Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 2007 başında kıtadaki 11 ülkede, ABD yanlısı politikalara mesafeli sol iktidarlar işbaşında C dış haberler LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL 19 OCAK 2007 CUMA Latin Amerika’da halkçı rüzgâr Gamze ERBİL 2000 yılı ABD’de George Bush’u iktidara getirirken Latin Amerika ve Karayipler’de de sol adına son derece karanlık bir tablo vardı. Bu tarihte kıtada; ABD’ye direnen sosyalist Küba, Venezüella ve Şili’deki sosyal demokrat iktidar dışında neoliberal politikaların takipçisi ve ABD’yle işbirliği içindeki yönetimler hâkimdi. 2007’ye girerken bu tablo tersyüz oldu. Bugün neoliberal politikalara mesafe koymuş ve bu anlamıyla sol iktidarların dahil olduğu 11 ülke sayılıyor kıtada: Küba, Venezüella, Bolivya, Nikaragua, Brezilya, Uruguay, Panama, Costa Rica, Ekvador, Arjantin ve Şili. Arjantin (2003), Panama (2004), Uruguay (2004) ve son olarak geçen aralık ayında Bolivya’daki iktidar değişiklikleri sola yönelimin basamakları olarak görüldü. 2006’da ise Venezüella (aralık) ve Brezilya’da (ekim) solcu başkanlar yeniden seçilirken Şili (ocak), Costa Rica (şubat), Nikaragua (kasım) ve Ekvador’daki (kasım) seçim yarışları solcu adayların zaferiyle sonlandı. 2006’da liberal ve işbirlikçi programlara sahip adayların iktidara geldiği ülkeler ise Kolombiya (mayıs), Peru (haziran) ve Meksika (temmuz) oldu. Meksika’da çok az bir farkla seçimi kaybeden solcu Obrador’u destekleyenler sokakları doldurmaya devam ediyor. Obrador, Calderon hükümetinin alternatifi bir bakanlar kurulu oluşturdu. Bu yönelimin en temel nedeni 1990’lardan bu yana ABD tarafından önerilen neoliberal politikaların yarattığı yıkım oldu. Bugün Latin Amerika’da 220 milyon yoksul insan var, her 5 Latin Amerikalıdan biri yoksul. Kıtada 53 milyon aç insan yaşıyor ve milyonlarcası okumayazma bilmiyor. Bu tabloyu oluşturan politikaların uzantısı olarak dayatılan Serbest Ticaret Anlaşması’nın (FTTAALCA) yerini ise sosyalist Küba’yı örnek alan Venezüella’nın merkezinde durduğu, çok daha farklı bir bütünleşme projesini gündemine almış durumda: Latin Amerika için Bolivarcı Alternatif (ALBA) bütünleşme projesi. ABD’nin tüm tehditlerine karşın yoksulluğu ortadan kaldırmak, cehaletle mücadele, halkların barınma, beslenme ve sağlık gibi sorunlarının çözümüne dair somut kazanımlar elde etmiş kendi çekim gücünü oluşturmuş olan bu projenin geniş halk kesimlerine hitap etmemesi pek mümkün değil. ALBA projenin sahipleri tarafından dayanışma ve işbirliği mayasını oluşturma özelliği nedeniyle önemli görülüyor. Tanrıyla Konuşan Bush’a Sorun daki o kötü niyetli soruya, tüm kızgınlığıma rağmen, cevap vermedim. İçime dert olmuş olmalı ki, size yakınıyorum şimdi. Globalleşme hokkabazlarının, uluslara tanımadıkları “kendi kaderlerini tayin hakkı” ilkesini, aslında istedikleri zaman istedikleri topluluklara, kendilerinin uyguladıklarını (!) bilmiyor değiliz. Kuveytli şaşkına sorun, kendisini Kuveyt ulusundan sayacaktır. Büyük Arap ulusundan kopartılarak, emperyal ağababaların çizdikleri sınırlar içine hapsedilen Kuveyt’ten çıkarıla çıkarıla “bir çizgi roman Ulus’u” çıkarılmıştır o kadar. Kuveytlinin (!) kaderini tayin (!) hakkı böyle bir şey işte. ??? Şimdilerde aynı oyun Ortadoğu’da oynanmakta. Uluslararası sermayenin kendisi için engel olan sınırları kaldırarak “globalleşme”sini, halklar arasındaki sınırların kaldırılışı biçimine büründürüp, “ulus devlet”lerin yok oluşunu tezgahlayan emperyal baronlar Ortadoğu’da bambaşka haltlar yemekle meşguller. Dünyanın, uluslararası sermayenin önünde engel olmuş bölgelerinde ulus devletleri yok etmeyi planlarken Ortadoğu’da kendilerine bağlı “ulus devlet”ler (!) yaratmak, global baronların, “Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı”nı günümüzde hâlâ “gerçekçi bir prensip” olarak gördüklerini kanıtlar. Demek ki en azından, global soyguncular için bir hayli “gerçekçi” bir prensip bu. Ortadoğu’ya yeni bir düzen vereceklerini söyleyerek, bölgedeki ulusların “kaderlerini tayin hakkına” inanmış bir Condoleezza Rice var karşımızda. Bunun yapılması için bazı ulus devletlerin yok edilmesi gerektiğini bu hanımefendiden öğrendik. Irak’ı hatırlatırım. Yeni ulusların oluşturulması için, bazı ulusların yok edilmesi gerekiyor. Emperyal merkezlerin “Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı”ndan anladıkları bu. Peki ulus devletler yok olur mu? Sanmam. Irak örneği varsa da karşımızda topla tüfekle olacak iş değil bu. Yıllar önce okuduğum için hangi kitabındaydı hatırlamıyorum ama bir kahramanına şunları söyletir Gorki: “Rus milleti yok olmaz. Yok edilemez. Ayrıca tanrının bir millete ihtiyacı var.” Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı ilkesi günümüzde gerçekçi midir, değil midir, tartışmasını uzatmanın anlamı yok. Ulus devletler yok edilir mi edilmez mi, ben bu sorudayım. Gorki gibi düşünüyor, cümlesini biraz değiştirerek aynı şeyi ben de söylüyorum: “Tanrının milletlere ihtiyacı vardır.” Tanrıyla konuştuğunu söyleyen Bush bunu sizden de benden de daha iyi bilir. Görürseniz sorun. PROTESTOSUZ LİDERLER ZİRVESİ Geçen ay Bolivya’da İkinci Güney Amerika Ülkeleri Topluluğu (CSN) zirvesi ve Halkların Entegrasyonu için Sosyal Forum birlikte düzenlendi. Son yıllarda alışılagelen devlet başkanları toplantıları ve protesto gösterileri ikilisinin yerini, Cochabamba’da toplumsal hareketlerle devlet liderlerinin “Ulusların Refahı İçin Büyük Güney Amerika Ülkeleri Topluluğu” oluşumu aldı. Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales’in Güney Amerika için önerdiği bütünleşme projesinin ele alındığı toplantıya 2 bin 500’den fazla yerli ve çiftçi temsilcisi de katıldı. CSN Arjantin, Bolivya, Brezilya, Ekvador, Guyana, Kolombiya, Paraguay, Peru, Surinam, Şili, Uruguay ve Venezüella’dan oluşuyor. Meksika ve Panama ise gözlemci konumunda. Toplantıda savunma ve militarizm başlıkları da değerlendirildi. Katılımcılar yabancı askeri üslerin kapatılmasını tartışmak için 2007’de Ekvador’da bir uluslararası konferans düzenleme kararı verdi. Eylül ayında Havana’da yapılan Bağlantısızlar Zirvesi ile yakalanan ABD merkezli politikalara karşı dalga, bu kez somut bir oluşumun önünü açacak bir şekilde güçlendi. ABD’yi çatlatan sol ittifak Ekvador’un yeni devlet başkanı Rafael Correa’nın, solcu liderleri buluşturan yemin töreni, kıtada ABD hegemonyasının sarsıldığının da resmi oldu Kıtadaki sol iktidarlar kervanına katılan son ülke olan Ekvador’un yeni devlet başkanı Rafael Correa önceki gün yemin ederek görevine başladı. Solcu lider akınına uğrayan tören, Amerika kıtasında ABD hegemonyasının ciddi bir sarsıntı geçirdiğinin işareti oldu. Törene Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales, Şili Devlet Başkanı Michelle Bachelet, Haiti Devlet Başkanı Rene Preval, Nikaragua Devlet Başkanı Daniel Ortega, Küba Devlet Başkanı Yardımcısı Carlos Lage ve Uruguay Devlet Başkanı Yardımcısı Rodolfo Nin katıldı. Törene, İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad’ın katılması ise sol ittifakın ABD karşıtı cepheyi genişletme konusunda çekincesiz hareket edebildiğini gösteriyordu. Correa yemin ettikten sonra, anayasa değişikliği için 18 Mart’ta referandum yapılması çağrısını içeren bir belgeyi imzaladı ve “Bu ülkemizi geri almak için yürütülecek uzun bir savaşın ilk çatışmasıdır” diye konuştu. Chavez’in kendisine hediye ettiği geleneksel yerli gömleğini giyen ve konuşmasında sık sık Chavez’den alıntılar yapan Correa, “Ülkemizin onurunu kimseyle görüşmeyeceğim. Vatanımız satılık değil” dedi. Dış borçların bir bölümünün rüşvetten oluştuğunu söyleyen yeni başkan, borçlar konusunda bir uluslararası arabulucuya ihtiyaç bulunduğunu söyledi. ecbur kaldığım için söz etmek durumundayım, fırsat düşürüp “şu an üniversitede okuyorum” demek gibi bir gayret içinde olduğum sanılmasın. Çünkü, bu yaşta üniversiteye gidişime bakıp da “bu adam neleri ertelemeye çalışıyor” diyecek olanlar çıkabilir pekala. “Ertelemeye” çalıştığımın (!) yaşlanmak olduğunu düşünenler de olabilir. Doğanın hükmüne itiraz etmeyecek kadar aklımız, bundan hayıflanmayacak kadar olgunluğumuz, bir de geçmişte üniversite okumuşluğumuz vardır. Ama yine de, yaşamdaki her türlü öğrenme çabasını, başkalarına üstünlük gibi taslayanlardan sanılacağım korkusuyla sanki suç işliyormuşum gibi üniversite okuduğumu söylemekten çekiniyorum. Bu, mahcubiyet dozunu ayarlayamadığımı herhalde fark ettiğiniz girizgahı geçtiğimiz günlerde girdiğim Uluslararası Politika Teorileri dersinin sınavında karşıma çıkan bir soru nedeniyle yapmak durumunda kaldım. Çünkü, o soruyla nerede karşılaştığımı söylemesem, bu yazının bir anlamı kalmayacaktı. Bilenler vardır, sınavda on soru sorulur, ikisinin tam yanıtının verilmesi istenir. Karşıma çıkan sorulardan biri şuydu: “Ulusların kaderlerini tayin hakkı günümüzde gerçekçi bir prensip midir?” ??? Sosyal bilimlerde soru konusu yapılmayan bir “problematik” olmadığımı bilmeme, bilimsel yöntemin biraz da bu sorular üzerinde kurulduğuna inanmama karşın, soruda, “böyle bir prensip gerçekçi falan değildir, siz cevabınızda bunu temellendirin” niyetinin saklı olduğunu düşündüm bir an. Bush Çağı’nda insan ister istemez kuşkucu oluyor. Tarih sahnesine çıkamamış ya da geç çıkmış, emperyal niyetlerle ezilmiş halklara sorulsa bu soru, cevabın pek de edepli olmayacağına garanti verebilirim. Dili konuşturulmayan, kültürünü yaşamasına izin verilmeyen halklara, “bu prensip gerçekçi mi?” diye soracak babayiğitlik tüm afra tafrasına karşın, Bush’da bile yoktur. Şimdilerde bir dinozorluk alameti sayıldığına bakmayın siz, Leninist bir ilke olarak hâlâ “emperyal kuşatma” altındaki halkların kurtuluşu için ciddi bir prensip olmaya devam ediyor “Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı” ilkesi. Sorun, tarih sahnesine çıkması engellenen ulusa fikrini sorma inceliğine globalleşme masalına inanmış hokkabazların yüz çevirmesidir. Çevirsinler. Şeytan görsün tükürülesi yüzlerini. İki konuda soru çıkacağını düşünüp tüm hazırlığımı o sorular üzerinden yaptığımdan, sınav M Rafael Correa’nın iktidara gelişi için 14 Ocak’ta başkent Quito’nun güneyindeki Zumbahua’da yapılan törene 40 bin yerli ve destekçisi ile Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez ve Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales de katıldı. Törende yeni başkana yerlilere özgü bir nişan ve tura verildi. Yerlilere göre bu semboller saygı, disiplin ve düzeni temsil ediyor ve anayasadaki “çalmama, yalan söylememe ve tembel olmama” maddesiyle kabul edilen ilke ve kurallara dayanıyor. Törenin ardından yeni başkan, Chavez ve Morales ile birlikte Quito’ya dönerek çağdaş ressamlardan Oswaldo Guayasamin tarafından yapılan Chapel of Man’i ziyaret etti. (Fotoğraf: AFP) Yerli yemin töreni Lale Oraloğlu öldü Kültür Servisi Tiyatro ve sinema sanatçısı Lale Oraloğlu dün 14.45’te, 26 Aralık tarihinden bu yana yoğun bakım ünitesinde tedavi gördüğü Özel Umut Hastanesi’nde öldü. Alınan bilgiye göre, 26 Kasım 2006 tarihinde rol aldığı “Candan Öte” adlı dizi filmin seslendirmesinden çıktıktan sonra beyin kanaması geçirerek Özel Umut Hastanesi’ne kaldırılan Oraloğlu (83), tedavisi sürerken zatürree oldu, ayrıca kalp sorunları da yaşadı. Oraloğlu’nun cenazesi, yarın saat 10.00’da Hadi Çaman Tiyatrosu’nda düzenlenecek törenin ardından, Teşvikiye Camisi’nde kılınacak öğle namazından sonra toprağa verilecek. Sanat eğitimini konservatuvarda tamamlayan sanatçı, gazetecilik de yaptı. Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi mezunu ve İstanbul Konservatuvarı mezunu olan, dört dil bilen sanatçı, aynı zamanda başarılı bir sporcuydu. 195160 arasında 35 filmde başrol oynadı. Tiyatrosunu annesi 90 yaşına geldiği ve yanında olması gerektiği için 1987 yılında kapattı. Oyuncu olarak adım attığı sinemanın çeşitli yönleriyle uğraştı, senaryo yazdı ve yönetmenlik denemesinde bulundu. ‘Yeşilçam’ın Görünmeyen Kadınları’ isimli belgesele, Türk sinemasının ilk üç kadın yönetmeniyle birlikte, kendisinin yaşamı da konu oldu. Oraloğlu çok ödüllü bir sanatçıydı, ‘Türk Filmleri Yarışması’nda ‘Kırık Çanaklar’daki oyunuyla aldığı ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülü (1961), 2000 yılında ‘Avni Dilligil Tiyatro Jüri Özel Ödülü’ bunlardan yalnızca ikisiydi. 1 Aralık 2001’de sanat hayatının 50. yılını, Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen bir geceyle kutladı. Sinemaya oyuncu olarak başladı. Birçok yönetmenin ödüllü filmlerinde başrol aldı. Yönettiği filmler arasında ‘Bir Kadın Tuzağı’ (1971), ‘HüdaverdiPırtık’ (1971), ‘Hızlı Hızır’ (1972), ‘Ölüm Bebekleri’ (1972), yapımcısı olduğu filmler arasında ‘Sevdiğim Sendin’ (1955), senaryosunu yazdığı filmler arasında ‘Sevdiğim Sendin’ (1955), ‘Kırık Çanaklar’ (1960), ‘Hatırla Sevgilim’ (1961) yer alıyor. Oraloğlu’nun rol aldığı fimlerden bazıları ise ‘Yavuz Sultan Selim Ağlıyor’ (1952 ), ‘Yıldırım Beyazıt Ve Timurlenk’ (1952), ‘Kanlı Para’ (1953), ‘Altı Ölü Var/İpsala Cinayeti’ (1953), ‘Yanola Nilgün’ (1954), ‘İki Ateş Arasında’ (1954)... HALKÇI PROGRAM Son 10 yılda Ekvador’un sekizinci devlet başkanı olan solcu iktisatçı Rafael Correa ekim ayında ilk turu yapılan seçimin 26 Kasım’da gerçekleştirilen ikinci turunda oyların yüzde 57’sini almıştı. Correa’nın politik programı Venezüella ve Bolivya’da izlenen yolu tarif ediyor: Ulusal reformlar ve yeni bir anayasa için bir kurucu meclis oluşturulması ve referandum düzenlenmesi. Yeni başkan ekonomide devlet kontrolünü artırma ve sosyal harcamalara daha fazla kaynak aktarma vaadini de yaşama geçirmeye hazırlanıyor. Farklı siyasal hareketler, küçük üretici dernekleri, zanaatkârlar, madenciler, esnaf örgütleri, kısaca tüm kesimler, kurucu mecliste rol oynamak üzere şimdiden kolları sıvadı. Tutucu kesimler bu önerilere tepki gösterirken toplumun yüzde 70’inin Correa’nın politikalarına sıcak baktığı belirtiliyor. Meclisteki Yurtsever Toplum Partisi’nin (PSP), eski müttefiklerini bırakarak geçen hafta Correa’ya destek veren ittifaka katılmasıyla yeni başkanın eli daha da rahatladı. Latin Amerika bütünleşmesine yakınlığını çeşitli biçimlerde ifade etmiş olan Correa, seçim zaferinin ardından yaptığı konuşmada, “değişim için birleşme ve neoliberalizmin 20 uzun yıldır süren mutsuz gecesine son verme” çağrısında bulunmuştu. İKARAGUA’DA SANDİNİSTLERİN DÖNÜŞÜ Ekvador’dan hemen önce seçimlerin gerçekleştiği Nikaragua’da da Sandinistlerin iktidarı ABD için bir gerilim kaynağı. Yeni Devlet Başkanı Daniel Ortega, geçen hafta gerçekleştirilen yemin töreninde ülkesinin ALBA’ya katılacağını duyurarak Washington karşıtı bir politika izleyeceğinin işaretlerini verdi. 16 yıl önce ABD’nin çabalarıyla iktidardan uzaklaştırılan ve toplumsal dönüşüm programını yarıda bırakan Sandinistler bu defa çok daha farklı bir uluslararası ortamda politikalarını uygulama fırsatını ele geçirdi. ABD’nin Ortega’nın seçilmesini önlemeye yönelik müdahaleleri karşısında farklı seçmen kesimlerine seslenmeyi tercih eden Ortega’nın bu tercihlerinin sonuçları yakın dönemde ortaya çıkacak. Ancak Küba ve Venezüella tarafından “selamlanan” Sandinistlerin seçim zaferi, kıtadaki sol rüzgâra önemli bir katkı olacak gibi görünüyor. OLİVYA’DA ZORLU DÖNÜŞÜM Kıtada sosyalist programın kararlı uygulayıcısı olmaya aday bir diğer iktidarsa Bolivya’da. Ancak Evo Morales’i kısıtlayan bir meclis aritmetiği ve ülke kaynaklarının önemli bölümünün bulunduğu eyaletlerde ayrılma yanlısı bir muhalefet var. Bolivya’da açıkça “Biz varlıklarımızı yoksullara veren bir başkan istemiyoruz” diyen zengin kesim ve bunların çoğunlukta olduğu eyaletler, son aylarda bir dizi eyleme sahne oluyor. Bunların en önemlisi olan Santa Cruz eyaleti, toprak ve anayasa reformu gündeme geldiğinde çok çeşitli protestolara ev sahipliği yaptı. Morales, meclisi boykot eden muhalefet partisi PODEMOS’un da bastırmasıyla hayli zor günler geçirdi. Ancak toprak reformu için Santa Cruz’dan başkent La Paz’a yürüyen yerlilerin ve yoksulların desteğini arkasına alarak istediği kararları meclisten çıkarmayı başardı. Geçen hafta yoksullara toprak dağıtımı başladı. Toprak reformunun toprağın yeniden dağıtımının yanı sıra makineleşme ve ekolojik ürünlerin pazarlanmasını içerdiğini savunan Morales, 2007 yılında madenleri kamulaştıracağını açıkladı. Morales geçen ayın başında da doğalgaz sektörünün kamulaştırılmasını öngören yasayı onaylamış ve 1 Mayıs’ta başlayan hidrokarbonların kamulaştırılması sürecini sona erdirmişti. Bu yasayla birlikte ülkede doğalgaz sektöründe faaliyet gösteren yabancı firmalar üzerinde devlet kontrolü sağlandı ve Bolivya’nın payının yükselmesinin önü açıldı. N B