23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Enerjide ‘engebeli koridor’ Zeki TEZER BakuTiflisCeyhan boru hattı bağlantılı BakuTiflisErzurum (BTE) doğalgaz boru hattının yıl sonunda tamamlanması bekleniyor. Azerbaycan’ın Şahdeniz havzası doğalgazını Gürcistan üzerinden Türkiye’ye taşıyacak hattın, Avrupa’ya da uzanması planlanıyor. Şahdeniz havzasından BTE’nin Azerbaycan bölümüne doğalgaz pompalanmaya başlandı bile. BTE, Türkiye’nin, Batılı ülkelerin enerjide Rusya’ya bağımlılığını azaltacak bir enerjii koridoru olması yolunda önemli bir adım olarak görülüyor. Bu gelişmeler, Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacının yüzde 45’ini karşılayan Rusya’yı rahatsız ediyor. Gürcistan’a metreküpü 110 dolardan doğalgaz satan Rusya’nın dev gaz şirketi Gazprom, yılbaşından itibaren fiyatı 230 dolara çıkaracağını bildirdi. Tiflis ise bu fiyatı kabul etmedi. İki ülke arasındaki anlaşmanın süresinin dolacağı 1 Ocak’tan itibaren bir kriz kaçınılmaz görünüyor. Bu durumda Azeri doğalgazını taşıyacak BTE, Gürcistan’ın umudu haline geldi. İstanbul’da yapılan Dünya Ekonomik Forumu sırasında bir araya gelen Gürcistan Başbakanı Zurab Nogaidelli ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşmesine iki ülkenin enerji bakanları da katıldı. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan da geçen hafta başında Gürcistan’da yaptığı temaslar sırasında BTE’nin yakında tamamlanacağını söyledi. BTE, Rusya’nın 230 dolarlık fiyat dayatması karşısında Azerbaycan’ın da umudu. ÜZDE 66.7 ORANıNDA BIR AZALMA C ekonomi BakuTiflisErzurum hattının tamamlanması yaklaşırken Rusya’nın karşı hamlelerindeki artış dikkat çekiyor 1 ARALIK 2006 CUMA İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER ünlerdir medyamızda bu soruya yanıt aranıyor. Doğrusu dünya medyasında da çok çelişkili yorumlar, analizler var. Yine de giderek ağırlaşan kanı dinler arası, kültürler arası diyalog çabaları ile bir ilişkisi olmadığı. Bizim Patrikhane’nin Basın Sözcüsü’nün çok yalın altını çizdiği üzere KatolikOrtodoks yakınlaşması ile ilişkili olduğu. Tabii ki Patrikhane sözcüsü, görevi gereği, mezhepler arası yorum farklılıklarının giderilmesi boyutunda bir içerik çizdi. Batı medyasında çok daha net olarak İstanbul Patrikhanesi’ne destek verme, şu ünlü tartışmalı ekümenik sıfatını pekiştirme, dünya ölçeğinde tanıtma içeriğinde olduğu vurgulandı. Türk kamuoyu olayın anlamını çok da kavramış değil. Dahası, Hıristiyanlık dünyası da anlamını tam kavramamış olarak yönlendirilmiş oluyor. Öncelikle yalın bir durum saptaması yapalım; Lozan sonrası İstanbul Patrikhanesi’nin kaybettiği Ortodoksların ruhani merkezi olma kimliğini Moskova Patrikhanesi üstlenmişti. Aslında ikili, tartışmalı bir durum olsa da, Ortodoksların çoğunluğu zaten eski Doğu Bloku ülkelerinde yaşadıklarından siyasal, ekonomik, sosyal bağlılık, bağımlılık otomatik dinsel merkezin kabulünü de getirmişti. Sovyetler Birliği’nin dağılması, Doğu Bloku’nun, Rusya’ya, Batı’ya daha yakınlar, arada kalanlar olmak üzere dalgalanması; özellikle de tek kutuplu tek ideolojili, küreselleşme dayatmasında, yok edilen ideolojilerinin boşluğu din ve ırk ayırımcılığı ile doldurulmaya kalkışıldığında; dinsel kimlik, bilimsel teknolojik devrim çağı ile çatışan bir önem ve öncelik kazandı. Batı demokrasilerinde bile, hele de demokrasiye geçişi hastalıklı, sandıkla yapan eski Doğu Bloku ülkelerinde dinsel kimlik acayip öne çıktı. Tabii Ortodoksların liderlik olarak Moskova’ya mı, yoksa İstanbul’a mı bağlı olacakları önem kazandı.? ‘‘Dini inanç bu, özel yaşam alanı sonuçta.. siyaseti, çıkarları, çıkar savaşlarını neden bu kadar ilgilendirsin? Ülkelerin patrikhanelerinin, tek tek Ortodoksların hangi merkeze bağlı olacaklarının dünya siyasetinde, toplumsal düzeninde anlamı olabilir mi’’ türünden sorular sormak ne yazık ki safdillik oluyor.. ??? Harp akademilerinin birkaç yıl önce İstanbul’da düzenlediği 21. yüzyılın ilk 25 yılına yönelik stratejik gelişmelerin sorgulandığı toplantının rakamları ezbere belleğimde kalmamış. Ama kabaca eski Doğu Bloku ülkelerinin ürettikleri petrolün yüzde 25’inin altında kalan bir oranı kendi ülkelerinde kullandıkla Papa Niye Geldi? rı, ürettikleri petrolün büyük ağırlıklı Avrupa ülkelerine aktığı, sonuç olarak stratejik anlamda AB’den, bu ülkelere yönelik bir tehdidin varlığının reddedilemeyeceği içerikli idi. Şimdi bir de Rusya ile bağlarını kavgalı koparmaya çalışan Ukrayna’nın, Batı, özellikle de ünlü ABD’li banker Soros’un fonları desteğinde iktidara gelmiş lideri Yuşçenko’nun Türkiye ziyaretini anımsayın. Bir gün Ankara’da kalmış, ertesi gün İstanbul’a koşup Patriğe bağlılığını gösteren fotoğraf kareleri çizmişti. Aynı hafta içinde bizim medyaya yansımayan bir haber ve fotoğraf kareleri ise Ukrayna Ortodoks Patrikhanesi’nin Moskova merkezini reddedip İstanbul’a bağlılık kararı aldığını duyurmuştu. Dinsel kimliğin öne çıkarıldığı siyasal, toplumsal, ekonomik ilişkilerde elbette dinlermezhepler çatışmaları, ittifakları önem ve anlam kazanacaktı. ABD, AB’nin, küreselleşmenin çıkar dayatmalarında dinler ve mezheplerin rolü, ağırlığı giderek öne çıkıyor. Biz bir zamanlar medyatik yönlendirme ile Polonya ve Valesya başkaldırısını demokratik, özgürlükler, sendikal haklar boyutunda okumayı yeğlemiştik. Oyunu yutmuştuk. Dinsel, mezhepsel boyutunu, işçi haklarından, sendikal haklardan kopukluğunu çok sonra, sonuçları ile ancak görebildik. Özetle emperyal güçler, ABD ve AB’nin siyasi çıkarları, Ortodoksların yüzünün Moskova’ya değil, İstanbul’a dönük olması yolunda. Papa’nın bu seyahatinden beklenen en anlamlı sonuç da, bu dönüşüme ağırlık verme üzerine. Eğer bu gezinin gerçekten bir başka önceliği, yani dünya için, insanlık için gerçekten tehdit oluşturan dinlerkültürler çatışmasını yumuşatma maksadı olsaydı, Papa’nın gezi programı çok farklı düzenlenirdi. Yani denildiği gibi öncelik; laikliği sayesinde Papa’yı karşılamayı içine sindirebilen bir ülkede, laik tek Cumhuriyet olan TC aracılığı ile, Papa’nın Müslümanlara yönelik potunu düzeltme, çatışmalı HıristiyanYahudiMüslüman ilişkilerini yumuşatma olsaydı.. Dinlerkültürler diyaloğu organizasyonunda başrol üstlenmiş, aynı ayın içinde İspanyol Başbakanı ile bir dizi toplantı, etkinlik içinde olmuş, Başbakan Erdoğan NATO zirvesine katılmayı seçerek bu öncülük fırsatını elinden kaçırır mıydı? Ya da Papa’nın programına eğreti eklenmiş bir havaalanı karşılaşması, cami ziyaretiyle sınırlı bir gündeme sıkıştırılır mıydı? Papa, İstanbul’a gelmeden önceki mesajında dinlerkültürler diyaloğunu böylesine es geçer miydi? soner?cumhuriyet.com.tr G Halen 110 dolardan gaz alan Baku ile Moskova arasındaki fiyat pazarlığı sürerken Rus Gazprom’dan gelen bir açıklama çok dikkat çekti. Gazprom Sözcüsü Sergey Kupriyanov, Azerbaycan’a satılan doğalgazın gelecek yıldan itibaren 4.5 milyar metre küpten 1.5 milyar metreküpe indirileceğini duyurdu. Gazprom’un açıklamalarına göre yüzde 65 oranında Rus gazına bağımlı olan Türkiye, son 2 yılda yüzde 100 artışla 260 dolara varan fiyatlara mahkum oldu. BTE ile kendisini bütün bu tartışmaların ortasında bulan Türkiye, yeni “enerji koridoru” olma yolunda, ama bu yolda ilerlemek kolay olacağa benzemiyor. Y Moskova, Azerbaycan’a elektrik ihracatını da gelecek yıl yüzde 80 oranında azaltabileceğini ve elektriğin fiyatını yüzde 13 arttırmak istediğini duyurdu. Geçen yıl Rusya ile bir enerji krizi yaşayan Avrupa Birliği’nin (AB) de Moskova’ya bağımlılığını azaltmak için en önemli alternatifi, BTE yoluyla Avrupa’ya gaz taşıyacak TürkiyeAvusturya projesi (Nabucco). Bu projenin Rusya’nın enerjideki gücünü kıracağı ortada. Geçen yıl Ukrayna’da yaşanan Batı yanlısı ‘Turuncu Devrim’in ardından Rusya, zam isteğini Kiev’in kabul etmemesi üzerine vanaları kapatmış, AB’yi de telaşlandırmıştı. Son gelişme ise ABRusya enerji işbirliği anlaşması görüşmelerinin Polonya tarafından veto edilmesi, ardından Moskova’dan gelen AB’den tüm et ithalatını kesme tehdidi oldu. AB, Rusya’nın enerji pazarını yabancı yatırımcıya açacak enerji anlaşmasını imzalamasını istiyor. Moskova ise enerjide devlet kontrolünün sürmesinde ısrarcı. KalDer’in bu yıl 14’üncüsünü düzenlediği ‘Ulusal Kalite Ödülleri’ sahiplerini buldu Bilim İlaç’a kalite Oscar’ı SCHRÖDER ÖDÜL VERDİ TNT Ekspres Ülke Genel Müdürü Turgut Yıldız ödülünü KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ayça Dinçkök’ten aldı. (üstte solda). Bilim İlaç AŞ’nin Genel Müdürü Dr.Erhan Baş ödülünü eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’den aldı. Kalite Ödülü Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Rıza Kaylan, Ulusal Kalite ödüllerinin, Türkiye’nin kalite bu alandaki en büyük etkinliği olduğunu belirtti. Ulusal Kalite ödüllerinin, Türkiye’nin kalite alanındaki en büyük kalite etkinliği olduğunu belirten Kalite Ödülü Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Rıza Kaylan, “Geçen on dört yılda ödül sürecine 180 kuruluş başvurmuştur. Ödül sürecine katılım, sektörel yayılım ve çeşitlilik açısından sevindirici olmakla be Ekonomi Servisi Türkiye Kalite Derneği (KalDer) ve TÜSİAD tarafından bu yıl 14’üncüsü düzenlenen ‘Ulusal Kalite Ödülü’ töreninde, ‘İşletmeler’ kategorilerinde Ulusal Kalite Büyük Ödülü’nü Bilim İlaç AŞ, Ulusal Kalite Başarı Ödülü’nü ise TNT Express kazandı. Bilim İlaç AŞ ve TNT Express, ödüllerini, 15. Kalite Kongresi çerçevesinde düzenlenen törende KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ayça Dinçkök’ten aldı. Bu yıl işletmeler kategorisinde TNT Express, Soyak Yapı, Bilim İlaç ve Kütahya Porselen finale kalmıştı. raber, sayısal olarak oldukça azdır. Şimdiye kadar 23 Başarı, 16 Büyük olmak üzere toplam 39 ödül verilmiştir” diye konuştu. Türk şirketlerinin 1996’dan başlayarak bugüne kadar Avrupa’da 5 Büyük Ödül ve 9 Başarı Ödülü kazandığına dikkat çeken Kaylan “Türkiye’nin İngiltere’den sonra Avrupa Kalite Büyük Ödülü’nü en fazla kazanan ülke olması, Avrupa’nın geleceğine en fazla özen gösteren şirketler arasında ülkemizdeki kurumların da yer aldığının somut bir göstergesidir. Türkiyenin bir dünya markası olabilmesinin bir göstergesi de, bu tür kalite başarılarının artmasıdır” dedi. İcraatıyla servetini katlamış Murat KIŞLALI ANKARA Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın bakanlığı dönemindeki bazı hükümet karar ve uygulamalarının, ortağı olduğu Albaraka Türk’ün değerini artırdığı ve bu yolla Albaraka Türk’teki kendi hisselerinin değerinin de katlandığı ortaya çıktı. Unakıtan’ın Albaraka’daki payının 580 bin YTL ettiği, ailesiyle beraber ise 2.8 milyon YTL’ye ulaştığı tahmin ediliyor. Maliye Bakanı Unakıtan, bakanlığı döneminde, AKP hükümeti Albaraka Türk’ün içinde yer aldığı özel finans kurumlarının tanımını değiştirerek bu kurumları da banka kapsamına soktu. Böylece Albaraka Türk’ün risk seviyesi düşürüldü. Son olarak bu yıl içinde Unakıtan’ın görev alanındaki kurumlar vergisi oranları yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirilerek, kâr eden şirketlerin piyasa değerleri kabaca üçte bir oranında artırıldı. Bu uygulamaların da etkisiyle, Albaraka Türk’ün hem aktifleri hem de değeri yükseldi. LBARAKA’NIN DEĞERİ KATLANDI Unakıtan’ın 28.1 milyar lira sermaye ile ortak bulunduğu 2001 sonunda; sermayesi 26.5 trilyon lira, özsermayesi 5 trilyon 70 milyar lira, kârı ise 954 milyar lira olan Albaraka Türk’ün, 2005 sonunda sermayesi 126 trilyon liraya, özkaynakları 182 trilyon 490 milyar liraya, kârı ise 45 trilyon 912 milyar liraya çıktı. Böylece Unakıtan’ın bakanlığı döneminde Albaraka Türk’ün sermayesi 4.75 kat artarken özsermayesi 36’ya, kârı ise 48’e katlandı. Tüm sermaye artırımlarına katılmış olması durumunda, Kemal Unakıtan’ın 2001’deki 28 milyar 54 milyon 400 bin liralık sermaye payının 2005 sonunda 133 milyar 390 milyon 700 bin liraya; eşi Ahsen Unakıtan, oğlu Abdullah Unakıtan ve kızları Zeynep ve Fatma Unakıtan ile birlikte toplam 133 milyar 171 milyon liralık sermayelerinin ise 633 milyar 190 milyon 400 bin liraya çıkmış olacağı hesaplanıyor. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda (İMKB) halka açık olan bankaların fiyat verilerine bakıldığında, sermayesi 126 milyon YTL olan Albaraka Türk’ün, İMKB’nin bugünkü değerlerine göre halka açıldığında, piyasa değerinin ortalama 550 milyon YTL civarında olacağı hesaplanıyor. Dolayısıyla Unakıtan’ın Albaraka Türk’teki 133.4 bin YTL’lik payının piyasa değerinin 580 bin YTL, ailesi ile beraber toplam 633.2 bin YTL’lik paylarının değerinin ise 2.8 milyon YTL civarında olacağı tahmin ediliyor. Batı’nın dev tekelleri gelip pazarımızı işgal edecek de Papa yerinde mi duracak? Tabii ki o da gelip galipleri kutsayacak, hep yaptıkları gibi... Hükümet Avrupa’ya ve Amerika’ya tüm sevgisini ve sadakatini gösterecek de karşılıksız mı kalacak? Papa gelip onları onurlandıracak... Avrupa Parlamentosu 1994’ten beri Türkiye’ye söylemediğini bırakmayacak; koskoca Papa bunun altında mı kalacak? Haçlı Seferi’ni ilan eden gezisini nasıl yapmaz? Üstüne düşeni o da yapacak. Türkiye’de yeni bir “İslamcı sınıf” yerleştirmeye çalışanlara Avrupa adına ondan başka kim destek verebilir? Hıristiyan Avrupa adına yeni İslamcı kadroları kutsayacak: Dinlerarası diyalog başka türlü nasıl olur ki? Üstelik Lozan’ın bir kenara ittiği Fener Patrikhanesi şimdilerde hükümetin, kimi sermaye çevrelerinin ve tabii Amerika’nın gözdeleri arasında. Dinlerarası diyaloğa vazgeçilmez olarak Fener de Ermeni papazları da katılacaklar. Aynen AB’nin belgelerinde yazdığı gibi. Papa’nın gelişi AB sürecinin ayrılmaz bir parçası. Türkiye yeniden sömürgeleştirilirken Vatikan’ın burada bulunmaması büyük haksızlık olurdu. BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Papa, Paparazzi ve Papazı Bulanlar... emperyalizmine tamamen açılması. İslamcı yapılanmanın, “serbest piyasa, özelleştirme, dışa açılma” araçları ile her koldan desteklenmesi. Dinlerarası diyalog ve sermayelerarası diyalog birbirlerinin ayrılmaz parçalarıdır. Çünkü her ikisi de postmodern emperyalizminin en etkin silahları olarak kullanılıyorlar. Türkiye’nin iç piyasası şirketlersermayebankalararası diyalog adı altında işgale açık hale getirilmişse işgalin son ayağı da oluşmalıdır. SERMAYELERARASI DIYALOG... Bu köşede hep yazdım; Batı kapitalizmi siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel (dini) güç olanaklarını eşgüdümlü bir biçimde kullanarak başarısını (ve emperyalizmini) yürütegelmiştir. İçinde yaşadığımız yıllarda ABD ve AB, Türkiye ve bölge üzerinde yeni planlarını (ve haritalarını) yürütüyorlar. Türkiye’de önce siyasetsermaye ittifakı kuruldu. Washington Uzlaşması’nın (1978), 24 Ocak 1980’de Türkiye’de uygulanması; arkasından 12 Eylül’de kimi generallerin “Amerikan darbesi” ile İslamcılığı da işin içine katması. (*) Sosyal devletin ve Cumhuriyet’in değerlerinin yavaş yavaş, soğuk savaş biterken altının oyulması. 3 Kasım 2002’den başlayarak postmodern Özalcılıkla Türkiye’nin iktisadi, siyasi ve dini kapılarının Batı DİNLERARASI VE HAÇLI SEFERİ Vatikan’ın patronu, Türkiye’ye bunun için gelmektedir. Soros’lar, dev Batı tekelleri, dev petrol şirketleri Türkiye’yi işgale başlamışlarsa Papa da işgalcileri kutsamakla görevlidir. Amerika Kore’ye, Vietnam’a, Irak’a askerlerini sokarken papazlar da yanlarındadır, hiç ayrılmazlar. Bugün Gü ney Kore’nin yarısı Hıristiyan yapıldı. Bizdeki biraz farklı; tanksız, topsuz bir işgal. Şirketler, Soros’lar, bankalar işgal etmiş. AB ve IMF gibi kurumlardan da “işgal belgeleri” ve “ipotek senetleri” almışlar. Bu Papa işgali kutsamaya gelmektedir. Sonunu getirmek için. Kendisi kayıtlı bir Nazi’dir. Bugüne kadar Türklere ve Müslümanlara söylemediğini bırakmadı, hepsi belgelendi. O buraya Batı kapitalizminin ve işgalinin bir temsilcisi olarak geliyor. Adına sermayelerarası diyalog, dinlerarası diyalog; hatta siyasetçilerarası diyalog da diyebiliriz. İşgalde, İstanbul’u işgal eden Batılı ordular ile futbol maçları düzenleyip adına, “dostluk turnuvası” dedikleri gibi. Papa Türkiye’ye AB’nin ve ABD’nin Türkiye politikalarının bir parçası olarak gelmektedir. Bu politika, Lozan’ı Sevr’e taşımak isteyen bir projedir. Bu gerçeği görmek istemeyenler Batı’nın misyonunun bir parçası haline düşeceklerdir. Her şey o kadar ortada, o kadar açık ki... (*) Hayatım Avrupa, İkinci Kitap, Truva Yay., 2006. A
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle