Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 ERDOĞAN HÜKÜMETİ ESKİ BAŞBAKAN SUAT HAYRİ ÜRGÜPLÜ’YÜ ÖRNEK ALIYOR C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 31 MART 2006 CUMA Fukuyama’nın İtirafı... yor. Bu eski düşmanı ‘‘diskalifiye’’ etmek niyetindedir. Usul böyledir. Paylaşım savaşlarının doğasında var. Yangın besbelli büyüyecek. Ne yazık! Türkiye, bu tabloda kundakçının yanında saf tutuyor. ??? Yangın yerine dönen bölgemizde Türkiye yangına bulaştıkça, içerde de gerginlik artıyor. Çıkarının kundakçıyla birlikte olmaktan geçtiğini düşünen AKP yönetimi, ülkeyi yönetme tarzını da gerginlik üzerine kuruyor. Belki de bu telaş, suç işleyenin aceleden doğan, bir an önce işi bitirme, gizlice halletme telaşıdır. Her şeye bağıran, medyayı pazarlığa çağıran, vatandaşı azarlayan, bol bol gürültü yapan iktidar, dış politikadaki tehlikeli gidişi örtmek istiyor gibidir. İç politikada ise vurdumduymazlığın ve Türkiye tarihinde hiçbir iktidarın mazhar olmadığı ‘‘aydın’’ desteğinin korumasındadır. Ustaca gerçekleştirilen kadroloşmayı, her gün yeni bir manevrayla oldubittiye getirilen toplumsal yaşamı dinselleştirme çabalarını hayret ve beğeniyle izliyoruz. 56 yaşlarındaki çocuklara dağıtılan müzikli kasetler, Saidi Nursi kongreleri, ‘‘övgüye mazhar’’ Fethullah okulları, ‘‘zekât market’’ denemeleri, ‘‘helal et’’ standartları bürokrasideki kadrolaşmadan daha tehlikeli kuşatma yöntemleridir ve başarıyla uygulanmaktadır. Toplumsal hayattaki bu değişimi aymaz bakışlarla seyreden ‘‘aydınlar’’, bu ‘‘doğal gelişimi’’ kendi hayatlarında hissettiklerinde herhalde ‘‘eh bu kadar da olmaz’’ diyeceğini umdukları Batı’ya ya da pasaportlarına güvenecekler. Oysa Türkiye burada kalacak. Fırat ve Dicle nehirlerini de uluslararası bir komisyon yönetiyor olacak. guray.oz?cumhuriyet.com.tr D Aralarında Başbakan ve bakanların bulunduğu 83 AKP’li milletvekili dokunulmazlıkları nedeniyle mahkemeye çıkarılamıyor. AKP kendine dokundurtmuyor ALEV COŞKUN B ugün ülkemizin en ateşli siyasal konularından birisi milletvekili dokunulmazlığıdır. 2002 seçimlerine katılan tüm siyasal partiler, milletvekili dokunulmazlığının çok geniş olduğunu, bunun Meclis’te yapılan konuşmalarla sınırlandırılması gerektiğini seçmenlere söz verdiler. Bu konuyu biraz daha açalım. Anayasamızın 83. maddesi Milletvekili Dokunulmazlığını düzenlemiştir. Milletvekili, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Meclis’te ileriye sürdükleri düşüncelerinden ve bu sözlerini Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tu tulmazlar. Dokunulmazlık, milletvekilinin Meclis’te düşüncelerini özgür bir biçimde açıklamasını, hiçbir etki ve korkuya yer kalmadan Meclis dışında da bu düşüncelerini tekrarlamasını olanaklı kılmaktadır. Bu çok yararlı, doğru ve bütün dünyada geçerli olan uygulamadır. DOKUNULMAZLIĞIN YELPAZESİ GENİŞ Ne var ki anayasamızın 83. maddesinin daha sonraki fıkraları, bu dokunulmazlığı son derece etkin bir biçimde genişletmektedir. Buna göre: Milletvekilleri, seçimden önce ya da sonra işledikleri suçlardan dolayı tutuklanamaz ve yargılanamazlar. Onlar hakkında seçimden önce mahkemeler ta rafından bir karar verilmiş olsa bile, bu ceza milletvekilliği süresince uygulanamamakta, cezanın uygulanması milletvekilliği sıfatının sonuna bırakılmaktadır. Görüldüğü gibi, bu dokunulmazlık, Meclis’teki kürsüde özgürce söylediği söz ve düşünceleri aşmakta ve çok geniş bir alanı kaplamaktadır. 2002 seçimlerinden önce, bütün siyasal partiler milletvekili dokunulmazlığının bu olağanüstü genişliğini doğru bulmadıklarını açıkladılar. Ancak seçimlerden önce ve seçimler sırasında dokunulmazlıkları sınırlayacağını millete söz veren AKP, iktidara geçince yön değiştirdi. AKP, şimdi dokunulmazlıkların sınırlandırılmasına yanaşmamakta, hatta bu konuyu bir ‘‘tabu’’ olarak görmektedir. h ükümetten 83 milletvekiline zırh A KP Meclis Grubu’nda 83 milletvekilinin daha önce işledikleri suçlar nedeniyle dokunulmazlıklarının kaldırılması için, mahkemelerden Meclis’e gelen yazılar vardır.Bu listede Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dahil, Dışişleri Abdullah Gül, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Orman Bakanı Osman Pepe gibi önemli isimler vardır. Ayrıca Genel Başkan Yardımcısı Dengir M. Fırat, Grup Başkan Vekilleri Sadullah Engin, Eyüp Fatsa gibi, Akif Gülle, İdris Naim Şahin, Adem Baştürk gibi isimler de yer almaktadır. DOKUNULMAZLIĞININ KALDIRILMASINI İSTEMELİ Görüldüğü gibi Başbakan dahil önemli bakanlar ve birçok AKP milletvekili, eğer dokunulmazlıkları kaldırılırsa hemen yargıya gidecek durumdadırlar.Unutulmasın ki Maliye Bakanı Unakıtan’ın, kendisi için hayali ihracat, sahte çek tanzimi gibi kimi konularda af çıkarttığı artık herkes tarafından bilinmektedir. Oysa Başbakan’ın ve bakanların, benim dokunulmazlığımı kaldırın, ben aklanmak istiyorum, demeleri gerekir.Tarihimizde milletvekili dokunulmazlığı kaldırılıp Yüce Divan’da yargılanıp aklandıktan sonra siyasal yaşamında yükselip, başbakan olanlar bile vardır. Hükümetteki bakanların söyledikleri gibi, eğer bir korkuları yoksa, eğer Unakıtan’ın hiçbir sorunu yoksa, eğer Unakıtan’a karşı yönlendirilen suçlamalar ‘‘yalan’’sa, bunları basın büyütüyor ve üretiyorsa, o zaman Unakıtan’ın bizzat kendisinin dokunulmazlığının kaldırılmasını istemesi gerekir. Böylece, dokunulmazlıklarını kaldırtıp yargılandıktan sonra temize çıkarlar, hatta başbakan bile olabilirler. ünyanın başına her gün yeni bir çorap ören ‘‘neocon’’ların ideologlarında çözülme başladığı haberleri geliyor. ‘‘Tarih bitti, bundan böyle kapitalizmin ebedi hayatı başlamıştır, neoliberalizmin vazgeçilmez egemenliği artık mutlaktır’’ diyen Amerikalı Japon düşünür Fukuyama, ‘‘Bush beni hayal kırıklığına uğrattı, ben artık eski görüşlerimden vazgeçtim, ben bir döneğim diyormuş.’’ Allah kimseyi döndürmesin. Boğaz dokuz boğumdur; dokuz defa düşünüp, bir defa söylemeli insan. Değişimi anlamakta acze düşenler, eskinin sürekli yenilendiğini de anlamakta güçlük çekerler. Hayat kendini sürekli yeniler ve geçici zaferlerle sarhoş olanları hayal kırıklığına uğratır. ??? Peki, ABD’nin Ortadoğu’daki varlığı geçici mi? Kuşkusuz geçicidir. Ama yüzbinlerle ifade edilen ölümlerin yarattığı acı kalıcıdır. ABD Ortadoğu halklarının sempatisini kazanmak için boşuna projeler üretiyor; nefret de kalıcıdır. Bizi şimdi yakından ilgilendirense, ABD’nin görünür gelecekte bölgemiz için hazırladığı ve yürürlüğe koyduğu planlar olmalıdır. Irak’ta görülmedik zulmü, ‘‘demokrasi getirmek’’ sahtekârlığına bağlayan neocon çetesi, zulmün haritasını yine aynı gerekçeyle genişletmeye hazırlanıyor. Demokrasi falan getirdiği yoktur. Afganistan’a bakın; şeriat getiriyor. Irak’a bakın; hem şeriat hem parçalanma getiriyor. Genişletilmiş Ortadoğu Planı, genişletilmiş egemenlik planıdır. Irak’ı ‘‘halleden’’ çete, şimdi gözünü İran’a dikti. Ateşi her gün biraz daha harlandırıyor. İran’la ekonomik ilişkileri nedeniyle, petrol fiyatlarının artacağı kaygısıyla gelişmelerden tedirginlik duyan Avrupa’yı boyun eğmeye zorlarken, eski düşmanı Rusya’yı tehdit etmeyi de unutmu Yüce Divan’dan başbakanlığa şte bu konuya örnek, eski Başbakan Suat Hayri Ürgüplü’dür. Şimdi olayı kısaca özetleyelim: Suat Hayri Ürgüplü, 1903 yılında doğdu. Devlet Şurası (Danıştay) başkanlarından, aynı zamanda şeyhülislamlık yapmış olan Mustafa Hayri Efendi’nin oğludur. Suat Hayri, Galatasaray Lisesi’ni ve İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulan TürkYunan Nüfus Mübadelesi (DeğişTokuş) Hakem Mahkemesi’nde çalıştı. Daha sonra İstanbul Ticaret Mahkemesi yargıçlığı yaptı. 1939’da milletvekili oldu. 1943’te kurulan Saracoğlu hükümetinde Gümrük Tekel Bakanı oldu. Hakkında yolsuzluk dedikoduları çıkınca, 13 Şubat 1946’da bakanlıktan istifa etti. İŞSİZLİK ORANI 11.2’YE YÜKSELDİ İ Unakıtan Dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi ve Yüce Divan’da yargılandı. Yargılama sonunda aklandı ve 1950’de DP’den Kayseri Bağımsız Milletvekili seçildi. Daha sonra Bonn, Londra, Washington ve Madrid büyükelçilikleri görevlerinde bulundu. 1961’de Adalet Partisi (AP) listesinden bağımsız Kayseri Senatörü seçildi, 19611963 arasında Senato Başkanlığı görevini yürüttü ve 1965 yılında kurulan partiler üstü hükümette başbakanlık yaptı. Türk siyasal yaşamında Suat Hayri Ürgüplü, 1943 yılında dokunulmazlığının kaldırılmasından korkmadı, yargılandı, temize çıktı. Şimdi, Türk milleti başta Maliye Bakanı Kemal Unakıtan olmak üzere, haklarında dosya bulunan bakanlardan aynı davranışı bekliyor. Artık iş aramıyorlar ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Resmi işsizlik oranı 2005 Aralık itibarıyla yüzde 11.2’ye çıktı. Aralık ayında istihdam edilenlerin sayısı 596 bin kişi azalırken işsiz sayısı 91 bin kişi artarak 2 milyon 702 bin kişiye yükseldi. ‘‘İş bulmaktan ümidini kestiği için iş aramayan’’ 2 milyon 12 bin kişi de eklendiğinde, işsizlik oranı yüzde 18.1’e, toplam işsiz sayısı ise 4 milyon 714 bine çıkıyor. İşsizlik oranı 2000 yılında yüzde 6.5, AKP’nin iktidara geldiği 2002 sonunda ise yüzde 10.2 düzeyindeydi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), KasımAralık 2005Ocak 2006 dönemini kapsayan 3 aylık hareketli ortalama sonuçlarını açıkladı. Aralık 2005’te istihdam edilenlerin sayısı kasıma göre 596 bin kişi azalarak 21 milyon 332 bin kişiye indi. ANKET SONUÇLARI TÜİK rakamlarına göre, 2004 yılı 3. çeyreğinde bu konumda sadece 917 bin kişi bulunuyordu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun, DYP’li Mehmet Eraslan’ın soru önergesine verdiği yanıta göre ise Türkiye’de 2000 yılında yüzde 6.5 olan işsizlik oranının, 2001’de yüzde 8.5, 2002’de yüzde 10.3, 2003’te yüzde 10.5’e çıktığı anlaşıldı. BAŞESGİOĞLU’NUN İTİRAFI Başesgioğlu, verdiği yanıtta, ‘‘ekonomik büyümenin, tek başına mevcut işsizlere ve her yıl işgücüne katılan 700 bin gence iyi işlerin sağlanmasında yeterli olmadığı’’ itirafında bulunarak, üyesi olduğu hükümete yol gösterdi ve ‘‘İstihdamın ekonomik politikaların merkezine konulması başta olmak üzere, insan kaynakları yatırımına ve aktif işgücü piyasası politikalarının etkin olarak uygulanmasına önem verilmesi gerektiğini’’ belirtti. Başesgioğlu’nun verdiği yanıtta, TÜİK tarafından yapılan çalışmalara göre 2004 itibarıyla Türkiye’de açlık sınırının altında yaşayan 909 bin, yoksulluk sınırının altında yaşayan ise 17 milyon 991 bin kişi bulunduğu ifade edildi. Ürgüplü ‘‘H alk kavga istemiyor’’ kampanyasının öncüleri, acaba sade suya tirit eleştiriler dönemini başlatarak dinci ve ırkçı Cumhuriyet düşmanlarının önünü açtıklarını düşünüyorlar mı? Kavgacı olarak nitelendirildikleri siyasal parti genel başkanlarını etkileyerek yarattıkları ortamın nimetlerinden yararlananların işbaşına gelmesinin ardından, bugün yaşadığımız ve kavgacıların egemen olduğu süreci nasıl değerlendiriyorlar dersiniz. ŞİDDET İLKÖĞRETİM OKULLARINA KADAR İNDİ Geçmişten Geleceğe ORHAN ERİNÇ Okullara İnen Şiddet tiştirilmesi’’ ilkesi bir yana atılmış durumda. Ama haksızlık etmeyelim. Yukarıda andığımız anayasa maddesinin numarası 58, başlığı da ‘‘Gençliğin korunması’’. İçinde bu konuda devlete verilen görevler arasında sayılan ‘‘gençleri cehaletten korumak’’ görevi de yer alıyor. Ama iktidarın gözüne kestirdiği tek bir ilke var: ‘‘Gençleri alkol düşkünlüğünden korumak’’. Bu korumayı da herkesi genç sayıyor olmalılar ki, yurt çapında yaygınlaştırmak için ellerinden geleni artlarına koymayarak gerçekleştirmeye çalışıyorlar. ??? Milli Eğitim Bakanlığı, görünüşe bakarsanız sanki tek bir görev üstlenmiş. İmam hatip okullarının önünü açmak. İnanca dayalı bir eğitimden geçi Kavgacılığa karşı çıkmak bir yana, zaman zaman görmezden gelerek, zaman zaman da övgüler düzerek oluşturulan ortamın sonuçlarını hep birlikte izliyoruz. Artık ülkemizde kavgacılık sınırının aşılıp şiddet sınırının içine düşüldüğünü gösteren olaylar birbirini kovalıyor. Şiddeti ilköğetim okullarına kadar indirgeme başarısının (!) ayırdına geç de olsa varılmış olması bile yararlı bir adım sayılmalıdır. Gün geçmiyor ki gazetelerde öğrencilerin birbirlerini bıçakladıklarını duyuran haberler yer alıyor. ??? Bir gazetedeki meslektaşımız, ulaşabildiği bilgileri toparlayarak bir haber hazırlamış. Kıyıda köşede kalıp kamuoyuna yansımamış olayların varlığından kuşku duyduğunu belirtmek için de, verdiği toplam sayının ‘‘en az’’ olduğunu belirtmek ihtiyacını duymuş. Düne kadarki bıçaklama olaylarının sayısını da 1 eğitimci ve 27 öğrenci olarak duyurmuş. “ILIMLI İSLAM” KAVRAMI... Eğitim sistemini, fazla dikkat çekmemek için oluşturulan ‘‘ılımlı İslam’’ kavramına uygun duruma getirme çabası, yargı kararlarına karşın tırmanıyor. Genç beyinlerin, anayasanın da emri olan ‘‘müsbet ilmin ışığında ye rilen gençleri, ‘‘müsbet bilim’’ olarak tanımlanan ve kuşkuyu ön plana geçirmesi gereken alanlarda söz ve güç sahibi yapmak. Yatılıp kalkılıp bunu sağlamanın yolları aranıyor. Yasa yapmak, Anayasa Mahkemesi’nin kararları nedeniyle olanaksız gibi. O nedenle tek çözüm yolu olarak ellerinde yönetmelik değişikliği kalıyor. Ama o değişiklikler de idare yargısına takılıyor. SİYASAL KAZANÇ KAPISI... Eğitim alanındaki kadrolaşmayı Mısır’daki sağır sultan bile duymuşken ‘‘Böyle bir niyetimiz yok’’ açıklamaları ile yetinmek, takıyyeciliğin gereği olsa da, olumsuzlukları engelleyemiyor. En tepeden başlatılan kamplara ayırma girişimi sürdürüldükçe daha kötü günlerin ülkeyi beklemekte olduğu gerçeği de orta yerde sırıtıyor. Eğitim ve öğretim kavramlarını siyasal kazanç kapısı olarak nitelendirmenin sakıncalarından kurtulmanın tek yolu, söz konusu kavramların yerli yerinde uygulanmasından geçtiğini unutmamak gerekiyor. İşsiz sayısı ise 91 bin arttı ve 2 milyon 702 bin kişi olarak gerçekleşti. Böylece Aralık 2005 resmi işsizlik oranı yüzde 11.2 oldu. Anket sonuçlarına göre, Türkiye’de istihdam edilen 21 milyon 332 bin kişinin yüzde 48’inin kayıt dışı çalıştığı belirlendi. Aralık döneminde kentlerdeki işsiz sayısı 1 milyon 932 bin, kırsal bölgede ise 770 bin kişi olarak belirlendi. Söz konusu dönemde, kentlerdeki işsizlik oranı yüzde 13.2 ve kırsal bölgedeki işsizlik oranı ise yüzde 8.2 olarak saptandı.Aynı dönemde, genç nüfusta işsizlik oranı Türkiye genelinde yüzde 21.5 olarak belirlenirken kentlerde bu oran yüzde 22.9, kırsalda ise yüzde 19 oldu. Genç nüfus erkeklerin işsizlik oranı yüzde 21.4, kadınların ise yüzde 21.6 oldu. TÜİK’nin açıkladığı sonuçlara göre, herhangi bir işgücüne dahil olmayanların sayısı ise 27 milyon 168 bin kişi olarak belirlendi. Bunların 2 milyon 12 bini, ‘‘iş aramayıp çalışmaya hazır olan’’ kişilerden oluştu. ‘‘İş bulabilse çalışacak olan, ancak iş aramaktan ümidini kesen’’ bu kişilerin de eklenmesiyle gerçek işsiz rakamı 4 milyon 714 bine, toplam işgücü rakamı 26 milyon 46 bin kişiye, işsizlik oranı ise yüzde 18.1’e çıktı.