Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 Washington, Ortadoğu’daki oyunu yeniden kurma çabasında… C O strateji ATİNA’DAN MURAT İLEM 19 OCAK 2007 CUMA ABD Irak’ta çıkış arıyor Bahadır Selim DİLEK rtadoğu, 2007 yılına Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in idamının yarattığı tedirginlik içinde girdi. Bölge ülkelerinde bütün dikkatler, Saddam Hüseyin sonrası, Irak’ta yaşanacak olası gelişmelere çevrildi. Irak’ta yaşanan çatışmaların –iç savaşın giderek tırmanacağı, ŞiiSünni ayırımının daha da derinleşeceği, ülkenin parçalanmasının hızlanacağı yorumları öne çıktı. Bu tablo içinde Washington yönetimi de Irak politikalarını revize etmek için düğmeye bastı. Peki, ABD sadece politikalarını ve bu politikalara bağlı uygulamalarını revize ederek, Irak’ta içine düştüğü bataklıktan kurtulabilir mi? Bu sorunun yanıtını vermeden önce ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde Irak politikasının neden çöktüğünü, bu çöküşü ortaya çıkartan nedenlerini ortaya koymak gerekiyor. ları arasında Gates’in de bulunduğu Irak Çalışma Grubu’nun, kamuoyunda HamiltonBaker raporu olarak bilinen öneriler dizisinin yayınlanması oldu. Bu rapor, başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin de umutlanmasına neden oldu.. Talat’a Mektup! adadaki tüm Türkleri katliamlardan kurtarmak amacıyla uluslararası haklarını kullanarak adaya çıkmıştı. Sadece ada değil, Ege de kaynıyordu. Eğer Yunanistan’daki askeri cuntanın başında biraz daha az korkak biri olsaydı, iki ülke arasındaki savaş kaçınılmaz olacaktı. İşte bu sıcak temmuz günlerinde ismini hatırlayamadığım bir yakınım eve dondurma getirdi. Ancak rahmetli annem “Kıbrıs’ta çocuklarımız ter ve kan dökerken ben bu dondurmayı yiyemem” diyerek geri çevirdi. Rahmetli babam kaldırıp çöpe attı. Annem günlerce ağladı, savaşa neden olanlara lanetler yağdırdı. Aslında annemin tepkisi o gün için hepimizin, tüm Türkiye’nin tepkisiydi. 20 Temmuz ve sonrasındaki aylar içinde milyonlarca insan Kıbrıs’ta olanları düşünerek en azından vicdani anlamda kendilerini biraz olsun rahatlatacak davranış sergilediler. ??? Sonunda 32 yıl geçti ve bugüne geldik. Geldik de ne oldu? O günlerde nerede olup ne yaptığı bilinmeyen sen ve senin gibiler ortaya çıkıp “lokma, lokma” KKTC’yi yemeye başladılar. Şunu unutma Talat, “bu yemek ağırdır, bugün oturmazsa yarın kesinlikle midene oturacaktır”. Senin şifren artık çözüldü, kimin adamı olduğun, karakterin, kumaşın, kimliğin, kısaca DNA’nın ne olduğunu 70 milyon Türk biliyor. Kaldı ki bu insanlar, o koltukta sonsuza dek oturamayacağını da biliyorlar. Bir gün gelecek çekip gideceksin. Utancından, değil Türkiye’ye gelmek, KKTC’de bile dolaşamayacaksın. Senin için tek alternatif kalacak, Rum kesimine gidip AB vatandaşlığı almak. “Acaba verirler mi?” diye sakın düşünme. Sen ve senin gibileri bekletmezler. Ancak uyarıyorum! Rum tarafına çıkış yaparken sakın yıkıp indirdiğin “Lokmacı” kapısını tercih etme. Karşında duvar, arkasında Rum askerini bulacaksın. murilem@otenet.gr UMUTLANDIRAN ÖNERİLER Raporda yer alan şu önerilerin yaşama geçmesi durumunda Irak’ta akan kanın duracağı beklentisi ortaya çıktı. 1. Birleşik Devletler, Irak Hükümeti ile birlikte kapsamlı bir Yeni Diplomatik Çalışma başlatarak, Irak’ın ve bölgenin sorunlarını ele almalıdır. Bunun için, 31 Aralık 2006 tarihinden önce harekete geçilmelidir. 2. Irak’ı ve tüm bölgeyi kapsayacak bu çalışmanın amaçları aşağıdaki gibi olmalıdır; Irak’ın birliğini ve toprak bütünlüğünü korumak, Irak’ın komşularından gelebilecek ve istikrarı bozacak nitelikteki müdahaleleri sona erdirmek, Komşu ülkelerle ortak sınır devriyelerini de kullanmak suretiyle Irak’ın sınır güvenliğini sağlamak, Irak sınırları ötesinde devam eden istikrasızlık ve çatışmaların yayılmasını önlemek, Irak’a sınır komşusu olmayan Müslüman devletlerden ekonomik yardım ve ticari, politik, hatta askeri destek alınmasını sağlamak, Ülkeleri, Irak’ta milli, politik bir uzlaşma zemininin sağlanması konusunda harekete geçirmek, Irak’ın meşruluğunu diplomatik ilişkiler vasıtasıyla geçerli kılmak ve Bağdat’ta yeni Büyükelçiliklerin kurulmasını sağlamak, Bölgedeki kilit başkentlerde (RiyadSuudi Arabistan v.b.) aktif olarak çalışacak Irak elçiliklerinin kurulmasını sağlamak, Irak’ta, Kerkük konusunda, tüm kesimlerin onay vereceği bir anlaşmanın yapılabilmesine yardımcı olmak, Irak Hükümetine, milli uzlaşmanın sağlanması, petrol gelirlerinin adil dağıtımı ve milislerle mücadele gibi üstesinden gelinmesi gereken önemli askeri, politik ve ekonomik aşamalarda gerekli desteği vermek, 3. Yeni Diplomatik Çalışmayı tamamlayıcı olarak ve aşağıda ele alınan Destek Grubuna ek olarak, Birleşik Devletler ve Irak Hükümeti, Bağdat’ta bir konferans veya toplantı düzenlenmesini desteklemelidir. İslam Konferansı ve Arap Birliği’nin organizasyonuyla düzenlenecek bu toplantı, hem bu iki kuruluşun Irak’taki diplomatik varlıklarını yeniden şekillendirecek hem de Irak Hükümetini milli uzlaşma sağlaması konusunda destekleyecektir. 4. Yeni Diplomatik Çalışma’nın başlatılmasını takiben, bu çalışmanın aracı niteliğinde bir Irak Uluslararası Destek Grubu oluşturulmalıdır. 5. Bu destek grubu, Iran ve Suriye de dâhil olmak üzere, Irak’ın sınır komşusu olan tüm ülkeleri, Mısır ve Körfez ülkeleri gibi bölgenin kilit ülkelerini, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesini, Avrupa Birliği’ni ve elbette Irak’ı içine almalıdır. Irak’ı etkileyen politik, diplomatik ve güvenlik sorunlarının çözümüne katkıda bulunmak isteyen Almanya, Japonya ve Güney Kore gibi – diğer ülkeler de gruba dâhil olabilirler. ABD, Irak’ta yalnızca istikrar ve barış sağlayama makla kalmadı, aynı zamanda BOP’un uygulaması ilk girişimde başarısız oldu. Mezhep ve etnik önceliğine dayanan siyasi yapı denemesi, taraflar arasında uzlaşma getirmedi. gidilmeden çözülmesi ve Kerkük’ün bölgesel Kürt yönetimine bağlanmamasını isteyen Ankara’da büyük memnuniyet yarattı. Ankara’nın öneri paketine ilişkin olumlu değerlendirmeleri 30. madde ile sınırlı kalmadı. Raporda, "Politik uzlaşmanın sağlanabilmesi için, Baasçıların ve Arap milliyetçilerinin ulusal hayatla bütünleşmeleri gerekli olduğunun vurgulanması, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasının önemine işaret edilmesi, petrol gelirleri konusunda ise "Petrol gelirleri merkezi hükümet tarafından toplanmalı ve nüfus temel alınarak paylaştırılmalıdır. Gelecekteki petrol yataklarının kontrolünü veya gelirini belirli bir bölgeye vermeyi öngören herhangi bir formül, milli uzlaşmayla ters düşer" yönünde ifadelerin yer alması Ankara’da umutları arttırdı. UMUTLAR UZUN SÜRMEDİ Ancak, yıl sonuna doğru yayınlanan bu rapor ABD’de neocon’ların –ağırlıklı olarak yönetim üzerinde etkili olan bölümü tepkisine neden oldu. Uzun soluklu Irak politikasında kırılma yaşanmaması için, en azından uygulamada revizyona gidilmesi kararlaştırıldı. Söz konusu plan açıklanmadan önce basına sızan bilgiler, ABD’nin Irak’ta sorunlara kalıcı bir çözüm getirmek yerine, deyim yerindeyse "du MEZHEP ÇATIŞMALARI TETİKLENDİ Aslında, ABD’nin Irak’taki sıkıntısı ve 2003 yılındaki işgalin ardından uyguladığı politikaların getirdiği çıkmazlar, 2006 yılının başında netleşmişti. Öncelikle direniş olarak adlandırılan şiddet eylemleri, 2006 yılı ortasından itibaren, mezhep çatışmalarına dönüştü. ABD, işgalin ardından Irak’taki politik yapıyı dini ve etnik esaslar üzerine şekillendirdi. Irak halkını, Şiiler, Sünniler, Kürtler, Türkmenler ve Hıristiyanlar olarak ayırdı. Politik yapılanların da dini ve etnik kimlikler üzerinde oluşturulmasına olanak tanıdı. Bununla da yetinmeyen Washington yönetimi, Irak’ta kendisine kayıtsız koşulsuz destek veren Kürt grupların önünü açtı, onlara büyük siyasi avantajlar sağladı. İlk dönemde İran faktörünü çok ciddiye almayan ABD, Şiilerin ön plana çıkmasına izin verirken, direnişi organize ettikleri, Saddam yanlısı oldukları gerekçesine dayanarak Sünnileri sistemden dışladı. Ancak, çok geçmeden yapılan hatanın farkına varan Washington’daki "oyun kurucular", Türkiye’yi de devreye sokup, Sünnilerin siyasi sistem içine çekilmesini sağladılar. Sünniler, ABD ile yaptıkları pazarlık sonucu hem Anayasa’da tadilat yapılacağı garantisini aldılar hem de siyasi sistem içinde temsil edilme şansı yakaladılar. Ancak, dini ve etnik ayırımlar üzerine kurulan politik sistem, bir taraftan Irak’ın parçalanmasına giden sürecin önünü açarken, diğer taraftan da gruplar arası çekişmelerin politik arenadan sıcak çatışmaya taşınmasına neden oldu. ABD askerlerine yönelik saldırılara mezhepler ararsı çatışmalar da eklenince, Irak’ta son altı ay içinde bir günde yaşamını yitiren insan sayısının ortalaması yüzün üzerine çıktı. ABD askerleri Bağdat’ta Yeşil Bölge dışında faaliyet gösteremez oldu. Şiiler, Bağdat’tan Sünnileri çıkarmak için yoğun bir çatışma ortamı yarattı. 2006’nın son döneminde Irak’taki şiddet sarmalı gerek ABD gerekse Irak halkı için içinde çıkılmaz duruma geldi. Ne ABD’nin desteği ile kurulan Nuri El Maliki hükümeti ne de büyük umutlarla oluşturulan –yarısına yakınını peşmergeler oluşturuyor Irak Ordusu, çatışmaların önüne geçebildi. Irak’tan başlayan göç hareketi büyük boyutlara ulaştı. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği yalnızca 2006 yılında yaklaşık yarım milyon Iraklının ülkede başka bölgelere kaçtığını açıkladı. Irak'ta 2006 sonuna kadar iç göçe zorlananların toplam sayısı 1.7 milyon kişi olarak tespit edilmişti. UNCHR, Irak'tan, başta Suriye, Ürdün, Lübnan, Mısır ve Türkiye olmak üzere yurt dışına kaçanların sayısını da yaklaşık 2 milyon olarak bildirdi. Bu tablo yılın sonuna doğru daha da sıkıntılı bir duruma geldi. İşte bu noktada, ABD’deki "iç denetim mekanizmaları" harekete geçti. ABD Başkanı George Bush, Kongre ara seçimlerinde Cumhuriyetçiler aleyhine ortaya çıkan tabloyu gerekçe gösterip Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’i görevinden aldı ve yerine eski CIA başkanlarından Robert Gates’i atadı. Böylece, ABD’nin Irak politikasında revizyona gideceğinin ilk işareti ortaya çıktı. İkinci belki de birincisinden çok daha fazla umut doğuran işaret ise hazırlayan KÜRTLER RAHATSIZ İlk beş maddesi böyle sıralanan rapor, bazı bölge ülkelerinde ve Türkiye’de olumlu karşılandı. Ancak, Irak içindeki Kürt grupları son derece rahatsız etti. Çünkü raporda getirilen önerilerin yaşama geçmesi durumunda, ABD’nin kendilerine sağladığı siyasi avantaj tamamen ortadan kalkacaktı. Büyük bir propaganda faaliyeti başladı. Irak’ın Kürt kökenli Cumhurbaşkanı Celal Talabani bu raporu reddettiğini açıkladı ardından toplanan bölgesel Kürt yönetiminin parlamentosu, "rapor kabul edilemez" bildirisi yayınladı. Peki, Kürtleri bu kadar rahatsız eden neydi? Raporun, "Kerkük’teki çok tehlikeli ortam göz önüne alındığında, toplumsal şiddetin önlenmesi için uluslararası yaptırımların uygulanması şarttır. Kerkük’ün Arap, Kürt ve Türkmen nüfustan oluşan yapısı büyük tehlikeye dönüşebilir. Kerkük’ün geleceğiyle ilgili olarak yapılacak bir referandum (2007 öncesi Irak Anayasası’nda öngörüldüğü şekilde) tetikleyici etki yaratabilir ve bu yüzden ertelenmelidir. Bu konu, Yeni Diplomatik Çalışma’nın bir parçası olarak Irak destek Grubu’nun gündeminde yer almalıdır" yönündeki 30. maddesi, Kürtlerin elde etmeye çalıştığı bütün kazanımların sıfırla çarpılması anlamına geliyordu. Bu madde, Kerkük sorunun referanduma rumu kurtarma" üzerine kurulu bir strateji geliştirmekte olduğunu gösterdi. HamiltonBaker raporunun aksine asker sayısında artırıma gidilmesi düşünüldü. Cumhuriyetçilerin yeni projesi 20 bin takviye Amerikan askerinin Bağdat'a gönderilmesi ve Iraklıların okul binalarını boyama, sokakları temizleme gibi pozisyonlar için istihdam edilmesini içeren 1 milyar dolarlık bir projenin devreye sokulması öngörüldü. Bu plana göre, ayda bir tugay olmak üzere beş tugay asker bölgeye gönderilecek. Gelecek 1,5 ay içinde de Bağdat'a üç tugay daha sevk edilecek. Ancak, ortaya konan çözüm önerileri ABD’li yetkilileri de çok fazla tatmin etmemiş olacak ki, basına sızdırılan bilgiler, Amerikalı yetkililerin, bu yeni planın başarısından şüphe duymakta olduğunu gösterdi. Amerikalı yetkililere göre, Irak kuvvetlerinin üçte ikisi, Irak’ın kuzeyinden gelecek peşmergelerden oluşacak ve bu birliklerin gerçekten Bağdat'a gelmeye razı olup olmayacağı veya mezhep savaşını engellemedeki yararı tartışma konusu… Bu noktada, Bağdat’a getirilmesi düşünülen peşmergelerin, direk olarak Sünnilerin hedefi durumuna gelmesi kaçınılmaz olacak. Böylece, Şiiler ile Sünniler arasındaki mezhep çatışmalarının boyutu, Kürtleri de kapsayacak şekilde genişleyecek. Amerikan basınına göre, Bush'un yeni planında, takviye birliklerin Bağdat'ta ne kadar süre kalacağı konusunda bilgi verilmiyor, ancak takviye birliklerinin bir yıldan fazla bölgede kalması düşünülmüyor. Bu durum, Irak’taki duruma ilişkin olarak Washington yönetiminin hala kafasının karışık olduğunun da bir göstergesi. Amerikan basınına konuşan bazı gözlemcilere göre, Bush'un, Iraklıları istihdam ederek terörizme alet olmalarını engelleme projesi ise 2003 veya 2004 yılında daha yararlı olabilirdi, ancak şimdi geç kalınmış oldu. Yeni plana göre, İngilizce adının kısaltılmışı "PRT" olarak bilinen bölgesel yeniden imar ekiplerinin sayısı da ikiye katlanacak. Böylece ABD, yeniden imar çalışmalarına ağırlık vermiş olacak. Bush'un yeni planının, Irak'a yeni komutan olarak atanması beklenen David Petraeus ile aynı paraleldeki görüşleri yansıttığı da belirtiliyor. Bu çerçevede Irak güvenlik güçlerini eğiten Amerikan askerlerinin sayısının da artması öngörülüyor. Ancak görünen o ki, ABD yönetimi, Irak’ta akan kanı durdurmak yerine, çatışma ortamını daha da arttıracak önlemler almakta kararlı… Ancak bunu yaparken de "Irak halkını kazanma" adına "halkla ilişkiler" uygulamalarını da devreye sokma çabası da dikkatlerden kaçmıyor. Revize edilmiş Irak politikasının, geçmişte yapılan hataların önüne geçecek herhangi bir açılımı beraberinde getirmediği ilk bakışta göze çarpıyor. Bir başka deyişle Bush, 2003’ten sonra Irak’ta içine düştüğü bataklıktan çıkma çabası içinde ve Irak’ta BOP’ün çöküşünün önüne geçmek için yeniden deniyor. Ancak, bu deneme de umut vermediği gibi Irak’ın durumunu daha da içinden çıkılmaz hale getireceğinin önemli işaretlerini ortaya koyuyor. Ali Talat zaten kararlıydı! Daha Cumhurbaşkanı seçilmeden niyetini belli etmiş, Türkiye’nin KKTC’deki varlığını “lokma, lokma” yemek için, bir takım çevrelere “söz vermişti”. Bu sözünü de entrikalarla ve çirkin oyunlarla oturduğu koltuğunu ısıtmadan uygulamaya koymuştu. Talat’ın son “lokmacı kapısı” oyunu, bu çerçevede kimseyi şaşırtmadı. Rumlara taviz veren böyle bir girişim bekleniyordu. Ama yine de uyarılmak anlamında brifingler verildi ve “Sakın tek taraflı böyle bir adım atma. Çünkü bu adımın karşılık bulmayacak” denildi. Ancak başta da söylediğim gibi, kumaşı belli olan bu kişi “ne pahasına olursa olsun lokmacı kapısını açacağım” dedi ve merdivenli geçidi yıktı indirdi. Şimdi Talat denen kukla cumhurbaşkanına sormak lazım, açtın da ne oldu? Rum kesiminden gelen açıklamalar ortada, Yunanistan’dan gelen açıklamalar ise her zaman olduğu gibi Rumların kopyası. AB Dönem Başkanı Almanya’dan gelen açıklama ise kimseyi tatmin etmeyecek boyutta. O zaman buna değdi mi? Başta TSK ve Türk devletinin önemli organları olmak üzere, her kesim ile (AKP hükümeti hariç) kavga etmeye değdi mi? Kıbrıs’ta bir adım önde olacağız diyerek AB çevrelerinde çeşitli ayak oyunları sergileyen odakların “kuklası olmak” sana yakıştı mı? Bugüne kadar yaptıkların dikkate alındığında şunu çok merak ediyorum: Türk askeri Kıbrıs’ta 1974’de kan döküp bağımsızlığınız için şehit olurken acaba sen nerelerde, neler yapıyordun? Ailen neler yapıyordu? Bunu yakında öğreneceğim. ??? Talat, Türk milletinin Kıbrıs’ta yaptığı fedakarlıklar ortadadır. Bunu sen anlayamazsın, zaten anlasaydın bu günlere gelmezdik. Bu kadar fedakarlığa rağmen yaptıkların dikkate alındığında ise sana çok kızıyorum. Bak sana konuyla ilgili bir anekdot aktarayım. 20 Temmuz 1974 günü Türk askeri, sen ve senin gibiler dahil, M. Hedef, Saddam’ın giremediği Sadr , Bağdat Güvenlik Planı’nın ayrıntılarına ulaştı... yaptılar. Aynı kaynaklar, Sadr semtinin Mehdi Ordusu için siyasi ve stratejik açıdan büyük önem taşıdığına işaret ederlerken “Eğer Mukteda El Sadr, burayı kaybederse ve ABD başarılı olursa, Şiiler siyasi olarak da büyük mevzi kaybeder. İran’ın ne yapacağına bakmak gerekir” görüşünü dile getirdiler. Sadr semtinde evlerin büyük bölümünün barakalardan ve teneke yapılardan oluştuğuna işaret eden aynı kaynaklar, normal bir sokağın bile 56 kilometre uzunluğunda olduğuna işaret ederek, burada operasyon yapılmasının zorluğuna dikkati çektiler. Yaklaşık 2 milyon nüfusu olan Sadr semti, semt olarak adlandırılsa da Bağdat içinde ayrı bir kent olarak görülüyor. Tamamı Şii olan Sadr semti, Bağdat’taki bütün yasadışı kişilerin de sığındığı bir bölge olarak da biliniyor. Tamamı yoksul olan Sadr semtinde yaşayanlar 1958 yılında Irak’ta monarşinin devrilmesinin ardından dönemin lideri Şii kökenli Abdülkerim Kasım tarafından güney bölgelerinden göç ettirilen Şiilerden oluşuyor. Mukteda El Sadr, ABD’nin yeni Irak stratejisini açıklamasının ardından Şiilerin dini lideri Ayetullah Ali Sistani ile görüşüp, ABD’ye karşı durabilmek için 15 yaşından büyük Şiileri Mehdi Ordusu’na almak için izin istemişti. 2006 yılı başından sonra başlayan mezhep çatışmalarında Şii gruplar, Bağdat’ın Şiiler ve Sünniler arasında kesin çizgilerle ikiye ayrılması yönünde politika izlemeye başlamışlardı. Şii semtlerine yakın oturan birçok Sünni, Şiilerin baskısı nedeniyle evlerini terk ederek göç etmeye zorlanmışlardı. ANKARA ABD Başkanı George W. Bush’un yeni Irak stratejsini açıklamasından sonra gözlerin çevrildiği “Bağdat Güvenlik Planı”nın, ana hedefinin Saddam Hüseyin’in iktidarda en güçlü olduğu dönemde bile 30 yıl boyunca giremediği Sadr semti olduğu belirtildi. ABD yönetimi, peşmergelerden oluşan Kürt tugaylarını da Sadr semtine yönelik operasyonlarda kullanacak. Cumhuriyet, Bağdat Güvenlik Planı’nın ayrıntılarına ulaştı. Bağdat’ın 9 bölgeye ayrıldığı planda, ABD’nin 17 bin 500 kişilik ek kuvvetinin ve Irak’ın kuzeyinden gelecek Kürt tugaylarının operasyonları ağırlıklı olarak Sadr semtine yönelik olacak. C 2 MİLYON NÜFUSLU Sadr semtinin hedef alınmasındaki öncelikli neden olarak da Mukteda Sadr liderliğindeki Mehdi Ordusu’na buradan hem lojistik hem de insan desteği sağlaması gösterilirken Sadr semti denetim altına alınmadan ABD güçlerinin Mehdi Ordusu karşısında kesinlikle başarılı olamayacağı belirtildi. Bu nedenle ABD’nin daha önce Tel Afer’de uyguladığı her eve operasyon düzenleme stratejisini uygulamak istediği, peşmergeleri de bu tür nokta operasyonlarında kullanmayı amaçladığı dile getirilirken konuya ilişkin bilgi veren Iraklı kaynaklar, “Saddam Hüseyin bile, Irak’ta en güçlü olduğu dönemde Sadr semtine girip burayı denetim altına alamadı. ABD’nin burayı bütünüyle yok etmediği sürece denetim altına alması olanaksız” değerlendirmesini