Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 OCAK 2007 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM Hükümet ‘Küçülteceğiz’ dedi, buğdayda fiyat farkını 5’e, satış miktarını 6’ya katladı; Ofis’in kârını eritti AKP, TMO’yu çökertti Murat KIŞLALI ANKARA Hükümet, AB, IMF, Dünya Bankası gibi küresel kurumların yanı sıra Acil Eylem Planı ile de seçmenlerine “Toprak Mahsulleri Ofisi’ni (TMO) küçültüp özelleştireceği” sözü verdiği halde, AKP iktidarında TMO’nun destekleme fiyat farkı 5 katına, buğday alımları da 6 katına çıktı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta popülist politikalara son verdiklerini iddia etmesine karşın bu uygulamalar nedeniyle TMO’nun 2002’de 134 milyon YTL olan kârı, 2005 sonunda 5 milyon YTL’ye düştü. Müzeler Satılık Değildir (1) C 9 Başbakan Erdoğan’ın “Tarımda popülizme son verdik” iddialarına ve AB, IMF, Dünya Bankası gibi kurumların yanı sıra Acil Eylem Planı’nda da seçmenlere verilen sözlere karşın AKP iktidarındaki uygulamalarla TMO’nun alımları 6 kat arttı, kârı yüzde 96 düştü. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun (YDK) “Toprak Mahsulleri Ofisi 2005 Yılı Raporu”nda, “Uygulamaya konulan Acil Eylem Planı’nın (AEP) TMO’nun yapısal dönüşüm sürecini zorunlu kıldığı” belirtildi. Raporda, “AEP’de, TMO’nun özelleştirme amaçlı küçültülmesi amaçlanmıştır” ifadesine yer verildi. YDK raporunda bu hedef ve sözlere karşın “TMO’nun hububat alımlarının 2002 yılında 998 bin tondan tekrar artış eğilimine girerek 2003’te 1.6, 2004’te 2.6 ve 2005 yılında ise 5.8 milyon tona yükseldiği, dünya buğday fiyatları ile Türkiye’de açıklanan buğday fiyatları arasındaki farkın 2002 yılında ton başına 23 dolardan, 2003’te yılında 76, 2004 yılında 74, 2005 yılında ise 110 dolara çıktığı” tespit edildi. Raporda “Ofis’in alım fiyatlarının piyasa koşullarına göre belirlenmesi, özellikle Hazine üzerindeki mali yükü hafifleten düzenlemeler yapılmış, ancak Ofis’in fiyatları serbest piyasanın çok üzerinde kalmış ve stokları artmıştır” denildi. YDK raporunda TMO’nun 2002 yılında 134 milyon YTL olan kârının, 2003 yılında 109 milyon YTL, 2004 yılında 40 milyon YTL, 2005 yılında ise 5 milyon YTL’ye düştüğü belirtilerek “Fiyatların Ofis tarafından belirlenmesi, fiyat tespitinde görev zararına neden olunmaması ve asgari seviyelerin dışında alım yapılmaması” istendi. 32 ülkeden 7200 şirketi kapsayan iyimserlik araştırmasında Türkiye ancak 30. olabildi Karamsarlık diz boyu Grant Thornton International’in 2007 Küresel Güven Araştırması’na göre en iyimser şirketler Hindistan, Filipinler ve Çin’de. Türkiye’de geçen yıl yüzde 58 olan iyimserlik bu yıl sıfıra indi. LONDRA (ANKA) Türkiye’deki orta ve büyük özel şirketlerin, 2007 görünümü konusunda dünyanın en karamsar şirketleri arasında yer aldığı belirlendi. Uluslararası kuruluş Grant Thornton International tarafından yayımlanan “2007 Küresel Güven Araştırması”na göre en iyimser şirketler Hindistan, Filipinler ve Çin’de bulunuyor. Türkiye, 32 ülke arasında ancak 30’uncu sırada yer alabildi. Geçen yılda artı yüzde 58 olan Türkiye’deki iyimserlikkaramsarlık dengesi sıfıra düştü. 110 ülkedeki muhasebe ve danışmanlık şirketlerinin üyesi olduğu uluslararası kuruluş Grant Thornton International tarafından yayımlanan “2007 Küresel Güven Araştırması”, Türk şirketlerinin, ulusal ekonominin, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin yapılacağı 2007’deki performansı konusunda hiç de iyimser olmadığını ortaya koydu. Dünyanın GSYİH’sinin yüzde 81’ini oluşturan 32 ülkedeki 7 bin 200 orta ve büyük özel şirketi kapsayan araştırma, söz konusu şirketlerin ulusal ekonomilerinin 2007 yılındaki performansı konusunda geçen yıla göre çok daha iyimser olduğunu gösterdi. İyimserlikkaramsarlık dengesi, 32 ülkenin ortalaması geçen yıl artı yüzde 39 iken, bu yıl artı yüzde 45’e çıktı. Bu arada araştırma, AB ekonomilerindeki olumlu gelişmelerin şirketlerin moralini olumlu etkilediğini de ortaya koydu. Nitekim, AB şirketlerinin ortalama iyimserlikkaramsarlık dengesi, artı yüzde 46 olarak gerçekleşirken bu oran ABD’de yüzde 14 düzeyinde kaldı. Böylece, gerçekleşen söz konusu araştırmayla, son beş yıllık dönemde ilk defa AB şirketlerinin ABD firmalarından daha iyimser olduğu saptandı. Doların tahtını yıkacak Necdet ÇALIŞKAN Avro’nun tedavüle girdiği 2001 yılından bu yana dolar karşısında yüzde 40 değer kazanması, petrol ihracatçısı ülkeleri dolardan soğuttu. OPEC üyesi İran’dan sonra Venezüella da geçen haftalarda petrol satışlarını ABD Doları yerine, Avrupa para birimi Avro ile yapma olasılığını değerlendirdiğini açıkladı. 2006’nın son günlerinde “Dolara bağımlılıktan kurtulacağını” açıklayan dünyanın en büyük dördüncü petrol üretici olan İran, petrol satışları dahil tüm uluslararası ticaretinde Avro kullanacağını ve döviz rezervlerini Avro’ya çevireceğini duyurmuştu. Dünyanın en büyük beşinci petrol üreticisi olan Venezüella’nın enerji bakanı Rafael Ramirez, İran’ın bu kararının ardından ham petrol ihracatları için aynı şeyi yapma olasılığını değerlendirdiklerini açıkladı. Venezüella’daki dolardan kaçış süreci ülkenin döviz rezervlerinde de net bir şekilde görülüyor. Nitekim, 2005’te döviz rezervlerinin yüzde 95’ini dolar cinsinden değerlendiren Venezüella, bu oranı geçen yıl yüzde 80’e kadar indirdi. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın, gezinin ilk durağı olan Venezüella’da Devlet Başkanı Hugo Chavez ile yapacağı görüşmenin de en kritik noktalarından birinin “Dolardan Avro’ya geçiş” olacağı belirtiliyor. ÜRETİCİ ZARAR EDİYOR Doların güç kaybetmesine bağlı olarak OPEC’e üye 11 ülke petrol çeşidinin yer aldığı OPEC petrol sepetinin fiyatındaki dalgalanmalar üretici ülkelerin de zarar etmesine neden oluyor. Geçen yılın nisan ayında 65 doları bulan OPEC’in petrol sepeti, 9 Ocak itibarıyla 51 dolara kadar geriledi. 2005’te ortalama 50 dolar olan fiyatın, bu yılın başında ancak 51 dolara çıkması, üye ülkelerin de dolardan Avro’ya geçmelerini zorluyor. 19721974 yıllarında Suudi Arabistan ile ABD arasında yapılan anlaşmalar ile Suudi Arabistan sahip ol duğu petrolü dolar karşılığında satmayı kabul etti ve petrol ticareti dünya pazarında Amerikan Doları üzerinden yapılmaya başlandı. “Petrodolar” olarak bilinen ve yaklaşık 30 yıl boyunca sadece dolar üzerinden yapılan petrol satışlarının ardından işgal edilmeden önce, 6 Kasım 2000 tarihinde Irak yönetimi, sahip olduğu petrol rezervlerini bundan böyle dolar üzerinden değil, Avro üzerinden fiyatlandıracağını ilan etmişti. Bu karar, OPEC ülkelerinin, petrolün dolar üzerinden fiyatlandırılması kuralını çiğnediği ilk olay oldu. Ardından Libya, petrolün dolar yerine Avro ile fiyatlandırılmasını talep etmiş; İran, Venezüella ve diğer ülkeler de kendi petrollerini Avro üzerinden satmak istediklerini bildirmişlerdi. ABD işgalinden iki ay sonra Irak’ın Avro hesapları dolara çevrildi ve Irak petrolleri için ödemeler tekrar ABD Doları üzerinden yapılmaya başlanmıştı. “Bir milletin müzesi, kültürü, ulusal zenginlikleri, tarihi yoksa, ya da elindekiler yetmiyorsa, bastırsın parayı alsın veya kiralasın? Sonuçta alan da memnun, satan da... Hem para kazanılır, hem de kültürü kıtlar sevindirilir... Serbest pazar ekonomisi buna elveriyor, hatta bunu gerektiriyor... Öyle değil mi yani? Üstelik kültür lafta ne kadar önemli olursa olsun, her ülkenin politikasında ikinci, üçüncü sınıf görülen bir alan! Ulusal bütçelerin üvey evladı! Kısıntılara, tasarruflara başlamak için seçilen ilk kalemlerden biri... Eğer satacak kültürel metaın, kiralayacak malın varsa, bu sayede yeni gelir kaynakları bile sağlayabilir, kazandığın paraları yeniden kültüre yatırabilirsin... Picasso, Rodin gibi devlerin eserleri Türkiye’ye geldi de kötü mü oldu yani? Diyarbakırlı çocukların bile gelip ‘başeser’ seyrettiği gibi, Fransız kültürü dünyaya daha fazla açılmış oldu...” ??? Hayata her an püritan bir gözlükle bakmayınca, saf ve katıksız bir ahlakla yaklaşmayınca, yukardaki laflar, ardındaki görüşler veya örneğin, Çin’de Pompidou Kültür Merkezi veya Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’de bir Louvre Müzesi açmak fikri hiç kimseye ters gelmeyebilir. Bir de bu hizmet karşılığında Fransız kültür ürünlerine, Louvre kurumu ve “mallarına” 1 milyar avroya yakın para ödenecekse, kimin itirazı olabilir ki? Ama işte, evdeki hesaplar Fransız çarşısına pek uymadı. Son gelişmelere, özellikle Louvre’un Abu Dabi şubesi projesine akademik ve kültür çevrelerinden beklenmedik bir tepki yükseldi: “Müzeler satılık değildir!..” ??? Büyük sanat eserlerinin, zaman zaman değiş tokuş veya ödünç verme biçiminde farklı ulusal ve uluslardan kurumlar arasında, belirli bir işbirliği ilkesi çerçevesinde sergilenmesi öteden beri yaygın bir işleyiştir. Ancak çok sayıda uzman ve müzeciye göre, son yıllarda Amerikan Guggenheim Müzesi’nin başlattığı şube (Bilbao ve Berlin 1997) uygulaması bir başka zihniyetin somutlanmasıdır. Parayı verenin düdüğü çaldığı bu anlayışta ulusal kültürel varlıkların, sanat eserlerinin “meta”laşma tehlikesi iyice belirginleşti. Bunun son çarpıcı örneği, Fransa’nın gözbebeği Louvre etrafındaki gelişmeler. 2005 ve 2006’da 15 milyonun üstünde ziyaretçi ağırlayan Louvre, dünyanın “en çok gezilen müzesi” unvanına sahip. Bir noktada insanlığın ortak varlığı kabul edilen bu muhteşem müze bazı günler bedelsiz gezilebildiği gibi, şu anda çizgiroman kahramanı “Tenten”’in babası Herge’ye hasredilen sergi örneğinde olduğu gibi tümüyle bedava. Ziyaretçi sayısının 2007 yılında 8 milyonu aşması beklenen kurumun 1800 çalışanı bir anlamda kendilerine de ait olan zenginlikler, sanat eserleri çevresinde gizli pazarlıklar yürütüldüğünü duyuyorlardı. Kamuya ait ve kamu çıkarı için yönetilen müzenin ve müzelerin geleceğini tehlikeye sokabilecek son gelişme 13 Aralık 2006 tarihinde Le Monde gazetesinde yayınlanan, kamuya açık bir mektupla gün ışığına çıktı. Mektubu imzalayan üç kişiden Françoise Cachin, Kültür Bakanlığı’na bağlı müze işletmelerinden sorumlu Fransa Müzeleri Genel Müdürlüğü görevinden 2006’da emekliye ayrılmış ve şu anda aynı kurumun onur başkanlığını yürüten, alanının en önde gelen isimlerinden biriydi. “Müzeler Satılık Değildir” başlıklı açık mektubun diğer ortaklarıysa Picasso Müzesi eski genel müdürü, Fransız müzeciliğinin baş simalarından Jean Clair ve “College de France” sanat tarihi profesörlerinden, yazareleştirmen Roland Recht. Mektubu kaleme alanlar Abu Dabi’de bir Louvre Müzesi açmak projesinin bağlanmak üzere olduğunu ve bu girişimin yalnızca Fransa’nın “Milli Varlıklar”ı açısından değil, belli başlı tüm dünya müzeleri için ciddi bir tehlike olduğu “ikaz”ında bulunuyorlardı. “Sanat eserleri seyir, izleme (eğitim) amaçlı zenginliklerdir. Ne varyete eğlencesi, ne de ticari meta aracı olamazlar” diyen kişilikler kamuoyunu tepki göstermeye davet ediyorlardı. Bardağı taşıran son damlanın CocaCola’nın başkenti Atlanta High Museum’a 13 milyon avroya “kiralanan”, aralarında Murillo, Poussin ve Raphael’in Louvre’un demirbaş üç tablosunun da bulunduğu “sipariş” olduğu açıklanıyordu. Kültür Bakanı Renaud Donnedieu de Vabre’ın şahsen ve titiz bir gizlilikle yürüttüğü Abu Dabi pazarlıklarıysa (!) “ulusal varlıkların, tüketim maddeleriyle özdeşleştirildiğinin kanıtlanmasıydı”... Giderek karmaşıklaşan bu konuyu, önümüzdeki hafta sürdüreceğiz. ugur.hukum@gmail.com Geldikleri gibi gidebilirler Yaklaşan seçimler nedeniyle Ekonomi Servisiyabancılar, Türkiye ile ilgili olarak T ürkiye’de geçen yıl “Anayasa değişir mi? Başörtüsü mayıs ayında yaşanan sorunu yaşanır mı? Askeri darbe dalgalanmanın, döviz olur mu” sorularını sormaya başladı. rezevrlerinin yeterli olamayacağını ortaya koyduğunu söyleyen Standart & Poor’s ayda Türkiye’den çıkan yabancı ser(S&P) Türkiye Analisti Farouk Somaye 3 milyar doları buldu. Bu neussa, “2005’ten bu yana yabancı yadenle de Türk Lirası’nın değeri yüztırımlarda çok büyük bir artış var. de 25 düştü. Bu da büyümeyi olumAncak Türkiye’deki yabancı yatırımsuz etkiledi” diye konuştu. S&P tacılar hâlâ hassas. Bu yabancı portförafından düzenlenen “Türkiye’de yü geldikleri Kredi Riski Yönetimi’’ seminerinde gibi gidebikonuşan Soussa, cari açığın Türkilen yatıye’nin kredi notundaki en büyük sırımlar. kıntı olduğunu vurgulayarak ‘’UlusGeçen yıl lararası sermaye akışları devam edehazirandacek ama dalgalanma olabilir” dedi. ki dalgalanStandart&Poor’s Avrupa Başekomada sadenomisti Jean Micheal Six Türkiye’de ce 1 enflasyon sorununun henüz çözümlenemediğini, ayrıca 2003’ten bu yana aşırı değerli olan Türk Lirası’nın Türkiye’nin rekabet gücünü düşürdüğüne dikkat çekti. Standard & Poor’s Mali Kurumlar Grubu Direktör Yardımcısı Magar Kouyoumdjian, bankacılık sektörünün finansal açıdan çok daha güçlü olduğunu, ancak enflasyon baskısı ve şoklara karşı hâlâ hassas olduğunu bildirdi. Toplantıya katılan Devlet Bakanı Ali Babacan ise Halkbank’ın satışının yaz aylarında tamamlanacağını söyledi. Önümüzdeki günlerde bankanın ilana çıkacağını belirten Babacan, “Seçimlerden önce süreç taFarouk Soussa mamlanmış olacak” dedi. ztin Akgüç’ün bir yazısını okudum. Siz de okuduysanız, eminim benim gibi Hoca’nın IMF’nin World Economic Outlook’undan aktardığı verilerin büyüsüne kapılmamak için kendinizi zor tutardınız. Düşünün bir kere durgunluğa rağmen geçen sene: ABD yüzde 3, Avrupa Birliği yüzde 2.8, Japonya yüzde 2.7 büyümüş. Kalkınmakta olan ülkelerdeki büyüme ortalama yüzde 7.3! Afrika kıtasında ise yüzde 5.4. Kalkınmakta olan ülkelerin ihracatı yüzde 10.7, gelişmiş ülkelerin de yüzde 8.0 civarında artınca, 2005’te yüzde 7.4 olan küresel ticaret hacmi yüzde 8.9’a çıkmış. Enflasyon risk unsuru olmaya devam etmiş ama kalkınmakta olan ülkelerdeki fiyat artışları sıkı para politikalarının etkisiyle yüzde 5.2, gelişmiş ülkelerde ise yüzde 2.6 civarında kalmış. Fotoğrafa büyüme açısından bakıp ABD ve AB’de artan işsizlik oranlarını, gelir dağılımı sorunlarını yok sayarsak 2007 için şimdiden umutlanabiliriz. Ne var ki, büyümenin sürdürülebilmesi enflasyonla birlikte diğer bir risk unsuru olan enerji fiyatlarındaki oynaklığın da Ö GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ Petrol Fiyatlarının Düşmesi Kimin Yararına? acil OPEC toplantısından da benzer yönde karar çıkma olasılığı yüksek. Ne var ki, bu kez OPEC üretim kısıntılarıyla fiyatları belirlerken petrolün ne denli etkin bir silah olduğunu da anlatmak zorunda! Özellikle de Irak hallaç pamuğu gibi atılırken ABD Savunma Bakanı Robert Gates ABD’nin Irak’taki ikametini sürdüreceğini kafamıza vura vura anlatırken! Gelin görün ki ne OPEC eski OPEC! Ne OPEC’in kurulduğu 1970’li yıllardayız. OPEC’in üretim ve fiyat mekanizmasını siyasi bir silah olarak kullanma olanağı eskisi kadar yüksek değil. Dünya petrol talebi hâlâ çok yüksek ama, iklim değişiklikleri petrole dayalı yakıt talebinin daha kısa bir zaman dilimini kapsamasına neden olmakta. Daha da önemlisi: Yeni teknolojilerle birlikte petrol aramaüretimsondaj faaliyet sonlanmasına bağlı. Oysa… Cuma günü petrolün varil fiyatı 2005 Mayıs’ından bu yana ki en düşük seviyeye yani 53 doların altında düştü. Temmuzdaki 77.03 dolarlık çıkışı hatırlayıp da “Ne müjdeli haber, 55 dolarlık psikolojik sınır da kırıldı” diye sevinmeyin. Ya da “düşük kurdüşük petrol fiyatı türküsü çığırıp cari işlemler açığının azalacağını” sanmayın. Zira, fiyatların düşmesi OPEC’in de kâr marjını korumak için üretim kısıntısına gitmesi, dolayısıyla petrol alım gücünün düşmesi demek. Kaldı ki daha önceki OPEC toplantılarında da üretimde kesinti yönünde karar alınmış ve… Ekimdeki toplantıda günlük üretimin 1.2 milyon varile, geçen ay da şubata kadar günde 500 bin varil düşürüleceği kesinleşmişti. Önümüzdeki günlerde yapılacak lerindeki çabuklaşması, SSCB’nin çözülmesiyle Kafkaslar’da ve Orta Asya Cumhuriyetleri’nde petrol arama ve işleme olanaklarının artması, ABD’nin petrol fiyatlarının düşmesi için yarattığı spekülasyonlar, OPEC’in arz üzerinde baskı oluşturmasını sınırlamakta. Kısacası, OPEC’in gücünü kullanacağı konjonktür henüz oluşmuş değil. OPEC kadar petrol fiyatlarının düşmesinden zarar gören bir diğer üretici de malum Venezüella. Petrollerini yeniden ulusallaştıran Venezüella’nın petrol ihracatı arttıkça petrole dayalı gelirleri, dolayısıyla ABD karşısındaki gücü de artmakta! Venezüella’nın güç oluşturmasına Sam Amca ne kadar izin verir bilinmez ama… OPEC’in üretim kısıntısına gitmesi ve petrol fiyatlarının yeniden yükselişe geçmesinden Türkiye gibi cari açık sorunu yaşayan ülkelerin başına gelecekleri herhalde söylemeye gerek yok. Hele 1973’ün rahlei tedrisinden geçmiş bir ülkeyseniz! turkmini@superonline.com www.turkelminibas.net