, Mozart’ı bağrına basmış, Johannes Gutenberg insanlık tarihinin en büyük buluşunu burada gerçekleştirmişti. Marie Antoinette sık sık Strasbourg’a uğramamış mıydı? Bir Düsseldorf akşamında nehir kıyısında bir kafede kahvemi yudumlarken de Osman İkiz’in “Yaprak Dökümü” yazısına yeniden baktım... Osman İkiz, ressam İhsan Aydın’ın yaşamöyküsünü anlatıyordu. Acılı yıllar, kaçışlar, terk edilişler. Sonra Abdi Yazgan. Hapisler, sürgünler. İhsan Aydın 82, Abdi Yazgan 69 yaşında yaşamını yitirmişti. 82 yaşındaki İhsan Aydın “Solcular niye hep hapse atılır?” diye diye yaşadı. Abdi Yazgan’ı 68’liler iyi tanır. Bir Bulgaristan göçmeniydi. Adı Ankara’da uçak kaçırma eylemine karışmıştı. İkisi de yıllarca yurtdışında göçmen olarak yaşamıştı. Ben Osman İkiz’i Homeros’un “Işık Sahili”nde, Ahmet Arpad’ı da İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda bırakıp Düsseldorf’a geldim... İnsanlar birbirlerinden ayrılırken hüzünler bırakır... Osman’la İda Dağı eteklerinde sohbet ettik gece yarılarına dek... ??? Elimde birikmiş notlar... Orhan Veli’nin bir şiiri geliyor o anda aklıma: “Neler yapmadık, şu vatan için Kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik.” “Altın avcıları” İda Dağları’nı mesken tuttu. Yüzyıllık zeytin ağaçları kesiliyor, 11 şirket sondaj kuyuları açıyor... İda Dağları 40 yerinden deliniyor... Bizim tarikatçı ve dinci basın işin içinde... Tetikçi dinci gazetenin manşetine bakın hele: “Maden kaynaklarımızı Almanlar provoke ediyor...” Haber devam ediyor: “Türkiye’de altın madenleriyle ilgili çalışmalara gösterilen tepkinin arkasında güçlü Alman lobisi var. Yılda 270 ton altının yüzde 46’sını Almanya’dan satın alan Türkiye’nin maden arama çalışmalarını, bazı medya organları, sözde çevreci özde Marksist Leninist grupları kullanarak engellemeye çalışan Alman derin devleti, Türkiye’yi baskı altında tutmaya çalışıyor.” Hep yazarım, “Tarikatlar ve dinciler emperyalizmin maşası” diye. Gerçekten bunlar satılmış!.. Eski Almanya Başbakanı SPD’li Schröder, dünyanın en büyük maden şirketi RTZ’nin (Rio Tinto Zink) danışmanlarından birisi değil mi? RTZ, Türkiye’de en çok ruhsat alan çokuluslu maden şirketi... İda Dağları’ndan Erzincan’a dek ruhsat almadığı alan kalmadı... ??? İda Dağları ve Madra Dağları delik deşik ediliyor... Küçükkuyu Belediye Başkanı AKP’li Dr. Yusuf Aksoy, Akçay Belediye Başkanı Cahit İnceoğlu, Güre Belediye Başkanı Kamil Saka da eylemin öncüleri... Daha sayayım mı? Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, Zeytinli Belediye Başkanı Şadan Aytaç, Burhaniye Belediye Başkanı Fikret Akova, Çan Belediye Başkanı Ali Sarıbaş, Bayramiç Belediye Başkanı İsmail Sakin Tuncer... Strasbourg Mozart’ı bağrına bastı; İda Dağları binlerce yıllık söylencelere, tarihe, kültüre tanıklık etti... İda Dağları can çekişiyor... Z D ‘YÖK’e bağlı değiliz’ Berivan TAPAN Amerikan Alfred Üniversitesi’nin İstanbul’da kurduğu eğitim yerleşkesinin YÖK’e denkliğinin bulunmadığı, velilerin şikâyetlerinin ardından ortaya çıktı. Üniversitenin Bakırköy’de bulunan yerleşkesinin açılışında çok sayıda “türbanlı” öğrenci, veli ve öğretim görevlisinin bulunmasından tedirgin olan öğrenci ve bazı veliler, okul yönetimine şikâyette bulunmaları üzerine “YÖK’e bağlı olmadığımız için yurtdışındaki okulumuzda olduğu gibi buradaki okulumuz da türbanlı öğrencileri alıyoruz” yanıtını aldılar. YÖK’e denkliklerinin bulunmadığını ancak akreditasyon sistemi ile çalıştıklarını belirten üniversite yöneticileri, mezun olan kişilerin devlet dairelerinde çalışma haklarının bulunmadığını dile getirerek “Ancak özel sektörde çalışabilirler. Okulumuzun YÖK’e denkliği bulunmadığı için Türbanlı öğrencileriyle dikkat çeken üniversite bazı veliler tarafından şikâyet konusu yapıldı. İstanbul’dan mezun olanların denklik için mezuniyetten sonra YÖK’e başvurmaları gerekiyor” dedi. Yarı hissesi Çınar Koleji’ne ait olan okulun Basın ve Halkla İlişkiler Birimi yöneticilerinden bir kişi kendilerine aktardığımız bilgilerin doğru olduğunu belirterek “New York’taki Alfred Üniversitesi de türbanlı öğrencileri kabul ediyor. Üniversitenin kuruluş amaçlarından biri de Türkiye’de böyle bir açığın olması” diye konuştu.“Şimdi kabuğunu kırma zamanı” sloganı ile açılışı yapılan okulun talepleri karşılayamadığı için yerleşkenin yanında bulunan binayı da kiraladığı ve Küçükçekmece Başakşehir’de inşaatı süren bir kampusun daha bulunduğu belirtiliyor. Dinci yayın organı Vakit gazetesinin birinci sayfadan “İşte özgür eğitim” başlığıyla verilen haberde, üniversitenin “türbanlı eğitim imkânı” şu ifadelerle yer aldı: “Başı açık ve başı örtülü öğrenciler bir arada ilk derslerini almanın tadını çıkardılar.” hürriyet renkli ilan hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69