Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 AVRUPA TÜRK GAZETECİLER BİRLİĞİ BAŞKANI GÜRSEL KÖKSAL C haberler LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL 14 NİSAN 2006 CUMA ‘Sorumluluklarımız artıyor’ muna yönelik Türkçe medyaya öncelik veriyoruz. Türk toplumunun toplumsal konumuyla, yaşamsal sorunlarıyla çok bağlantılı olduğu için, örneğin Türkçenin geleceği açısından önemli olduğu için ya da ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadele açısından gerekli olduğu için, eşit haklar mücadelesinin bir parçası olması gerektiği için önceliği bu medyaya veriyoruz. Türklerin göçmen olarak yaşadığı ülkelerin büyük çoğunluğunda Türkçe ağır saldırılarla karşı karşıya. Hükümetler, devletler, çoğunluk toplumu, Türkçeyi toplumsal yaşam açısından bir sorun olarak görüyor ve Türkçe, kamu okullarından yavaş yavaş uzaklaştırılarak bu soruna çözüm aranıyor. Türkçenin iletişim dili olarak gelecek kuşakların yaşamından uzaklaştırılması girişimleriyle karşı karşıyayız. TÜRK DİLİ GELİŞKEN Bu tabloyu değiştirmek için neler yapılabilir? Önce Türkçenin diğer diller gibi gelişkin ve sadece Türkler için değil, konuşulduğu ülkenin diğer insanlarının yaşamını zenginleştirme potansiyeline sahip bir dil olduğunun, konuşulması, öğrenilmesi ve geliştirilmesinin bir temel insan hakkı olarak görülmesi gerektiğinin, başta Türkçeyi sorun olarak görenler olmak üzere, göç alan ülkelerin insanlarına, devletlerine, hükümetlerine anlatılması gerekiyor. Bu öncelikle bu ülkelerdeki Türk göçmen örgütlerinin, ki ATGB de bunlar arasında yer alıyor, görevidir. Yaşadığımız ülkelerdeki sağlıklı kesimlerle, ki genellikle gazetecilik örgütleri, sendikalar bunlar arasında yer alır, işbirliğini geliştirmek gerekiyor. Ama haklar gibi, ödevler de var. Gazeteciliğin temel ilkelerini unutmamak, gazetecilik faaliyetlerini sürdürürken bunların temel ölçü olarak kalmasını sağlamak gerekiyor. Elbette Türkçenin savunulması ve geliştirilmesi, Türkçe basınyayın organları çıkarmak bir haktır, ancak bunu yaparken evrensel basınyayın standartlarının yakalanması, insanlar, halklar arasında barıştan, daha güzel, daha insanca bir dünyayı hedefleyen bir anlayıştan uzaklaşılmaması gerekiyor. Hangi çizgide olursa olsun, Türkçe basınyayın organları insanlarımıza haber ve bilgi veren, gerçeği bulmalarına hizmet eden, sorunlarını gündeme getiren, onlar için mücadele eden, Türkçeyi sevdiren, Türkçe iletişimi teşvik eden, geliştiren anlayışla ve güzel bir biçimle sunulmalı. TEK TÜRK GAZETECİLİK ÖRGÜTÜ ATGB neler yaptı? Etkinliklerine ne gibi tepkiler aldı ve bundan sonra neler yapmayı düşünüyor? ATGB’nin kuruluş çalışmaları 2001 yılında Frankfurt’ta 10 gazeteci tarafından başlatıldı, 2002 başında yine bu kentte kuruldu. Şu anda Avrupa’da faaliyet halindeki tek Türk gazetecilik örgütüyüz. Son olarak Frankfurt’ta gerçekleştirdiğimiz genel kurulumuz, ATGB’nin bu özelliğinden kaynaklanan sorumluluklarını da öne çıkaran bir platform oldu. ATGB, 2001’den bu yana siyasal, sosyal ve kültürel bir dizi etkinlik düzenledi. Bunlar, genellikle Türkiye’den ya da Almanya’dan bilim adamı, gazeteci, yazar ve sanatçıların, halkımızla birlikte katılıp, güncel sorunların ele alındığı platformlar olarak gerçekleştirildi. Çalışmalarımıza şimdiye kadar olumlu, ilerletici tepkiler aldık. MÜCADELEMİZ SÜRECEK Önümüzdeki dönemde de Türkçenin önüne çıkarılan engellere karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Türkçe yayınların içeriklerinin basınyayın ilkelerine uygun olması çağrısında bulunup, basının kendi kendisini denetleme mekanizmalarının oluşturulması için girişimlerde bulunacağız. İnsanlarımızın yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadelelerini destekleyecek, eşit haklar mücadelesinde yanlarında olacağız. Meslek içi eğitim programları gerçekleştirerek, çalışan gazetecilerin mesleki bilgilerini tazelemelerini, yeniden sorgulamalarına, kendilerini geliştirmelerine katkıda bulunacağız. Avrupa’daki arkadaşlarımızı bizimle internetteki sayfamız (www.atgb.info) üzerinden bağlantı kurmaya çağırıyoruz. Tarihi Sanaristler Yazsaydı... ye götürmediği ortada. Gaz odaları, toplu mezarlar, toplama kampları elbette bir ‘‘incelik’’. Ne var ki Hitler’in, ruhunun değil, insan kıyımındaki zekasının ‘‘inceliğini’’ gösteriyor bu. Herhangi bir konu ya da kişi hakkında ‘‘Aslında öyle değildi’’ diye başlayan her yazı, her şiir, her film insanda merak uyandırır. ‘‘Hitler de aslında öyle değil’’ temalı bir film yapılırsa elbette izlenir. Yakın çevresine gösterdiği incelikten, büyük kitlelerin nasiplenmediğini bilmemize karşın yine de ‘‘bildiğimizden farklı ne var Hitler’de?’’ diye meraklanıyoruz. Tamam, sahiden de yakınındaki çocukları kucağına alıp sevdiği olmuş. Hatta duygulanıp ağladığı da görülüyor. Aslında sadece Hitler’in değil, tarihin kimi büyük diktatörlerinin de benzeri tavırları var. Tarihin en hasta ruhlu diktatörlerinden Roma İmparatoru Neron’un, öz annesine tecavüz edip öldürdüğü de söylenir, kendisinden hiç de beklenmeyen ‘‘ince’’ yanları vardı. Pandomim yapardı örneğin. Hatta bir pandomim gösterisi sırasında ‘‘büyük bir sanatçı ölüyor’’ diyerek kılıcının üstüne düşerek öldürmüştür kendisini. Moğol İmparatoru Timuçin’in de (Cengiz Han) vahşilikleri tüyler ürperticidir. Öldüğünden sonra da sürmüştür vahşeti. İsteği üzerine, gittiği öbür dünyada kendisine hizmet edeceklerini düşündüğü yüzlerce genç kızatta göz öldürülmüştür cenaze töreninde. Bu adamın boş vakitlerinde top oynadığına inanmak zordur. Öyle tutkundur ki futbola, davet ettiği halde top oynamaya gelmeyen Çin elçisini azarlamıştır da. Hiç tahmin edilemeyecek, en insani yanı bu top oyunudur Timuçin’in. İnsan davranışları doğayı kendine uygun hale getirme üzerine kurulu davranışlar toplamı aslında. Doğasında bundan ötürü barbarlık değilse de tepkisellik var bir hayli. O nedenle nezaketin, inceliğin, görgüyle, bilgiyle kazanılması gerekiyor. Bunu kazanmak için çaba gösterenlerin, Hitler’in örneğin, nasıl olup da bu nezaketi tüm yaşam biçimine yansıtamadığı bu nedenle ilgimizi çekiyor. Ne mutlu ki tarih, filmlere bakılarak yazılmıyor. İnsanlık duvar resimlerinden bile yola çıkarak ne tarihler yazdı doğru ama, insanın elindeki en iyi ‘‘kamera’’ kendi gözleridir günümüzde. İnsanlığın gözleri de, çok şükür ki, Hitler ile benzerlerinin yaptıklarına kapalı olmamıştır hiçbir zaman. İnsanlık gözünü açık tutmalı. Gözünü bir kaparsa Bush’u bile iyi bir insan sanabilir. Aman ha! ALTAN ÖYMEN DE KATILDI ATGB’nin 2 Nisan 2006 pazar günü Frankfurt’ta gerçekleştirilen genel kurulunun onur konuğu, gazeteciyazar Altan Öymen’di. Derneğin ‘‘onur üyeliği’’ önerisini de kabul eden Öymen, ‘‘40 yıl önce buralardaki tek gazeteci bendim. Oysa sizin bugün 100’ün üzerinde gazeteci üyeniz var. Onur verici bir gelişme’’ diye konuştu. Genel kurula Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) başta olmak üzere meslek ve sivil toplum örgütleri kutlama mesajı gönderdi. TGC Başkanı Orhan Erinç ve ÇGD Başkanı Ahmet Abakay, ATGB’yle dayanışma ve işbirliğine önem verdiklerini vurguladılar. Gürsel Köksal’ın başkanlığa seçildiği ATGB’nin yeni yönetim kurulunda, İrfan Ergi, Kemal Çalık, Ömer Aktaş, Fahri Erfiliz, Ömer Yaprakkıran ve Mustafa Korkmaz da yer aldı. dece son 6 ay içinde Avrupa’daki Türk toplumuna yönelik olarak çıkan dört gazeteden ikisi birkaç ay içinde yayın faaliyetlerine son vermek zorunda kaldı. Türkçe basın yayın faaliyetlerine uzun soluklu, planlı yatırımlar yapılmıyor. Elbette burada gazeteci derken, bir basınyayın organı için çalışan tüm insanları bu kavramın içinde görüyoruz. TÜRK MEDYASI Türk gazeteciliği açısından Avrupa derken de aklımıza öncelikle Türkiye kökenli göçmenlerin nüfusun ciddi bir bölümünü oluşturduğu Batı Avrupa ülkeleri geliyor. Bilindiği gibi başta Almanya olmak üzere, Türkçe medya 70’li yıllardan beri bu ülkelerdeki basınyayın dünyasının artık bir parçası olmuş durumda. ATGB, elbette Türkiye’deki basınyayın organları için çalışan gazetecileri de içine alıyor. Ama sorunlarının ağırlığı nedeniyle analizlerimizde göç toplu OSMAN ÇUTSAY FRANKFURT Avrupa’daki Türk gazetecilerinin giderek büyüyen sorumluluklarla karşı karşıya olduğu, bir kez daha vurgulandı. 2 Nisan’da gerçekleştirilen Avrupa Türk Gazeteciler Birliği (ATGB) dördüncü genel kurulunda tekrar başkanlığa seçilen Gürsel Köksal, Avrupa’daki Türk medyasının çağdaş standartları yakalamak zorunda olduğunu, ancak o zaman kendisini ‘‘çoğunluk toplumuna’’ kabul ettirebileceğini hatırlattı. ATGB Başkanı, Cumhuriyet Hafta’nın sorularını yanıtladı: Avrupa’da Türk gazeteciliği ne durumda? Nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız sizce? Avrupa’da Türk gazeteciliği zor durumda. Gazetecilik yaparak kazandığı parayla geçinemediği için başka işlerde çalışmak zorunda olanların sayısı, sözleşmeli olarak çalışanlardan çok daha fazla. Bunun birçok nedeni var elbette. Sa (ATGB) başkanı Gürsel Köksal. 22 ALMAN ÖĞRENCİ KÜLTÜREL FARKLILIKLARIN TADINI İSTANBUL’DA YAŞADILAR Gözüme takılmasa izleyeceğim falan yoktu. Haberlerden sıkılıp ne var yok bir bakayım diye televizyon kanallarını dolaşırken, galiba Channel Four’da rastladım. ‘‘Dünyayı kana boğmuş bir diktatörü sevimli gösteriyor’’ diye bir hayli eleştirilen Alman yapımı ‘‘Downfall’’ (Çöküş) adlı film, uzun olmasına karşın, gerçekten ilginç, izleyeni koltuğuna çakan bir yapım. Eleştirilerde doğruluk payı var. Gerçekten de bambaşka bir Hitler anlatılmış orada. Yakınları tarafından anlaşılamadığı için vefa görmemekten yakınacak kadar insancıl duygularla sarmaş dolaş, kadınların elini nezaketle öpen, çocukları kucağına alıp seven sevimli bir ihtiyar olarak betimlenmiş filmde Hitler. Hatta, savaş kaybetmiş bir diktatör olarak ‘‘düşmanlarına teslim olmaktansa’’ intiharı kafasına koymuş, bir süre sonra da gerçekleştirmiş ‘‘mert’’ bir Hitler görüyorsunuz. Hitler hakkında, onu anlatan bir filmden etkilenmeyecek kadar kaynak taramış biriyim. Dolayısıyla filmdeki Hitler, bana sevimli gelemez. Gençliğinde bir süre resimle uğraştığı, nedense tüm diktatör ya da diktatör eskilerinin ortak hobisidir bu hatta yapıtlarıyla (!) sergi açtığı da bilinir. Olsun. Biz onu insanlığın hafızasına kazıdığı kanlı ‘‘tablolarıyla’’ tanıyoruz. Bildiğimiz uğursuz ressamlığı budur sadece. Filmde insan aklının nasıl yanılabileceğine örnek olacak sahneler de var. Hitler’in en güvendiği adamı, propaganda bakanı Goebbels’in karısının, Hitler’e olan inancı akıllara durgunluk verecek türden. ‘‘Nasyonal Sosyalizm’siz bir dünyada büyümelerini istemiyorum’’ diyerek çocuklarını zehirleyerek öldürmesi, ardından kocasıyla birlikte intihar etmesi, bence ciddi bir akıl yanılsaması. Kimileri bu inanç kararlılığına hayranlık duyabilirler. Ama ben insan aklına büyük ihanet olduğu kanısındayım bu tür bir fanatizmin. Akıl, mantık ölçülerinde inandıklarımı savunmada kendimi fena saymam, ama gerekçesi ne olursa olsun, kendime yönelik bir yok etme eylemini gerçekleştiremem. İnsan aklı, mantıkla desteklenmezse çok tehlikeli olabiliyor. Kendi canından vazgeçebilen bir kişilik başka canların yok edilmesinden rahatsızlık duymaz. Dolayısıyla kendine merhametsiz olan Hitler’in, insanlığa karşı sızlayan bir vicdanı olmayacaktı elbette. Kadın eli öpmüş olsa bile. Hitler’in nezaketi yalan mıydı peki? İnce davranışlar sergilediği söyleniyor. Kadın eli öpmek bir incelik belirtisi olabilir ama, bu ‘‘inceliği’’ muhteremin ileri Almanya’nın Offenbach kentindeki Mathildenschule Lisesi’nden 22 öğrenci ve 8 öğretmen, ‘‘Kültürlerin ve Dinlerin Tanışması’’ projesi çerçevesinde geçtiğimiz hafta İstanbul’daydı. ATATÜRK VE LAİKLİK ÜZERİNE KONUŞACAK Yaşar Nuri Öztürk Frankfurt’ta nın sağlanmasında laik ve demokratik devlet yapısının kaçınılmaz gereğini vurguladılar. Mathildeschule Lisesi öğretmen ve öğrencileri, proje hakkında Cumhuriyet’e şöyle konuştular: Eckart Hengel (Okul Müdürü): Offenbach şehir merkezinde yabancı oranı yüzde 90’ın üzerinde. 850 öğrencilik okulumuzda sadece Müslüman öğrencilerin oranı ise yüzde 52. Çocuklar arasında Budist, Hindu, Katolik ve Ortodokslar da var. Kültür ve din farklılıklarının bir ayrışım oluşturmaması için 9 yıldır kurs düzenliyoruz. Bütün dinleri nesnel ve birleştirici bir bakışla etüt ediyoruz. Dinlerdeki ritüel ve gelenekler karşılaştırmalı olarak hocalar tarafından anlatılarak aralarındaki ortak noktaları ön plana çıkarmaya çalışıyoruz. Laik ve Müslüman bir devletin tecrübesi bizim için çok önemli. Bu yüzden Türkiye’ye gelmekten çok mutluyum. Almanya’nın da Türkiye’den çıkaracak dersleri var. Vatandaşlık testleriyle insanları aşağılamak insanları ortak paydada buluşturma yolunda çok büyük bir engel. ATATÜRK’Ü DİN DÜŞMANI OLARAK TANITIYORLAR Şenay Karaoğuz (Türkçe öğretmeni): Almanya’da 400 bin Türk öğrenci var. Ama ne yazık ki ailelerinin eğitim seviyeleri çok düşük. Bazı anneler okuma yazma bile bilmiyor. Onların çocuklarına verecekleri kültür eğitimi elbette eksik kalıyor. Bu çocuklar kaçınılmaz olarak İslamcı kesimin eline düşüyor. Tatil bahanesiyle kamplara alınıp beyinleri yıkanıyor. Atatürk’ü din düşmanı olarak tanıtıyorlar. Biz bu projeye katılan Türk öğrencilere yardım etmeye çalışıyoruz. Cihan Pehlivan (Türk öğrenci): Almanya’da Türklere karşı büyük bir önyargı olmasına karşılık okulda bütün arkadaşlarımızla kardeş gibiyiz. Proje çerçevesinde şimdiye kadar yanlış bildiğimiz ve tartışmalara yol açan bütün düşüncelerimiz birer birer değişti. Sandra Goldammer (Alman öğrenci): İstanbul aynen bizim okul gibi. İçerisinde çok farklı kültür zenginliklerini barındırıyor. 37 ülkeden öğrenci var. Okulumuzun büyük ölçeği olan İstanbul’u görmekten çok mutluyum. Ewelina Gren (Polonya asıllı öğrenci): Türkiye çok ilginç bir ülke. İnsanların bize gösterilenden çok daha farklı olduklarını gördüm. Büyük çoğunluğun modern ve özgür giyinmesinin yanında bazı kadınların neden kendilerini peçe altına kapattıklarını anlamıyorum. FRANKFURT (Cumhuriyet Bürosu) İslam dini üzerine çalışmalarıyla uluslararası üne sahip Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Frankfurt’ta bir konferans verecek. ‘‘Kuran’ın Türkçe Çevirisi’’ kitabı 126 baskı yapan Prof. Öztürk, Hessen Eyaleti Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından düzenlenen toplantıda ‘‘Atatürk, Laiklik ve Din’’ konusundaki görüşlerini açıklayacak. Frankfurt’ta, Wiesenhüttenplatz 2838 adresindeki Le Meridien Parkhotel salonlarında, 15 Nisan Cumartesi günü saat 15.00’de başlayacak konferansın açılışı, Frankfurt Başkonsolosu Salih Boğaç Güldere ve Hessen Eyaleti ADD Başkanı Mahmut Telli tarafından yapılacak. ‘Atatürk’ü yanlış tanıtıyorlar’ BARIŞ MUMYAKMAZ Almanya’nın Offenbach kentindeki Mathildenschule Lisesi’nden 22 öğrenci ve 8 öğretmen, ‘‘Kültürlerin ve Dinlerin Tanışması’’ projesi çerçevesinde İstanbul’a geldi. Yabancı öğrenci oranının yüzde 75’in üzerinde olduğu okulun öğrencileri, proje kapsamında aldıkları kurslarla Hıristiyanlık, Yahudilik, Müslümanlık, Budizm ve diğer dinleri nesnel ve birleştirici bir bakışla etüt ediyorlar. İLETİŞİMİN ÖNEMİ Din ve kültür farklılıklarının medeniyetler çatışmasına meydan vermeden ortak bir potada eritilmesinde karşılıklı iletişimin önemini belirten öğrenci ve öğretmenler, saygı ve hoşgörü ortamı Louvre’un ABD hamlesi Kültür Servisi Dünyanın en büyük müzesi Louvre, Atlanta kentindeki sergiler dizisiyle ABD’ye açılıyor. Louvre yönetimi ile ABD arasındaki işbirliği, 2003 yılında ‘High Museum of Atlanta’nın kuruluş kararı alınmasıyla güç kazanmıştı. Bu ekim ayından başlayarak da, önümüzdeki üç yıl süresinde burada Louvre tarafından düzenlenen sergilere yer verilecek. Sergilerde, Amerikan sanatından ve müze koleksiyonundan önemli örnekler yer alacak. Louvre Müzesi yöneticisi Henri Loyrette, bu sergilerin yapılabilmesinde, ABD ile ilişkilerinin iyi oluşu olduğu kadar, bu ülkenin ‘yeni sanatsal haritasının’ da etken olduğunu belirtti. Loyrette, bu bilgilere, Louvre’un her dört ziyaretçisinden birinin ABD’li olduğunu, bunun her yıl bir milyon ziyaretçi demek olduğunu da ekledi.