03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 MART 2006 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR C Türkiye’de Milliyetçilik Türkiye’ye ikinci bir aldatılmışlık duygusu yaşattı. Irak’taki Türk askerlerinin başına, Amerikan askerleri tarafından çuval geçirilmesi, Türkiye’nin ulusal gururunu yaraladı. Soykırım iddialarına, yasa çıkarmak gibi akıldışı bir yolla destek veren devletlerin arasına, Almanya ve Polonya gibi ülkelerin de katılması, Türkiye’nin moralini iyice bozdu. Bölücü etnik terörle mücadelede, Türkiye, AB tarafından yalnız bırakıldığı izlenimine kapıldı. ??? Türkiye, bütün haberleşme sistemini, kurucusu son derece lekeli siyasal geçmişe sahip bir Arap sermaye grubuna satarken, ABD, Amerikan şirketlerini satın almak isteyen Çin’i engelliyor, Fransa, dilini korumak için özel yasa çıkarıyor, yine Amerika, limanlarının kontrolünü bir İngiliz şirketini satın alan Arap sermayesine vermeyi reddediyordu. ??? Bütün bunlar olurken Amerika Birleşik Devletleri, ulusal çıkarlarını korumak adına, ‘‘önleyici vuruş’’ (preemptive preeminence) doktrinini geliştiriyor, bütün dünyayı askeri ve stratejik denetim altına almak üzere harekete geçiyordu. ??? Efendim! Duyamadım! Hâlâ mı soruyorsunuz! Türkiye’de milliyetçilik niçin mi yükselişte? ekongar? cumhuriyet. com.tr www.kongar.org 5 S ovyetler çöktü, Küreselleşme başladı. Tüm dünyada sevinç çığlıkları duyuldu: Umutsuzluk ve umut... koşullara karşın kadınlar Z orlu tertemiz ve en güzel giysilerini giymiş. Mercimek ayıklayanlar, çocuğunu bir tas suyla temizlemeye çalışanlar işlerini bırakıp hemen tokalaşıyor. Kampın sorumlularından biri yanımıza yaklaşıyor. ‘‘Ne görüyorsunuz, umut mu umutsuzluk mu’’ diye soruyor. ‘‘Umutsuzluk’’ yanıtımıza kırılıp yanımızdan ayrılarak bir ders veriyor. PAKİSTANLILAR DEPREMİN YARALARINI SARMAYA ÇALIŞIYOR Yıkım, ölüm ve yoksulluk... HATİCE TUNCER MUZAFFERABAD Yıkım, ölüm ve yoksulluk... Çok uzaklardan Pakistan’dan acılı yüzler, ama ifadeleri tanıdık. 17 Ağustos Marmara ve 12 Kasım 1999’daki yıkımların çaresiz gözleri Pakistan’da da vardı. 8 Ekim 2005’te 7.6 büyüklüğündeki depremde Muzafferabad ve çevresinde dağlar insanların üzerine yıkıldı adeta. Yoksulluğu kader gibi kabullenmişlerdi, ama ölüm acısı karşısında çaresiz kaldılar. Resmi rakamlara göre 87 bin kişi öldü, 3 milyondan fazla kişi evsiz kaldı. On binlerce insan yaralarının sarılmasını bekledi. Kızılay, deprem bölgesine ulaşan ilk ekipti. Aradan geçen 4 ayda uluslarası yardım kuruluşları yavaş yavaş bölgeden ayrılırken Kızılay’ın sağlık, barınma, beslenme yardımları sürüyor. ‘BİZ İKİ DEVLET BİR MİLLETİZ’ Kızılay Genel Başkanlığı’nın Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafiz Özak’ın katılımıyla Kızılay’ın Pakistan’ın Muzafferabad bölgesine düzenlediği inceleme gezisinde, Pakistanlı depremzedeler, her gördükleri gazeteciye, Türk heyeti yetkililerine teşekkürlerini dile getirdiler. Kızılay heyeti, Bagh bölgesinde çelikevlerin oluşturduğu Serbülent köyünü ziyaret etti. Bagh bölgesi sorumlusu Tuğgeneral Naim Sadık Kızılay’ın her gün katırlarla ulaşılamayan yerlere yardım götürdüğünü anlattıktan sonra ‘‘Biz iki devlet bir milletiz’’ dedi. 4 ay önceki felakete karşın ellerindeki Türkiye ve Pakistan bayraklarını neşeyle sallayan çocuklar, kendileri için belki de ilk kez bir oyun alanı açılmasından mutluydular. Taşıdıkları ‘‘Baba Ocağı Atatürk’’ yazılı pankartın anlamını belki bilmiyorlardı ama ülkelerinin kurucusu Muhammet Ali Cinnah, Kurtuluş Savaşı önderi Atatürk’ü örnek almıştı. Kızılay Danışmanı Ahmet Mete Işıkara’nın Marmara Depremi’nden 10 kat daha fazla etkili olduğunu ifade ettiği 7.6’lık sarsıntıda dağların üzerlerine çöktüğü köylülerden kurtulabilenler barınıyor. BİZLERE DERS VERİYORLAR ‘‘Tarihin sonu geldi!’’ ‘‘Savaşlar sona erdi!’’ ‘‘Ulus devlet bitti!’’ ‘‘Milliyetçilik dışa kapanmadır, izolasyondur, gericiliktir, faşizmdir!’’ ??? Aradan on beş yıl geçti. Ne tarihin sonu geldi! Ne savaşlar sona erdi! Ne ulus devlet bitti! Ama ulusçuluk Türkiye’de lanetlendi! Milliyetçilik, Balkanlar’da, Kafkaslar’da, tüm dünyada yükselişe geçti. Sadece Türkiye’de, Türkiye’nin çıkarları söz konusu olduğunda lanetlendi. ??? Türkiye’nin sorunları açısından ‘‘karşı taraf milliyetçiliği’’ ise doludizgin güçleniyordu: Kıbrıs sorunu. Ayrılıkçı etnik sorun. Ege sorunu. Kuzey Irak sorunu. Soykırım iddiaları sorunu. Hepsi, Türk milliyetçiliğinin lanetlendiği bir ortamda, ‘‘karşı taraf milliyetçiliğinin’’ yükselişine dayalı sorunlar olarak belirginleşti. ??? Avrupa Birliği , genişleme müzakerelerinde Türkiye’ye ikinci sınıf devlet muamelesi yaptı. Annan Planı’nı kabul eden Kıbrıs Türkleri ve onları destekleyen Türkiye, bu planı reddeden Kıbrıs Rumlarının AB’ye tam üye olmasıyla kendilerini aldatılmış saydı. Amerika’nın Irak işgalinden sonra Kuzey Irak’taki oluşum, 11 YIL ÖNCE YAŞAMINI YİTİRENLER ANILDI K ızılay Danışmanı Ahmet Mete Işıkara’nın 17 Ağustos Marmara Depremi’nden 10 kat daha fazla etkili olduğunu ifade ettiği 7.6’lık sarsıntıda dağların üzerlerine çöktüğü köylülerden kurtulabilenler evlerde barınıyor. Serbülent köyündeki 98 çelik evde 800 kişi yaşamlarını normale döndürmeye çalışıyor. Serbülent köyündeki 98 çelik evde 800 kişi yaşamlarını normale döndürmeye çalışıyor. Zorlu koşullara karşın kadınlar tertemiz ve en güzel giysilerini girmiş. Mercimek ayıklayanlar, çocuğunu bir tas suyla temizlemeye çalışanlar işlerini bırakıp hemen tokalaşıyor. Kampın sorumlularından biri yanımıza yaklaşıyor. ‘‘Ne görüyorsunuz, umut mu umutsuzluk mu’’ diye soruyor. ‘‘Umutsuzluk’’ yanıtımıza kırılıp yanımızdan ayrılarak bir ders veriyor. Ancak yakınlarını, evlerini, anılarını yitiren ama katırlarla ulaşılabilen bir bölgede yaşamlarını her şeye karşın sürdürebilen ve gülümsemeyi bilen insanlara haksızlık ettiğimizi anlıyoruz. Biraz daha yakından bakıyoruz gözlerine. Yaşamlarını yeniden kurabildiklerine göre umutlular. Çocuklar oyun alanlarında dillerinin döndüğü kadar gazetecilere röportaj veriyor. Bir kız çocuğu ‘‘Helikopter pilotu olmak istiyorum’’ diye hayallerini anlatıyor. Gazi katilleri lanetlendi i C ÜNEYT ARCAYÜREK, 1985’te beş yıl önceki darbeyi anlatmak isterken böyle bir başlığı uygun bulmuştu. Fransızca’da ‘‘devlet darbesi’’ demek olan ‘‘coup d’Etat’’ sözlerinin okunuşu buydu. Biraz Kunta Kinte’yi andıran bir tınısı vardı ama, darbe sonrasının koşullarında bu başlıktan başka çare yoktu. AÇI MÜMTAZ SOYSAL KuDeTa ve yürütmeyi durdurma istemlerini kabul etmemiş, konu itiraz üzerine bir üstteki Kurul’a gelmişti. Kurul, ‘‘şartnamede kamu yararına uyarlık görülmediği’’nden, kamunun daha fazla zarar görmesini önlemek için ‘‘işlemin yürütülmesinin durdurulması’’na hükmetmişti.. Ne var ki, Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, itirazın varlığını bile bile, Kurul kararını beklemeden işlemi yürütmüş, TÜPRAŞ’ı yeni sahiplerine devretmişti. TÜPRAŞ’ın yürütülmesi, yürütmeyi durdurma kararından sonra da sürüyor. İKTİDAR YARGI KARARINI DİNLEMİYOR... edir bunun anlamı? Demek ki, N iktidar, herhalde Bakanlar Kurulu’nca 1992’de alınmış bir ‘İKTİDAR DARBESİ’ Askeri darbeler için Batı’da Almanca’nın ‘‘Putsch’’ sözcüğü de kullanılır ama, onda ‘‘rejim’’ değişikliği anlamı pek sezilmez ve daha çok iktidara gelip nimetlerden yararlanmak için sık sık görülen Latin Amerika darbelerinin havası yansırdı. Bir bakıma, ‘‘iktidar darbesi’’ydi bunlar ve ‘‘cunta’’ların biri gider, öbürü gelirdi. Oysa, ‘‘kudeta’’ sözü, yalnız ‘‘hükümet darbesi’’ anlamı taşımaz, çoğu zaman rejim değişikliğinin de başlangıcıdır. Şimdi, darbenin yeni biçimleri yaşanmaya başladı. ‘‘Büyükanıt’’lı iddianame dolayısıyla sözü edilen ‘‘orduya karşı darbe girişimi’’nde olduğu gibi. Artık, bir başka türü daha yaşamaktayız: ‘‘iktidarın devlete karşı darbesi’’. Vahim anlamlarla yüklü olan bu deyim herhalde geniş bir açıklama gerektiriyor. Cumhuriyetin geleceği açısından önemli bir gereksinim bu. Olay, TÜPRAŞ’taki kamu hisselerinin satışı dolayısıyla yaşanmaktadır. TÜPRAŞ’IN YENİ SAHİPLERİ... Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, bu satışa ilişkin olarak açılmış dava dolayısıyla, 2 Şubat 2006 günü ‘‘yürütmeyi durdurma’’ kararı vermişti. Çünkü, ‘‘Petrolİş’’in, yani Türkiye Petrol, Kimya, Lastik İşçileri Sendikası’nin açtığı iptal davasında Onüçüncü Daire iptal ‘‘gizli ilke kararı’’na dayanarak, yargı kararını dinlemiyor. Oysa, ‘‘kamu yararına aykırı sonuç doğuracak yargı kararı uygulanmaz’’ anlamı taşıyan bu karar, gizliliğine karşın, Türkiye Barolar Birliği’nce açılan bir dava sonucunda Danıştay Onuncu Dairesi’nce 28 Mayıs 2004’te oybirliğiyle iptal edilmişti. O halde, artık yargı kararlarına karşı bir çeşit ‘‘çifte aldırmazlık’’ var. YASAMA VE YÜRÜTME ORGANLARI... nlamı? Anayasası ‘‘yasama ve A yürütme organları mahkeme kararlarına uymak zorundadır; hiçbir surette bunların yerine getirilmesini geciktiremez’’ diyen bir ülkede bunun anlamı, iktidar devletin temel düzenine karşı çıkıyor, onu bozuyor, kendi gücüne güvenip devlet hukukuna meydan okuyor demektir. Bu, ‘‘devlete karşı hükümet darbesi’’ değildir de nedir? Yoksa, ‘‘postmodern’’ bile değil, doğrudan doğruya bir ‘‘post darbesi’’ mi? Yargısı çöken Cumhuriyet çoktan bitmiş, sıra post kavgasına mı gelmiştir? Gazi Mahallesi Cemevi’nden mezarlığa yapılan yürüyüşte, ‘‘Gazi şehitleri ölümsüzdür’’, ‘‘Gazi sorumlusu Susurluk devleti’’ sloganları atıldı. (Fotoğraf: TARKAN TEMUR) STANBUL/DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Gazi Mahallesi’nde 11 yıl önce kirli bir provokasyonun ardından çıkan olaylarda yaşamlarını yitiren 22 kişi anıldı. Yürüyüşe katılan binlerce kişi hep bir ağızdan katliamı lanetledi. Gazi Mahallesi’nde geniş güvenlik önlemleri arasında toplanmaya başlayan gruplar önce Alibeyköy Mezarlığı’nda anma töreni düzenledi. Daha sonra Gazi Mahallesi’ne dönen grup, olaylar sırasında ilk ölümün meydana geldiği Nalbur Durağı’na karanfil bıraktı. Gazi Şehitleri Aileleri adına burada yapılan açıklamada, Gazi katliamının sorumlularının cezalandırılması istenerek ‘‘Devlet katliamı unutturmak, katilleri aklamak için her yola başvurdu. Gazi halkının ısrarı ve kararlılığı karşısında oligarşi birkaç katili tutuklayıp yargılamak zorunda kaldı. Mahkeme Trabzon’a sürüldü. Davayı izlemeye gidenler, polis barikatlarıyla, jandarma saldırılarıyla yıldırılmaya çalışıldı. Kontrgerillanın organize ettiği linç saldırılarına maruz kaldı. Göstermelik yargılama, göstermelik kararla sonuçlandı’’ denildi. Daha sonra Gazi Cemevi’nde, ölenlerin anısına yemek düzenlendi. Yemeğin ardından kortej, önde olayda yaşamlarını yitirenlerin ailelerince taşınan ‘‘Gazi katilleri affedilmesin’’ yazılı pankartla, Gazi Mezarlığı’na doğru yürüyüşe geçti. ‘‘Katliam ve tecrit politikaları AKP iktidarı ile sürüyor’’, ‘‘Gazi katilleri affedilmesin’’, ‘‘Katliamcılar cezalandırılsın’’, ‘‘Gazi şehitleri ölümsüzdür’’ yazılı pankart ve dövizler taşıyan grup, ‘‘Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz’’, ‘‘Gazi şehitleri ölümsüzdür’’, ‘‘Kurtuluş kavgada, zafer cephede’’, ‘‘Gazi sorumlusu Susurluk devleti’’ sloganları attı. Polisin uzaktan izlediği yürüyüş boyunca, olayda hayatlarını kaybedenlerin fotoğraflarını taşıyan topluluk, Gazi Mezarlığı’na ulaşmasının ardından yaşamlarını yitirenler için saygı duruşunda bulundu. DİYARBAKIR’DA DA ANILDI Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Diyarbakır Şubesi’nce Sanat Sokağı’nda yapılan basın açıklamasıyla Gazi ve Ümraniye katliamları kınandı. Dernek Şube Başkanı Cafer Koruman, Gazi ve Ümraniye katliamlarının perde arkasının aydınlatılması ve faillerinin cezalandırılması yönünde devletin ve siyasi iktidarların tarafsız bir yaklaşımı olmadığını belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle