Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 SUNUŞ C dizi bir dayatma olarak etkisini her ülkede gösteriyor ve bir ‘‘fetişizm’’ gibi etrafı sarıyordu. KİT’lerden söz etmek adeta suç sayılıyordu. Üçüncü dünya ülkelerindeki KİT’lerin çok uluslu büyük holdingler tarafından devir alınması istekleri açıkça belirtiliyordu. Aslında, dünyadaki 200 büyük şirketin 172’sine Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa ve Japonya gibi beş büyük ülke sahip bulunuyordu.1990’lardan sonra, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi, ülkemizde de KİT’lerin özelleştirilmesi temel bir politikaya dönüştü... Ancak çelişkiler de ortaya ıkıyordu.Uluslararası ekonomik örgütler, Dünya Bankası, IMF, OECD yayınladıkları raporlarda bu konuda yön gösterici oluyorlar, aldıkları kararlarla özelleştirmeyi bir ilke kararı olarak dayatıyorlardı. IMF ile kredi anlaşması yapan devletlere, özelleştirme yapması bir önkoşul olarak belirtiliyordu. 14 NİSAN 2006 CUMA 1990’lı yılların başlarında Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle ‘‘Yeni Dünya Düzeni’’ adı verilen bir sistem adım adım oluşturulmaya başlandı. ‘‘Küreselleşme’’, ‘‘globalleşme’’, ‘‘özelleştirme’’ gibi kavramlar bu düzenin belirleyici unsurları ve nitelikleri olarak ortaya çıktı. Bu yeni düzende, kamu öncülüğünde sanayileşme, karma ekonomi gibi düşüncelere asla yer yoktu. Özelleştirme SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ Bağımlılık Türleri... tes’in Microsoft şirketi bu alanda müthiş bir güce sahiptir. Microsoft, içine girip kaybolduğunuz bir büyük labirenttir. Yazdığınız, söylediğiniz her şey bu büyük ‘‘şebeke’’nin arşivine girer. Türkiye de ne yazık ki Microsoft bağımlısıdır. Bu bağımlılık Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Bill Gates arasında, en üst düzeyde kurulmuş ilişkiyle perçinlenmiştir. ??? Oysa bağımlılıktan kurtulmak mümkündür. Geçen hafta sonu izlediğim Türkiye Bilişim Derneği seminerinde, Linux’a dayalı Pardus işletim sistemiyle bu alanda epeyce yol alındığını sevinerek öğrendim. Pardus, Türk bilgisayar uzmanları tarafından geliştirilmiş, özgün ve Türkçe bir işletim sistemidir. Pardus’u internet üzerinden ücretsiz indirebiliyor, sizi pek çok açıdan bağımlı kılan lisans derdinden kurtuluyorsunuz. Ama daha önemlisi, Pardus’un güvenlikli bir sistem olmasıdır. Pardus’un güvenlikli olması, onun açıklığına dayanıyor. Diğer Linux kökenli yazılımlar gibi Pardus da geliştirilme sürecinden kullanılma aşamasına kadar binlerce göz tarafından denetlenebiliyor ve bu nedenle de kötü niyetli programcılar ya da kuruluşların sızmaları anında önlenebiliyor. Kem gözlere karşı yığınsal bir koruma söz konusu kısacası. Microsoft’un ve dolayısıyla ABD’nin internet üzerindeki egemenliğinin kırılmasında çok, ama çok önemli bir adım Pardus. Savaşı kazanabilir mi? Bu, Pardus’un geliştirilmesine ve yığınsal destek bulmasına bağlıdır. Ama ‘‘kullanılmaya hazır’’ bilinç kaymalarını aşmak mümkün olur mu, onu bilemiyorum. guray.oz@cumhuriyet.com.tr B ÖZELLEŞTİRME, AZ GELİŞMİŞ ÜLKE HALKLARI İÇİN EKONOMİK BİR DRAMDIR Özelleştirme ve Gerçekler... K üreselleşmenin gelişmesi için, ‘‘özelleştirme’’ siyasal ideoloji ve ekonomik strateji olarak son derece önemli bir konuma sahip oldu ve 1990’lardan sonra, özelleştirme dünyanın dört bir yanında, temel bir politikaya dönüştü. Birinci Çelişki Asya’dan Ortadoğu’ya bütün gelişmekte olan ülkelerle KİT’ler özelleştirilirken, en ileri sanayi ülkelerinde, stratejik konumdaki kimi KİT’ler görev ve işlevlerini yürüttüler. Bunun en çarpıcı örneği ABD’dir. ABD’de Tennesse Vadi İdaresi (TVA) (Tennessee Valley Authority) adı verilen KİT, bugün dünyanın en büyük KİT’i olarak varlığını sürdürüyor. TVA yılda 36.000 megavat elektrik üreterek (Türkiye’nin bütün üretimi 26.000 megavattır.) Bugün elektrik üretiminde ABD’nin en büyüğü, dünyanın ilk on kuruluşu içerisine girmektedir. Amerika’da kimse kalkıp, TVA özelleştirsin demiyor. İkinci Çelişki Son yıllarda ve özellikle son aylarda, özelleştirmenin yarattığı kargaşalar gelişmiş sanayi ülkelerinden milli şirketlerin korunması olgusunu yarattı. Ekonomik milliyetçilik adı verilen bir olgu özellikle gelişmiş ekonomilerde önem kazandı. Bu Ekonomik milliyetçilik özet olarak, şöyle tanımlanabilir; ekonomide önemli sektörlere çok uluslu şirketler yerine, milli şirketlerin sahip olması, milli şirketlerin devlet tarafından desteklenmesidir. Şimdi bunun örneklerine girelim: ABD Yukarıda, ABD’de dünyanın en büyük KİT’i olan TVA’nın 73 yıldır faaliyetlerini ve yaşamını sürdürdüğünü belirttik. Şimdi son aylardaki gelişmelere bakalım: 2006 ocak ayında, ABD’de en önemli 6 limanı Londra merkezli bir şirket tarafından işletiliyordu. Bu limanlar New York, New Jersey, Philadelp hia, Baltimore, Miami ve New Orleans limanlarıydı. İngiliz merkezli şirketin hisseleri Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai Ports World adlı şirket tarafından alındı. Bu satış konusu ‘‘ABD’nin ulusal güvenliğini ilgilendirdiği için’’, satış sözleşmesinde söz hakkı olan Bush yönetimi hisselerin Dubai Ports’a devrini onayladı. Bu onayın şirket konusunda yeterli inceleme yapılmadan verildiği ileriye sürülerek kamu oyunda büyük tepki doğdu. Konu, ABD Kongresine gitti. Muhalefetteki Demokrat Parti ile Bush’un Cumhuriyetçi partisine mensup kongre üyeleri, bu sözleşmenin iptali için güçbirliği yaptılar. Parti çıkarlarını bir tarafa itelim, ulusal çıkarlar üzerinde birleşelim sloganı tuttu. Bunun üzerine, Bush AB Kongresi’nin sözleşmenin iptali yönünde alacağı bir kararı veto edeceğini bildirdi. Dubai Ports Şirketi 45 günlük ek inceleme süresine razı oldu. Bunlar bile Amerikan Kongresi’ndeki muhalefet havasını yumuşatmaya yetmedi. ABD Kongresi Temsilciler Meclisi Tahsisler Komitesi, Dubai Ports sözleşmesinin 45 günlük ek incelemenin sonucunu beklemeksizin iptal edilmesine kararı verdi. (Mart 7, 2006) Genel kurul’da da komisyonun bu kararı onaylandı. 11 Eylül Sendromu ve Ulusalcılığın Yükselişi Bush yönetimi, Dubai Ports’a gösterilen tepkinin Arap dünyasında ‘‘ırkçılık’’olarak algılandığına dikkat çekerek, BAE’nin ‘‘teröre karşı güvenilir müttefik’’ olduğunu savunuyor. Ancak anketlere göre, ‘‘11 Eylül sonrası dünyada, limanlarımızı bir Arap ülkesine teslim edemeyiz’’ diyenlerin oranı yüzde 70’ten fazla. Eskiden, özelleştirmemi, ulusalcılık mı sorusuna daima özelleştirme diyen ABD şimdi ulusalcılık ve ulusal sermayeden yana tavır koyuyor. Limanların Arap şirketlerine devredilmesine liman işçileri de karşı çıkıyor. Ne ilginç bir rastlantıdır ki, ABD’de 6 kritik limanın Dubai Port’a verilmesine ilişkin kararın reddedildiği hafta, Türkiye’nin en önemli sanayi limanlarından birisi olan Dil İskelesi Limanı Dubai Ports şirketine devredildi. AB’de durum 2006 ocak ayında, Avrupa Parlamentosu (AP) liman hizmetlerinin özelleştirmesini esas alan öneriyi 532 hayır, 120 evet ve 25 çekimser oyla ret etti. Konuya ilişkin hazırlanan raporda, iki yıl önce bu sektörü liberal pazara açmak üzere yürütülen tartışmalar üzerine ciddi bir polemik çıktı. Japonya Örneği 2005 yılında Japonya’da posta idaresinin özelleştirilmesine yönelik tartışmalar ülkede siyasi krize neden oldu. Başbakan Kuizumi’nin ısrarla kabul edilmesini istediği ve posta idaresinin özelleştirilmesini öngören yasa tasarısı, parlamentonun üst kanalında yapılan oylamada 108’e karşı 125 oyla red edildi. Bu nedenle Kuizumi, erken seçime gitmek zorunda kaldı. 3.2 trilyon dolarlık varlığıyla dünyanın en etkili finansal kuruluşlarından biri olan Japon posta idaresinde 250 binden fazla kişi çalışıyor. Çin Geçen sonbaharda 811 Ekim günlerinde Pekin’de 5. genişletilmiş merkez toplantısını yapan Çin Komünist Partisi özelleştirme ile ilgili önemli kararlar aldı. Merkez komitesi 20062010 yıllarını kapsayarak ‘‘Çin’in Ekonomik ve Sosyal Gelişmesi için 11. Beş Yıllık Plan’’ın temel politikasını belirledi. Çin, bu toplantıda ‘‘kendi gücüne dayanarak yenilikler yaratma yeteneğinin artırılması’’ konusuna ağırlık verilmesini kararlaştırdı. 19782004 arasında izlenen ekonomik politikalarla ortalama %9.4 büyümeyi başaran Çin’in dünyanın 6. Büyük Dış Ticaret Hacmine sahip olduğu yinelenmelidir. Bu planda, özellikle enerji kaynaklarının Çinli ulusal şirketler tarafından yürütülmesi ve verimli kullanılması kararı alındı. ABD’de Telekom Şirketi Konusu Bir ABD telekom şirketi olan Voice Stream’i Alman telekom şirketi satın almak istedi. Ne oldu? Globalleşme ve Küreselleşme’nin babası ABD hükümeti bu satışa karşı çıktı. Çünkü ABD yasalarına göre telekom şirketlerinin yabancılara satılamayacağına dair hükümler vardır. ABD’deki yasa aynen şöyle: ‘‘Hiçbir yabancı hükümete veya temsilcisine ABD’de telekom işletme ruhsatı verilemez.’’ ABD hükümeti, kendi telekom pazarlarını yabancılara açmıyorlar. Fransa ve Almanya’da da telekomun özelleştirilmesinden sonra kontrol sağlayan altın hisseler devletin elinde kalmıştı. Çin’in önde gelen petrol şirketlerinden CNOOC, ABD’nin enerji sektörü şirketi UNICOL’u satın almak istedi. Bunun üzerine ABD senatör ve işadamları ülkenin ulusal güvenliğinintehlikeye gireceğini ileriye sürerek hemen büyük tepki gösterdiler. ABD Başkanı Bush geri adım attı. Avrupa’da Neler Oluyor? Son yıllarda AB’yi oluşturan Avrupa ülkeleri Almanya, Fransa ve İtalya arasında milli şirketlerin korunması konusunda birbirleriyle itişmekakışma yaşanıyor. Sözünü ettiğimiz bu ülkeler kendi milli şirketlerini koruma altına almak için politikalar üretiyor. İşte birkaç somut örnek: İtalya İtalyan Merkez Bankası, Ağustos 2005’de tarım kesimini kredilendirmek için kurulmuş bölgesel bir banka olan ‘‘Banca Antoveneta’’nın çoğunluk hisselerinin Hollanda Bankası ABN AMRO tarafından satın alınmasına izin vermedi. Yine İtalyan hükümeti, Fransız enerji gurubu ‘‘Electiricte de France’’ın İtalyan enerji şirketi. ‘‘Edison’’daki oy haklarına sınırlama getirerek enerji sektöründe Fransız sermayesinin güç kazanmasının önüne set çekti. Fransa Fransa’nın pek de stratejik bir şirket olmayan yoğurt şirketi DANONE’nin Amerikan şirketi ünlü PEPSİ tarafından satın alınacağı söylentileri üzerine Fransa’da çok etkin itirazlar yükseldi. Gerek sol, gerekse sağ siyaset adamları ve sendikalar birleştiler. Bunun yanısıra Başbakan Willepin olası bir el değiştirmeye sıcak bakmadığını ortaya koydu. Ekonomi bakanı ise hükümetin şirket çalışanları, müşterileri ve hisse sahiplerinin çıkarlarını koruyacağını açıkladı. Pepsi, Danone’yi almaktan vazgeçti. Yoğurt üretse de, asıl amaç milli bir şirketi korumaktı. Fransız Cumhurbaşkanı Chirac ulusal şirketlerin korunması gerektiği konusunda ciddi açıklamalar yaptı ve yapmaktadır. Fransa, Belçika ile ortak olduğu Suez Enerji Şirketi’ne İtalyan ENEL şirketine satılmasını da engelledi. İspanya İspanya’da büyük enerji şirketi ENDESA’yı Alman enerji şirketi EON almak istedi. İspanyol hükümeti bu satışa hayır dedi. Lüksemburg Lüksemburg hükümeti, ülkenin çelik üreticisi büyük Arcelor Holding’i korumaya çalışıyor. Hint kökenli, ancak merkezi Rotterdam’da bulunan Mittal Çelik şirketi Arcelor’a talip oldu. Lüksemburg Başbakanı Jean Claude Juncker de bu girişime karşı ülkesini savunmakta kararlı görünüyor. Eylül saldırılarından sonra özelleştirme mi ulusalcılık mı sorusuna daima özelleştirme diyen ABD, kendine gelince ulusal sermayeden yana tavır koyuyor. 11 ilirsiniz, Baba Bush’la 8’inci Cumhurbaşkanı, 24 Ocak kararlarının amansız uygulayıcısı, 12 Eylül darbecilerinin güvenilir adamı Turgut Özal’ın arası çok iyiydi. Medyamız, İngilizcenin özelliklerini bir yana bırakıp Özal’ın Bush’a ‘‘How are you George?’’ dediğini, Bush’un da Özal’a ‘‘Fine, thanks Turgut’’ diye seslendiğini yazar, söylerdi. Şimdi işler daha gelişti. Başbakan’ın bir yakın danışmanı Washington’a gidip ‘‘Bizim daha iktidardan ineceğimiz yok, siz bizim gibisini bulamazsınız, bizi kullanın’’ diyebiliyor. Bütün bunlar da nüfusumuzun büyük bir çoğunluğu tarafından doğal karşılanıyor, kimsenin garibine gitmiyor. Bunun nedeni ideolojik körlüktür. Başka türlü ifade edelim, ideolojik bağımlılıktır. Neoliberalizmin kendini kabul ettirme, dayatma yöntemlerinde ideolojik hegemonya önemli bir yer tutar. Adamın bilincini kaydırırlar. Örneğin sinema bu alanda çok önemli bir işleve sahiptir. Çağımızın bir başka yaygın iletişim, bilgi, haber aracı ve kaynağı ise tartışmasız internettir. ??? İnternet üzerinde de ABD’nin büyük bir egemenliği vardır. Bu egemenlik öylesine güçlüdür ki Avrupa, Rusya ve Çin bu alandaki hegemonyayı kırabilmek için ciddi kavgalara girişmişlerdir. Bugüne kadar da internet ana dağıtımı ve denetiminin ABD ‘‘server’’ları üzerinden yapılmasının önüne geçememişlerdir. Kavga sürüp gidiyor. Bağımlılık yalnızca ana dağıtım şebekelerinin ABD hâkimiyeti altında olmasından kaynaklanmıyor. Yazılım programlarında da ABD şirketlerinin tekeli söz konusudur. Son yıllarda Türkiye’ye sık sık gelip giden ünlü Bill Ga Almanya Almanya örneği daha ilginçtir: Birkaç yıl önce Almanya’nın Continental şirketini Fransa almak istedi. Bu konu gündeme gelince, Alman Merkez Bankası bu ulusal şirketin satışını önlemek amacıyla, bu şirketi kelepir denebilecek derecede ucuz ve uzun vadeli kredi vererek yerli sanayicinin bu şirketi almasını sağladı. Başka ekonomilerde de ‘‘milli’’ olarak nitelenen kuruluşlar var, örneğin Almanların Volkswagen’i (VW) gibi. Başka bir Alman otomotiv devi olan Porsche geçen yıllarda VW’nin yüzde 20 hissesini satın alma hazırlıkları içindeydi. Bunun nedeni de ‘‘VW’nin kontrol hisselerinin uygun olmayan yatırımcıların eline geçmesini’’ önlemek! Porsche, VW’nin yüzde 20’sini aldığı takdirde, Avrupa’nın en büyük otomotiv üreticisinin yüzde 51.2’lik çoğunluk hissesi Prosche, VW ve Aşağı Saksonya Eyaleti’nin elinde toplanmış olacak. VW’nin mülkiyet ve sermaye yapısı 1960 yılında çıkarları ve hissedarlarının oy hakkını yüzde 20 ile sınırlayan özel ‘‘Volkswagen Yasası’’ ile güvence altına alınmıştı. Yasa, VW üzerindeki ‘‘fiil i denetimi’’ yüzde 189.2 hissesi bulunan Aşağı Saksonya Eyaleti’ne bırakıyordu.Avrupa Konseyi geçen yıl bu özel yasanın iptali için yargıya başvurdu. Bir Alman ‘‘milli kuruluşu’’ olan Porsche, VW varlığını bir ‘‘milli kuruluş’’ olarak sürdürsün diye bir iptal olasılığına karşı harekete geçiyor. Batı burjuvazisi, anlaşılan ‘‘milli kuruluş’’ kavramından bizdekinden farklı bir şey anlıyor. Komisyon Başkanı Barroso’nun yorumu Bu durumda, AB Komisyonu Başkanı Barroso, ‘‘Pazarlarımızı birbirimize kapatırken dünyaya nasıl açılacağız’’ diye açıklama yaptı. Şimdi bütün bu somut örneklerden sonra, Yunanistan’daki son skandala bakalım: Yunanistan’daki Telekulak Skandalı Yunanistan’da şubat ayının başlarından beri yaklaşık iki aydır ‘‘telekulak skandal’’ı ile çalkalanmaktadır. Olay, İngiliz Vodafone cep telefonu şirketinin Yunanistan Başba kanı, kimi bakanları ve Genelkurmay Başkanlığı’nın telefonlarını dinleyip kayda alması ve bunları ABD büyükelçiliğine iletmesiyle ilgilidir. Yunan basınında çıkan haber analizlere göre belki de 500’e yakın üst düzey görevlinin telefonları yıllardan beri dinlenmektedir. Vodafone şirketi, Atina’nın belirli bölgelerindeki baz istasyonlarını kullanmış ve bunlara gölge telefon denilen çok sayıda sistemler yerleştirerek, elde ettikleri kayıtları Amerikan istihbarat birimlerine aktarmıştır. Yunanistan’daki bu skandal, bütün ülkeleri özellikle stratejik sektörlerdeki özelleştirmeler konusunda daha dikkatli ve duyarlı davranmaya yönlendirmiştir. Ne yazık ki Türkiye’deki durum hiç de öyle değildir? Türkiye’de ‘’? özelleştirme olsun, ne olursa olsun’’; ‘‘ben babalar gibi satarım’’, danıştay iptal ederse ‘‘yeniden satış için, hemen harekete geçeriz’’ politikaları geçerlidir. Makro Değerlendirme Bu noktada, artık makro bir değerlendirme yapma zamanı geldi. Bu değerlendirmeyi, yanlış anlamaları ortadan kaldırmak amacıyla, özelleştirmenin ne olduğunu bir kez daha belirterek başlamak istiyoruz. Özelleştirme Bize göre, özelleştirme, az gelişmiş ülke halkları için ekonomik bir dramdır. Az gelişmiş ülkelerde halkın özverilerle ortaya çıkardığı kamu ekonomik kuruluşlarının, yabancı sermayeye peşkeş çekilmesine kadar varan bir yaklaşımı simgeliyor. Aslında özelleştirme ‘‘Yeni Dünya Düzeni’’ adıyla dünyaya dayatılan ve egemen kılınmak istenen yeni liberalizmin’’ en önemli unsurdur. Ancak AKP hükümeti özelleştirmeden vazgeçemez. IMF ile yapılan anlaşmanın en temel noktası özelleştirmedir. Ancak AKP Hükümeti KİT’leri özelleştiriyoruz diye, bunları ‘‘yabancı şirketlere’’ hele şaibeli kimi gruplara devrediyor. İşte asıl üzerinde durulması gereken nokta burasıdır. ABD ve AB şirketlerinin arkasında kendi devletleri güçlü bir biçimde duruyor ve onlara destek veriyor. Türk Hükümeti ise destek yerine babalar gibi satarım düşüncesiyle kime olursa olsun, satmak istiyor. S Ü R E C E K