07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 15. ULUSLARARASI İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ VE 4. TİYATRO OLİMPİYATLARI MAYISTA BAŞLIYOR C kültür/sanat KULE CANBAZI SUNAY AKIN 14 NİSAN 2006 CUMA İstanbul koca bir sahne ECE BAKTIAYA Bu yıl 15. yılını kutlayacak olan İstanbul Tiyatro Festivali, dünya tiyatrosunun ve tiyatromuzun çarpıcı örneklerini sanatseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. 11 Mayıs 6 Haziran tarihleri arasında Aygaz ve Opet sponsorluğunda gerçekleşecek festivalin programı, önceki gün Esma Sultan Yalısı’nda yapılan toplantıyla açıklandı. Tiyatroseverleri, yabancı oyunların yanı sıra festivale özel hazırlanan ve ilkgösterimleri festivalde yapılacak yerli yapımlarla renkli bir festival bekliyor. Festival kapsamında düzenlenecek olan 4. Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları da festivale ayrı bir renk katacak. Farklı kültürleri bir potada eritmeyi, bireylerin gelişiminde sanatın önemini vurgulamayı; tiyatro, müzik ve dans alanlarındaki arayış ve yenilikleri yüreklendirmeyi amaçlayan Tiyatro Olimpiyatları’nın bu yılki konusu ‘Sınırların Ötesi’. Festival, 11 Mayıs Perşembe akşamı, Aya İrini Müzesi’nde, İKSVAttis TiyatrosuTürk OlimpiyatlarıEpidaurus Festivali ortak yapımı, Theodoros Terzopulos’un yönettiği, Aiskhylos’un ‘Persler’ oyunuyla açılacak. Aynı gece Peter Brook, Haldun Dormen ve Münir Özkul’a Tiyatro Onur Ödülü verilecek. DÖRT OYUNLA BECKETT... Festivalin önemli konuklarından biri, tiyatro, dans ve plastik sanatları ustalıkla harmanlayarak yarattığı gösterileriyle tanınan Belçikalı sanatçı Jan Fabre. Fabre, Andy Warhol ve William Forsythe’a göndermeler yaptığı oyunu ‘Ölüm Meleği’ ile izleyici karşısında olacak. Sanatçı, gösterinin ardından bir de konuşma yapacak. Bir ekol olan Yuri Lyubimov’un kurucusu olduğu Rusya’nın ünlü Taganka Tiyatrosu, Euripides’in ‘Medea’ tragedyasını sunacak. Festivalde kapsamında izlenebilecek diğer tragedyalar, Studio Oyuncuları’nın sunacağı ‘Euridice’nin Çığlığı’ ile Şahika Tekand’ın Sophocles’in ‘Antigone’ tragedyası üzerine yeni çalışması. İtalya’nın ünlü Piccolo Teatro di Milano’su, İstanbul İtalyan Kültür Merkezi’nin katkılarıyla ‘Arlecchino İki Efendinin Uşağı’ adlı Carlo Goldoni güldürüsünü oynayacak. Festivalin bu yıl Uzakdoğu’dan da konuğu var: Japonya’dan Shizuoka Performing Arts Center, Tadashi Suzuki’nin yorumuyla Çehov’un ünlü yapıtı ‘İvanov’u sahneleyecek. Festivalde izlenebilecek yapımlar saymakla bitmiyor... Tiyatro DOT festivale Bülent Erkmen’in tasarısı ‘Bir Oyun’la katılırken; Emre Koyuncuoğlu ‘Arıza’, 5. Sokak Tiyatrosu ‘Oyunu Bozun!’, Ve Diğer Şeyler Topluluğu ‘Son Dünya’ adlı oyunlarıyla yer alacak festivalde. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın sahneleyeceği oyun ise ‘Düş Oyuncakları’. Bu yıl festivalde yeni bir bölüm yer alıyor. Fransız Baharı başlıklı bu bölümde; bu yılın tüm dünyada Samuel Beckett yılı olması dolayısıyla öncü tiyatronun 100. yaşını kutlayan yazarı Beckett dört oyunuyla anılacak. ParisBeckett Festivali Yönetmeni Pierre Chabert’in yönettiği Genco Erkal, Bülent Emin Yarar, Meral Çetinkaya, Erol Günaydın’ın başlıca rolleri üstlendiği ‘Oyunun Sonu’ bunlardan biri. Gerald Freedman’ın yönettiği ve Çiğdem Onat’ın oynadığı ‘Mutlu Günler’, İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın Ali Taygun’ca yorumlanan ‘Godot’yu Beklerken’ ve BİLSAK Tiyatro Atölyesi ile Maya Sahnesi ortak yapımı, Nihal Geyran Koldaş’ın yönettiği ‘Gri Mavi’ festivalde yer alan diğer Beckett oyunları. Ünlü tiyatro ustası Peter Brook ve Theatre Des Bouffes Du Nord festivale iki oyunla katılıyor: İlki Athol Fugard, John Kani ve Winston Ntshona’nın ortak yapımı ‘Sizwe Banzi is Dead / Sizwe Banzi Öldü’; İkinci oyun ise İngiliz sanatçı Bruce Myers’in oynadığı ‘Büyük Engizisyoncu’. Brook’un yanı sıra Comedie Français oyuncusu Christine Fersen de ‘Sahnede Tek Başına’ adlı oyunuyla festivale katılıyor. Fransız Baharı ile 4. Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları çerçevesinde, mayısta 16 dansçı, 36 at ve 15 kişilik Romen müzisyen topluluğuyla İstanbul’a gelecek olan dünyaca ünlü binicilik tiyatrosu Zingaro, 2006 yılı için hazırladığı yeni gösterisi ‘Battuta’yı dünyada ilk kez İstanbul’da sahneleyecek. MOZART VE LORCA DA UNUTULMADI Belçika’dan Türkiye’ye ilk kez gelecek olan bir konuk da ünlü koreograf Anne Teresa De Keersmaeker ile Rosas Dans Topluluğu. Topluluk ‘A Love Supreme Raga For the Rainy Season / Yağmurlu Bir Mevsim İçin RagaYüce Bir Aşk’ adlı oyunu sahneleyecek. Dünyaca ünlü İsveç Cullberg Balesi dans dünyasından festivale katılan bir başka önemli topluluk. Cullberg Balesi, en yeni iki gösterisiyle İstanbul’da olacak: ‘As If / Sanki’ ve ‘A Sort Of / Gibi’. Türkiye’den de Zeynep Tanbay Dans Projesi, TalDans (Mustafa KaplanFiliz Sızanlı) ve Tuğçe Ulugün Tuna Festivali için Yağmurlu Bir Mevsim İçin RagaYüce Bir Aşk Şiddet Şart midur?.. mektir ki, bilimsel bir icat olan pusulayı tanımadıklarından, yol bulma konusunda size yardımcı olamazlar. Yani onlar da yön mefhumunu bilmediklerinden kayıptırlar. Öyleyse söylemek bize düşer: Atatürk Köşkü, Trabzon’un yaklaşık 67 kilometre güneybatısında bulunan Soğuksu tepesinde yer alır.. 1903 yılında, Konstantin Kabayanidis adlı bir Rus tarafından yaptırılan köşk, işgal sırasında Rusların karargâhı olarak kullanılır. Kurtuluş Savaşı sonrasında, 15 Eylül 1924’te kente gelen Atatürk’e armağan edilen köşkün bir duvarına asılı Türkiye haritasını dikkatli inceleyecek olursanız, Gazi’nin, Anadolu’daki irtica hareketlerine karşı ordunun yaptığı harekâtları buradan takip ettiğinin izleri olan kurşunkalem işaretlerini görürsünüz. Harita üstündeki okların, gideceği yönü çok iyi bilen bir insan elinden çıktığı apaçık ortadadır!.. BOZTEPE’DEN AKÇAABAT’A Uzun Sokak’taki ‘Beton Helva’ya uğrayıp helva yemeden kentten ayrılmak olmaz. Yiyecek konusuna girdik mi, Trabzon peynirlisinden söz etmeliyiz öncelikle. Yalnızca Trabzon’da yiyebileceğiniz bu pideyi Uzun Sokağın Meydan’a açılan ucundaki ‘Çardak’ pide salonunda bulabilirsiniz. Meydan’da, Boztepe’ye doğru çıkan caddenin ağzında olan ‘Ertuğrul’ fırını da, parmaklarınızı da beraberinde yiyeceğiniz pideler sunar size. Yok, eğer daha yukarılarda, Boztepe’ye yakın bir yerlerdeyseniz, Doğumevi’ni sorun. Hastane kapısının yakınındaki fırını işleten Turgay Eyuboğlu da, pide konusunda Trabzon’un eline su dökülemez ustalarındandır. Kentte, son derece lezzetli etten yapılan döner de yiyebilirsiniz. Bilmeniz gereken, Trabzon’da dönerin gramla satıldığıdır. Bakırcılar Çarşısı’nda bulunan ‘Bulutlar’ lokantasının döneri iyidir; benden söylemesi. Sahil yolundan, Trabzon’un kent merkezine en yakın ilçesi olan Akçaabat’a kadar uzanan köftecilerde de ünlü Akçaabat köftesinin tadına bir bakın isterseniz. Trabzon’u konuşmak, yazmak için ille de bir şiddet olayını beklemek gerekmiyor. Ben de bu haftalık köşemizi Trabzon’a ayırdım. Volkan Canalioğlu’nun belediye başkanlığını kazanmasıyla ilk kültür festivalini yaşayan kentin aydınlığa dönük yüzüne destek olunmazsa, karanlığın Trabzon’dan kovulmasını beklemek hayalcilik olacaktır. Trabzon’un anlatıldığı bir yazıdan elbette yüzü gülümseyerek ayrılmalı okur: Gülcemal vapurunu öylesine severdi ki Trabzonlu, vapurun hastalıklara iyi geleceğine bile inanırdı. Öyle ki, Gülcemal İstanbul’dan gelip kentin açığına demirleyince, hastaların konulduğu kayıklar vapurun etrafını tavaf ederlerdi!.. Gülcemal’in kaptanı, ilk seferde kayıkların aynı yönde döndüğünü, sonradan bir karışıklık olduğunu görünce bunun nedenini sorar ve şu yanıtı alır: ‘‘Habu benum nenemdur... Geçen geluşunuzde iyileşmedi... Deduk ki kürekleri yanluş yöne çektuk... Haçan bi de buyana tönelum pakalum ne olacak!?.’’ D Battuta iyatroseverleri, yabancı oyunların yanı sıra festivale özel hazırlanan ve ilk gösterimleri festivalde yapılacak yerli yapımlarla renkli bir festival bekliyor. 4. Uluslararası Tiyatro Olimpiyatları da festivale ayrı bir renk katacak. Festival, 11 Mayıs Perşembe akşamı, Aya İrini Müzesi’nde, İKSVAttis TiyatrosuTürk OlimpiyatlarıEpidaurus Festivali ortak yapımı, Theodoros Terzopulos’un yönettiği, Aiskhylos’un ‘Persler’ oyunuyla açılacak. T hazırladıkları yeni gösterileriyle ilk kez İstanbulluların karşısına çıkacaklar. Beckett ve Çehov yapıtlarının yanı sıra Shakespeare de iki yerli yapımla festival programında. Oyun Atölyesi Kemal Aydoğan’ın yönettiği ve Haluk Bilginer’in başrolü oynadığı ‘Atinalı Timon’ ile; Semaver Kumpanya ise Işıl Kasapoğlu’nun yorumladığı ‘Fırtına’ ile katılıyor festivale. Yerli toplulukların dışında ünlü Litvanyalı yönetmen Eumenitas Nekrosius da bir Shakespeare oyunuyla buluşacak izleyiciyle: ‘Othello’. Tiyatro Oyunevi ise 15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında, öldürülüşünün 75. yılında Federico Garcia Lorca’yı iki oyunu birleştirdiği bir geceyle anıyor: ‘Lorca Divanı’ ve ‘Sıra Gecesi’. Mahir Günşiray’ın yönettiği bu renkli oyunda, farklı alanlardan çok sayıda değerli sanatçı sahnede olacak. Tiyatro Oyunevi’nin bir diğer çalışması da yine Lorca’nın Türkiye’de ilk kez sahnelenecek ‘Beş Yıl Geçince’ adlı oyunu. Günşiray’ın festivalde ayrıca, ‘Eskicinin Tazesi’ adlı bir de radyo tiyatrosu çalışması yer alacak. İstanbul Devlet Tiyatrosu ise festivale Mozart’ın 250. doğum yılı etkinlikleri dolayısıyla Can Gürzap’ın yönettiği ‘Amadeus’ ile katılıyor. Festivalde 2004 yılında başlatılan ‘Genç Tiyatro’ bölümüne bu yıl ikisi Amerika’dan olmak üzere 7 topluluk katılıyor. ‘Yangın Yerinde Orkideler’le Tiyatro Anadolu, ‘Medea’ yla Tiyatro Z, ‘Cyrano de Bergerac’ adlı oyun ile Altıdan Sonra Tiyatro, ‘Dikkat Köpek Var’ ile Türkar Çoker New York Ensemble, ‘Bavullar’ ile Tiyatro Boyalı Kuş, ‘DoğuBatı ve Bir Yağmur Damlası’ adlı oyun ile Hazal Selçuk ve ‘Duvar’ adlı oyun ile Deli Production bu başlık altında izleyiciyle buluşacak. enizkızı var mıdır bilmem ama, denizerkeği olsa olsa Trabzonludur!?. Trabzon erkeği Karadeniz’den alır huyunu. Damarlarında kan yerine, deniz suyu dolanır. Bu yüzdendir ki, beklenmedik bir anda kabarır ve çok geçmeden sütliman olur. Belki bana inanmayacaksınız ama, bir zamanlar erkekler yün eğirir, çorap örerlerdi Trabzon’da!.. 1869 yılında, Osmanlı Devleti’nin doğu vilayetlerine araştırma yapmak için gönderilen Fransız bilim insanı Theophile Deyrolle’un gözlemlerine kulak veriyoruz: ‘‘Kadınlar ekseriya ağır yükleri sırtlanarak yürürlerken, kocaları önlerinde veya arkalarında bir çorap yahut tozluk örerek gidiyorlar. Bu haşin dağlıların, kuşaklarında bir hançer ve omuzlarında tüfek, çorap örmeleri garip bir manzaradır.’’ SURLARLA ÇEVRİLİ KENT Trabzon’un en esrarengiz yapısı Boztepe’de bulunur. Halk tarafından ‘Cephanelik’ adı verilen ve son derece ilginç bir mimarisi olan bu yapının hangi yılda, ne amaçla yapıldığı bilinmemektedir. Tarihi yapı adını da, Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nde bulunan Abdülhamit’in albümündeki bir resimden almaktadır. Söz konusu resimde, binanın cephanelik olarak kullanıldığı görülür. Trabzon’un Rus işgalinde de bina yine cephanelik olarak kullanılır ve 1919 yılındaki bir patlamayla büyük hasara uğrar. Trabzon bir masaya benzetilir... Kentin adını aldığı sözcük olan ‘Trapezus’ da masa anlamına gelmektedir. Minas Bijişkyan ise okuyun bakalım neye benzetiyor kenti: ‘‘Trabzon kalesinin umumi şekli bir tavuskuşuna benzer. En genişi olan Aşağıhisar, kuşun açılmış kuyruğu gibi Ortahisar’a kadar yayılmıştır. Batı tarafta, biraz içeriye çekilmiş olan Ortahisar kuşun gövdesini, iç kale boynunu, eğri vaziyette son kısım olan kule de başını teşkil eder.’’ Surlarla çevrili kentin içinde yer alan vadiler üzerine tarih boyunca birçok köprü yapılmış olsa da günümüze bunlardan pek azı kalmıştır. 1467 1469 yılları arasında kentte valilik yapan Zağnos Paşa’nın adını taşıyan köprünün yerinde, Trabzon Pontus İmparatorluğu döneminde açılıp kapanan ahşap bir köprü olduğu eski kaynaklarda yazmaktadır. Köprünün batı ucunda bulunan tarihi surların bir parçası olan kulenin duvarına metal, kocaman bir Osmanlı tuğrası çakılmıştır. ‘‘Ne şiş yansın, ne kebap’’ mantığından olsa gerek, padişah tuğrasının altına da Türkiye Cumhuriyeti’nin kısaltması olan ‘T. C.’ ibaresi konulmuştur. Bir tarihi eserin, böylesine ikiyüzlü bir politikayla tahrip edilmesinin elbette hiçbir açıklaması olamaz. Üstelik, Trabzon kalesinin işareti, bir liman kenti olduğundan dolayı gemi çapasıdır. Manevi miras olarak ‘bilim ve akıl’ı bıraktığını söyleyen Atatürk’ün üç kez ziyaret ettiği Trabzon’da kaldığı köşkün hangi yönde olduğunu sakın ola ki, İran Konsolosluğu’na danışmayın. Çünkü, konsolosluğun kapısında ‘Ne doğu ne batı, İslam Cumhuriyeti’ yazmaktadır. Bu da de İvanov Moreau: Akıl, tutku ve gizem ZEYNEP ORAL Ansızın karşıma çıkıverdi... İstanbul’da olduğunu biliyordum... Böyle burun buruna geleceğimizi bilmiyordum... Sinemanın iç fuayesinde, kapıya yakın bir yerde arkadaşlarımla duruyordum. Ansızın foto muhabirlerinde bir dalgalanma ve ardı ardına flaşlar patlamaya başladığında Jeanne Moreau tam önümde duruyordu. Elimi uzattım, birkaç nezaket cümlesinden sonra, kendimi şöyle derken buldum: ‘‘Sizi yalnız filmlerde değil, tiyatro sahnelerinde de çok izledim. Olağanüstü, muhteşem bir oyuncusunuz. Orson Welles haklı, dünyanın en iyi oyuncususunuz... İyi ki varsınız... Teşekkürler...’’ GURUR VE KEYİF Yüzünde kocaman bir gülümseme, işaret parmağını dudaklarına götürüp ‘‘Çok teşekkürler, beni mutlu ettiniz, ama bunları yüksek sesle söylemeyin, kimse duymasın, çok utanırım’’ dedi. Ve yanımda duran eşime dönüp benim hakkımda bir şeyler söylemeye başladı... Alçakgönüllülüğe bakar mısınız, kendini bıraktı, benim hakkımda konuşuyor!!! İstanbul Film Festivali’nin onur konuğu olarak İstanbul’a gelen, İKSV’nin yaşam boyu başarı ödülünü alan Jeanne Moreau’yu, sizlere tanıtacak değilim. (Dünkü Cumhuriyet Dergi’de Aslı Selçuk bu işi dört dörtlük yapmıştı.) Ödül töreni boyunca Jeanne Moreau bu alçakgönüllü tavrını sürdürecekti. En yalın, en doğal giyim kuşam, hal ve tavırlarıyla... 75 yaşını gururla, keyifle taşımasıyla... Sahneye yürürken sahnedeki hem ‘‘afacan çocuk’’, hem ‘‘küçük kız’’, hem ‘‘cazibeli dişi’’ duruşuyla... Ödülü veren Şakir Eczacıbaşı’nın arkasına gizlenip ‘‘kaybolması’’, sonra ortaya çıkıp onun kolunun altına ‘‘sığınıvermesi’’; ‘‘Bu bey benim hakkımda çok güzel şeyler söylemiş olmalı, şimdi de ben konuşabilir miyim?’’ deyişindeki ‘‘sıradanlık’’ kollayışıyla... İngilizce konuşuyor olmasını bizlere açıklayışındaki zekâsıyla: ‘‘Ne de olsa İngilizce anadilim. Annecim her neredeysen (gözlerini tavana çeviriyor) sana teşekkür ederim’’ deyişiyle... ‘‘Yaşamımın sonuna dek öğrenci kalacağım... Her onurlandırılışta, birlikte çalıştığım insanlara şükrediyorum, onlar da ödüllendiriliyor... Her filmde birbirimizi tanımak yolunda bir adım atabildiğim için mutluyum... Sinema birbirimizi tanımak için bir şans. (AB’yi kastederek) Hem Türkiye’ye hem Fransa’ya şans dilerim...’’ deyişindeki bilgelik... Kendisini ayakta alkışlayanlara, eliyle ‘‘lütfen oturun’’ işareti... Bütün bunlar onu bildiğimiz tüm ‘‘star’’lardan farklı kılıyordu. Ama belki de onu en farklı kılan, İstanbul’a gelmeden önce genç Türk film yönetmenlerinin filmlerini izlemiş olması ve ödül töreninden sonra üç yönetmenle, Zeki Demirkubuz, Yeşim Ustaoğlu ve Nuri Bilge Ceylan’la baş başa gelmek istemesi, onlarla buluşup konuşmasıydı. Yıllar önce onu Paris’te sahnede ‘‘Bir Oda Hizmetçisinin Günlüğü’’ oyununda izlediğimde, sahnede tek başına bir elma soyuşu vardı, hiç unutamıyorum. O elmayı masanın üzerinden alıp elindeki bıçakla, kabuğu koparmadan soyuşu belki on, on beş dakika sürmüştü. O on dakikaya bir kadının, tüm ezilmişliğini, tüm şehvetini, tüm isyanını, tüm tutkularını, tüm dişiliğini ve baştan çıkarıcılığını, tüm masumiyetini, tüm gizemini, aklını ve duyarlığını yüklemişti. Opera sanatçısı Ömer Yılmaz yaşamını yitirdi... ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Devlet Opera ve Balesi solistlerinden, Opera Solistleri Derneği kurucu üyesi, tenor Ömer Yılmaz yaşamını yitirdi. Yılmaz, uzun süredir kanser ve enfeksiyon tedavisi görüyordu. Yılmaz, Ankara’da toprağa verilecek. Türkülere getirdiği çağdaş yorumla tanınan Ömer Yılmaz, tedavi gördüğü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öldü. Kanser tedavisi gören Yılmaz, bu tedavisinin sonuçlanmasına karşın kaptığı enfeksiyon nedeniyle zorlu bir tedavi sürecine daha girmişti. Ömer Yılmaz’ın yakın çalışma arkadaşlarından Ankara Devlet Opera ve Balesi solisti Tuncer Tercan, arkadaşı için şu değerlendirmeyi yaptı: ‘‘Türkiye’de yetişmiş en iyi tenorlardan biriydi. Anadolu kültürüne ve türkülere yakınlığı onun ayrı bir özelliğiydi. Türk operası, Türk sanatı için yeri doldurulamayacak büyük bir kayıp.’’ Yılmaz,Karşıyaka Gömütlüğü’nde toprağa verilecek. Ömer Yılmaz, 30 Aralık 1953’te Gümüşhane’nin Torul ilçesinde doğdu. 1974 yılında Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nde göreve başladı. Bugüne değin pek çok ünlü operada başrol oynadı. Yurtdışında Moskova, Münih, Viyana, Milano, New York, Kiev gibi kentlerde konserler verdi, operalarda oynadı. Türk Ulusal Futbol Takımı’nın 3. olduğu 2002 Dünya Kupası’nda İstiklal Marşımızı Seul’de seslendirdi. Gitarist Bekir Küçükay ile birlikte ‘‘Sevda Türküleri’’ adlı bir albümü yayımladı. Jeanne Moreau’ya ödülünü Şakir Eczacıbaşı verdi. (Fotoğraf: AA)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle