Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HAZİRAN CUMA bilim/vaziyet/çizgilik ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİ İHTİYATI HİÇ ELDEN DÜŞÜRMEMEKTİR C Ya Sonra? üstüne çeşitlemeler yapıyor. Genelkurmay Başkanı, yürüyüşlerin sürmesini istiyor. Ya sonra? Yargı kurumuna yapılan silahlı saldırıyla ilişkisi bir türlü bulunamayan gözaltına almalar, tutuklamalar. Tutuklamalar üstüne yeni senaryolar. Medya ha bire, emniyetten çıkması olanak dışı belgeleri ele geçirmekle(!) övünüyor ve senaryoları renklendiriyor. Ya sonra? Yüksek yargı kurumuna yapılan saldırı unutuluyor! Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinin göbeğindeki kurumu korumakla görevli olanlar makamlarında oturmayı sürdürüyor! Türkiye Cumhuriyeti’ni korumakla görevli yöneticiler yerinde duruyor! Yargı kurumunu dolaylı ya da dolaysız olmadığından anayasaya aykırı nitelik taşıyor. Anlaşıldığı kadarıyla, salt ‘ceza hukuku’ gözlüğüyle düzenlenen tasarıda, ‘fikri hukuk’un temel ilkeleri görmezden geliniyor ve böylece bilerek veya bilmeyerek ‘eser sahibi’ aleyhine bazı ifadeler Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamına alınmak isteniyor.’’ Birkaç örnek vermek gerekirse: ‘‘Eser sahibi lehine ve ‘emredici’ nitelikteki bazı hükümler ‘delinmek’ isteniyor. Değişiklikle, eser sahibinin elindeki ‘yasadışı eser nüshalarının mülkiyeti’ni talep ve ‘imha’ hakkı ortadan kaldırılıyor. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na eklenmek istenen bir maddeyle de hakların kullanılması ile ilgili olarak ‘icracı, fonogram yapımcısı, radyo televizyon yayıncısı veya film yapımcısının izninin varlığı halinde, cezaya hüküm olunmaz’ denilmektedir. Eser sahibinin yazılı iznine gerek duyulmaması şeklinde ‘vahim bir sonuç’ önerilmektedir. Oysa, ‘eser sahibi’nin hakları her zaman ‘bağlantılı hak sahipleri’nin hak ve yetkilerinin önündedir. Bu evrensel ikeye aykırı olan anılan hükmün hangi ‘gerçek sebep’le tasarıya konulduğunu anlamak mümkün değildir.’’ AKP bir şey yapıyorsa, vardır bir hikmeti! 17 Bilime kökten saldırı AKP türbana yeşil ışık yakıyormuş. Yeşilden başka ışık mı biliyorlar! N ABD Bilimler Akademisi üyesi Douglas Futuyma, Orhan Bursalı ve Reyhan Oksay’ın sorularını yanıtladı. İ ew York Eyalet Üniversitesi Evrim Biyolojisi Bölümü’nden Profesör Dr. Douglas Futuyma, ODTÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden Profesör Dr. Aykut Kence ve Doç. Dr. Meral Kence ile gazetemizi ziyaret etti. Çağdaş evrimsel biyolojinin önemli bilim adamları arasında yer alan Dr. Futuyma, akıllı tasarım fikrini ortaya atanlara karşı yürüttüğü etkin mücadele ile tanınıyor. Kendisiyle yaptığımız söyleşide, Dr. Futuyma ABD’de yaratılışçılara karşı verdikleri mücadeleden edin tır. Bunun için de önce evrimi kullanıyorlar. Evrim kuramını bilinçli tasarım iddiası ile çürüttükten sonra bilimin diğer alanlarına saldıracaklar. Bu şekilde daha kolay yönlendirilebilen bir toplum yaratmayı hedefliyorlar. DİNSEL BİR DOKTRİN Tasarımcıların bilim dünyası içinde yüzdesi nedir? Hemen hemen sıfırdır. Sadece üç ya da dört bilim adamının bilinçli tasarımı savundukları biliniyor. nek, Kitzmiller adındaki bir velinin, bölgesindeki diğer bazı veliler ile birlikte Dover’de okullarda bilinçli tasarım öğretimi ile ilgili olarak 2005 yılında kazandığı davadır. Burada da daha önceki davalarda yaratılışçılığın bilim olmadığı, dinsel bir doktrin olduğu yönündeki mahkeme kararlarına paralel olarak, bilinçli tasarımın dinsel bir görüş olduğu, dolayısıyla fen derslerinde öğretilmesinin anayasanın laiklik ilkesini ihlal ettiği şeklinde bir karar verilmiştir. KÖKTENDİNCİLERİN AMAÇLARI ABD’deki deneyimler konusunda bilgi verir misiniz? Türkiye’de yaratılışçıların ne türlü faaliyetlerde bulunduğu hakkında çok fazla bilgim yok. Ancak ABD’deki köktendincilerin amaçlarının soru sormayan, merak etmeyen insanlar yetiştirmek olduğunu biliyorum. Öğrencilere düşünmeyi kuşkucu olmayı, soru sormayı, analiz etmeyi, kanıt aramayı öğretmek çok önemlidir. Okullarda bu doğrultuda etkinlikler düzenlemek, konferanslar vermek, Darwin Günü gibi özel günler düzenlemek de yarar sağlar. Bu tür bilimsel faaliyetlerle kamuoyuna bilimin ne olduğunu, bilimin evrimle ilgili ne yaptığını, yaratılışçılığın bilimle bir ilgisi olmadığını açıklama şansını elde ederiz. Örneğin Darwin Günü bir nevi Darwin’i ve evrimi kutlama günüdür. Filmler gösterilir, masalar kurulup, kitaplar satılır, buroşürler dağıtılır, ünlü konuşmacılar çağırılır, herkese laboratuvarlar gezdirilir ve evrim sırasında neler olup bittiği görsel olarak açıklanır. Bu tür olaylarla evrimin ne olduğu, niçin önemli olduğu, niçin bu kadar heyecan uyandırdığı ve niçin doğru olduğu anlatılmış olur. ABD’de köktendinciler çok iyi örgütlenmiştir. Radyoda, televizyonlarda konuşmalar yaparlar, büyük bir kitleye posta yoluyla ulaşarak görüşlerini yaymaya ve para toplamaya uğraşırlar; politik kampanyalar için büyük miktarlarda paralar toplarlar. MAM Hatip Liseleri Mezunları Mensupları Derneği Başkanı, ‘‘Danıştay’a yapılan saldırı, haklı davamızı savunmamızı engelleyemez. Ne yapalım birileri öldü, birileri yaralandı. Biz kenara mı çekileceğiz’’ diyor. Öte yandan Ankara’dan dostumuz Mustafa Yıldırım bakın ne diyor: ‘‘Adam elini kolunu sallaya sallaya en yüksek yargı kurumlarından birine giriyor. Beş kat çıkıyor; kapıyı açıyor, toplantı yapmakta olan yargıçlara sırasıyla ateş ediyor. Yargıçlardan biri ölüyor, ötekiler yaralanıyor. Ya sonra? Bildik işlerden; kalabalık toplanıyor, cenaze kaldırılıyor, güvenlik kurumunun yetkilileri tabuta selam duruyor. Ya sonra? Medyada, Türkiye. Cumhuriyeti’nin rejimine yönelik derin yazılar! Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler ve yönetenlere karşı duranlar yüksek perdeden konuşuyor. Medya senaryolar hedef gösterenleri savunan yayınlar birbirini izliyor! Paneller, sempozyumlar, açılışlar, kapanışlar, piyasa oyunları, kışla şenlikleri... Dağlardan kasabalara PKK saldırıları... Medyada yeni yönlendirme yayınları... Şablonu değişmeyen köşe yazıları... Bir devletin yargı kurumunun içinde terörist saldırıyı anımsayan var mı? Ya öldürülen korunmasız yargıcı? Hele bir yıl geçsin, ellerinizde çiçekler, anma gününde buluşursunuz! Arada geçecek aylarda atılacak çok nutuk, yapılacak çok hesap ve saire ve saire olacak! Elbette bir önemli suikast daha olmazsa!’’ Ya sonra? Ne yapalım birileri öldü, birileri yaralandı diye bir kenara mı çekilecekler! Uyum iktidarı ‘‘Temel Ceza Yasalarıyla Uyum Kanun Tasarısı’’nı Meclis’e gönderdi. Bununla Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Kabahatler Kanunu hükümleri dikkate alınmak suretiyle, ceza hükmü içeren kanunlarda yer alan hükümlerin, bu kanunlarla uyumlu hale getirilmesi ve ayrıca bazı suçların unsurlarında Türk Ceza Kanunu’na uyum sağlanması amaçlanıyor. Tasarı dört maddelik. Ancak, sadece birinci maddesi tam 170 fıkradan oluşuyor. Hukuk tarihinde böylesi görülmemiş olsa gerek. Ne olup bittiğini İTÜ Mimarlık Fakültesi Tasarım Hukuku öğretim görevlisi Dr. Gürsel Üstün’e soruyoruz: ‘‘Bu tasarı ile Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun amacı dışına çıkılarak, özellikle ‘eser sahibi’ aleyhine haksız hükümler getirilmek isteniyor. Tasarıda birkaç olumlu hüküm bulunmakla beraber, çoğunlukla hatalı hükümler yer alıyor. Anayasadaki ‘eşitlik ilkesi’ uyarınca getirildiği ileri sürülen bazı hükümler ise, fiziki mülkiyet sahipleri ile fikri mülkiyet sahipleri arasında ‘eşitlik’ söz konusu Ses Serkan Deniz: ‘‘TRT’deki dinci kadro Türkiye’nin Sesi Radyosu’nu da Türkiye’nin Fesi Radyosu yapar yakında!’’ AKP Ceza Gülhan Elmas: ‘‘Erbakan kayıp trilyonların cezasını evinde çekecekmiş. Namusuyla geçinmek isteyen milyonlarca işsiz de cezasını dışarıda iş arayarak geçiriyor!’’ DR. FUTUYMA: “Bunların amacı bilime duyulan saygıyı ve inancı azaltmaktır. Bunun için de önce evrimi kullanıyorlar. Evrim kuramını bilinçli tasarım iddiası ile çürüttükten sonra bilimin diğer alanlarına saldıracaklar. Bu şekilde daha kolay yönlendirilebilen bir toplum yaratmayı hedefliyorlar.” diği deneyimlerini aktardı ve bu bağlamda Türkiye’de tüm bilim adamlarının ortak bir strateji çerçevesinde aktif bir politika gütmelerinin önemine değindi. Dr. Futuyma sorularımızı şöyle yanıtladı: Dr. Futuyma, yaratılışçılık ve bilinçli tasarım ABD’de toplum ve bilim için ne kadar tehlikeli? Dr. Futuyma Bilinçli tasarım bilim değildir ve bilim için bir tehlikedir. ABD’de yaratılış düşüncesi bilinçli tasarım düşüncesi ile kamufle edilmek isteniyor. Bilinçli tasarım yaşam şekillerinin tümünü tasarlayan üstün bir varlığın esas alındığı dini bir doktrindir. ABD’de bu doktrini savunanlar genellikle temel bilimlerden çıkmaz. Bilinçli tasarımcıların çoğu, çalışmaları daha çok uygulamaya yönelik olan mühendislerdir. Bunların amacı bilime duyulan saygıyı ve inancı azaltmak Türkiye’de şu anda biyoloji ve fen derslerinde evrimin alternatifi olarak yaratılış görüşü okutuluyor. Dünya’da böyle bir uygulamanın yapıldığı başka bir laik ülke biliyor musunuz? Hayır bilmiyorum. ABD’de yaratılışçılar evrime karşı sürekli bir mücadele halindeler. Fakat ABD’de yargı bunların başarılı olmasını engelliyor. Zira yaratılışçılık dinsel bir doktrindir. ABD anayasası dinle devlet işlerini kesin bir çizgi ile ayırmıştır. ABD’de okullarda herhangi bir dinin ilkelerine dayanan görüşler okutulamaz. Yerel olarak zaman zaman yaratılışçılık okullarda ders programlarına girebiliyor. Bu konuda birçok eyalette çok sayıda dava açılmış ve her seferinde yaratılışçıların görüşleri anayasayı ihlal ettiği için mahkum olmuştur. En son ör İhraç İlker Çamkır: ‘‘Türban için demokrasi nutukları, en küçük eleştiriye ihraç kararları.’’ ‘Biyoloji hayatımıza girecek’ b Profesör Dr. Douglas Futuyma, New York Eyalet Üniversitesi (Stony Brook, ABD), Evrimsel Biyoloji Bölümü’nde "Distinguished Professor" unvanıyla araştırma ve eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. iyoloji 50 yıl sonra nereye gelecek? 50 yıl sonra yine bunları tartışıyor olacak mıyız? Fütüristik bir bakış lütfen.. Bundan 50 yıl sonra biyoloji hayatımızda çok önemli bir yere oturacak. İnsan genomunun anlaşılmasında inanılmaz bir ilerleme kaydedildi. Evrimsel analizler insan genomunun anlaşılmasına çok büyük katkı sağladı. İnsan genomu hakkındaki gerçekler, ancak evrimsel ilkelerin yardımıyla daha iyi anlaşılabilir. Bu özellikle tıp, halk sağlığı ve tarım gibi alanlarda belirgindir. Bu, evrim bilimcilerinin giderek sosyal sorunlarla daha fazla ilgilenmelerinin örneğidir. Bundan 50 yıl sonra biyoloji pek çok bilinmeyeni gün ışığına çıkaracak. İnanıyorum ki yaratılışçılar yine aynı savaşı sürdürecekler. Ve evrime inananlar yine aynı yüzde içinde kalacaklar. Ne yazık ki ABD’de evrime inanan kişilerin oranı son 40 yılda bir değişiklik göstermedi. Açıkça eğitimde bazı yanlışlıklar yapıyoruz. Korka rım, bu savaş devam edecek. İnsan hakları, vatandaşlık hakları, özgürlük için savaşacağız. Ünlü bir Amerikalı vatanseverin dediği gibi özgürlüğün bedeli sonsuza dek ihtiyatı elden bırakmamaktır. Hâlâ bu durum devam ediyor. Tamamen siyasi arenada ABD’de insan hakları azalıyor. 50 yıl önce ne ile savaşıyorsak bugün de aynı şeyler için savaşıyoruz.. 50 yıl sonra yaratılışçılarla da aynı şekilde mücadele edeceğiz. ‘AMAÇLARI EĞİTİMİ BAŞTAN TÜMÜYLE YAZMAK’ Belki de durum daha da kötüleşecek, çünkü evrimi baskılamaya yönelik girişimlerinde ilerleme kaydederlerse, biyoteknolojinin bazı yönlerini, antropoloji, jeoloji öğretilerini değiştirmeye uğraşacaklar. En azından ABD’de kesin olarak sosyal bilimler ve tarih üzerinde daha etkili olacaklar. Köktendincilerin hedefi eğitimi tümüyle yeniden yazmaktır. Hatta bunu dile getirdiler bile. Dolayısıyla konu yalnızca evrim veya yalnızca biyoloji ile sınırlı değil, daha geniştir. Sosyolojik olarak, 50 yıl sonra Tanrı nerede olacak? 50 yıl önce farklı bir yerdeydi. 1000 yıl önce daha farklı bir yerdeydi. Bunun yanıtını bilmiyorum. ABD’de bugün insanların büyük bir çoğunluğu dindar. Dini inanışlar konusunda kuşkuları olan insanlar, bugün kendilerini ifade etme konusunda eskisine göre daha özgürler. ABD, bilim ve teknoloji alanında en gelişmiş ülkelerden biri olduğu halde, bunlar hâlâ azınlıkta. Bi lim ve din arasında bir uzlaşma sağlanabilir mi? Yani hem bilimsel bir toplum yaratmak hem de dindar insanlara sahip olmak mümkün olabilir mi? Dinin bilimsel olan alanların dışında kalması gerekir. Ben şuna kesin olarak inanıyorum ki iki tarafın da birbirlerinden ayrı kalmaları, ikisinin de yararına olacaktır. Ayrıca din ve bilim arasında ve din ile evrim arasında bir fikir ayrılığına gerek olmadığına inanıyorum. ABD’de çok sayıda insan evrimi kabul ediyor ve bu insanlar aynı zamanda Hıristiyanlığın çeşitli mezheplerine bağlıdır. Evrim neden sürekli gündemde kalıyor? Yaratılışçıların yol açtığı tek sorun evrimin öğretilmesine yöneltilen baskılar değil; bunların insanların evrimi anlayıp anlamadıkları ve saygı duyup duymadıkları konusunda daha geniş yansımaları var. ABD’de Ulusal Bilimler Akademisi –dünyadaki en prestijli bilimsel kurumlardan biri evrim ve yaratılışçılıkla ilgili bazı deklarasyonlar yayımladı. Bu deklarasyonlarda yaratılışçılığın okullarda ve fen derslerinde öğretilmemesi gerektiği bildiriliyor. Çünkü bütün bunlar bilimin bütünlüğüne ve anlaşılmasına yöneltilmiş bir tehdittir. Bu gerçeği görenler yalnızca evrimi ders olarak okutan fizikçiler, kimyacılar, biyokimyacılar, moleküler biyologlar değil. Tüm bilim adamları bunun bir tehdit olduğunun farkında. Sonuçta Amerikan Kimyacılar Birliği, Amerikan Fizikçiler Birliği, Amerikan Psikologlar Birliği gibi kurumlar da benzer deklarasyonlar yayımlıyor. CHP lideri Deniz Baykal, hafta içinde biriki kez aynı sözleri yineledi, ‘‘Sakın ha’’ dedi, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendi gelenekleri, yöntemleri içinde, doğal mekanizması içinde 30 Ağustos’u yaşamasını engellemeye yönelik bir tertibin, tehlikeli krizin hazırlığı ve planlaması içinde olmayın. Olursanız, Türkiye’yi çok karıştırırsınız.’’ Polisin son operasyonları sonrası Ankara’da yüksek gerilim hatlarından kıvılcım çıkıyor adeta. Yaşananları, AKP iktidarının, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın 30 Ağustos’ta Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmesine karşı çıkışına bağlayanların sayısı az değil... Haftanın sorusu şuydu: Deniz Baykal, uyarılarını bir duyuma dayalı olarak mı yapmıştı? Açıkçası, ordunun üst kademesinde iktidarın tutumuna yönelik rahatsızlıklar Baykal’a doğrudan iletilmiş miydi? CHP’lilerle konuştuk. Onlara göre, Baykal’ın uyarısı bir bilgiye dayalı değildi. Peki, neydi? Şuydu: ‘‘Bir caydırıcılık uyarısı diyebilirsiniz. Toplumun duyarlılığını tam da bu süreçte göstermesi gerektiğini vurgulama yönünde üstlenilen bir siyasi sorumluluk.’’ Yani, Baykal ‘‘bilgi almamıştı’’, ama bir ‘‘siyasi sorumluluk’’ üstlenmişti. CHP Haddi aşmak kanadında söylenenlere kulak vermeye devam: ‘‘Genel Başkan, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dönük bir yıpratma çabası olduğunu görüyor. Ordunun yıpratılmasına yönelik bir fırsat ele geçirdiğinde iktidarın bunu kullanmaya çok hevesli olduğunu da görüyor. Bu çaba ve heveslerin 30 Ağustos atamalarına yönelik niyetlere dönüşmesi karşısında ‘Sakın ha!’ diyor. Bu açıdan uyarı görevinin üst perdeden yapılmasını düşünüyor. Demokrasiyi kurumlarla değil, toplumla yapalım, tamam da, kurumları hiç ihmal etmeyelim demek istiyor.’’ İktidar anlıyor ve ders çıkarıyor mu? Tanık olduk. Üst perdeden uyarılara, demokratik anlamda ana muhalefetin işlevini küçümseyen alt perdeden bir karşılık geldi: ‘‘Haddini bil!’’ Bu ‘‘haddi bilmek, haddi aşmak’’ gibi iddialarda bulunabilmek siyaseten istiap haddinize dayalı bir şeydir... Bir deneyimli siyasetçi, durumu yorumlarken geçmişi anımsattı: ‘‘Ana muhalefeti, CHP’yi aşağılamaya kalkmak, görmezden gelmek hiç de iyiye alamet değildir. Demokrat Parti, iktidarının son döneminde gemi azıya almış doludizgin giderken İsmet İnönü ne demişti?’’ Ne demişti? ‘‘Sizi ben bile kurtaramam’’ demişti. Mustafa Necati Evi unutulmadı Sanmasınlar ki unuttuk. Unutmadık, aklımızda. Mithatpaşa Caddesi’ndeki Mustafa Necati Evi’nin kuru fasulyeciye devri konusunda ladese gelmedik, gelmeyiz. CHP’li Mustafa Gazalcı işin peşinde. Mustafa Necati Evi’nin önünde basın toplantısı yaptı, soru önergesi verdi, TBMM’de gündem dışı konuştu... Kültür Bakanlığı ise alıştığımız uyku halinde... Gazalcı, ‘‘Ne sorulara yanıt verildi, ne açıklama yapıldı. Her türlü yoruma açık bir sessizlik var’’ diyor ve son durumu aktarıyor: ‘‘Öğrendiğimize göre henüz onay verilmemiş, ama tahsisten de vazgeçilmemiş. Unutturma politikası, sular durulunca yola devam. Yok, bu kez Mustafa Necati’yi sevenler bu konunun peşini bırakmayacaklar. Karşı sahile elektrik D ün sabaha karşı saat 4’te, elektrik şirketi müdürü Mösyö Hansen ile Anadolu sahillerinde elektrik tesisatı yapan şirketin müdürü Mösyö Jill, mühendisleri ile birlikte Arnavutköyü’ne gitmişler ve akıntı burnundan uzatılan kablonun denize ilkası (bırakılması) ameliyesinde bulunmuşlardır. Elektrik kablosu, akıntı burnunda bir yalının kayıkhanesinden karşı sahile doğru uzatılmıştır. İki vapur, denize atılan kabloyu Vaniköy sahiline rapt etmiştir (bağlamıştır). Kablo rabtı ameliyesi dün saat 10’da tamamlanmıştır. Ameliyat bittikten sonra kablonun tecrübeleri yapılmış ve Vaniköyü’ne cereyan verilmiştir. Tecrübeler müspet netice vermiş olduğundan, kablo geçirilen yerler de tesbit edilmiştir. Bu suretle, Boğaz’ın Anadolu yakasına ilk elektrik dün saat 10’da verilmiş olmaktadır. Şirket tarafından Üsküdar cihetinde (tarafında) yapılmakta olan elektrik tesisatı bir yandan Kuzguncuk, diğer taraftan da Kadıköyü istikametine ilerlemektedir. Elektrik tesisatı Vaniköyü’ne geldiği gün, kablodan cereyan verilmek mümkün olacaktır. Sahil boyunca kablo döşemeye devam edildiği takdirde tesisat mayıs ayı sonunda Vaniköyü’ne varabilir ve Üsküdar ciheti de karanlıktan kurtulur. Tesisat, sahil boyunca Boğaz’ın şimaline (kuzeyine) doğru ilerleyecek olduğundan ileride Rumelihisarı’ndan da Anadolu cihetine ikinci bir kablo daha uzatılacaktır. 17 Mayıs 1926