23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAZİRAN CUMA SÖZ ÇİZGİNİN haberler TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ C 3 HİKMET ÇETİNKAYA Zerkavi Şehit mi Gazi mi Niyazi mi? Kot Pantolonlu Kadın T ürkiye’de yayımlanan bir gazete var. Hedef gösterdiği insanlar terörist kurşunlarıyla can veriyorlar. Bu gazete son olarak da gayet ustaca bir şekilde, yandaşlarının yayımladığı bildiriye gönderme yaparak Ebu Musab El Zerkavi’yi ‘‘şehit’’ ilan etmiş. Konumuz bu gazete olmadığı için adını verecek değilim. Burada Zerkavi ve eylemlerinin niteliği üzerinde durmaktır amaç. Irak halkına karşı oynanan çirkin oyunun farkında olup da ayrıntıları tam olarak bilemeyen, ilk bakışta bu nitelemeyi pek yadırgamayabilir, Zerkavi’yi emperyalizme karşı savaşırkan can vermiş olarak kabul edebilirler. Ne var ki Zerkavi cesareti ne denli büyük olursa olsun, emperyalizme karşı savaşırken can vermiş bir özgürlük savaşçısı, bir ulusal kahraman değildi. Zerkavi için ulus kavramı yoktu ki bir ulusal kahraman olsun. Savaşının antiemperyalist niteliğine gelince: O emperyalizme karşı değil, aynı zamanda demokrasiye ve ona ulaşmak isteyen herkese karşı savaş ilan etmiş olduğunu açıkça söylüyor, bu açtığı savaşın cihat olduğunu belirtiyor, cihat sırasında Müslüman kanının dökülmesinin de caiz olduğunu ileri sürüyordu. Kısacası kendisinin de belirttiği gibi Zerkavi’nin derdi emperyalizmle değil, demokrasiyleydi; onun için Şiilerle emperyalistler arasında da bir fark yoktu. Emperyalizmin, Irak olayında demokrasi sözcüğü ve kavramını kendi amaçları için kullanmış olmaları, kimseyi Zerkavi’nin niyetleri konusunda yanıltmamalıdır. ??? Yanılmamamız gereken bir nokta daha var. Zerkavi’nin ölümü ile Irak’ta o cepheden gelen terör son bulacak değildir. Ruşen Çakır’ın da belirttiği gibi Zerkavi’nin öldürülmesi yanıtsız kalmayacak, ülke içinde ve dışında büyük çaplı eylemler olacaktır. Ne Batı dünyası, ne ABD ne de Zerkavi’nin doğrultusunda olmayan İslam ülkeleriyle halkları bu saldırılardan masun kalabilirler. Bu gerçeği bu şekilde bütün çıplaklığıyla görmekte yarar var. O zaman rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: ‘‘Bir Zerkavi’nin öldürülmesi sorunu çözmez, onun yerini yenileri alır.’’ Bu saptama doğrudur. Nitekim Irak’ın ülkenin sorununu, işgalciyle işbirliği yaparak çözmeyi kuran siyasetçiler de önemli bir rakiplerinin saf dışı edilmiş olmasından duydukları sevinci gizlemezlerken terörün süreceğini de yadsımıyorlar. Terör bir kez dizginlerinden boşandıktan sonra, artık onu durdurmak güçtür ve süper güçler de kolay kolay bunun önüne geçememektedirler. Başka bir deyişle Amerika, Zerkavi’ye karşı zafer kazanmıştır. Ama zafer ya da hiç, türünden bir zaferdir bu. Teröristlerin elebaşılarının öldürülmesi de onların tümüyle yenildikleri anlamına gelmiyor. Pandora’nın kutusunun kapağını açanlar, artık şer güçlerini dizginlerinden çözüp etrafa salmışlardır. ??? Bu noktada da yanılgıya düşerek Zerkavi’nin ve yandaşlarının emperyalist planları suya düşüren yiğitler olduğunu sanmak yanlıştır. Çünkü terördeki tırmanma, hep terörü besler ve sonunda en güçlü olan terörist bundan kârlı çıkar. İlk bakışta düz mantıkla algılanması güç, ancak terörün sapkın düşünce tarzıyla kavranabilen bir gerçektir bu durum. Aslında 11 Eylül’den bu yana meydana gelen her terör eylemi, Bush ve yandaşlarının ekmeğine yağ sürmektedir. Bush ve ‘‘neocon’’ların politikalarını yaşama geçirmeleri için bulunmaz birer fırsattır terör eylemleri. Onlar terör eylemleri sayesindedir ki başta kendi kamuoyları olmak üzere, dünyadaki yandaşlarını da Irak’ta demokrasi ve insani değerler için mücadele ettiklerine inandırabilmektedirler. Bu çevrelerin global politik yanları içinde birkaç, birkaç yüz ya da birkaç bin kişinin ölmesinin hiç önemi yoktur. Olaya bu açıdan bakınca, Ebu Musab el Zerkavi veya öbür ‘‘Zarkavi’’lerin istemeseler de Amerikan politikasına çok değerli savlar sunmak işlevini yüklendiklerini görüyoruz. Bu durumda kolaylıkla karar verebilirsiniz: ‘‘Şehit mi, gazi mi, yoksa pisi pisine gitti mi Zerkavi?’’ Ebu Musab. 5 DANIŞTAY BAŞBAKANLIK’IN İTİRAZINI REDDETTİ Nâzım yurttaşlığa doğru ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay, ünlü şair Nâzım Hikmet’in vatandaşlık davasını esastan görüşecek. Bu karar, Bakanlar Kurulu kararıyla yurttaşlıktan çıkarılan Nâzım Hikmet’in vatandaşlığa kabulüne bir adım daha yaklaşılması olarak değerlendirildi. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Nâzım Hikmet’in Türk vatandaş lığından çıkarılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının geçersiz kaldığı ve çıkarma kararının nüfus kütüğüne tesciline ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın esastan görüşülmesi kararına Başbakanlık’ın yaptığı karar düzeltme istemini reddetti. Kemal İnebolu adlı vatandaş, Nâzım Hikmet’in Türkiye Cumhuriyeti vatandaş lığından çıkarılmasına ilişkin 25 Temmuz 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararının geçersiz kaldığı hususunun tespiti ile hakkında 8 Mart 2002’de form düzenlenerek vatandaşlıktan ıskatın (çıkarılması) iptali istemiyle Danıştay’da dava açmıştı. Danıştay 10. Dairesi, İnebolu’nun ‘‘dava açma ehliyeti bulunmadığı’’ gerekçesiyle davanın reddine karar vermişti. İnebolu, bu kararı temyiz ederek bozulmasını istemiş, bir üst kurul olarak konuyu görüşen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, temyiz istemini yerinde görerek 10. Daire’nin kararını bozmuştu. Başbakanlık’ın bu kararının düzeltilmesi istemini de görüşen kurul, bu istemi reddetti. Kurulun kararı bağlayıcı nitelik taşıdığı için Danıştay 10. Dairesi, söz konusu davayı esastan inceleyerek karara bağlayacak. ilan renkli Haziran akşamı televizyonlardaki o görüntüyü bir türlü unutamıyorum... Dünya Çevre Günü kutlamaları yapılıyordu yurdun dört bir yanında... Giresun Atapark’ta da kutlama öncesi tören vardı. Atatürk anıtına çelenk konulacaktı... Çelenkler konulmaya başlandı... İşte tam o sırada kot pantolonlu kadın, çelenk koymak için Atatürk Anıtı’na yürüdü... ‘‘Mülki erkân’’ oradaydı... Tek sıra dizilmişlerdi... Birisi yanındakine bir şeyler fısıldadı... Ve bir hareketlenme... Bir erkek, o kot pantolonlu kadını koluna girip alandan uzaklaştırdı... Bu kez kot pantolonlu bir adam koşarak geldi ve çelengi alıp Atatürk Anıtı’nın önüne koydu... Kot pantolonlu kadın Giresun Deniz Dağcılık Spor Kulübü Yönetim Kurulu üyesi Yasemin Özdemir’di... Törende bulunan Vali Yardımcısı Mehmet Sadık Tunç, Yasemin Hanım’ın ‘‘kılık kıyafeti’’ni beğenmediği için çelenk koymasını engellemişti... Elbet vali yardımcısı bu engellemeyi kafasına göre yapmamıştı... Koskoca vali yardımcısı ‘‘Resmi bayramlar ve anma günlerinde anıtlara konulacak çelenklerin hazırlama ve taşıma sunumu’’ adlı yönetmeliği satır satır okuyup karar vermişti... Kot pantolonlu bir kadın Atatürk’ün anıtına çelenk koyabilir miydi? Asla!.. Mehmet Sadık Tunç, laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin vali yardımcısıydı... O her şeyin iyisini bilir, yasalara ve yönetmeliğe göre hareket ederdi... Yönetmeliğin 13. maddesinde ‘‘uygunsuz giyim olup olmadığı’’, törenden önce denetlemeyle ortaya çıkardı.... Vali yardımcısı törenden önce ‘‘denetim yaptırmayı’’ unutmuştu. Bu olağandı. Unutmak insanlara özgüydü. Olsun, vali bey görevini yaptı ya!.. İyi de kot pantolonlu kadın alandan çıkarıldı, ama kot pantolonlu belediye görevlisi bir erkek çelengi koydu anıta. ??? Demek ki kadınların kot pantolon giymesi uygun kaçmıyor. Erkekler ise giyebiliyor yönetmeliğe göre... Bu ayırımcılık değil miydi? Giresun Deniz Dağcılık Spor Kulübü Başkanı İbrahim Can ne diyor: ‘‘Kulübümüz en başta giyimi ve davranışlarıyla Atatürk’e layık olmayı ve bu doğrultuda çalışmayı görev edinmiştir. Meydana gelen tatsız davranış, çağdaş Türk kadınına ve onun kişiliğine ağır saldırıdır.’’ Başkan Can’ın açıklamasını okurken şu soru aklıma geliyor: ‘‘Kot pantolon giyen Yasemin Hanım, eğer sıkmabaşlı olsaydı vali yardımcısı çelenk koymasını engeller miydi?’’ Yanıtı ben vereyim: ‘‘İşte Türkiye’nin bugün geldiği nokta ne yazık ki budur!...’’ Yasaları ve yönetmelikleri kendi ideolojisine uyduran, ‘‘Minareler süngümüz’’ diyen düşünce, Türkiye’yi tam anlamıyla kuşatmıştır. Kuşatmıştır, çünkü Rize’de bir yüksekokul ‘‘gizli kameralar’’la donatılmış, müdür bahçede yan yana oturan kız ve erkek öğrencileri izlemeye almıştır... Müdür Bey’in izleme gerekçesi ise ilginçtir: ‘‘Türk örf ve geleneklerine uygun oturma...’’ Konya Selçuk Üniversitesi’nde yaşanan olaya ne denir? Talip Sefil, kız arkadaşı Yeşim Yükselen’in omzuna elini atınca ülkücüfaşistlerin saldırısına uğrayıp dayak yemiş... Bu yetmemiş, Eğitim Fakültesi Dekanlığı Yeşim ve Talip için soruşturma açmış... Giresun Vali Yardımcısı ‘‘kot yasağı’’ndan iki gün sonra ‘‘vekâleten’’ yürüttüğü ‘‘vali yardımcılığı’’ görevine ‘‘asaleten’’ atanıp ödüllendirilmiş... Giresun Vali Yardımcısı Mehmet Sadık Tunç, acaba ‘‘görevini kötüye kullanmak ve dolandırıcılık’’ suçundan yargılandı mı? Yargılandı!... ??? Hilvan Kaymakamlığı yaptığı yıllarda Tarım İlçe Müdürü Ahmet Yıldız, memurlar Okan Coşkun, Akın Çetin, Şanlıurfa İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘‘görevi kötüye kullanmak ve dolandırıcılık’’ suçundan yargılanıp tutuklandılar. Mahkeme daha sonra sanıkların tutuksuz yargılanmasına karar verdi... İddia edilen suç ise bin ton tohumluk buğdayı 163 üreticiye sahte belge düzenleyerek dağıttıkları yolundaydı... Böylece devleti 140 milyar lira zarara uğratmışlardı... Acaba davanın sonucu ne oldu, ben çok merak ediyorum!.. Belki Vali Yardımcısı Mehmet Sadık Tunç kendisi açıklar! hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle