Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 OCAK 2007 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Aşkı 50 Yıl Yaşatmak Sevgili, “Senelerce, senelerce evveldi. Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz. İsmi Anabell Lee Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten Sevmekten başka beni...” Dünyanın en çok terennüm edilen aşk şiirlerinden birinin bu ilk dizelerini okuduğumdan bu yana, yarım yüzyıl geçtiğini düşününce, tüylerim ürperiyor. Ne tuhaf, o zaman bu dizelerin çevirmeninin Melih Cevdet Anday olduğunu fark etmemiştim. Gariptir, Edgar Allan Poe yabancı dillere hep çok ünlü, çok yetkin şairler tarafından çevrilmiştir. Aynı zamanda eşsiz bir öykücü olan Poe’yu Fransızcaya çevirenin, o dilin en büyük şairlerinden biri olan Charles Baudelaire olduğunu biliyor muydun? Doğrusu ya, Anabell Lee’nin Türkçe çevirisi de çok mükemmel, müziği sanki olduğu gibi yansımış. Oysa Melih Cevdet Bey, özellikle her ikisi de Latince kökenli olmayan diller arasında, müziğini zedelemeden şiir çevirmenin çok güç, hatta imkânsız olduğunu söylerdi hep. Keşke, bunları anlatırken, kendi çevirdiği o güzelim dizileri anımsatsaymışım kendisine... ??? 8 Ocak Pazartesi günü, Yılmaz Şipal Cumhuriyet’in 17. sayfasındaki köşesinde, 50 yıllık sevgili eşi Kumru Şipal’e “Anabell Lee” ile “yolun açık olsun...” diyordu ve benim de Kumru Hanım’ı yitirdiğimizden ancak iki gün sonra okuduğum bu yazı ile haberim oluyordu. Yılmaz Şipal ile telefonda konuşurken düşünüyordum: Şimdi benimle konuşuyor, ama ezbere gibi, belki de sanki başkası konuşuyormuş gibi, dışarıdan, hayretle izliyordur kendini... Bu iki can insanla tanışıklığımız, tabii Cumhuriyet’te oldu. Çok ender karşılaşıp görüşürdük, ama aramızda, yıllar sonra bile bıraktığımız yerden başlayıp devam edecek sıcak sohbetlere dönüşmüş bir dostluk vardı. Şipaller’in içindeki sevecenlik, insancıllık, davranışlarındaki yalınlık ve içtenlik, kelebekleri çeken parlak mum ışığı gibi çekerdi, dostluk pınarına. Son olarak, gazetenin eski tarihi binasında görüşmüştük yüz yüze, ardından da bir emekçinin sorunu için telefonla aramıştım, Yılmaz Şipal’i. Şipaller bütün duyarlı insanlar gibi, birçok değerin yok olmasını, sevginin tüketim metaı haline dönüşmesini dehşetle izlerken, kendileriyle günlük yaşam arasına bir mesafe koymaya başlamışlardı. ??? Yılmaz Şipal’in yazısını okurken, yitirilen bir sevgilinin ardından duyulan yoğun acıyı içimde hissettim ve “Yakan bu acı, ne zaman dağlamayıp sızlatan bir hüzne, sonra da her anımsadıkça insanın içini ve yüzünü ışıtan anılar demetine dönüşecek” diye düşündüm. Ama sanırım ölümde ilk anlara takılıp kalmamak gerek. Şipaller’in yaşamında önemli olan, bir aşkın, elli yıl sönmeden, solmadan yaşatılması olayıydı. Sanıldığı kadar kolay olmasa gerek, her yaşanmışlığı, alışkanlık yerine kazanıma çevirmek, yalnız yürek değil, aynı zamanda dirençli bir çabayı da gerektiriyor olmalı. Günümüz insanı, hoyrat bencilliğiyle, böylesi bir hüneri gösteremiyor, içinin artan çöllenmişliği, nice tükenmez sanılan aşk pınarlarını kurutuyor ve çağdaş adam, elinden uçan kuşa bakarken onu kaçıranın kendi kurumuşluğu olduğunu anlamayıp yeni değerleri tüketmeye yöneliyor. Asıl mutlu olmayan aşk bu. Yani, şairin dediği gibi, “mutlu aşk yok”sa, nedeni, mutluluğu anında anlayıp kavrayacak insanın olmaması. Yoksa mutlu aşk olmalı. Biliyorum şimdi “En solmazını bile ölüm alıp götürdüğüne göre, mutlu aşk yoktur” diye itiraz edeceksin. Evet, ölmemek mümkün değil. Ama bir aşkı ömür boyu besleyip yaşatmak, çok ender de görülse, günümüz insanına yabancı da gelse mümkünmüş demek ki... Ve ölüm alıp götürdüğüyle birlikte sürüklemiyor aşkı da... Ardında önce dağlayan bir ateş bırakıyor, sonra, yakmayıp sızlatan bir hüzne dönüşüyor. Sen tam “Merhaba hüzün” derken, eğer içinde saklayabilmişsen, yaşanan güzellikleri, gözlerinde yaşlar, dudaklarında bir acı tebessüm, yaşıyorsun aşkını, bu kez tek başına... Demek ki, kusura bakmasın ama, Ataol Behramoğlu, haksızmış, yalnız ölüm değil, kimi zaman aşk da tek başına olabiliyormuş ve mutlu aşk varmış... Umut ve Kaygı... ürkiye geleceğe kaygıyla mı bakıyor, yoksa umutla mı?.. Günlerdir Anadolu’yu dolaşıyorum... Halk geleceğinden kaygılı!.. Gençler kahve köşelerinde!.. AKP iktidarının kadrolaşma eylemi tüm Türkiye’de hızla sürüyor; laik sistem aşındırılıyor... Tarikat yurtları kasabalara dek yayılmış. Tarikatçı sermaye ihaleler kapmış. Fındık, çay, üzüm, pamuk, incir üreticisi dertli!.. Fırsat eşitliği ortadan kalkmış... Ankara’da yapılan “Türkiye Barışını Arıyor” toplantısındaki konuşmaları okuyorum gazetelerden... Doğrular ve yanlışlar iç içe girmiş, sermayeemek çelişkisi, laiklik bir kenara itilmiş... Sanki havanda su dövülüyor!.. Sosyal adaleti, demokrasiyi, özgürlüğü amaçlayan bir toplum “laik sistemi” göz ardı ederek nereye varabilir? Altan Öymen’in toplantıda söyledikleri, bir sorunun uluslararası boyutlarının ne denli önem taşıdığını vurguluyor... Türkiye’nin burnunun dibinde Kuzey Irak’taki gelişmeler çok önemli!.. Tüm bunlara karşın barış aranırken silahlar susmalı, diyalog ortamı gelişmeli... Türkler ve Kürtler bu topraklarda birlikte yaşıyorlar ve yaşayacaklar... Barış ve demokrasinin gerçekleşmesi için “Marksist temele” dayalı bir siyasi oluşumun yaşama geçmesinin önemli olduğunu düşünüyorum... Ve yüzde on seçim engelinin kaldırılmasını istiyorum... Burada hem Türk hem de Kürt aydınlarına büyük görev düşüyor. Irkçılık temeline dayalı bir milliyetçilik, Türklere ve Kürtlere bir yarar sağlamaz, barışı engeller... Akdeniz’e doğru yol alırken haberleri dinliyorum... Çukurova’da kuraklık!.. Halk yağmur duasına çıkmış!.. Eh, işimiz tanrıya kalmış!.. İzmir’e uzanıp Necati Cumalı için düzenlenen etkinlikleri izleyecektim... Olmadı!.. ??? Yol boyunca aldığım notlara bakıyorum... Türkiye’ye kaçak yollarla her yıl 4050 bin ton çay giriyor... Kim getiriyor bu kaçak çayları? Böylece Türk çayı yok ediliyor!.. Hem üretici hem de sanayici zor durumda... ÇayKur 603 bin ton yaş çay aldı. Geçen yılın yaş çay fiyatı kilogram başına (primle birlikte) 58.5 Yeni Kuruş’tu. Haziran başında 65 Yeni Kuruş olarak açıklandı. Özel sektör ÇayKur fiyatına göre alım yapıyor. Çay tüketimimiz ise 160200 bin ton dolayında... Sorunlar bitmiyor... Karadeniz’den Çukurova’ya; Gediz Ovası’ndan Amik Ovası’na dek her yörede bir sorun... Türkiye’nin 2006 sonrası tarım politikalarının belirlenmesinde temel rol oynayan belgeleri birkaç kez yazdım... AB reformlarının yönetimine koşut, benzer, eş yapılar; politika uyarlı, uygun araç, kamu yönetimi, finansman gibi gereksinmeleri AKP iktidarı neden önemsemiyor? Nedeni açık: AKP iktidarı Türkiye’nin tarım politikasını IMF ve Dünya Bankası’na teslim etmiş... Türkiye bu nedenle bağımsız bir tarım politikası izleyemiyor. Teslimiyetçiliği kabul edip tarım kesimini de kandırıyor. Türkiye planlama yapmadan, tarımsal araştırmaya, geliştirmeye girmeden, eğitimi yaygınlaştırmadan AB’ye girebilir mi? Sulama sistemi yok, randıman yok!.. Üretici Çukurova’da işini tanrıya havale etmiş... Yağmur duasından medet umuyor... ??? Yaş sebze ve meyve sektörünün durumu da çok kötü!.. Aracı sistemi üreticiyi ve tüketiciyi sömürmüyor mu? Kamusal pazarlama kanallarının işlerlik kazanması için hiçbir şey yapılmıyor Türkiye’de... Sorunlar bitmiyor... Yeniden okumaya başlıyorum gazeteleri... Eşit yurttaş olmak!.. Demokrasi ve özgürlüğü duyumsamak!.. Türklerin, Kürtlerin, Lazların, Süryanilerin, Alevilerin, Çerkeslerin bu coğrafyada kardeşçe yaşamaları... İnsana değer vermek!.. Türk soluna büyük görev düşüyor... Ne diyor eski DİSK Genel Başkanı ve SHP MYK üyesi Fehmi Işıklar: “Sol ikiyüzlü, korkak olmamalıdır...” Ne yazık ki Türkiye’de sol korkak, ikiyüzlü, Türkiye ve dünyada olup bitenlerden habersiz!.. Türklerin ve Kürtlerin “sermayeemek” çelişkisini görmeden, olaya sınıfsal açıdan bakmadan önlerini görmesi zor!.. Okurlara Not: Bilgisayarıma giren virüs nedeniyle 13 Ocak 2007’den itibaren gönderilen elektronik postalar elime ulaşmadığından, okurlara yanıt veremiyorum. Şimdi durum düzeldi. Bilgilerinize. H.Ç T KONUŞURLARIMIZ.. DÜŞÜNÜRLERİMİZ.. TRT Genel Müdürlüğü’nün akaryakıt ihalesinde ‘silahlı adamlar’ dışarıda nöbet tuttu İçeride ihale, dışarıda mafya ANKARA TRT Ankara Vericiler Müdürlüğü’nün yaklaşık 1 milyon 100 bin YTL’lik motorin ve kalyak ihalesi sırasında dışarıda “bazı silahlı kişilerin” dolaşması dikkat çekti. Genel Müdür Vekili Ali Güney, İstanbul’daki bir toplantıyı gerekçe göstererek ihaleye katılmazken Genel Müdür Yardımcısı Mete Coşkun da, “rapor alarak” ihaleye girmedi.TRT Genel Müdürlüğü’nün son dönemde çıktığı ihaleler sırasında yaşananlar dikkat çekiyor. Son olarak salı günü Ankara Vericiler Müdürlüğü’nün 1 yıllık motorin ve kalyak ihalesi gerçekleştirildi. Ancak TRT Genel Müdür Vekili Ali Güney, İstanbul’daki bir toplantıyı gerekçe göstererek ihaleye katılmadı. Vericiler Dairesi Başkanlığı tarafından yapılması gereken ihale Sosyal İşler Dairesi tarafından yapıldı. TRT Genel Müdür Vekili Güney, ihaleye katılmadı. Teknik İşlerden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Coşkun da rapor alarak ihalede yer almadı. Güney, ihale toplantısının ardından Ankara’ya döndü. Teknik İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Mete Coşkun da rapor alarak ihalede yer almadı. Vericiler Dairesi Başkanlığı tarafından yapılması gereken ihalenin Sosyal İşler Dairesi tarafından yapılması da dikkat çekti. KDV ile birlikte yaklaşık 1 milyon 100 bin YTL’yi bulan tartışmalı ihalenin çalışmaları sabah saatlerinde başladı. Ancak aynı saatlerde kurumun Oran Sitesi’ndeki yerleşkesi de silahlı “bazı kişilerin” akınına uğradı. den yardım istedi. Bunun üzerine çok sayıda sivil polis, kurum bahçesinde güvenlik önlemi aldı. GÜNEY: KORKUM YOK TRT Genel Müdür Vekili Ali Güney, ihaleyle ilgili kendilerine ulaşan herhangi bir sorun olmadığını ve normal işleyişin devam ettiğini savundu. Geçmişte benzer bir ihaleyle ilgili sorunların yaşandığını ve ihalenin iptal edildiğini anlatan Güney, “Ancak bu kez sorun yok, güvenlik önlemleri alındı” dedi. Güney, ihaleye özellikle katılmadığı yönündeki iddialar konusunda “Kesinlikle böyle bir şey yok, benim korkum da yok” dedi. POLİSTEN YARDIM İSTENDİ Aynı ihaleyi geçen yıl da yapan ama firmalar arasındaki gerginlikler ve kuruma gelen ihbarlar nedeniyle iptal etmek zorunda kalan TRT yönetimi ise benzer bir tablonun yaşanmaması için güvenlik güçlerin asirmen?cumhuriyet.com.tr İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Gazetemiz Yazarı Hikmet Çetinkaya, ülke ekonomisi üzerinde oynanan oyunların en büyük bedelini tarım sektöründe çalışanların ödediğini belirterek “Tohum Yasası çıkarılıyor, kooperatif birlikleri tasfiye ediliyor. İktidar, Türkiye’nin önemli örgütlenmeleri olan kooperatifleri, dayatmalarla yanına çekmeye çalışıyor” dedi. Çetinkaya, tarım öğretiminin 161. yıldönümü kutlamaları kapsamında Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından düzenlenen “Tarikat Siyaset ve Tarım” konulu söyleşiye katıldı. Tarımın Türkiye’de önemli bir olgu olduğunu ancak yıllardır görmezden gelindiğini vurgulayan Çetinkaya, son yıllarda ise dışa bağımlı politikalar izlendiğini söyledi. Geçmiş dönemlerdeki siyasal partilerin yaptıkları yolsuzluklar nedeniyle halkın AKP’yi kurtarıcı olarak gördüğünü ve “Kasımpaşalı delikanlıyı” iktidar yaptığını anımsatan Çetinkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye bir süreçten geçiyor. Oyunlar tezgâhlanıyor. TARİŞ, FİSKOBİRLİK, Antbirlik, Trakya Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, Çukobirlik, Marmarabirlik gibi kooperatifler tasfiye edilmek isteniyor. Birlikler, üreticilerin içinde bulunduğu en büyük siyasal örgütlenmelerdir. Bunlar yok edilerek kendi yandaşlarının oluşturduğu birlikler kuruluyor. Bu siyasal örgütlenmeyi kendi yanlarına çekiyorlar. Baskı yaratılıyor. İtalya, İspanya, Yunanistan gibi ülkelerde tarıma inanılmaz destekler veriliyor. Ülke tarımının bu ülkelerin durumuna ulaşabilmesi için 20 milyar Avro’ya gereksinim var. Pamuk, zeytin üretimi desteklenmiyor. Kooperatifçilik sistemi yok ediliyor.” Hikmet Çetinkaya ‘Tarım tasfiye ediliyor’ 12 EYLÜL’ÜN MEYVELERİ 12 Eylül’ün meyvelerinin olgunlaştığını, bu dönemin aydınları, emekçileri, bilim insanlarını yok edilerek Fethullahçı kadroların oluşturulduğuna da dikkat çeken Çetinkaya, “1972 seçiminde Turgut Özal’la tanışan Fethullah Gülen, Hisar Camii’nde vaaz verirken bugün Amerika’dan 5 milyar doları yönetiyor. ANAP’ın iktidar olmasıyla atağa kalkıyor. 1990’lı yıllarla birlikte televizyon kuruyor. Orta Asya’da okullar açıyor. Zaman gazetesini ‘ışık evlerinde’ yetişenler dağıtıyor. Bunlar AKP’li belediyeleri ele geçirerek bütün ihaleleri kendilerine çekiyor” dedi. Büyük Ortadoğu Projesi’nin 30 yıl önce hazırlandığını ve bugün uygulamaya geçildiğini kaydeden Çetinkaya, Irak’ta kukla bir mahkeme tarafından Saddam’ın idam edildiğini söyledi. Saddam’ın, Halepçe katliamının arkasındaki gücün Amerika olduğunu açıklayacağının anlaşılması üzerine idam edildiğini belirten Çetinkaya, idamın Müslümanlara mesaj niteliğinde olduğunu söyledi. renkli ilan hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69