Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 H A L K L A C ekonomi İ L İ Ş K İ L E R C İ G Ö Z Ü Y L E 31 MART 2006 CUMA İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Gelenek ve çağdaş yaşam doğrultusunda yeni istekler Gelecek Umudu Olmadan çözüm üretmede ortak hareketi henüz gündemde değil. AB sosyal standartları geliştirilmedikçe, sermayenin en ucuz emeğe yönelik arayışları durdurulamayacak. Sermaye, ‘‘haksız rekabet, iflasa sürüklenme..’’ sloganları ile geçmişin çalışma koşulları, sosyal devlet düzenine karşı duruyor. Partilerin, sendikal hareketlerin makul uzlaşılar, daha yakın işbirliği arayışlarına girmek zorunda kaldıkları belirtiliyor. Üçüncü yol olarak da tanımlanan yeni arayışlarda devlet sorumluluğu, kamu görevi, kamu malı.. kavramları değişime uğruyor. Devlet sorumluluğu, devlet güvencesinden tümden vazgeçilmeden, özele bırakılamayacağı düşünülen alanlar için toplumsal sorumluluğun genişletilmesi öngörülüyor. Özetle, asla özel sektöre bırakılamayacağı düşünülen başta eğitim ve sağlık, kamu sorumluluğundaki alanlar için ortak sorumluluklar gündeme geliyor. Daha açık bir anlatımla eğitim, sağlık da dahil, kamu sorumlulğuna giren tüm alanlar için, devlet, özel sektör ve bireyin katkıları, bir tür sosyal piyasa ekonomisi öngörülüyor. ??? Ancak sosyal bölüşümün kriterlerinde AB ülkelerinin ortak değerlerde buluşmaktan henüz çok uzakta olduklarının da altı çizliyor. ony Blair’in sol adına tümden liberalizme kayan programıyla, Alman SPD, Fransız solu, Doğu Avrupa ülkelerininin yaklaşımlarının, sosyal devletin geleceği üzerine arayışlarda da çok farklı çizgilerde oldukları belirtiliyor. AB ülkeleri için, sosyal devletin, bölüşümde adaletin sağlanmasının hâlâ anahtar sözcük olduğu, sosyal demokrat değerlerin, mutlak değil ama denge sağlayıcı işlevini koruyacağı vurgulanıyor. SOSYAL DEVLETİN ANAHTAR DEĞERİ Küreselleşmenin getirdiği sonuçlar, hukuk devletinin tek başına yeterli olmadığını bir kez daha çarpıcı, acıtıcı sonuçları ile ortaya koyuyor. Sosyal devletin anahtar değer olduğu kabul ediliyor. Ama kapitalizmi dizginleyecek komünizm ortada yokken, vahşi kapitalizmi neyin dengeleyebileceği henüz sorgulanmıyor... ‘‘Sol aktörler kimler olabilir? Küresel deneyim kazanan sermaye gücünün etkisi ortada. Buna karşı sistemler henüz gelişmiş değil. Spekülatif para hareketlerinin vergilendirilmesi için dahi ortada uluslararası geçerli formüller yok. Sol bütün bunları düşünmek, sorgulamak zorunda. Hâlâ Ekim Devrimi’, nin başarısızlığı ile cebelleşiliyor. Dünya barıştan çok uzakta, çok yönlü tehditler altında...’’ T b BETÛL MARDİN abam ikide bir beni evlatlıktan reddeder, bir süre sonra da tekrar sevgili kızı olarak bağrına basardı. Onu çok şaşırtır, çok üzerdim ama ‘aile’nin bazı düsturlarının artık değişmesi gerekliliğine de gerçekten inanıyordum. Örneğin, ‘Kızıma koca mezar’ diye bir kural vardı ailede, yani ‘‘Kızımız evleneceğine ölsün, daha iyi’’. Tüm büyük halalarım, olgun bir yaşa kadar bekledikten sonra, evden kaçarak evlenebilmişlerdi. MÜZAKERELERDEN KAZANÇLI ÇIKMAK Üstelik bir eniştem devrin önemli bir hukuk adamı, diğeri ise Osmanlıların son içişleri bakanlarındandı. Hatta bugün, Etiler’de bu istenmeyen damadın adına kocaman bir cadde de var. Kendi halam ise babası vefat ettikten sonra evlenmiştir. Ablam, ani denecek kadar kısa bir sürede ve gencecik bir yaşta veremden ölünce, babam ürktü ve yumuşa dı, beni evlendireceğini söyledi. Ancak damat sadrazam oğlu olmalıymış! Demek Arap ülkelerine gelin gidiyordum. Bir sunturlu kahkaha atınca evlatlıktan reddedildim, ama onu da atlattık. Bundan önce de yazmıştım ya, önemli olan müzakerelerden kazançlı çıkmaktır. Özelllikle, kız çocuğu daha temkinli davranarak amaca ulaşabilir. Korkunuzu belli etmek yararlı sonuca götürmez, asl olan anlaşılmanızdır. Biliyordum, karşımda duran yüzyıllar önce inşa edilmiş ‘gelenekler’di ve bu duvarları yıkmak kolay olmayacaktı. Eğitime devam asla, çalışmak asla, para kazanmak asla, ayrı evde oturmak asla. Bunlar büyük ‘asla’lardı. Bir de sivrisinek gibi vızıltılar vardı: Güneş batmadan eve dönmek, bir arkadaşın evindeki çaylı toplantılara yeğenimin Alman dadısıyla gitmek... ZİHİNSEL PENCERELER İstemediği bir konuda konuştuğum vakit babam beni dinlemez, zihinsel pencereleri kapatırdı. Beklerdim, beni küçümser veya benimle konuşmazsa, umutsuzluğa kapılmaz, reddedilmiş gibi yapmaz, konuyu başka bir açıdan tekrar öne sürerdim. ‘Kız çocukları aileden ayrı oturmaz.’ ‘Evet ama kızım iki yaşında, beraber oturursak sizi rahatsız edebilir.’ ‘Etmez, konu kapanmıştır.’ O sırada Tercüman gazetesinde çalışıyordum. Kızım, ayrılığı hissedip geceleri ağlıyor. Bir ay dayandılar. Babam, ‘Sen en iyisi alt kata taşın’ dedi. Hâlâ aynı yerde oturuyorum. ÖNEMLİ OLAN BAŞKA BİR UNSUR... Önemli olan ailenin itibarı ve namusudur. Önemli başka bir unsur var mıdır? Evet, ailenin diğer fertlerinin eleştirileri huzur bozabilir. Babama göre, ailenin itibarı, ‘ismi’ önde gelirdi. Neden öncelikle isimdi? Aile meclisinin diğer ağır topları onu alaya alabilirler, onu dışlayabilirlerdi. ‘Bizden değilsin’ demeleri kabul edilemezdi. Ya komşular, yakın dostlar? İnanılmaz yöntemler geliştirdim. Ağır topları birer birer tespit ettim ve onlarla saygılı ama bir o kadar da sıcak ilişkiler kurdum. Onların babam ile konuşmalarını ve müzakerelerde benim tarafımı müdafaa etmelerini tembih ettim. Bazen geri adım attım, bekledim, sonra ilerledim. Belki istediklerimin tümünü alamadım ama sertleştim ve uzun bir süre sonra gerçekten düşünüp akıllıca yerleşmiş önemli düsturlara ben de uydum. Ailenin büyüğü olarak gençlere örnek bir yaşam sürmek ana kuralımdır. AĞUSTOS BÖCEĞİ MASALI İki arkadaş bir iş merkezinin kalabalık kaldırımlarında yürüyormuş. Ansızın, bir tanesi olduğu yerde bir an durup yanındakine ‘Duyuyor musun? Bir ağustosböceği ötüyor’ demiş. Arkadaşı şaşkın, dikkatle çevreyi dinlemiş, ‘Ben duymuyorum ama bu gürültülü trafikte nasıl duyabilirsin, zaten imkânsız değil mi’ diye sormuş. Ağustosböceğini duyan bir zoologist olduğu için doğanın çeşitli seslerini modern yaşamın gürültüsünden ayırt edebiliyormuş. ‘Bak’ deyip cebinden çıkardığı bozuk parayı yere atmış. Derhal birçok insan onlara doğru dönüp yere düşen parayı gözleriyle aramışlar. ‘İşte’ demiş doğa uzmanı, ‘Ancak duymak istediğimizi işitiriz’. The Discipline of Transcendence by Bhagwa Shree Rajneesh ürkiye’nin sıcak gündemi nedeniyle bekletmek zorunda kaldım. Alman SPD yönetim kurulu üyesi, partinin ‘‘Temel Değerler Komisyonu’’ Başkanı Wolfgang Thierse’nin, partinin son yedi yıllık arayışlarının özeti olan konferansını sizinle paylaşmadan geçemezdim. Friedrich Ebert Vakfı’nın konuğu olarak 8 Mart günü İstanbul’da yaptığı sunuşu özetlemeye çalışacağım. Küreselleşme olgusu adına tek ideolojili dayatmanın sonuçlarından yola çıkılarak, SPD’nin programını yeniden hazırlamak üzere yapılan çalışmaların sonucu sol, insanlık, gelecek adına hiç de parlak bir tablo değil. SPD, özgürlük, dayanışma, solun değerlerini korumaya çalışarak yola çıkıldığında, adaletin tanımlanması, bölüşümün sağlanması konularında günümüz gelişmeleri karşısında tıkanmış. ZENGİNLİK, YOKSULLUK, FARKLILIK PATLAMASI Zengin yoksul ayrımının hızla büyüdüğü bir dünyada, zenginliğin, yoksulluğun, farklılıkların patlaması olgusu karşısında, sosyal demokrasinin bilinen temel değerleri ile yola devam etmenin olanaksız olduğu sonucuna varılmış. Seçenek arayışlarında, ekonomik gelişme, teknik gelişmeye ayak uyduramayan sosyal paylaşımın yeri sorgulanmış. AB’nin sosyal devlet temeli üzerine oturmuş kapitalizminin hızlı kabuk değişimi, paylaşım, eşitlik adına devleşen sorunları ortaya çıkarmış. Komisyon başkanı, eski ilişkilerin ortadan kalktığının altını çiziyor: ??? Öncelikle, ‘‘Çocuklarımız bizden daha iyi bir dünyada yaşayacak’’ umudu yok olmuş. AB’nin sosyal devlet kriterleri, kazanılmış sosyal, sendikal haklarından, ‘‘2030 yıl öncenin değerleri. Geçmişte kalan güzel düşler, bugünün gerçeklerinden uzak’’ tanımlaması yapılıyor. Başta eğitim, sağlık, yaşamın her alanına dönük fırsat eşitliği fiilen ortadan kalkmış. Üretimde bozulan aktif çalışan, yaşlı dengesine bağlı sosyal güvenlik sistemleri çöküşe geçmiş. İşsizlik büyümüş.. AB ülkeleri içinde farklı boyutlarda sorunlar ve yaklaşımlar, temel değerlerde büyük ayrışmalar, ortak programlarda buluşma, ortak sorun çözmeyi de olumsuz etkilemiş. Çokuluslu şirketlerin artan isteklerine karşı duracak daha güçlü sosyal demokrasi hareketleri, daha güçlü sendikacılık ortada yok. Tam tersine solun rotasını kaybettiği, sendikaların çok büyük zaaflar içine düştükleri bir süreç yaşanıyor... AB düzeyinde solun, sosyal damping olmaksızın işsizliğe Eğitime devam asla, çalışmak asla, para kazanmak asla, ayrı evde oturmak asla. Bunlar büyük ‘asla’lardı. Bir de sivrisinek gibi vızıltılar vardı: Güneş batmadan eve dönmek, bir arkadaşın evindeki çaylı toplantılara yeğenimin Alman dadısıyla gitmek... DİNLEMEYİ ÖĞRENİN Siz konuşuyorsunuz, ama onlar sizi dinlemiyorlar. Dikkat ediyorum, bu özellikle gençlerde var, yaşlıları çok zor dinliyorlar: ‘Gene neler saçmalıyor... amma uzattı’ bakışlarında görüyorum. Son zamanlarda ‘Vaktinizi alıyor muyum?’ gibi bir sözle onları şaşırtıyorum. Halbuki gerçekten dinleseler belki de burs kazanacaklar... Diyelim ki, müzakereler iyi bir noktaya yaklaşmakta ama karşınızdaki sizi dinlemiyor, gözleri başka bir yere kayıyor, kalemle oynuyor, cep telefonuna bakış atıyor, yanındakine bir şeyler fısıldıyor. Derhal çıkıp gitmek isteyebilirsiniz. ‘Ekibe bakın, bunlarla çalışılır mı, bunlara sunum yapılır mı?’ ya. Sizin gruptan biriyse, bu yaramaza derhal bir uyarıda bulunmalı diye zihninize bu sorunu işlersiniz. Tabii bunları düşünürken karşınızdakinin ne dediğini atlamamışsanız. Birisi konuşurken derhal cevap vermeniz de gerekmez. Gözlerine bakarak onu gerçekten dinleyin. Bekleyin, sözü bitsin, bilinmez, belki de söyleyeceğinizi sona bırakmak daha akıllıca olmuştur. Zaten söz kesilmez, ilgilenmektir önemli olan. Not alın, soruları hazırlayın, vücut diliyle dinlediğinizi belli edin, başınızı sallayın, öne eğilin. Önemli olan, daima ve durmaksızın dinlemektir, zira dinledikçe bilgilenirsiniz. T Alkışlar Murat’a... B irdenbire bizden biri oluverdi. Oyunun ilk okumasının yapıldığı sabah, ben elimde bir kutu tatlı ile mutlaka gelir oyuncu kadrosuna ve rejisöre şans dilerdim. Haldun el sallar, çocuklar bana hemen bir yer gösterirlerdi. İlk provayı ilgiyle izlerdim. Hemen her oyunda bir yeni yüz görürdüm, sonra sorardım: Genç bir yetenek, bir öğrenci vesaire olurdu, tanışır selamlaşırdık. Murat ne zaman, hangi oyunla hayatımıza girdi, gerçekten hatırlamıyorum. Bir gün yoktu, ertesi gün onsuz olmak imkânsızdı. Haldun’a sordum geçen gün. ‘‘Bilmem’’ dedi, ‘‘Geldi, her konuda yardımcı oldu, provalarda gelmeyenin yerine rolünü okudu, çay kahve bile yaptı. Nasıl geçinirdi bilmiyorum. Hafta sonları maçlarda bayrak falan satardı. Belki sıkıntısı vardı ama belli etmez, bize aksettirmezdi. Bir ara tiyatroda geceliyordu, sonra ‘Olmaz, bende kal’ dedim.’’ Murat zamanla çok iyi bir oyuncu oldu. Yalnız tiyatronun değil, bizim de hayatımıza girdi. Organizasyonlarda hep yanımızdaydı. Geçen gün baktım bizim genel müdür ‘‘Bana derhal Murat’ı bulun’’ diyor. Onsuz olmuyor. Dormen’in 50. Yıl gecesinde yalnız benim elimden tutmadı, hepimizi bir orkestra şefi gibi idare ederek geceyi toparlayan en büyük güçlerden biri oldu Murat. Halbuki kimse ondan bahsetmedi, gecenin sonunda tek başına çağrılıp alkışlanmadı. İşte ben burada, huzurunuzda Murat Ovalı’yı alkışlamak istiyorum. Bravo Murat, bravo... H er üretim biçiminin kendine özgü bir bilinç düzeyi oluşturduğu doğrudur. Günümüzün kapitalizminin küresel bir nitelik kazandığı da yadsınamaz. Ancak, kapitalist üretim biçimi ülkeden ülkeye değişiklik gösteriyor. Gelişmiş ülkeler, kendi küresel konumlarını; duruşlarını kendileri saptıyor; azgelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğu ise ‘‘küresel bağımlılık’’ süreci yaşıyor. Bununla birlikte, daha önceleri G. Kore ve kimi Uzakdoğu ülkeleri, şimdilerde de Latin Amerika ülkelerinin tamamına yakını ve Hindistan küresel bağımlılığa başkaldırmaya çalışıyor; bu bilinçle davranıyor. RUSYA’NIN AB’YE GİDEN ENERJİ YOLU Türkiye’de küresel bilinçsizliğin ne kadar derin olduğunu anlamak için, son günlerin kimi örnekleri yeterli olacaktır. Geçen günlerde ABD, altı limanının, bir devlet girişimi olan DP World adlı Dubai ortaklığınca işletilmesini ‘‘güvenlik’’ gerekçesiyle engelledi. Aynı günlerde Suez adlı şirketinin İtalyan enerji ortaklığı Enel tarafından sa ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Küreselleşmenin Mayınlı Tarlası... Birliğin diğer üyelerinin ortaklıklarının satın almasına bile engel oluyor. Fransa, Çin benzeri bir yaklaşımla kendi ‘‘ulusal şampiyonlarını’’ yetiştirmeye çalışıyor; Rusya, yabancıları, ‘‘yerlileri kendi aralarında birleştirerek’’, engelliyor; İtalya yerel girişimlerin büyükler tarafından yutulmasına izin vermiyor. Ve bütün bunlar belirli bir ekonomi politikasına bağlı yürütülüyor. EN BÜYÜK KAMU GİRİŞİMLERİ SATILDI Türkiye, son bir iki yılda giderek ilerleyen bir ‘‘özelleştirme deliliği’’ becerisini (!) gösterdi. Doğru dürüst yasal bir çerçeveye oturtulmadan ve ülkenin ekonomik geleceğine yönelik politikalara bağlanmadan, en büyük kamu girişimleri satıldı. Bunların satışı sırasında, ne ulusal güvenlik kaygısı söz konusu oldu ne de ekonominin üretim gücünün geleceği gündeme geldi. Örneğin, Türk Telekom’un satışında bile ulusal iletişim güvenliği göz ardı edildi; ABD’nin güvenlik gerekçesiyle geri çevirdiği Dubai kamu girişimi DP World’e Yarımca liman arazisi 105 milyon dolara satıldı. ULUSLARARASI İHALEYE ÇIKILIYOR Özelleştirme, küresel teslimiyete eşitlendi. Şimdi de THY yola çıkıyor. Türkiye, Güneydoğu’da SuriyeIrak sınırındaki arazinin mayınlardan temizlenmesini bir türlü çözemiyor. Bu konuda deneyimli olan TSK bir yana bırakılıyor; uluslararası ihaleye çıkılıyor. Mayınlı kısmı 260 bin, toplamı 508 bin dönüm olan ve altı kente yayılan arazinin, yeterli para sağlanamadığı için YİD Yap İşlet Devret yöntemiyle 49 yıllığına kiralanması öngörülüyor. Mardin ve Şırnak’tan başlayarak ihale süreci işliyor. Küresel bilinç olmayınca, ülkenin, dev üretim birimleri gibi verimli toprakları da, güvenliği de, geleceği de kolayca satışa sunuluyor. yakupkepenek06@hotmail.com HOLLANDA tın alınmasını istemeyen Fransa, bu ortaklıkla yine bir kamu kuruluşu olan Gaz de France’ın birleşmelerini sağladı. Fransız Devlet Başkanı Chirac İtalyan Başbakanı Berlusconi’yi telefonla arayarak Enel’in teklif vermesinin ‘‘düşmanca’’ olacağını vurguluyor. Geçen ay İngiliz hükümeti, ünlü Rus ortaklığı Gazprom’u, İngiliz enerji ortaklığı Centrica’yı satın almaya kalkmaması konusunda uyardı. İspanya hükümeti, Endesa’nın Alman ortaklığı EON yerine kendi Gas Natural’ın teklif vermesini istiyor. Polonya hükümeti de, bir Polonya bankasının İtalya’nın UniCredito İtaliano tarafından satın alınmasını engellemiş bulunuyor. Aynı Polonya, Rusya’nın AB’ye giden enerji yolunu kesmeye çalışıyor. ??? Açıktır ki AB ülkeleri, kendi ortaklıklarını, değil dışarıdan ortaklıkların, Tavuk üreticilerinden kuş gribi aşısına ilgi yok AMSTERDAM (AA) Hollanda’da, kuş gribine karşı önlem amacıyla tavukların aşılanması uygulanmasına, tavuk ve diğer kanatlı hayvan üreticilerinin ilgi göstermediği bildirildi. Hükümetin ısrarlı girişimleri sonucu Avrupa Komisyonu’ndan aldığı izinle geçen hafta başlatılan aşı uygulamasını, öncelikle ticari amaçla tavukçuluk yapan büyük çiftlikler benimsemedi. Bu çiftlikler, yumurta ve tavuk ihracatının aksayacağı gerekçesiyle uygulamaya karşı olduklarını bildirdiler. Tarım Bakanlığı’ndan edinilen bilgiye göre, hobi amacıyla ya da küçük çaplı tavuk besiciliği yapan üreticiler de aşıya ilgi göstermedi. Bürokratik işlemlerin çokluğu, tavuk başına alınan aşı ücretinin yüksekliği ve kuş gribi salgını görüldüğü takdirde aşı olmasına rağmen tavukların itlaf edileceğinin bilinmesi gibi nedenlerin, kümes hayvanları sahiplerini aşıdan uzak tuttuğu belirtildi. Verilen bilgiye göre, aşı ücreti olarak tavuk başına 8 ile 16 Avro alınıyor. Uygulamanın başlatıldığı geçen perşembe gününden bu yana, aşı yapılan tavuk sayısının çok sınırlı kaldığı, en çok aşının ise uygulamanın başlatıldığı gün Tarım Bakanı Cees Veerman’ın da katıldığı tören sırasında yapıldığı kaydedildi. Hollanda hükümeti, yıllardır kuş gribine karşı aşı yapılmasını savunuyordu ve kuş gribinin Avrupa’da yayılma olasılığının yükselmesiyle yaptığı başvuru sonucu Avrupa Komisyonu’ndan geçen ay Fransa ile birlikte belirli koşullar altında aşı yapılması izni almıştı.