25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 GÜNCEL C SESSİZ BEKLEYİŞ haberlerin devamı 26 OCAK 2007 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Bu Gidişle... stanbul Valisi Muammer Güler telaşla düzeltti; ama Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte Hrant Dink olayının “siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı olmadığını” söyleyerek çok, ama çook büyük bir hata yaptı. Cerrah’ın hatası “bir bilene veya bilenlere” danışmadan konuşmak! Önce Marmaris’ten, kilometrelerce uzakta oturmasına karşın olayları analiz edebilme özelliğine sahip eski cumhurbaşkanlarından Kenan Evren’in görüşünü almalıydı. Delil varsa delilleri, zanlının ifadelerini, polisin bulgularını görmeden “ama her şeyi bilen” Evren ne diyor: “Dink cinayetinin arkasında bir örgüt var!” İşte bu kadar. Türk devletini tam 9 yıl yöneten Evren’in görüşünü almadan konuşursan... hele medyamızın ciddi mi ciddi gazetelerinde cinayetin işlendiği gün fol yok yumurta yok iken olayın arkasında mutlaka bir gizli örgüt olduğunu ilan eyleyen manşetlerine ve kimi yazarların değerlendirmelerine önem vermiyorsan... İşte akıbetin budur. Yanında dimdik durduğun Vali Güler’in derin akisler uyandıran sözlerini yalanlayan açıklamalarını dinlemek, üstelik yalanlamayı onaylamak zorunda kalırsın. ??? Türlü değerlendirmelerden, çeşitli senaryolardan yararlanmamak, günümüz bürokratına yakışmıyor. Örneğin kimi ünlüler gibi cinayeti “derin devlete” bağlamalısın. 301’i savunanları, yazanları ve hatta Meclis’i topyekun suçlamalısın. “Katil 301 ve 301’i savunanlar!” deyiver, alkışlanmaktan öteye ne kaybedersin? Zanlı ve benzerlerinin Trabzon’daki yaşamını, yetiştiriliş biçimlerini, İstanbul’daki masası başından araştıran yazarların cinayeti bireysellikten çıkarıp örgüt işine bağlamasına ya dikkat edeceksin veya bu kadar derin bilgili yazarları kendine danışman yaparak medyanın dilinden ve elinden paçayı kurtaracaksın. Cinayetin işlendiği gün; katil yakalanmamış, kimliği henüz saptanmamışken medya, gizli örgütleri, milliyetçileri ve ırkçıları manşetlere taşıdı. Ancak böyle davranırsan medyanın gözdesi olabilirsin. Ya da pratik bir yoldan çözüme ulaşmak istiyorsan, cinayeti tarikata bağlayacaksın. “Ermeni diyasporası zaten Hrant Dink’ten hoşlanmazdı” diye düşünecek; Ermeni liderlerin örneğin ABD Kongresi’nde 24 Nisan’ı soykırım ilan edecek yasanın görüşülüp kabul edilmesini sağlamak için Dink’i öldürttüğü savlarına kulak vereceksin. Bu düzene ayak uyduracaksın... Yoksa? Kırk katır mı, kırk satır mı? Seç. ??? Bak, Hrant Dink cinayeti diplomatik çabalarımıza yeni ufuklar açıyor. İlter Türkmen özetlemiş: 1 1921 Kars Antlaşması temelinde TürkErmeni sınırı açılmalı, sınır kapısına Hrant Dink adı verilmelidir. 2 TCY’nin 301. maddesi derhal değiştirilmelidir. (Bence yasayı değiştirmek yetersiz. Türklüğe hakareti serbest bırakacak bir fıkra eklenmeli ya da Türklüğe hakareti Avrupalılık, çağdaşlık adına serbest bırakan bir yasa çıkarılmalı) 3Cumhurbaşkanı’nın veto ettiği Vakıflar Yasası AİHM’nin son kararı ışığında gözden geçirilerek kabul edilmeli, şeriatçı kimi yerli vakıflar da mal mülk edinme konusunda serbest bırakılmalı ve tabii, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına izin verilmelidir. Özetleyelim, teslimiyetçi politika Dink olayından sonuçlar çıkarmalı. Lakin bu ülkenin üniversitelerinden biri, parası pulu, olanakları bol bir gazetesi “Bu tür olayların merkezi diye ünlenen Trabzon ilimiz” diye yola çıkıp, bu ilimizde kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan derinlemesine bir araştırma yapmaya neden girişmiyor diye ne soran var ne de harekete geçen... ??? Dink cinayeti toplumsal açıdan “hayırlara vesile” oldu. RTE’nin etnik gruplar arasında ayrım yapmayan, hatta lütfedip Türk’ü bu gruplar arasında gösteren açıklamaları Dink cinayeti ile gerçekleşme aşamasına giriyor. “Kürtler kardeşimiz. Biz de Ermeniyiz” diye bağıran bağırana. Ama Kürtlerden, ama Ermenilerden “Ben Türk’üm” diyen yok! Adeta bu ülkenin gerçek sahibi; Türkler azınlık! İyi gidiyor, iyi. Bu vurdumduymaz iktidar veya iktidarlar elinde bir gün bir de bakacağız: Ne Türklük kalmış ne de Misakı Milli sınırları içinde Türkiye! İ Faili Meczup Cinayetler Ülkesi! Dink’i on binler uğurladı İstanbul Haber Servisi Uğradığı silahlı saldırı sonucu 19 Ocak Cuma günü yaşamını kaybeden Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, son yolculuğuna on binlerce kişi tarafından karanfillerle, güvercinlerle uğurlandı. Dink’in eşi Rakel Dink’in yaptığı “Sevgiliye Mektup” başlıklı konuşması gözyaşları içinde dinlendi. Güçlükle ayakta duran Rakel Dink, konuşmasının ardından çocukları Ararat, Sera, Delal ve gelini Karolin ile birlikte beyaz güvercinler uçurdu. Meryem Ana Kilisesi’ndeki töreni yöneten Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan (II. Mesrob), en kısa zamanda failin yakalanmasını memnuniyet verici bulduğunu, ancak bunun yetersiz olduğunu söyledi. Tüm Ermeniler Katolikosu Karekin II’yi temsilen katılan Başepiskopos Hajak Barsamyan, Türkiye’den, bu cinayeti işleyenleri en sert şekilde cezalandırması ve arkasındakileri ortaya çıkarmasını beklediklerini vurguladı. Cenazede hükümeti, Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ile İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu temsil etti. Y Hrant Dink için ilk tören Osmanbey’deki Agos gazetesinin bulunduğu Sebat Apartmanı’nın önünde yapıldı. Sabahın erken saatlerinden itibaren toplanmaya başlayan kalabalık Ermenice, Kürtçe ve Türkçe “Hepimiz Ermeniyiz”, “Hepimiz Hrant Dink’iz”, “Katil 301” yazılı dövizlerle Dink’i taşıyan cenaze arabasını bekledi. Çiçeklerle donatılmış tabutu taşıyan cenaze arabası Agos gazetesinin önüne geldiğinde kalabalık sessizliği bozdu ve dakikalarca Dink’i alkışladı. Karanfillerle bezenmiş cenaze arabasının üzerinde beyaz bir güvercin Dink’in “Ruh halimin güvercin tedirginliği” başlıklı son yazısından haberdarmış gibi hareketsiz bir şekilde durdu. Buradaki tören, programı yöneten Agos gazetesi yazarı Aydın Engin’in “Dink’in idealleri, ülkesi ve onun özlediği dünya ile Türkiye için 2 dakikalık sessizlik’’ çağrısı ile başladı. Saat 11.00’de siyah takım giyen ve beyaz atkılar takan Dink’in eşi Rakel Dink, çocukları ve gelini, konuşmanın yapılacağı otobüsün üzerinde oluşturulan kürsüye çıktığında “Faşizme karşı omuz omuza” sloganı atıldı. Engin, sık sık slogan atılmaması uyarısında bulundu. Rakel Dink konuşmasını bitirdikten sonra ailesiyle birlikte Hrant Dink için beyaz güvercinler uçurdu. Buradaki konuşmanın ardından Dink’in ailesi cenaze arabasının arkasında binlerce kişiyle birlikte Elmadağ’a kadar yürüdü. Yol boyunca ev ve işyerlerinin camlarına, balkonlarına çıkan yurttaşlar alkışlarda Dink’i uğurladılar. Saat 12.30 sıralarında Elmadağ Kavşağı’nda cenaze arabası ve Meryem Ana Kilisesi’ndeki törene katılacak olanları taşıyan otobüsler, Kumkapı’ya doğru hareket etti. Onbinlerce kişi de “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” pankartının arkasında Taksim, Tarlabaşı Bulvarı, Şişhane, Unkapanı, Aksaray güzergâhından zaman zaman sloganlar atarak Yenikapı İDO İskelesi önüne kadar yürüdü. Sevgiliye Mektup Rakel Dink * utağıma eş olmak bana verildi. Bugün Ç çok acılı ve onurlu olarak buradayım. Ben, çocuklarım, ailem ve sizler çok acılıyız. Bu sessiz sevgi biraz olsun bize güç katıyor. Kederli bir sevinç yaşatıyor. İncil’de Yuhanna, 15.13’te hiç kimsede, insanların dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur, der. Sevgili dostlar, bugün bedenimin yarısını, sevgilimi, çocuklarımın babasını, sizin kardeşinizi uğurluyoruz. Sağdakine, soldakine, öndekine, arkadakine rahatsızlık, saygısızlık vermeden, sloganlar, pankartlar açmadan sessiz bir yürüyüş gerçekleştiriyoruz. Bugün sessizlik ile büyük bir ses yükselteceğiz. Bugün derinliklerin ışığa yükseldiği günün başlangıcıdır. Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim... Kardeşlerim, Onun doğruluğa olan sevgisi, şeffaflığa olan sevgisi, dostuna olan sevgisi onu buraya getirdi. Korkuya meydan okuyan sevgisi onu büyüttü. Diyorlar ki, ‘O büyük bir adamdı’. Size sorarım: “O büyük mü doğdu?” Hayır! O da bizim gibi doğdu. O gökten değildi, o da topraktandı. Bizim gibi çürüyen bir beden! Fakat yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup, gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı. İnsan kendiliğinden büyük olmaz. İnsanı yaptıkları büyük yapar... Evet o büyük oldu, çünkü büyük düşündü, büyük söyledi. Bugün buraya gelerek hepiniz büyük düşündünüz. Sessizce büyük konuştunuz, siz de büyüksünüz. Bugünle kalmayın, bu kadarla yetinmeyin. O, bugün Türkiye’de milat yaptı, sizler de mührü oldunuz. Onunla manşetler, onunla konuşmalar, yasaklar değişti. Onun için dokunulmazlar veya tabular yoktu. Kelamda dediği gibi yüreğinden taştı. Büyük bir bedel ödedi. Bedellerin ödendiği gelecekler Hrant’ları severek, Hrant’lara inanarak olur. Nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak olmaz. Bu yükseliş, karşındakini kendin gibi görerek, kendin gibi sayarak, kendin sayarak olur. Hisus’un yardımıyla yarattığı ev cennetinden ayırdılar. Göksel ve ebedi cennete kanat açtırdılar. Gözleri daha yorulmadan, bedeni daha yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doymadan kanat açtırdılar göksel cennete. Biz de geleceğiz sevgilim. Biz de geleceğiz o eşsiz cennete. Oraya yalnız ve yalnız sevgi girer. İnsanların ve meleklerin dillerinden üstün olan, peygamberlikten üstün olan, bütün sırları bilmekten üstün olan, dağları yerinden oynatacak imandan üstün olan, varını yoğunu sadaka vermekten üstün olan bedenini yakılmaya teslim etmekten daha üstün olan yalnız ve yalnız sevgi girecek o cennete. Orada gerçek sevgi ile bir arada ebediyen yaşayacağız. Kimseyi kıskanmayan sevgi, kimsenin malında gözü olmayan sevgi, kimseyi öldürmeyen sevgi, kimseyi aşağılamayan sevgi, kardeşini kendinden üstün tutan sevgi, kendi hakkından vazgeçen sevgi, kardeşinin hakkını arayan sevgi. Mesih’te bulunan sevgi. Ve bize dökülmüş olan sevgi. Yaptıklarını, konuştuklarını kim unutabilir sevgilim? Hangi karanlık unutturabilir sevgilim? Olmuşları, olanları kim unutturabilir? Korku unutturabilir mi sevgilim? Yaşam mı? Zulüm mü? Dünyanın zevki sefası mı sevgilim? Yoksa ölüm mü unutturacak sevgilim? Hayır, hiçbir karanlık unutturamaz sevgilim. Ben de sana yazdım aşk mektubunu sevgilim. Bana da ağır oldu bedeli sevgilim. Bunları yazabilmeyi Hisus’a borçluyum sevgilim. Onun da hakkını ona verelim sevgilim. Herkesin hakkını herkese geri verelim sevgilim. Sevdiklerinden ayrıldın, çocuklarından, torunlarından ayrıldın. Burada seni uğurlayanlardan ayrıldın, kucağımdan ayrıldın. Ülkenden ayrılmadın. * Hrant Dink’in eşi Kilisede duygusal tören Yürüyüş devam ederken kortejden ayrılan cenaze aracı, çan sesleri ve alkışlarla saat 13.00’te Meryem Ana Kilisesi’ne ulaştı. Omuzlara alınan Hrant Dink’in cenazesi, kilisenin orta kısmında hazırlanan katafalka konuldu. Daha sonra Dink’in arkadaşları tabutun etrafında ellerinde büyük mumlarla beklemeye başladı. Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II’nin yönettiği ayine Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ile İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu katıldı. Yaklaşık bir saat süren tören kilise korusunun ilahiler okumasıyla saat 14.00’te başladı. Rakel Dink GÖZYAŞLARI... İlahilerin ardından İncil’den bazı bölümler ve Resul mektubu okundu. Mutafyan, Ermenice ve Türkçe yaptığı konuşmasında zaman zaman gözyaşlarını tutumadı. Dink’in etnik kökenine olduğu kadar, vatanına da bağlı olduğunu söyleyen Mutafyan, şöyle konuştu: “Şu soruyu sormak istiyorum. Bu gibi menfur suikastlardan sonra maktulün kefeni üzerinden siyaset yapmak evrensel ahlak kurallarına ne kadar sığar? Acı hepimizindir, kayıp hepimizindir. Olayı kınarken ülkemiz aleyhine yapılan olumsuz açıklamalar, yüreklerde yeni yaralar açmaktadır. Bu tür davranışlar merhum Hrant’ın yaklaşımına tamamen aykırı düşmektedir.” Mutafyan, “Gerçek azmettiricilerin belirlenmesi, ülkemizin barış ve huzur ortamı açısından zorunludur. Hıristiyan din görevlisi ve insan olarak, her zaman ve her şartta en kutsal hak olan yaşama hakkına saldıranları burada bir kez daha lanetliyorum. Fikir ve düşünce özgürlüğüne saygılı ve değer veren insanlar olarak, bazı insanların fikirlerini paylaşmasak bile, hiç kimsenin fikirlerinden dolayı bırakın katledilmesini, yargılanması ve ceza almasını bile kabul etmemeliyiz” dedi. Mutafyan, okul kitaplarından başlayarak toplumdaki Ermeni düşmanlığını yok etmeye yönelik çalışmaların ivedilikle ele alınmasını istediklerini söyledi. aşanan her siyasal cinayet, ister istemez önceki siyasi cinayetleri de akla getiriyor. Onlarla karşılaştırmak, ortak yönleri, ayrılan tarafları sütuna yatırmak, yeni olasılıkları, yorumları çağrıştırıyor. 1990’lı yıllardaki kıyımlara şu ad altında yaklaştık: Faili meçhul cinayetler... Öyle ki, Meclis’te komisyonlar kuruldu, cinayet bölgelerine heyetler gönderildi, raporlar yazıldı. Ortak ad değişmedi: Faili meçhul cinayetler! Bir dönem cinayetler öylesine yoğunlaştı ki, olayları ister istemez bu köşenin diline çevirmek zorunda kaldık: Faili meşgul cinayetler! Her olay sonunda bildiğimiz, sloganlaşmış sözler: “Failler en kısa zamanda bulunacak. Soruşturma çok yönlü yürütülecek!” Cinayeti işletenler ortak hedefe doğru yönelince tanımı yeniledik: Faili meşhur! 2000’lerde Uğur Mumcu’nun, Muammer Aksoy’un, Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilmesinde tetiği çekenlerin, bombayı koyanların aynı isimler olduğu ortaya çıktı. Bu cinayetlerden geriye sadece bir kişi cezaevinde kaldı! ??? Hrant Dink cinayeti 2000’li yıllardaki kıyımların 90’lı yıllardan daha farklı seyrettiğini ortaya koydu. Artık faili meçhul yok... Fail belli, belli de kimliği belli değil! Trabzon’da rahibin öldürülmesi, Ankara’da Danıştay’ın basılması ve son olarak İstanbul’da Dink’in katledilmesinin ardından yapılan operasyonlarda zanlılar şıp diye, elle konmuş gibi bulunuyor. Öyle ki, Dink’in katili Ogün Samast adeta “beni başkalarıyla karıştırmayın, tetiği çeken benim” dercesine beyaz bere giymiş! Bir delikanlı beyaz bereyi giyse giyse, fark edilmek için giyer! İlk polis ifadelerinden sızan haberlere ve Samast’ın doğup büyüdüğü semtteki arkadaşlarının verdiği bilgilere göre, bizim Ogün biraz içine kapanık, biraz huysuz, arada bir esrar çekiyor, internetsiz yapamıyor, milliyetçi duyguları var, dini konularda hassas, arada silah talimi yapıyor, Yasin Hayal abisini çok seviyor, disipline gelmediği için de spor kulübünden uzaklaştırılıyor... Yukarıdaki tablo, rahip ve Danıştay cinayetlerinin sanıklarının durumuyla birleştirilince, son cinayetler için şöyle bir tanım ortaya çıkıyor: Faili mecnun! Bir doz daha ileri gidince belki şu tanım daha çok yakışacak: Faili meczup! ??? Kara mizah bir yana... Eğer bu sanıklar bir örgüt tarafından kullanılıyorsa, bunun bir an önce ortaya çıkarılması gerekiyor. Her cinayet sonrası sadece bir sanık ortaya çıkıyor. Dink cinayetinde Ogün’ün tek başına olması biraz hayal mahsulü kabul edilebilir diye düşünülmüş olmalı ki yanına bir de Yasin Hayal’i verdiler. Güvenlik güçlerinin olayları aydınlatma çabalarını elbette küçümsemiyoruz. Tam tersine, Dink cinayetinde ortaya çıkarılan bölümü önemsiyor ve bunun bir sonuca ulaşma değil, başlangıç olarak algılanmasını istiyoruz... Eğer bu sanıklar bir örgüt tarafından kullanılmıyor da, bir grup mahalle delikanlısının refleksinin yansıması ise... Bu daha vahim! O zaman her semtte, her cadde başında adeta serseri mayınlar var demektir... Toplumun derinliklerindeki binlerce fay hattı enerji biriktiriyor, kırılacak ortam arıyor, demektir... Türkiye’yi yönetenler gaflet, dalalet ve hatta “istikrar” içinde demektir! Toplum ortak değerlerini, ekonomik varlıklarını yitiriyor demektir... Kısacası bu ülke, yönetilmiyor, bu toplum eğitilmiyor, aydınlatılmıyor demektir! Ve bu erozyon çok istikrarlı biçimde sürüyor demektir! ankcum?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle