28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 NİSAN 2006 CUMA ...ve insan CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI C Koş Erdoğan, Koşşş!.. 13 S Şoray’ın kanunları artık yok ESRA BAŞIBÜYÜK İ Türkan Şoray “Cemile”de Bulut Aras’la... çeri girdiğimde bir televizyon kanalı Türkan Şoray’la röportaj yapıyordu. Trafik yoğun, çünkü tek boş günüymüş. Evin “komutanı” Gülşen Hanım, beni sessizce salonun diğer tarafına doğru yönlendiriyor. 31 senedir yanında çalışıyormuş, bir fırsatını bulunca hemen soruyorum “Nasıl biridir” diye, çok samimi bir yanıt veriyor: “31 sene onun yanında çalışmam nasıl biri olduğunu anlatıyordur herhalde”... Peki o gerçek mi, değil mi? Çok kısa bir an beynim bana bu numarayı yapıyor. Başka birisi değil, Türk sinemasının Sultanı ile karşı karşıyayım. Zaman bize kalınca başlıyoruz sohbet etmeye. Zor geçen bir çocukluk döneminden sonra hayat ona 15 yaşında büyük bir hediye sunmuş, sinema! Ve o bu hediyeyi hep farklı tutmuş, kıymetini bilmiş. Sinemanın sorumluğunu kendi özüyle bir tutmuş. Belki bu kadar uzun zamandır yaşanılan başarının sırrı da bu. Onun hayatı sinema! Sizi ilk defa görüyorum, ama çok tanıdıksınız. Sanırım halka mal olmak denilen şey bu. Nedeni sizsiniz tabii ki... Bu kişiliğe de bağlı bir şey, herhalde! İnsanlarla ilişkilerimde saygılı birisiyimdir. Aynı saygıyı karşımdaki insandan da beklerim. Benim için toplumun değer yargıları da çok önemli. Hayatı algılamaya başladığım andan itibaren tanınmaya başladım. Bunu hazmederek, yaşam buymuş , bu hayatımın bir parçası diye düşündüm. Yıllar böyle geçti. Her zaman seyircimin değer yargıları, bakışı ön planda oldu. Bir gün yolda karşılaştığım bir hanım sarılarak “Siz bizler için yaşadınız” dedi. Çok duygulanmıştım. Evet, sanki sinema için feda edilmiş bir hayatınız var. Bunu isteyerek, bilerek yaşadım. Gerçekten seyircim için yaşıyorum. Muhasebesini yaptığım zaman ağır basan hep o. Hiçbir zaman “Amaaan, bildiğim gibi yaşayayım, dünya umurumda değil!” demedim. O duygular belki yıllar önce geldi, ama bastırdım. Gösterişten uzak, mütevazı yaşadım. Kibirli, kendini beğenen insanlardan nefret ederim. Benim yüreğim insan sevgisiyle dolu. Onu ne kadar yayarsanız aynı şekilde geri döndüğünü gördüm. Belki egoistçe bir duygu, ama seyircimden gördüğüm sevgi biterse, yaşayamam diye düşünüyorum. Hâlâ sokağa çıktığımda birbirimize sarılıp ağlarız.. Şöhretiniz günlük hayatınızı kısıtlamamış sanırım? Yok, insanlarla bir arada olmayı çok seviyorum. Çünkü o sevgiyi yaşıyorum. Ses ve tiyatro sanatçıları seyirci ile yüz yüze olabiliyorlar, ama bizim aramızda perde var. Bir taksi şoförü sizi arabasında görünce ne yapıyor? İnanılmaz! Bazen tutturuyorlar “Abla senden para almam” diye. Bir ben “Rica ederim” diyorum, bir o. Sonra fotoğraf imzalıyorum karısına, kızına... Bu davranışlar yaşam tarzımın getirdiği saygınlık ya da insanların emeğe verdiği saygı diye düşünüyorum. Bunun için de müteşekkirim. Yıllardır sinemaya verdiğimiz emek takdir ediliyor. Evet, ilk kez 15 yaşında bir sete gitmişsiniz ve... Hayatım değişti! Hani bir kitap okudum hayatım değişti derler ya... (kahkahalar) Aynen. O gün için şimdi ne dersiniz? Bir rastlantı. Hayatımın dönüm noktası. Kızım Yağmur için de aynı şeyi söylüyorum. ‘Oyunculukta eğitim önemli’ Bir yıl sonra da, 16 yaşında “Acı Hayat” filmiyle ödül almışsınız, hiç bir eğitiminiz yokken... Oyunculuk sizin için içgüdüsel miydi? Oyunculukta eğitim önemli. Biliyor musunuz, hâlâ kendimi yeterli görmüyorum ve hâlâ nasıl geliştirebileceğimi düşünüyorum. Çünkü inanın, yemin ediyorum, hâlâ oyunculukla ilgili öğreniyorum. Ama oyunculuk benim için tek bir şey; “O” olmak! Gerçekliği yakalamak. Onu nasıl yapabileceksiniz? İşte o tamamen içgüdüsel. Tabii hayatınızdaki bazı olaylar rolünüzle çakıştığı zaman oyunculuğunuza müthiş yardımcı oluyor. Mesela bunu Cihan (Ünal) Bey’den ayrıldığım zamana denk gelen bir filmde yaşamıştım. Çok mutsuzdum, ayrılık insanı çok yıpratan ve üzen bir olay. O dönem rolle öyle bir çakıştı ki. Kocasından yeni ayrılmış ve geçmişle hesaplaşan bir kadını canlandırdığım “Ada” filminde yüzümdeki acı ile inanılmaz bir oyun çıkartmışım. Oyuncunun altını dolduran da empati ve gözlem... Tabii. Kendi karakterinizden farklı bir karakter canlandırıyorsunuz. O zaman o insanı çevresiyle, beden diliyle tanımalısınız. Onun bir hali var ve o siz değilsiniz. O zaman gözlem ve empati çok önemli. Bunları söylüyorum, ama ne kadar başarılı oluyorum? Hiç bir zaman tatmin olmuyorum. Birilerine değil, kendime is pat edeceğim, içimde kalmış daha çok şey var. Nedir onlar? Bilmiyorum. İçimdeki oyunculuk potansiyelini tam ortaya koyabildiğim inancında değilim. Bu bir tevazu sanırım... Bunu gerçekten söylüyorum. İnanılmaz roller oynamak istiyorum. Nedir, neyin doyumsuzluğudur, bunu bilmiyorum, ama sinemada daha neler yapabilirim, diye düşünüyorum. Bir de sevgi doyumsuzluğum var. Çok seveyim, çok sevileyim (kahkahalar) istiyorum! TÜRKAN ŞORAY, televizyon dizisi “Cemile”de oynuyor. Toplumla birlikte değiştiğini düşünen Şoray’ın artık eski kanunları yok. Ancak televizyonda “aşırı” sahnelere karşı, çünkü seyirci rahatsız olabilir... Şoray’ı önümüzdeki yıl yeniden yönetmen koltuğunda göreceğiz. Şoray: Artık yönetmenlik yapacağım... Dört film yönetmişsiniz. İlk yönettiğiniz filminiz “Dönüş” Moskova’da ödül almış. Bana göre iyi bir yönetmen iyi bir oyuncu olmalı, siz ne düşünüyorsunuz? Çok doğru. Siz oyuncu olarak bütün potansiyelinizi veriyorsunuz, ama yansıtılacak karakter için yönetmen karar veriyor. Ben yönetmenlik yaptığım filmlerde oyuncunun ruh halini iyi hissedip, ona çok imkân verdim. Belki her yönetmen bir oyunculuk tecrübesi yaşamalı, o zaman oyuncunun o an ne hissettiğini, eğer yapamıyorsa, tıkandıysa daha iyisini nasıl yapabileceğini çok daha iyi anlar. Yönetmenliğe ara verdiniz, devam edecek misiniz? Bu sene yapacağım. Yönetmenlik çok önemli. Dünyayı çok iyi algılamanız, insanları çok iyi tanımanız ve çok doğru şeyler anlatmanız lazım. Ayrı bir diliniz olmalı. O zamanlar yaptığım başka bir çılgınlıkmış! Hem oynayıp, hem yönetmişim. Nasıl yaptım, inanamıyorum. Bundan sonraki filmlerde sadece yönetmenlik yapacağım. O zaman daha başarılı olacağıma inanıyorum. Uzunca bir aradan sonra yeni bir dizide oynamaya başladınız. “Cemile” sizin için çok da farklı bir karakter değil... Değil, değil. Televizyona şöyle bakıyorum, çok aykırı bir karakter izleyiciyi rahatsız edebilir. Sinemada bunu yapabilirim, ama televizyon izleyicisi, kendini çok yormadan, fazla düşünmeden izliyor. Şu balkonların dili olsa da anlatsalar, senaryolar, senaristler... O mu olsun, bu mu? Artık illallah dedirtecek kadar tedirginlik yaşadım ve yaşattım. Ama artık bunun sonu yok, nedir mükemmel? Birine karar verildi ve yazıldı. Tabii ki kadın meselelerine duyarlıyım. Bir konu önerdim, bunun üzerine senaryo yazıldı. Hayatını yeniden kurmaya azmeden bir kadını canlandırıyorum. Hep ölçüsünü belirlediğiniz bir oyunculuğunuz olmuş. Hiç kendinizi kısıtladığınızı düşündüğünüz oldu mu? Şu kanunlarımdan bana da öğğ geldi! (kahkahalar) Artık burada bir ironi var! Evet, evet. Kanun manun kalmadı, onları kendi ellerimle yok ettim. Filmde sevişme sahneleri geçtiğinde hemen “Türkan Şoray kanunları” diyorlar. Yok öyle bir şey! Ada’yı, Mine’yi seyretsinler, orada da öpüşme, sevişme sahneleri var, ama bir ölçü içerisinde. Toplumla birlikte ben de değişime uğradım, ama seyirci sizi annesi, ablası, kızı, karısı yerine koyuyor ve olup bitene bir film gibi bakmıyor. Seyircim benim için çok önemli. Aşırı sahneler olmayacak diye şartlarım vardı, itiraf edeyim.. Türkan Şoray kanunları boşuna çıkmamış demek ki... (Kahkahalar). ürkan Şoray, yeni televizyon dizisi “Cemile” ile ekranda. Onlarca filme rağmen hep henüz çekilmemiş filmin peşinde, belki o zaman “tamam” diyebilecek... Yeniden yönetmenliğe soyunan oyuncu, artık kendi koyduğu kurallara da gülüp geçiyor... T ussa, AKP ve iktidarı hakkında yazmaktansa başka konuları gündeme getireceğim, örneğin CUMOK’ların İzmir’de ‘‘Başka seçenek var’’ sloganıyla başarıyla gerçekleştirdikleri İktisat Kongresi’ni.. amma Başbakan’ı durdurmak mümkün değil! Her gün birkaç parti konuşuyor!.. Fakat bir yandan da konuşması iyi oluyor, beynin içini, kıvrımlarında dolaşan düşünceleri, en azından ipuçlarını öğrenmek fırsatını buluyoruz.. Ve bir Başbakan’ın, Türkiye’yi nasıl yönetmek, nasıl bir Türkiye oluşturmakbiçimlendirmek istediğini öğreniyoruz.. Yargıya çatıyor... Danıştay’a çatıyor.. Bürokrasiye çatıyor.. Görevini yapan yasal kurumları eleştirmek için bahane arıyor ve yaratıyor! Bir işadamına neden Güneydoğu’da yatırım yapmadığını soruyor.. adam belli ki Güneydoğu’ya yatırım yapmayacak. Güneydoğu sermaye için riskli bir bölge! PKK’si var, cinayetleri var, çeteler kol geziyor! İktidar, orada yatırımlar için güvenli bir bölge yaratamamış.. İşadamı kemküm ediyor. Sanki yatırım yapma sürecine girmiş de!.. ‘‘Efendim, bürokrasi işte, imzalar mimzalar!’’ Vayy, bürokrasi ha! Ben kesmez miyim! Asmaz mıyım! İmza mı atmıyormuş! Kimin imzası eksikse bana gelecek ve birlikte bu bürokrasinin üstesinden geleceğiz! Bürokrasi bize uyacak, uymayanı uydururuz.. falan filan! Biz Başbakan’ın bu üfürüğünü yıllar önce, taa koltuğa ilk oturduğunda da dinlemiştik! Herkes Tayyip Erdoğan’ın ‘‘Beden Dili’’ni anlayacak ve kendini buna uyduracaktı! Erdoğan, yasal görevini yapan, yasalara uyarak iş yapmaya çalışan bürokrata gözdağı veriyor.. Onu tehdit ediyor, yasalara uymamaya, suç işlemeye çağırıyor!.. Erdoğan bunu yapacağına, kendisinin tek imzasıyla bütün işleri halledecek yeni bir bürokrasi kurulması için yasa tasarısı hazırlasın ve Meclis’e getirtsin! ??? Erdoğan’ın ‘‘Beden Dili’’ çağrısı veya tehdidi sadece devlet memurlarına yönelik değil! Adalete, yargı mekanizmasına da! İktidarın idari vb. uygulamalarının yasallığını denetlemekle görevli Danıştay’a veryansın ediyor.. Efendim iş yapacaklarmış da Danıştay iş yapmalarını engelliyormuş! Ülkeyi kim idare edecekmiş! Bunu bilelimmiş.. Burası hukuk devleti mi? Burası demokrasi mi? Bu ülke yargıyürütmeyasama sacayağı üzerinde, anayasal bir düzene göre mi idare ediliyor? Yoksa ne? Erdoğan yanlış yerde bulunuyor ve oturuyor! Öyle istediği gibi bir yönetim biçimi için de anayasayı değiştirmeli, yasamayürütme ve yargıyı tamamen kendisine bağlayan yeni bir yönetim biçimi önerisini Meclis’e getirmeli! Düşündüğü diktatörlüğü, padişahlığı, tek adamlığı, ben yaptım olduculuğu, tek beden dilini, tek söztek liderliği.. yasal olarak yapmalı! Yasadışı değil! Yargıya görevini yaptığı, yasaları uyguladığı için saldırırsan.. bürokratı, işini yasal mı yapıyor yoksa yasal görevini yapmıyor mu diye araştırmadan, topunu birden asarım keserim diye korkutursan.. Yargıyı da kendine bağlamaya çalışırsan... Ülke çığırından çıkar.. Bildiğini okumanın sadece Başbakan’a ait olacağına dair bir kural mı var! ??? Cumhuriyet Başsavcısı Nurettin Ok, ‘‘Cüppeleri giyme zamanı geliyor’’ dedi! Geç bile kaldılar! Yargının bağımsızlığı, adaletin tarafsızlığı, bu ülkenin, bu ekonominin, milletin yarınlarının teminatıdır! Yargı, adaletin, hukukun tarafsızlığını gerçekleştirinceye kadar, hakkını aramalıdır.. Erdoğan, bütün kilit noktalara kendi beden diline; kendi beyindüşünceinanış ölçülerine uygun kimseleri getirme çabası içinde.. İki nedenden dolayı: 1) Yasaları, hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını tamamen bypass etmek.. 2) Devlet içinde kapalı bir yönetim sistemi kurmak, yapılan yasadışı işlemlerin ve/veya keyfi yönetimin açığa çıkmasını önlemek.. Erdoğan ‘‘dışarıdan uyduruk bir demokrasi’’ görüntüsü verecek, ama içeride ise şeffaflıktan uzak keyfi bir yönetim peşinde koşuyor.. Koş Erdoğan, koşşşş!.. obursali?cumhuriyet.com.tr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle