25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Son birkaç yıla ilişkin rakamlar, kentin asayiş ve eğitime ilişkin tablosunu gözler önüne seriyor C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 26 OCAK 2007 CUMA Gözler Trabzon’a çevrildi Son yıllarda Türk ve dünya kamuoyunu sarsan olaylara sahne olan Trabzon’da 2005 yılında 585 olan gözaltı sayısı, 2006’da 620’ye yükselerek pek çok Karadeniz ilini geride bıraktı. Kentte suça karışanların sayısı artarken 2005 yılında Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Derneği üyeleri F tipi cezaevlerine ilişkin basın açıklaması isterken saldırıya uğramıştı. Aziz Nesin’e Düşmanlık Sürüyor... Yerli ve yabancı çalışanların anlattıkları; yıllar önce küçükken şimdi büyüklerin anlattıkları; ortancaların anlattıkları ve Vakfın minikleri... Okuyunuz okurlar bu kitabı. Evet, Aziz Nesin’in asıl mirası vakfıdır. ? Kitabı bitirmişim, ama doymayıp ikide bir açıp göz attığımda, 15 Ocak günlü Milliyet’te, manşetten bir haber: “Çatalca’daki Nesin Vakfı’nda tecavüze uğradığı öne sürülen 14 yaşındaki Z. K.’nin Adli Tıp’ta yapılan muayenesinde bakire olduğu belirlendi. Tecavüz iddiası bir TV kanalında yayımlanınca tutuklanan 17 yaşındaki F.A. ile 18 yaşındaki E.A. da bu gelişme üzerine serbest bırakıldı. Ancak, iki gencin cezaevinde yattıkları birkaç günde işkenceye maruz kaldığı ortaya çıktı.” Donup kaldım. Niçin Adli Tıp’taki muayenenin sonu beklenmeden, iki genç içeriye alınır? İçeriye alındıktan sonra da nedir bu yapılanlar? Falaka, dayak, işkence! Bir de, bir gardiyanın, “Nesin’in sapık torunları!” deyip tekmelemesi! Sonra, olayın özel bir televizyon kanalı tarafından planlandığı da söyleniyor... Bütün bu saptırmaların, çığrından çıkarılmaların temelinde, Çatalca’daki Nesin Vakfı’nın kimliğini görmemek mümkün mü? Söz konusu vakıf, yıllardır ciddi ellerdedir. Aziz Nesin’in ardından oğlu Ali Nesin yönetimin başındadır ve nasıl bir kurumun dizginleri elindedir, bilincindedir. O ve yardımcıları, Vakıftaki çalışanlar da ciddi insanlardır. Bir de şunun bilincindedirler: Aziz Nesin’in adını taşıyan bir kuruma, dışardan her türlü soysuz tertip umulmadık bir anda çıkıp gelebilir. İşte bugün geldi; bu bir tertiptir, bir iftiradır! Ali Nesin, olan bitene karşı şimdi dava açacaktır. Bütün aydınlar da onun yanındadır; hepimiz, gelişmeleri yakından izleyecek, Aziz Nesin’e karşı sürdürülen düşmanlığın suratına gerçeğin şamarı vurulacaktır. Zeynep ŞAHİN ANKARA Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesiyle, gözler bir kez daha Trabzon’a çevrildi. En son Rahip Andrea Santoro’ya düzenlenen suikastla gündemi uzun süre meşgul eden kente ilişkin veriler, suça karışan kişi sayısının giderek arttığını gösteriyor. Trabzon’da 2005 yılında 585 olan gözaltı sayısı, 2006’da 620’ye yükselerek pek çok Karadeniz ilini geride bıraktı. Zorunlu eğitim sonrası ortaöğrenimi bitirme oranının 3’te bire kadar düştüğü Trabzon’da, yalnızca 4 mesleki eğitim merkezine karşın 121 Kuran kursu bulunuyor. Son yıllarda Türk ve dünya kamuoyunu sarsan olaylara sahne olan Trabzon, Ermeni asıllı Türk gazeteci Hrant Dink’i öldüren 17 yaşındaki katil zanlısı Ogün Samast’la bir kez daha gündeme geldi. Trabzonlu olan Samast’ın da tıpkı Rahip Andrea Santoro’yu öldüren O. A. gibi 18 yaşından küçük olması dikkat çekti. Cumhuriyet’in Emniyet Genel Müdürlüğü, Türkiye İstatistik Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Trabzon İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün son yıllara ait verilerinden yaptığı derlemeye göre, Trabzon’da suça karışma oranı giderek artıyor. İl de 2005 yılında çeşitli suçlar nedeniyle 585 kişi gözaltına alınırken söz konusu oran geçen yıl 620’ye yükseldi. Her 2 yılda da ildeki suç pastasından en büyük payı “asayiş olayları” aldı. Trabzon’da 2005 yılında 519 kişi asayiş olayları, 50 kişi kaçakçılık, 6 kişi terör, 9 kişi trafik, bir kişi de diğer suçlardan gözaltına alındı. Bir sonraki yıl ise asayiş ve terör nedeniyle gözaltına alınanların sayısı düştü ancak toplamda suça karışan kişi sayısı arttı. Geçen yılın ilk 9 aylık döneminde 491 kişi asayiş nedeniyle, 124 kişi kaçakçılık, 5 kişi de terör suçu nedeniyle gözaltına alındı. Trabzon geçen yıl gözaltına alınan kişiler açısından Artvin, Giresun, Ordu, Rize, Sinop, Bartın, Karabük gibi Karadeniz illerini geride bıraktı. Rakamlar, Türkiye’nin en büyük 19. ili olan ve bir milyon civarında nüfusa sahip Trabzon’da ortaöğretime devam etme oranında ciddi düşüşler olduğunu da gösteriyor. Bir önceki eğitim dönemi sonunun (2004 2005) verileri doğrultusunda, kesintisiz zorunlu 8 yıl olan ilköğretimden mezun olan 14 bin 488 kişiye karşın, ortaöğretimden mezun olan öğrenci sayısı 5 bin 572’de kaldı. TATSIZ OLAYLAR ZİNCİRİ Köylerde ise durum daha da farklı. 4 bin 708 ilköğretim mezununa karşın, köylerden toplam 343 ortaöğretim mezunu çıktı. Geçen eğitim yılı ise zorunlu eğitime devam eden 101 bin 867 kişiye karşın, ortaöğretim görenlerin oranının 36 bin 851 olduğunu ortaya koyuyor. İl genelinde 4 mesleki eğitim merkezi ile 18 halk eğitim merkezi yer alıyor, ancak 121 tane Kuran kursu bulunuyor. Kuran kurslarına devam edenler içindeki ağırlığı ise ilköğretim öğrencileri oluşturuyor. Kentteki müze sayısı iki, tiyatro sayı sı ise bir. Trabzon’da son birkaç yıldır meydana gelen istenmeyen olaylar ve bunların faillerinin hep genç yaştaki kişiler olması ise ayrıca dikkat çekiyor. İlde 2004 yılında bir McDonalt’s restoranına 23 yaşındaki bir genç tarafından “Amerikalıları cezalandırmak” gerekçesiyle bomba konulmuştu. Sonraki yıl da Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD) üyeleri F tipi cezaevlerine ilişkin bildiri dağıtmak isterken saldırıya uğramıştı. TAYAD üyelerine, Türk bayrağı yaktıkları gerekçesiyle linç girişiminde bulunulması polisin müdahalesiyle önlenebilmişti. Geçen yıl ise Türkiye’yi olduğu kadar dünyayı da sarsan İtalyan asıllı Rahip Andrea Santoro’nun suikasta kurban gitmesi olayı gerçekleşti. Santa Maria Kilisesi’nin rahibi Santoro, 16 yaşındaki O. A. tarafından kilisede düzenlenen silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmişti. Alperen’le organik bağ Baştarafı 1.Sayfada Hayal’in, eylemi 1.5 ay önce Trabzon’daki bir kahvehanede planladığı, tetikçiye silah ve parayı kendisinin verdiği belirtiliyor. Dink suikastının ardında, milliyetçi mukaddesatçı bir örgütlenme olduğuna ilişkin iddialar giderek ağırlık kazanırken eylem grubunun TrabzonMenzilÇeçenistan hattında dini ve siyasi bilinçlenmeye tabi tutulduğu anlaşılıyor. Ülkeyi sarsan suikastın kronolojisi, hem ilginç ilişkileri hem de saldırganların beslendiği ideolojik referanslarla ilgili çarpıcı bilgiler veriyor: Trabzon’da okul önlerinde mürit avına çıkan tarikatların tuzağına düşen Yasin Hayal, bir süre sonra Büyük Birlik Partisi’ne ilgi duyuyor, partinin gençlik örgütlenmesi Nizami Alem Ocakları’nda (Alperen Ocağı) faaliyet gösteriyor ve BBP’yi destekleyen Adıyaman’daki Menzil Dergâhı’na gönül veriyor. Namaza başlayan Hayal, ocak ve cemaat mensuplarının telkinleriyle radikal milliyetçi ve mukaddesatçı bir çizgiye geliyor. Hayal 20022003 tarihleri arasında Nizami Alemcilerle faaliyet yürütürken internet kafeler ve kahvehanelerde çevresini genişletiyor, eğitimsiz, sorunlu çocukları çevresine toplayarak telkinlerde bulunuyor. Yasin Hayal, El Kaide’nin 1520 Kasım 2003’te İstanbul’da gerçekleştirdiği bombalı intihar eyleminden esinlenerek çevresinde 15 kişilik radikal bir tim oluşturuyor ve eyleme geçilmesi gerektiği yolunda propaganda yapıyor. Hayal, 2004 yılının ortalarında Çeçenistan’a giderek bir hafta kalıyor. Uzmanlara göre burada patlayıcı eğitimi alıyor. Çeçenistan’dan döndükten tam 2 ay sonra, 24 Ekim 2004 günü Trabzon’daki McDonald’s şubesine parça tesirli bomba atan Hayal, yakalandıktan sonra adliyede eylemlerinin süreceği yolunda sloganlar atıyor. Bombacı, cezaevinde 11 ay yatıp 2005’in Eylül ayında çıkıyor ancak politik çevresiyle bağını koparmıyor. Nitekim Hayal’in tahliyesinden 4 ay sonra onun yönetimindeki hücre ikinci eylemini gerçekleştiriyor, 16 yaşındaki Oğuzhan Akdin, 2 Şubat 2006’da, rahip Andrea Santoro’yu Glock marka bir tabanca ile vurarak öldürüyor. Hayal ve Akdin’in hedefleri ve ilişkileri yeterince incelenmiyor, bağlantı olabileceği iddiaları da görmezden geliniyor. TETİKÇİ KENDİSİ... Hrant Dink suikastına kadar geçen süre ise ilginç ilişkileri gizliyor. Genel kanıya göre tehlikeli ilişki ve eylemleri olan Hayal, Trabzon’daki radikal milliyetçi çevrelerce el üstünde tutuluyor, internet sitelerinde onun için övgüler diziliyor ve çalışmamasına karşın ekonomik sıkıntı da çekmiyor. Bombacı, bu sürede Nizami Alemci ideolojiye çektiği gençlerle ilişkisini, özellikle internet kafeleri kullanarak derinleştiriyor. Hayal ve İstanbul Emniyeti’nde gözaltında tutulan 6 kişi, 1.5 ay önce internet kafeler ve bazı kahvehanelerde Dink aleyhine propaganda yapmaya başlıyor. Bu bir süre sonra öylesine alenileşiyor ki, Pelitli beldesi Cumhuriyet Mahallesi’nde Dink’e yönelik eylem yapılacağını duymayan kalmıyor! Hayal konuşmalarında, “Vay Ermeni, Türkiye’ye küfür ediyor, ölmeyi hak ediyor” diyerek aralarında Erhan T’nin de bulunduğu yandaşlarına baskı yapıyor. Hayal eylemden bir ay önce önce Dink’i kendisinin vuracağını belirterek hazırlık yapıyor ancak iki gün sonra “izleniyor ola bileceği”ni gerekçe göstererek başka bir tetikçi görevlendireceğini söylüyor. Suikast için Samast’ı belirleyen Hayal, alkol ve hap kullandığı belirlenen çocuğa iki gün boyunca ormanlık alanda atış talimi yaptırıyor. Tetikçi Samast, son olarak eylemden dört gün önce Hayal’le görüşerek talimatları alıyor. Hayal, Samast’ın beline silahı takıyor, cebine de 140 milyon YTL koyarak “Gazan mübarek olsun” diyor. Ancak Hayal yine izlenebileceği endişesiyle Samast’ı otogara iki adamıyla gönderiyor. Samast eylemden 3 gün önce İstanbul’a geliyor, tanınma ve yakalanma endişesine düşmeden saldırıyı gerçekleştiriyor. “Ciddi eylem potansiyeli olan biri” diye tanımlanan Hayal’in çevresindekiler ise “alt kültürden gelen, kahve çevresinde toplanan, birbirini gaza getiren yerel bir yapılanma!” olarak nitelendiriliyor. Eyleme geçiş nedenleri “Türkiye’deki psikolojik hava!”ya bağlanıyor. “Piramidin tepesinde” kim var sorusu ise “Bunların arkasında bugün örgüt olmaması, 1 ay, 5 ay sonra olmayacağı anlamına gelmiyor” diye yanıtlanıyor! ziz Nesin’i ne diye bilirsiniz diye kime sorsak, dünyaca ünlü bir büyük mizah yazarıdır yanıtını alırız; ve de doğrudur. Ama onun, aynı zamanda büyük bir eğitimci olduğu, eğitim anlayışımıza açıklık getirdiği konusunda bilgi yeterince yaygın değildir. Biz kendimiz de, bu konunun üstünde hep dururuz. Gerçekten, Aziz Nesin, kimsesiz ve yoksul çocukları eğitme için 70’li yıllarda kurduğu Nesin Vakfı’nda, ne tür bir eğitim istediğini, Eğitim Konusunda Vasiyetimdir adlı uzun bir yazısında şunları sıralar: Vakıf çocuklarının üretken olmaları; dünyaya, insanlara, olaylara eleştirel gözle bakmaları; cezasız ve yasaksız yetişmeleri; çocukların şımarma haklarının olması; toplumsal borçlarının ne olduğunu bilmeleri; kendilerini sevmeleri, kendilerini severek ve kendilerine değer vererek yetişmeleri; kendi aşağılık duygularını tanıyarak onu yenmeleri ve kendi aşağılık duygularından itici güç olarak yararlanmaları; uygar insanlar olarak yetişmeleri; tarihsel gelişim doğrultusunda, kendilerinden başlayarak, çevrelerini, ortamlarını, başkalarını ve dünyalarını değiştirme çabası içinde olmaları ve böyle yetiştirilmeleri; yaşama atılınca sevdikleri işi yapmaları; özgün düşün ve davranışlı olmaları; zengin imgelere sahip olup, büyük düşlemler kurmaları. Büyük ustanın Nesin Vakfı çocuklarına öğretmek istediği son, yalın bir gerçek de şu: “Yaşam, bir savaşımdır; bu savaşımda yoksulların korunma silahı da, çalışmak!” Eğitim Konusunda Vasiyetimdir’de söylenenleri, bütün eğitimciler, daha doğrusu hepimiz ezberlemeliyiz! 30 yaşına basmış Nesin Vakfı’nda yaşanıyor bunlar. Geçenlerde Türkiye’den yollanan bir kitabı yeni bitirdim: Klaus LieberHarkort ile Münevver Oğan’ın da hazırladıkları ve Nesin Yayınevi’nce yayımlanan kitabın adı da, Gerçekleşen Ütopya, Nesin Vakfı Çocuk Cenneti. Kitap, vakıfta yaşamı anlatıyor. A ‘301. madde kaldırılabilir’ İstanbul Haber Servisi TBMM Başkanı Bülent Arınç, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetinin ardından artık acı olaylar yaşanmamasını dilediklerini söyledi. Arınç, TBMM’deki gizli oturuma katılacağı için Dink’in cenaze töreninde bulunamayacağını kaydetti. Dink’in cenazesinin Türk bayrağına sarılmasının ailesinin tercihine göre belirlenebileceğini dile getiren Arınç, 301. maddenin kaldırılmasına da sıcak baktığını söyledi. Arınç, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II (Mutafyan) ve Dink ailesine başsağlığı ziyaretlerinde bulundu. Mesrob II ile 20 dakika görüşen Arınç, ziyaretin ardından Mesrob II tarafından kapıya kadar uğurlandı. Burada gazetecilerin sorularını yanıtlayan Arınç, “Hem Ermeni cemaatine, kilisesine, hem Türkiye’de özgürce yaşayan tüm Ermenilere başsağlığı diledim. Malatyalı bir yurttaşımız olması, bu vatanın bir parçası olması sebebiyle Hrant Dink’e rahmet dileklerimizi ifade ettim. Kendileri de bu ziyaretten memnun olduklarını ifade ettiler’’ dedi. Arınç, Irak ve Kerkük’teki gelişmeler, değerlendirmek için TBMM Genel Kurulu’nda yapılacak gizli oturum ve KKTC Meclis Başkanı’nın ziyareti nedeniyle cenaze törenine katılamayacağını ifade etti. “Devleti temsilen cenazeye kimin katılacağına’’ ilişkin bir soruya Arınç, “Devleti temsil eden Sayın Cumhurbaşkanı’dır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da misafirleri var. Zannediyorum ki, katılamayacaklardır. Ama ben Meclis Başkanı olarak müsait olsaydım, cenazenin en ön saffında bulunmayı arzu ederdim bütün Türk milleti adına’’ yanıtını verdi. sağlığı dileğinde bulundu. Ailenin, kendisine, ziyaretinden duydukları memnuniyeti dile getirdiklerini anlatan Arınç, “Çok iyi karşıladılar. Kendilerine çok teşekkür ediyorum’’ dedi. Arınç, “Şüphesiz üzüntüleri büyük. Ama bu üzüntü, onun ailesinin değil bütün Türk milletinin üzüntüsüdür’’ diye konuştu. “Cenazenin Türk bayrağına sarılması netleşti mi’’ sorusuna, aileyle bu konuda konuşmadıkları yanıtını veren Arınç, “Biliyorsunuz, cenazelerde Türk bayrağının sarılması belli bir kanun ve yönetmeliğe bağlıdır. Ailesinin böyle bir isteği olursa düşünülür. Ailesinin böyle bir isteği olduğu konusunda bilgi sahibi değilim’’ dedi. Bu konuda “kişisel görüşünün ne olduğunun’’ sorulması üzerine ise Arınç, “Kişisel görüşüm önemli değil. Ailesinin kişisel görüşü önemli’’ cevabını verdi. Dışişleri Bakanlığı tarafından diyalog kurulması amacıyla “Ermeni diasporasından yetkililerin de davet edildiğini’’ belirterek bu konudaki yorumunu soran bir gazeteciye de Arınç, “Cenaze, insani bir olaydır. Türk halkının bu konuda ne kadar büyük bir bütünlük içinde olduğunu isteriz ki, herkes görsün. Ermenistan’dan da, Amerika’dan da cenazeye katılmak için gelebilirler. Biz bunu çok uygun karşılarız’’ dedi. u kurşun Hrant Dink’e sıkıldı. Onu öldürdü. Eşi, kızları, oğlu babasız ve eşsiz kaldılar. Somut gerçek budur. Bu kurşun, demokrasiyi, çoksesliliği, özgürlüğü savunan bir devrimciye sıkıldı. Bir korkusuzluğu yok etmek için sıkıldı üç kurşun. “Seni öldüreceğiz” diyorlardı. Orhan Pamuk davasının koridorlarını basan ırkçıfaşist saldırganlar, en çok onu hedef almışlar, en çok onu tehdit etmişlerdi. Çünkü onun başı dikti, bir Ermeniydi aynı zamanda. Farklıydı…Kurşunları ona sıktılar. Antalya’ya bir panele gitmiştik. Salonu dolduranlar ve ellerine küçük Türk bayrakları tutuşturulmuş bir topluluk onu susturmaya gelmişti. Susturamadılar. O her zamanki ikna edici, duygulu, sevgi dolu diliyle salonu dolduranları kendisine bağladı, inandırdı. Saldırı tezgâhını boşa çıkardı. ??? “Bu kurşun Türkiye’ye sıkıldı” deniyor ya, inanın en çok buna canım yanıyor. Bu kurşun doğrudan Hrant Dink’e sıkıldı. Ona bu kurşunun sıkılması için ortamı hep birlikte hazırlamadık mı? Bu kurşun, inançlı, kararlı, cesur bir devrimciye sıkıldı. Onu televizyonlardan, gazetedeki yazılarından, panellerden tanıyanlar bile çok etkilenirdi. Ya yakından tanıyanlar! Hrant, içi sevgi dolu, paylaşma duygusu dolu bir Anado B SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Bu Kurşun Kime Sıkıldı? kendi arabamı kullanmak yerine taksiye biniyorum” diyordu. ??? Kurşun Hrant Dink’e sıkıldı. Onu nasıl ölüme yolladığımız da ortada… Belli gazeteler, onu hedef gösteren saldırgan yayınlar yaptılar. Belli kişiler onun hakkında suç duyurusunda bulundular. Bir kısım savcılar bu suç duyurularını davaya dönüştürdüler. Bir kısım mahkemeler onu mahkum ettiler. Yargıtay onun mahkumiyetini onayladı. Bütün bu davalar boyunca Hrant, sürekli hakarete uğradı, tehdit edildi. Bu ülkenin Adalet Bakanı, Hrant’ın da yer aldığı “Ermeni Konferansı”nı düzenleyenler için “ihanet içindeler” açıklamasını yapmadı mı? Bu ülkenin Adalet Bakanı, Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesini inatla savunarak Hrant’ı ve birçok aydını topun ağzına atan uygulamalara destek olmadı mı? Hrant, “Beni öldürecekler, işte kanıtı” diye dilekçe vermedi mi? Şişli Cumhuriyet Savcılığı onun bu dilekçesin ??? Anadolu’daki Ermeni kültürünün izini sürerdi. Eski evleri, yıkılmış kiliseleri dolaşır, taşlara elleriyle dokunur, binaları koklar, o yıkıntılarla duygusal bir bağ kurardı. Dünyanın dört bir yanından Ermeni kitapları toplardı. O, tarihin peşinde koşardı. Anadolu’nun değişik kentlerini birlikte dolaşırken Ermeni güneşi işaretli evleri gösterirdi. İnsanın içine işleyen sözcükler icat ederdi. O yok olup giden bir kültürün, bir tarihin ayakta tutulması için mücadele eden kararlı bir insandı. En büyük hayallerinden birisi, bir Ermeni Araştırmaları Enstitüsü kurmaktı. Bunun için bir de bina satın almıştı. Bu konudaki direnci ve kararlılığını devrimci birikiminden alıyordu. Hrant, bir tarihin temsilcisiydi. Sesi çıkmayan bir toplumun kararlı sesiydi. Başına dertler geleceğinden kaygılıydı, korkuyordu. “Ne önlem alıyorsun” diye sorduğumda, “Ne yapabilirim ki, lu çocuğuydu. den sonra ne mi yaptı? Şimdi cinayetin ardından “Tehdit edenin adresi bulunamadı” diyor. ??? Katil kim diye sormayın. Cinayet, ortak bir cinayettir. Türkiye uygar bir ülke olacaksa Adalet Bakanı’nın ve İçişleri Bakanı’nın hemen istifa etmesi gerekir. Yeni bir umut için bir şeylere ihtiyacımız var. Her şey yerli yerinde duracaksa, koyver gitsin. Şişli Cumhuriyet Savcısı, “Adres bulunamadı” diyerek bizi ikna edebilir mi? İstanbul Vali Yardımcısı, Hrant Dink’e “Yazdıklarına dikkat et” deme yetkisini kimden aldı? ??? Bir silkinmeye gerek var. Bir hesaplaşmaya gerek var. Yalnız tetikçi kovalamakla böylesine büyük bir cinayet aydınlığa kavuşamaz. Bizler Hrant Dink’siz kaldık. Bu acının, yokluğun yerini hiçbir şey dolduramaz. Hrant Dink, büyük bir tarihi mirasın, çağlar boyunca uzanan bir kültürün cesur ve kararlı bir sembolüydü. ??? Gece Hrant Dink’in yaslı evindeki insanların çaresiz bakışları, haykırışları yüreğimi acıttı. Kendimi suçlu hissettim. Ben de orada Ermeni olup erimek istedim. Onları o zaman anlayabilirdim. Mümkün mü! oralcalislar?cumhuriyet.com.tr ARINÇ: SICAK BAKARIZ TBMM Başkanı Arınç, “Dink’in de yargılandığı TCK’nin 301’inci maddesinin kaldırılması için bir adım atmayı düşünüp düşünmediği’’ yönündeki soru üzerine de şöyle konuştu: “Bunu kaldıracak olan ben değilim. Meclisimize böyle bir tasarı geldiğinde bunu süratle yerine getiririz. Bunun gereğini milletvekillerimiz takdir ederler. Değiştirilmesi söz konusu olabilir. Biz buna sıcak bakarız şahsen.’’ DİNK AİLESİNE ZİYARET Arınç, daha sonra Dink’in Bakırköy’deki evine gelerek ailesine baş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle