02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 MART 2006 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN TURHAN SELÇUK DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C Kimilk Sorunu... 3 İmaj Sorunumuz H aberi gazetelerde okumuşsunuzdur. Yıllardır Kırşehir Kaman’daki arkeolojik kazılara katılan Japon Prensi Mikasao, hayranı olduğu bu yerde bir arkeoloji müzesi kurulması için Türkiye’ye 288 milyon yen (yaklaşık 2 milyon Avro) hibede bulunmaya karar veriyor. Japonya ile Türkiye arasında varılan anlaşma bir protokol metni haline getiriliyor ve 30 Eylül 2005’te, Tokyo’nun Ankara Büyükelçiliği ve Dışişleri Bakanlığı Kültür İşleri Genel Müdürü Büyükelçi Şule Soysal tarafından imzalanıyor. İmzalanan porotokol, TBMM Dışişleri Komisyonu’na geldiği zaman, emekli büyükelçi, CHP İstanbul milletvekili, titiz diplomat özelliğini hiçbir zaman yitirmemiş olan Şükrü Elekdağ, ülkemizde pek alışılmadığı bir biçimde, belgeyi baştan sona dikkatle okuyunca görüyor ki ‘‘sözleşme hükümlerinin yerine getirilmesi karşılığında rüşvet olarak yorumlanacak, herhangi bir teklif, hediye veya ödeme ve menfaat veya karşılığını önlemek için Türkiye gereğini yapacağını beyan eder’’ yollu bir ifade bulunmaktadır. Kısacası, Türkiye bu işte rüşvet mekanizmasının çalışmayacağını, müteahhidin seçiminde, kayırma yapılmayacağını, yerel yönetimlerin artık gelenekselleşmiş yöntemlerinin kullanılmayacağını taahhüt etmektedir. Sayın Elekdağ, çok haklı olarak ‘‘Eğer bu anlaşma böyle onaylanırsa, Türkiye bundan sonra tüm sözleşmelere aynı hükmü koyup rüşvet konusunda ilgili hükümetlere teminat verme durumunda kalır’’ diyerek itiraz etmiş ve komisyon metni onaylamaktan vazgeçmiştir. ??? Sözleşmeye konulan maddenin son derecede gerçekçi olduğunu resmi veya yerel organlara işi düşmüş olan her Türk yurttaşı bilir. Türkiye’de rüşvetsiz iş yapılması son derecede enderdir. Kuşku yok ki dünyada rüşvet alınan tek ülke Türkiye değildir. Dünyada rüşvetin hiç işlemediği bir ülke olup olmadığını bilmiyorum, ama bir Türk vatandaşı olarak böylesi bir ülkenin varlığını tahayyül bile edemiyorum. Yineleyeyim, hemen her ülkede rüşvet alınıyor, Türkiye tek ülke değil. Ama Türkiye Başbakanı’nın (Turgut Özal) memurların ücretleri dolayısıyla içine düştükleri geçim sıkıntısı karşısında ‘‘Benim memurum işini bilir’’ diyerek rüşveti kurumsallaştırmış tek ülkedir. Böyle konuşan bir başbakanın başka ülkelerde akıbeti ne olurdu bilinmez, ama bu sözlerinden sonra biz aynı zatı Cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşıdık, kimileri de, onu Cumhuriyetin Atatürk’ten sonraki en büyük kişisi, en büyük devrimcisi olarak nitelediler. Onlara göre, Turgut Özal vizyonlu bir adamdı, tabii oğlu da televizyonlu bir mahdum oldu. ??? Evet, rüşvet her yerde var. Ama kurumsallaşmış durumda değil. Bu yüzdendir ki başka ülkelerle yapılan anlaşmalara böyle bir hüküm koymak gereği görülmüyor. Ama Türkiye ile imzalanan bir anlaşmaya bu hüküm konulmuştur. Eğer Sayın Elekdağ farkına varıp uyarmasaydı, büyük bir skandal çıkacak, Türkiye’de rüşvetin kurumsallaştığı tescil edilmiş olacaktı. Aslında Türkiye’de rüşvetin kurumsallaştığı kimsenin meçhulü değil, ama bazı öyle haller vardır ki bilinse bile resmen dile getirilmez, hani eskilerin ‘‘şüyuu vukuundan beter’’ dedikleri cinsten. Bu olay Türkiye’nin ciddi bir imaj sorunu olduğunu söyleyenleri bir kez daha haklı çıkarmıştır. Evet gerçekten de Türkiye’nin bir imaj sorunu var. Dışımızdakilerin bizi algılamaları, cinayet oranının yüksek olduğu, trafik kazalarında dünya rekortmeni olacak kadar vahşi ve kural dışı araba kullanılan, hemen herkesin silahlandığı, olur olmaz zamanlarda, insanların silaha sarıldıkları, keyif için ölümlere sebep oldukları, kadının ikinci sınıf bir yaratık olarak yaşayıp sık sık töre cinayetine kurban gittiği, çağdaş demokrasinin gereklerini yerine getirmeyi bir türlü beceremeyen, ilkel bir tarım toplumu olduğumuz şeklindedir. Acaba, kendimizi iyi tanıtamadığımız için mi böyle algılanıyoruz, yoksa dışarıya yansıyan imajımız gerçek kişiliğimize uyuyor mu? Bu hususu takdirlerinize arz ederken bazı şeyleri düzeltmek için ilk yapılacak işin gerçeğin doğru tanımlanması olduğunu da anımsatmak isterim. B “TESETTÜRLÜ HANIMLARIMIZ, DÜNYA’NIN HER YERİNDE BÜYÜK BEĞENİ KAZANIYOR, TAKDİR EDİLİYORLAR.” B. ARINÇ (T.B.M.M. BAŞKANI) ALMANYA’DA YAYIMLANAN ‘YABANCI GELİN’ ADLI KİTAP TARTIŞMA YARATTI Kadın, nasıl özgürleşecek? ZEHRA İPŞİROĞLU ıllardır çok kültürlülük adına göçmenlerin kendi içine kapalı kutuplar oluşturdukları gettolara göz yuman Almanya’da İslam konusu gündemde. İslam üzerine çıkan yayınlara son aylarda göçmen kökenli ikinci kuşağın kitapları da eklendi. Bu kitapların içinde en çok şimşekleri üstüne çeken Necla Kelek’in ‘Yabancı Gelin’i oldu. Bu kitapta Türkiye kökenlilerin kendi aralarında yaptıkları Kitabın yoğun evliliklere diktartışmalara yol kat çekilerek gelin soaçmasının ithal runu gündeme nedeni, belki de getiriliyor. tüm geri Bundan bir süönce bu sokalmışlığın re runu Duisburg genelleştirilerek Essen Üniverİslam kültürüyle sitesi’ndeki kuşak açıklanması. üçüncü göçmen köOysa gettoların kenli öğrencioluşmasında lerimle birlikte hem ekonomik göçmen kadınlara bir tisorunların, yatro oyunu yoksulluğun ve olarak sergileeğitim miştik. Augusto Boal’in Eziyetersizliğinin, lenlerin Tiyathem de rosu yöntegöçmenleri miyle sahnelenen bu katılımyıllardır dışlayan cı oyuna kaAlman göç dınların ağlapolitikasının yarak gösterdikleri tepki, payı büyük. yaşamlarında ilk kez sorunlarını gündeme getirebilmeleri ve oyun aracılığıyla yapıcı çözüm arayışına girmeleri hepimizin üzerinde unutulmayacak bir iz bırakmıştı. Gerçekten de Avrupa’nın göbeğinde gettolarda yaşayan kadınların, kız çocukların sorunları diz boyu. Sorunu azıcık deşmeye başladığınız anda, dibi açık bir kuyunun içine Y dın haklarını savunma adına çok değerli. Kitabın yoğun tartışmalara yol açmasının nedeni, belki de tüm geri kalmışlığın genelleştirilerek İslam kültürüyle açıklanması. Oysa gettoların oluşmasında hem ekonomik sorunların, yoksulluğun ve eğitim yetersizliğinin, hem de göçmenleri yıllardır dışlayan Alman göç politikasının payı büyük. Kitabın olumlu yanı, yazarın doğrudan kendi deneyimlerini ve gözlemlerini gündeme getirmesi; eksik yanıysa, genellemelere kaçması. Kitapta eleştirilecek noktalar bulabiliriz kuşkusuz. Ama eleştirel yaklaşım, yazarın kadın haklarını hiç ödün vermeden savunan duruşunu görmemizi engellememeli. Kitabın önsözünde de dile getirildiği gibi, özgürleşme yolunda bir aşama kaydetmiş olan ikinci ve üçüncü kuşaktan insanların seslerini duyurma zamanı çoktan geldi. ÜÇÜNCÜ KUŞAĞIN SORUNLARI Bu bağlamda, özgürleşmeyi türlü engellere karşın başaranların yaşamından özendirici, olumlu örnekler de verilebilir kuşkusuz. Nitekim, güç koşullarda yetişmiş olan yedi kişinin yaşamöyküsünden yola çıkarak üçüncü kuşağın sorunlarını gündeme getiren bir kitabı, ben şu sırada bitirmek üzereyim. ‘‘Özgürleşme Yolları’’ adını verdiğim bu kitabın benzer koşullardaki insanlara destek olacağını umuyorum. Önemli bir nokta da, bu kitaba şiddetle karşı çıkan çok kültürlülük savunucularının bu alanda şimdiye değin hiçbir yapıcı çözüm üretmiş olmamaları. Zeit’taki yazıda en yadırgatıcı olan, zorla evlendirme ve namus cinayetleri sorunlarının göz ardı edilemeyeceği, ancak buna karşı mücadelenin yasalara bırakılması gerektiği tezi. Bu anlayış bilimin yaşamdan ne kadar kopuk olduğunu gözler önüne seriyor. çekiliveriyorsunuz. Görücü usulü ithal evliliklerle başlayan, töre cinayetlerine değin uzanan çağdışı değerler sisteminde kadın erkek ayrımcılığı had safhada yaşanıyor. Necla Kelek, kitabında hem kendi yaşamından örnek getirerek türlü engellerle dolu özgürleşme sürecini anlatıyor, hem de gettodaki kadınlarla yaptığı söyleşilerden yola çıkarak onların sorunlarını gündeme getiriyor. Amacı yaşama ve kendine insancıl bir yaşam alanı oluşturma hakkının, çağdaş bir demokrasi anlayışı içinde her tür kolektif, kültürel, dinsel, ideolojik kimliğin ötesinde korunması. Üzerinde durduğu temel nokta da, geleneklerin kıskacındaki kadınların sorunlarına çok kültürlü toplum anlayışının çözüm getirememesi. İşte, kitap bu noktada şimşekleri üzerine çekiyor. Die Zeit gazetesinde çıkan bir protesto yazısı buna bir örnek (1). Kitap, hem kadınların ezilmesine ilişkin en uç örnekleri seçerek sorunu genelleştirmekle, bu açıdan da bilimsel olmamakla, hem de dini olumsuzlamakla suçlanıyor. Ne var ki bu kitap bilimsel olma iddiasında değil. Yazar kendi yaşamından ve gözlemlerinden yola çıkarak yıllardır görmezden gelinen sorunları sergiliyor. Seçtiği örnekler ne kadar uç olursa olsun, ka Danıştay MEB’in oyununu bozdu A NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Danıştay kararına karşın, gizli yazıyla çoğu imam hatipli meslek liselilere çifte diplomayı kazanılmış hak sayan Milli Eğitim Bakanlığı’na sert çıktı. ‘‘Hukuka aykırı olarak kazanılmış hak elde edilmesi mümkün değildir’’ diyen YÖK, iptal edilen yönetmelik çerçevesinde yapılan kayıtların ve alınacak diplomaların ‘‘geçersiz olacağını’’, buna dayanılarak ÖSS’ye başvuru yapılamayacağını duyurdu. Bakanlığın, Danıştay kararı kendilerine ulaşana kadar 54 bin başvuru topladığı öğrenildi. YÖK Genel Kurulu YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in başkanlığında toplandı. Toplantı sürerken, ‘‘Genel Kurul adına’’ yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada, Milli Eğitim Bakanlığı’nca 14 Aralık’ta Resmi Gazete’de yayımlanan Açıköğretim Lisesi Yönetmeliği’nin bazı maddelerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay’a YÖK tarafından dava açıldığı anımsatıldı. Danıştay 8. Dairesi’nin, 7 Şubat’ta verdiği kararla dava konusu işlemin yürütmesini durdurduğu belirtilen açıklamada, MEB’in 1 Mart 2006 tarihli talimat işlemiyle ‘‘sözde kazanılmış hak adı altında’’ Danıştay 8. Dairesi tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararını uygulamaktan kaçındığı, uygulamadığı bildirildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi: ‘‘Yargı kararının tebliğine kadar dava konusu yönetmeliğe dayanarak Açıköğretim Lisesi’ne kayıt yaptıran öğrencilerin kazanılmış haklarının bulunduğu iddiası hukuken doğru değildir. HUKUKA AYKIRI Açıköğretim Lisesi Yönetmeliği’nin yürütülmesinin durdurulmasının nedeni açık olarak hukuka aykırı olması ve uygulanması halinde telafisi güç ya da imkânsız zararlara yol açacağıdır. Hukuk düzenimize göre hukuka aykırı olarak kazanılmış hak elde edilmesi mümkün değildir.’’ Yönetmeliğe dayanarak, açıköğretim lisesine kayıt yaptıran öğrencilerin ileride ‘‘mağdur olabileceklerine’’ işaret edilen açıklamada, şöyle denildi: ‘‘Danıştay’ca yürütülmesinin durdurulmasına karar verilen Açıköğretim Lisesi Yönetmeliği çerçevesinde yapılan kayıtlar ve alınacak diplomaların geçersiz olacağı, buna dayanılarak ÖSS’ye müracaat edilemeyeceği, müracaat edenlerin bir yükseköğretim kurumuna yerleştirilemeyeceği, herhangi bir şekilde yerleştirilmiş olsalar bile bu durumun bir yükseköğretim kurumuna kayıt hakkı vermeyeceği ve kayıtlarının yapılmayacağı hususları kamuoyuna önemle duyurulur.’’ aşbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘‘Kızılcahamam Kampı’’nda işareti verdi: ‘‘Kemal Abi’ye sahip çıkalım!’’ ‘‘Kemal Abi’’nin keyfi yerinde... Çünkü Erdoğan kendisini koşulsuz destekliyor... Başbakan, muhalefete ikide bir ders veriyor, CHP’yi eleştiriyor, Deniz Baykal için ‘‘Haddini bildireceğiz’’ diyor... Gündemde hâlâ Şemdinli olaylarının tartışması var... Bir de İstanbul’da Bilgi Üniversitesi’nde yapılan ‘‘Türkiye’nin Kürt Meselesi’’ toplantısı... Toplantıyı izleme olanağım olmadı, gazetelerde okudum sadece... Nedense iki gazete bu toplantıya tepki gösterdi: ‘‘Yeni Çağ’’ ve ‘‘Ülkede Özgür Gündem’’. Yeni Çağ gazetesi toplantıyı ‘‘Hainler Azıttı’’ manşetiyle verirken Ülkede Özgür Gündem gazetesi ‘‘Dışlanma Konferansı’’ olarak veriyordu... Öteden beri altını çiziyorum... Kürt milliyetçiliğinin yükselmesi Türk milliyetçiliğini de yükseltiyor... Güneydoğu’da yaşanılanlar insanın canını acıtıyor... Batman’da iki polisin PKK’ce şehit edilmesi, Gabar Dağı’nda yine PKK’nin jandarma karakolunu basıp bir uzman çavuşu şehit etmesi... Son bir hafta içinde beş askerimiz şehit düştü... Van’da canlı bomba, ortalığı kan gölüne çevirdi... İstanbul’daki toplantıda konuşmacıların büyük bir bölümü ‘‘PKK koşulsuz silah bıraksın’’ derken bazıları da ‘‘koşulsusuz siyasi af’’ istediler... Önce şu soruyu sormak gerekiyor bazı Kürt aydınlarına ve siyasetçilerine: ‘‘PKK bir terör örgütü mü, yoksa siyasi bir kuruluş mu?’’ ??? PKK, Türk ve Kürt aydınlarını korkutma eylemini sürdürüyor... Amaç, terörü büyük kentlere sıçratmak... Oysa Türkiye’nin barışa gereksinimi var!.. Ama Kürt aydınları, siyasetçileri ‘‘Apo’ya siyasi af’’ istiyorlar... Kürt aydınlar ve siyasetçiler, bugüne dek hep Türkiye Cumhuriyeti devletini eleştirdiler, PKK ve Abdullah Öcalan’ı ise baştacı yaptılar... Toplantıya AKP, CHP, DSP, MHP, DYP, Anavatan’dan (belki çağrı yapılmadı) nedense kimse katılmadı... Katılmalarını isterdim... Bu tür toplantılarda karşı görüşlere de yer verilip tartışılırsa en azından kimi doğrular ve yanlışlar saptanabilir!.. İnsanlar düşüncelerini özgürce savunmalı... Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı kavramı, yaşam biçimi olarak görülmeli, ulusal bütünlükten korkulmamalı... Biraz yakın tarihimizi bilmekte de yarar var... Gelir dağılımındaki adaletsizlik, Türk ve Kürt mafyası, Kürt kimliğinin İslamla örtüşmesi 1960’larda aynı kimliğin emeksermaye çelişkisini ortaya çıkarması unutulmamalıdır... Az önce belirttiğim gibi sorunlar salt ‘‘Kürt kimliği’’ olarak öne sürülüyor, sermayeemek, gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizlik, yoksulluk gibi öğeler bir kenara itiliyor... Peki ağalar, şeyhler, şıhlar niye konuşup tartışılmıyor, toprak reformundan söz edilmiyor? Anlatır mısınız Kürt kimliği tek başına neyi çözecek Türkiye’de? İşsizliği mi, dinciliği mi, ağalığı mı, şeyhliği mi, şıhlığı mı, terörü mü? ??? Güneydoğu’da yaşananlardan ders çıkaramadık... Kan gölünden çıkar sağlayanlar tek tek ortaya çıkarılmalı. Kürt aydınlar oturup şu ‘‘kimlik’’ sorununa bir göz atmalı. Okula gönderilmeyen kız çocukları... Töre cinayetleri... Yoksulluk... Terör... Bir de şu unutulmamalı: ‘‘Her Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı terörist değildir.’’ AKP’nin Kızılcahamam Kampı’nı yazacaktım, nereden nereye geldim... Neyse, AKP’yi bir başka güne yazarız... Güneydoğu’daki kan ve gözyaşı dinmelidir... Herkes şapkasını önüne koyup düşünmelidir... Türkler ve Kürtler; kan ve intikam duygularını değil, sevgiyi, kardeşliği ve barışı yaratmalıdır... Kör Türk ve Kürt milliyetçiliğiyle bir yere varılamadığını anlamadık mı daha? hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle