03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 AL GÖZÜM SEYREYLE IŞIL ÖZGENTÜRK C Ş SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU haftanın konuğu 17 MART 2006 CUMA Türkiye Bir Hukuk Devletiyse Ben de ABD Başkanıyım K afası komplo teorilerine hiç mi hiç basmayan bir Türkiye yurttaşı olarak benim kafam iyice karıştı. Kendimi şöyle hissediyorum, sanki birileri bir yerlerde hiç durmadan bir seri senaryo yazıyor ve gözümüzün önünde, benim, sizin, onun, hepimizin kaderiyle oynanan bir dizi çekiliyor. Üstelik bu dizide hepimiz parasız figüranlık yapıyoruz. İstersen yapma, yaptırırlar! Öte yandan her kötü şeyin içinde bir iyi vardır, sözü burada da kendini gösteriyor. Mesela tıpkı milletvekilleri gibi devlet memurlarının da kısmi bir dokunulmazlığı olduğu birden gündemimize giriyor. Şöyle, memurların görevleriyle ilgili suçlamalar için, ‘‘Memurların Yargılanması Hakkındaki Kanun’’ gereği, üst olarak yazılı makamlar izin vermedikçe soruşturma açılamıyor. ‘‘Görev gereği’’ son derece belirsiz bir kavram. Yani sizin, benim gibi sıradan vatandaşlar için suç sayılabilecek bir eylem, bir devlet memuru için, görev gereği yapılmış olabiliyor ve suç kapsamından çıkıyor. Bunun tersi de mümkün, devlet memurlarının işleri gereği aldıkları kararlar ve yaptıkları eylemler, amirlerin kişisel değerlendirmesine bırakıldığından çok zaman yargı yanıltılabiliyor. Sürekli yargıda reform yapılması gerektiği söyleniyor, bana göre bu reform ilk bu noktadan başlamalı. ‘‘Görev gereği’’ kavramının netleştirilmesi. Aksi takdirde böyle bir durum, herkesin yasalar önünde eşit olduğunu söyleyen anayasamıza aykırı düşüyor. Birileri yargılanabiliyor, diğerleri yargılanmıyor. Şimdi sizlere biraz mesleki bilgi vermek istiyorum. Dizi senaryosu yazmak son derece zor bir iştir, iki dizi yazdım, anam ağladı. Onlarca alternatifi ileri sürüp hepsinin sonuçlarını bilmeniz gerekir. Aksi takdirde bir yerlerde tıkanıp kalırsınız ve inandırıcılığınız birdenbire biter. SENARİSTİMİZ İTALYA’YLA TÜRKİYE’Yİ KARIŞTIRMIŞ... SİLÂHÇIOĞLU’YLA ŞEMDİNLİ İDDİANAMESİNİ, SKANDALINI VE HUKUKUN YERLE BİR EDİLİŞİNİ KONUŞTUK ‘AKP’nin boy hedefi ordudur’... emdinli İddianamesi’nin bir bölümünün Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt’a geçmişi ve dahi bugünü hayli karanlık olduğu anlaşılan Mehmet Ali Altındağ tarafından yapılan suçlamalara dayandırılması tam bir skandala dönüştü. Hele de iddianameyi hazırlayan savcının kimliği, aile ve Van’daki dostahbap ilişkilerinin ortaya çıkması sanıyorum Pandora’nın Kutusu’nun açılmasını ve bir sürü pisliğin ortaya dökülmesini sağladı. Bu olay sadece TSK’yi mi hedef alıyordu, yoksa iş daha derinlere de mi iniyordu? Karşımda emekli Tümgeneral Doğu Silâhçıoğlu var. Bir zamanlar Kartal Maltepe’de Garnizon Komutanı’yken şeriatçıların kurtarılmış bölgesi Sultanbeyli’nin ortasına Atatürk büstü diken kişi. AKP Hükümeti’ne ağır eleştiriler getiren Silâhçıoğlu, hükümetin hedefinin yor. O nedenle ben en başta, bunu bir tespit olarak ortaya koymak istiyorum. İkinci tespitim şu: Türkiye’de siyasal iktidar, Siyasal İslam yolunda engel olarak gördüğü tüm anayasal kurum ve kuruluşlara karşı bir sindirme ve yıldırma politikası izlemekte, güç gösterisi sergilemekte. Bunu herkes görüyor, örneklerini biliyor. Üçüncü tespitim: Siyasal İslam’ın yetiştirdiği nesiller bugün devletin birçok kademelerini ele geçirmiş durumdalar. ATATÜRK KURUMLARINA SALDIRI İÇİNDELER Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal niteliklerini, Atatürk ilke ve devrimlerini savunan kişi ve kurumlara karşı, kişisel ve kurumsal bazda saldırı içindeler. Bunların arasında bölücüler de se, Türkiye bir oyunun içinde. Yakından bakıldığında oyun fark edilemiyor. Oyunun amacı Türkiye’yi şekillendirmek. Bunun gerisinde çok çeşitli çıkar çevreleri, güç merkezleri var. Bunların birbirleriyle örtüşen amaçları var. Anayasal kurum ve kuruluşların etkisizleştirilmesi; Siyasal İslam’ın önünün açılması; İç güvenlik harekâtının durdurulması; Bölücü ayrılıkçı hareketin meşrulaştırılması; Türkiye’nin sınırlarının tartışmaya açılması; Kıbrıs, Ege ve Karadeniz’deki ulusal yarar ve çıkarlarının aşındırılması; Su kaynaklarının paylaşılması; Lozan gibi, Montrö gibi Türkiye’nin taraf olduğu bazı temel antlaşmaların masaya yatırılması... Bunları siyasal iktidar mı amaçlıyor? Hayır öyle demiyorum. Bunlar leneklerimizi yaşatan bir toplumuz. Silahlı Kuvvetler’den ayrılanlar bu kurumla olan bağlarını sürdürürler. Silahlı Kuvvetler de onları kendi mensupları olarak görmeye devam eder. Her kurumun kendi savunma mekanizmaları vardır. Hiç kimse bu gerçeği göz ardı ederek kendi kendine bir görev üstlenemez. Destek vermek ayrı bir şey tabii. Böyle bir girişim o kurumu ve o kurumun mensuplarını rahatsız edebilir. Kendilerini savunmakta yetersizlermiş gibi algılanmalarına neden olabilir. Köklü kurum ve kuruluşların bir başkasının sözcülüğüne ihtiyacı yoktur. Bu değerlendirmeyi bir köşeye koyalım. Silahlı Kuvvetler mensupları, ister görevde olsunlar ister emekli olsunlar, konumlarıyla bağdaşmayacak şekilde, yanlış anlaşılabilecek şekilde kural dışı hareket etmemeye özen gösterirler. O nedenle ben bir değerlendirmede bulunmak istemem. Yani Büyükanıt General’le ilgili olarak mı? Doğruyu söylemek gerekirse evet. Komutandan daha yaşlı konumda olanlar, ya da hizmette iken kendilerine komutanlık etmiş olanlar, ya da sınıf arkadaşları bu konuda bir değerlendirmede bulunabilirler. Ama geçmişte kendilerinden ast konumunda olanlar, bugün görevde olmasalar bile, olumlu ya da olumsuz şekilde bir değerlendirmede bulunamazlar. Çünkü astlar, komutanlarını ne yerebilir ne de övebilir. Ama üstler astları için bunu yapabilirler. Sivil olunca astüst ilişkileri yok olmaz. Silahlı Kuvvetler’in anlayışı budur. ENGELLERİ AŞMAK İSTİYORLAR Peki olayı kişiselleştirmeden bir değerlendirme yapamaz mısınız? Sadece olaya yönelik bir değerlendirme yapamaz mısınız? Bu, ilkelerinizle çatışır mı? Sadece olaya ilişkin olmak üzere şunu söyleyebilirim. Siyasal iktidar, önünde engel olarak gördüğü kurumları ve onların mensuplarını etkisizleştirerek, ülkeyi kendi düşüncesine göre şekillendirmek istemektedir. Bu kurumların içinde Silahlı Kuvvetler de var. Ortaya çıkan olay, yani Silahlı Kuvvetler’e karşı tertip, her yönüyle düşündürücü. Toplumun geniş kesimlerinde infial yaratan bir olay. Türk ulusunun bir ferdi olarak hepimizi çok üzdü. Silahlı Kuvvetler’in, iktidar tarafından yönlendirilmiş sistemli bir saldırıyla karşı karşıya olduğu ortaya çıktı. Bu tertip içinde yer alanların, ya da gelişmelerin bu şekilde olmasını arzulayanların, olayın tertip olmadığına ilişkin kerhen söylediği sözler inandırıcı olmadı. Zaten söyleyenlerin de bu sözleri söylerken kendilerinin de inanmadıkları belli oldu. Bu saldırıda, Silahlı Kuvvetler değil, saldırıyı tertipleyenler yara aldı. Bu ‘‘Şemdinli 36 Kısım Birden’’ dizisini yazan senarist ya yorulmuş ya da işini pek iyi bilmiyor, vahim hatalar yapıyor. Örneğin ülkemizde bir savcı, askeri bir kimliği soruşturma kapsamına almışsa, askeri makamlara durumu bildirmek ve hazırladığı iddianameyi göndermek zorunda. Dizideyse böyle bir ciddi bilgi atlanıyor, iddianame önce basına sızdırılıyor, bir çeşit meydan okunuyor. Belli ki, senarist sadece yorgun ya da bilgisiz değil ayrıca çok fazla İtalyan filmi izlemiş, malumunuz orada mafyanın temizlenmesi için savcılara, kişileri devlet memuru olsun olmasın anında tutuklama yetkisi verilmişti. ‘‘Temiz Eller Operasyonu’nun’’ başarıya ulaşması bu yetkiden sonra oldu. Çok devlet memuru tutuklandı. Senaristimiz İtalya’yla Türkiye’yi karıştırıvermiş. Senaristimiz, Türkiye’yi kasıp kavuran, Kurtlar VadisiIrak filminden de çok etkilenmiş. Bu nedenle gene vahim hatalar yapıyor, işin gizlilik kuralını unutuyor, tam gaz ileri atılıyor. Örneğin, Meclis Soruşturma Komisyonu’nda her partiden milletvekili olduğunu unutup savcıya, Şemdinli olaylarını araştıran komisyon başkanından soruşturma metinleri gönderiyor. Dizideyiz ya, başkan bunun ortaya çıkacağını hiç düşünmeden tüm bilgileri savcıya veriveriyor. Üstelik gönderilen metinlerdeki tanıklar, biraz şaibeli. Zaten savcı da daha önce başlattığı bir dava ve uygulamalarından ötürü, kamuoyunda pek objektif biri olarak bilinmiyor. İşte senaristimiz asıl önemli can alıcı hatayı burada yapıyor. Verdiği kararlar toplumun her kesiminde tartışılan bir savcıya başrolü veriyor. Böylece dizi iyice çığrından çıkıyor. Geri dönüşü imkânsız bu durumda ya savcı gidecek yeni bir savcı gelecek ya da dizi reyting yapmadığı için kaldırılacak. Ben de duruma bakıp söyleneceğim: ‘‘Türkiye bir hukuk devletiyse ben de Amerikan başkanıyım.’’ Doğu Silâhçıoğlu ülkemizde kurumların temellerinden sarsıldığını ve hukukun ayaklar altına alınışını çarpıcı biçimde anlatıyor. (Fotoğraflar: VEDAT ARIK) DOĞU SİLÂHÇIOĞLU 1948 Trabzon doğumlu. 1968’de subay olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katıldı. Çeşitli birliklerde kıta komutanı olarak görev yaptı. 1981’de Kara Harp Akademisi’ni, 1983’te Türk Silahlı Kuvvetler Akademisi’ni bitirdi. Genelkurmay karargâhında şube müdürü, daire başkanı olarak görev yaptı. 1989’da Amerikan Silahlı Kuvvetler Akademisi’nden mezun oldu. 1995’te tuğgeneral, 1999’da tümgeneral oldu. Zırhlı tugay komutanlığı, eğitim merkezi komutanlığı, ordu kurmay başkanlığı, Silahlı Kuvvetler Akademisi komutanlığı yaptı. 2005’te emekliye ayrıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu açıkça telaffuz ediyor: Şemdinli İddianamesi ile ilgili değerlendirmeniz nedir? SİLÂHÇIOĞLU Ben önce birkaç tespitte bulunmak istiyorum Herkesin tanık olduğu bir şey var, biliyorsunuz. Bu ülkenin Başbakanı bazen yargıya yol gösteriyor, bazen yargı kararlarını eleştiriyor, bazen de yargıya müdahale edilemeyeceğini söylüyor. Yani ilkeli bir tavrı yok. Kişisel veya partisel ya da düşünsel çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre davranıvar. Dördüncü tespitim: Şeriatçılar ve bölücüler, Türkiye’de demokrasinin olanaklarından yararlanarak kendilerine yönelecek yasal uygulamaları her zeminde engellemeye çalışıyorlar. Bu konuda işbirliği içindeler. Bunda bir noktaya kadar başarı da elde etmiş durumdalar. Şimdi bütün bunları bir araya getiren bir zemin oluşturun. Şemdinli İddianamesi’ne ilişkin değerlendirmeyi bu zemin üstünde yapalım. Buyrun yapalım!. Satır başlarıyla söylemek gerekiramaçların bir kısmı diyorum. Tabii bunların içinde siyasal iktidarın amacı olanlar da var, olmayanlar da var. Anayasal kurum ve kuruluşlarla, Siyasal İslam’la igili olanlar, siyasal iktidarın amaçları arasında. Siyasal iktidar da Türkiye’yi şekillendirmek istiyor. Siz galiba Şemdinli’yle ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorsunuz? Yok söylerim.. ancak... Evet ancak? Biz geleneklerimizle yaşayan, ge 28 Şubat’ta Türkiye uçurumdan döndü Böyle koro görülmedi zmir’in Aliağa ilçesinde, garnizon komutanı, belediye başkanı, cumhuriyet başsavcısı ve hâkimin de yer aldığı Türk Halk Müziği korosu, ilk konserini verdi. İlçe sakinlerinin de büyük ilgi gösterdiği TÜPRAŞ Aliağa Halk Eğitim Merkezi’nde düzenlenen ‘‘Anadolu’dan Esintiler’’ konulu konser ayakta alkışlandı. Şef Hikmet Gökçen yönetimindeki konserde (soldan sağa) Garnizon Komutanı Yüzbaşı Osman Miran, Aliağa Sulh Hukuk Mahkemesi Hâkimi Mustafa Yörü, Cumhuriyet Başsavcısı Levent Hardalaç ve Belediye Başkanı Tansu Kaya’nın da yer aldığı 15 kişilik koro, çeşitli yörelerden derlenen 17 türküyü seslendirdi. (Fotoğraf:AA) İ S izce olayın ardında kimler olabilir? Silahlı Kuvvetler’i etkisizleştirmek isteyen siyasal iktidarın kendisi olabilir. Bölücü/ ayrılıkçı harekete karşı sürdürülen iç güvenlik harekâtını engellemek isteyen gruplar olabilir. Türkiye’de bazı kurum ve kuruluşlar arasında çatışma doğmasını arzulayan gruplar olabilir. Yalnız bunların birlikte hareketi olabilir demiyorum. Böyle bir anlam çıkmasın. Benim değerlendirmem bu. ‘SİYASAL İSLAM TESLİM ALIYOR’ Ama anayasal kurumlar var. Bu kurumlar varken siyasal iktidar her istediğini yapabilir mi sizce? Çatışma da zaten buradan do ğuyor. Sorun buradan doğuyor. Türkiye’de tüm anayasal kurum ve kuruluşlar bugün yönetimde egemen olan çağdışı bir ideolojinin hedefi. Siyasal iktidarın hedefi. Türkiye’de siyasal iktidar, Siyasal İslam yolunda hedeflerine ulaşabilmek için devleti şekillendirmek istiyor. Bunu yaparken önünde engel olarak gördüğü anayasal kurum ve kuruluşları etkisiz hale getirmek istiyor. Bu kurum ve kuruluşların başında Cumhurbaşkanlığı var. Türk Silahlı Kuvvetleri var, Yüksek Öğretim Kurumu var, üniversiteler var, yargı organları var, diğer kuruluşlar var. Türkiye Cumhuriyeti’ni anayasal çizgide korumak, devam ettirmek isteyen hangi kurum ve kuruluş varsa, bu yolda sahip olduğu tüm işlevler yok edilmek isteniyor. Siyasal İslam tehdidi sizce ne derece ciddi? Çok ciddi. Türkiye bugün bir toplumsal siyasal süreci tamamlamak üzere. Sosyopolitik süreci demek istiyorum. Bu, Siyasal İslam ideolojisine karşı bağışıklık oluşturan bir süreç. 2002 seçimlerine kadar bu tehdit var olmakla birlikte belirgin hale gelmediği için toplum bir tepki ortaya koymamıştı. Toplumun yerine komutanlar 1997’de Milli Güvenlik Kurulu’nda bu tepkiyi ortaya koydular. 28 Şubat’ta yani! Evet, 28 Şubat’ta.. Yani siz 28 Şubat’ı destekliyor musunuz? 28 Şubat’ı sadece bölücüler, şeriatçılar ve ikinci cumhuriyetçiler desteklemezler. Çünkü Türkiye’nin siyasal ortamı o zaman tam onla rın arzu ettiği bir şekle dönüşmek üzereydi. 28 Şubat’ta Türkiye uçurumun eşiğinden döndü. Sadece 8 yıllık eğitim bile Türkiye’nin önünü açan büyük bir kazanım oldu. 28 Şubat; MGK kararları, Türkiye Cumhuriyeti’yle birlikte anılacak temel bir belgedir. Hiçbir zaman unutulmayacaktır. ABD ile stratejik ortaklık olduğu söyleniyor. Ama şimdi bizimkiler ağız değiştirdiler. Stratejik ortaklık var mı, yok mu? Uzun bir konu. Özeti şu: Stratejik ortaklık, ulusal çıkarları, ulusal hedefleri aynı olan ya da çok büyük alanda örtüşen iki ülkenin oluşturduğu bir yapı. Türkiye ile ABD’nin ulusal çıkarları ve ulusal hedefleri böyle bir yapıyı oluşturmayacak derecede birbirlerinden farklı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle